iMAN Etmekle İslam Olmak Aynı mıdır?

teblið

Vefasýz
Es-Selamu Aleykum;

Geçen günlerde sohbet dersimizde şöyle bir hadisle başlamıştık dersimize;Ve açıkcası bende dahil olmak üzere bir çok arkadaşım bu konuyu yeni öğrenip etüt etmiştik;

Aynen Hadisi buraya aktarıyorum;


Hazret-i Ömer (ra)anlatır:
Bir gün, Resulullahın yanında oturuyorduk. Tanımadığımız bir adam gelip sordu:
- İslam ne demektir ya Resulallah?
- Kelime-i şehadet söylemek, her gün beş vakit namaz kılmak, Ramazan ayında oruç tutmak, zekat vermek ve gücü yeterse Hacca gitmek.

Ve daha sonra adam uzaklaşır;Ve peygamber Efendimiz (sav) bu kişi ancak İslam üzere olmuştur ,fakat İman etmemiştir;

evet kıymetli müslümanlar şaşırmıştık bu kudsi hadisi çalışırken ..Yeni bir şey öğrenmenin hayretiyle anlamadığımız veya yeni yeni idrak ettiğimiz meseleyi buraya taşımak istedim;ve sizlerinde bilgilerinden istifade etmek adına;

SİZCE İSLAM OLAN AYNI ZAMANDA İMAN ETMİŞ OLMAZMI;İSLAM NEDİR? ,İMAN NEDİR ?

arasındaki ince Nüans nedir ?bir bilenden dinlemek isteriz inşaALLAH...

 

Beyrut

Member
Ülema-i İslâm ortasında "İslâm" ve "iman"ın farkları çok medar-ı bahsolmuş. Bir kısmı "ikisi birdir", diğer kısmı "ikisi bir değil, fakat biri birisiz olmaz" demişler ve bunun gibi çok muhtelif fikirler beyan etmişler. Ben şöyle bir fark anladım ki:

İslâmiyet, iltizamdır; iman, iz'andır. Tabir-i diğerle: İslâmiyet, hakka tarafgirlik ve teslim ve inkıyaddır; iman ise, hakkı kabul ve tasdiktir. Eskide bazı dinsizleri gördüm ki: Ahkâm-ı Kur'aniyeye şiddetli tarafgirlik gösteriyorlardı. Demek o dinsiz, bir cihette hakkın iltizamıyla İslâmiyete mazhardı; "dinsiz bir müslüman" denilirdi. Sonra bazı mü'minleri gördüm ki; ahkâm-ı Kur'aniyeye tarafgirlik göstermiyorlar, iltizam etmiyorlar.. "gayr-ı müslim bir mü'min" tabirine mazhar oluyorlar.

Acaba İslâmiyetsiz iman, medar-ı necat olabilir mi?

Elcevab: İmansız İslâmiyet, sebeb-i necat olmadığı gibi; İslâmiyetsiz iman da medar-ı necat olamaz. Felillahilhamdü velminnetü, Kur'anın i'caz-ı manevîsinin feyziyle Risale-i Nur mizanları, din-i İslâmın ve hakaik-i Kur'aniyenin meyvelerini ve neticelerini öyle bir tarzda göstermişlerdir ki; dinsiz dahi onları anlasa, taraftar olmamak kabil değil. Hem iman ve İslâmın delil ve bürhanlarını o derece kuvvetli göstermişlerdir ki; gayr-ı müslim dahi anlasa, herhalde tasdik edecektir. Gayr-ı müslim kaldığı halde, iman eder.
Mektubat

Kısa bir haşiye düşmek gerekirse, islam olmak, islamın getirdiklerini gerekli görmek, doğru görmektir. İman ise, iz'andır,kabul edip yaşamaktır. Medar-ı Necat olan ise gerekli görüp yaşamaktır. Hem islam hem iman üzere olmaktır.
 

Huseyni

Müdavim
Ve aleyküm selam.

İman etmek ile İslam olmak ayrıdır. Efendimiz din-i İslamı zamanının hükümdarlarına tebliğ mektubları yazıp, davet ettiğinde, bazı hükümdarlar Efendimizin son peygamber olduğunu tasdik etmişler, Allahın birliğine ve varlığına da inançları oldukları halde, saltanatlarının bozulacağı gerekçesi ile Efendimizin asm. teklifini kibarca reddetmişler. Sonrasında Efendimizin sav. bedduasının da neticesi olarak Cebrail as. bir süre sonra o hükümdarların kafir olarak öldüklerini haber vermişlerdir. Demek iman etmek yetmiyor. Aşağıdaki alıntıda da görüleceği gibi zaten hak olan ayan beyan ortada. Bilhassa efendimizin asm. zamanında o derece açık ve nettiki herşey. Mucizeler inkara yer bırakmıyordu. Mucizeleri gördükleri halde inkar edenler dahi inanıyorlardı aslında. Sırf enaniyetleri ve nefisleri hesabına İslam dinine tabi olmuyorlardı. Bu da onları inandıkları halde küfürden kurtarmıyordu. Çünkü gördükleri inanmamalarını imkansız kılıyordu. İman hakkı kabul etmek ve tasdik etmektir. Tasdik etmekte imanın gereğini hayatına tatbik etmektir. İman edilenin marziyatı, bizden istekleri nelerdir, onları yerine getirmektir. İman ile islamın imtizacı kurtuluşun sebebidir.



"Ulema-i İslâm ortasında “İslâm” ve “iman”ın farkları çok medar-ı bahsolmuş. Bir kısmı “İkisi birdir,” diğer kısmı “İkisi bir değil, fakat biri birisiz olmaz” demişler ve bunun gibi çok muhtelif fikirler beyan etmişler. Ben şöyle bir fark anladım ki:

İslâmiyet iltizamdır; iman iz’andır. Tabir-i diğerle, İslâmiyet, hakka tarafgirlik ve teslim ve inkıyaddır; iman ise, hakkı kabul ve tasdiktir.

Eskide bazı dinsizleri gördüm ki, ahkâm-ı Kur’âniyeye şiddetli tarafgirlik gösteriyorlardı. Demek o dinsiz, bir cihette Hakkın iltizamıyla İslâmiyete mazhardı; “dinsiz bir Müslüman” denilirdi. Sonra bazı mü’minleri gördüm ki, ahkâm-ı Kur’âniyeye tarafgirlik göstermiyorlar, iltizam etmiyorlar; “gayr-ı müslim bir mü’min” tabirine mazhar oluyorlar.

Acaba İslâmiyetsiz iman, medar-ı necat olabilir mi?

Elcevap: İmansız İslâmiyet sebeb-i necat olmadığı gibi, İslâmiyetsiz iman da medar-ı necat olamaz. Felillâhi’l-hamdü ve’l-minnetü Kur’ân’ın i’câz-ı mânevîsinin feyziyle, Risale-i Nur mizanları, din-i İslâmın ve hakaik-i Kur’âniyenin meyvelerini ve neticelerini öyle bir tarzda göstermişlerdir ki, dinsiz dahi onları anlasa, taraftar olmamak kàbil değil. Hem iman ve İslâmın delil ve burhanlarını o derece kuvvetli göstermişlerdir ki, gayr-ı müslim dahi anlasa, herhalde tasdik edecektir; gayr-ı müslim kaldığı halde iman eder.

Evet, Sözler, tûbâ-i Cennetin meyveleri gibi tatlı ve güzel olan iman ve İslâmiyetin meyvelerini ve saadet-i dâreynin mehâsini gibi hoş ve şirin öyle neticelerini göstermişler ki, görenlere ve tanıyanlara nihayetsiz bir tarafgirlik ve iltizam ve teslim hissini verir."
Dokuzuncu Mektup
 

teblið

Vefasýz
Terim olarak ise, Hz. Peygamber'i, Allah Teâlâ'dan getirdiği kesin olarak bilinen hükümlerde (zarûrât-ı dîniyye) tasdik etmek, onun haber verdiği şeyleri tereddütsüz kabul edip bunların gerçek ve doğru olduğuna gönülden inanmak demektir.

Buna göre; imanın hakikati ve özü kalbin tasdikidir. Kalbin tasdiki imanın değişmeyen aslî unsurudur. İmanla bilgi arasında çok yakın bir ilişki söz ko­nusudur. Her inanan kişi, neye inandığını bilir, fakat her bilme inanmayı ge­rektirmez. İnanılacak esaslarla ilgili bilgiye iman denilebilmesi için, kişinin gönlünde ve kalbinde hür iradeye dayalı bir boyun eğişin, teslimiyetin ve tas­dikin bulunması gerekir. İman edene sevap, etmeyene ceza verilmesinin da­yanağı, kişinin gönülden bağlılığının ve tasdikinin bulunup bulunmamasıdır.

İmanın, bir kalp işi, kalbin tasdiki olduğunu gösteren âyet ve hadisler­den bazıları şunlardır:

"Ey Peygamber, kalpleri iman etmediği halde, ağızlarıyla inandık diyen­lerden ve yahudilerden küfür içinde koşuşanlar seni üzmesin..." (el-Mâide 5/41).

"Allah kimi doğru yola iletmek isterse onun kalbini İslâm'a açar..." (el­En‘âm 6/125).


 

NİSANUR

Well-known member
Allah razı olsun kardeş.. tabiki ayrıdır.. yani sözün kısası önce islamı kabul etmek yani islamın beş şartını kabul edip yerine getirmektir... iman etmek de imanın altı sartını kabul edip iman etmektir.. bu konu üzerine bi çok şey daha yazmak isterdim lakin zamanım dar olduğundan kısa kestim.. selam ve dua ile..
 

Huseyni

Müdavim
İman hem nurdur, hem kuvvettir. Evet, hakikî imanı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir ve imanın kuvvetine göre, hâdisâtın tazyikatından kurtulabilir. “Tevekkeltü alâllah” der, sefine-i hayatta kemâl-i emniyetle, hâdisâtın dağlarvâri dalgaları içinde seyran eder. Bütün ağırlıklarını Kadîr-i Mutlakın yed-i kudretine emanet eder, rahatla dünyadan geçer, berzahta istirahat eder. Sonra, saadet-i ebediyeye girmek için Cennete uçabilir. Yoksa, tevekkül etmezse, dünyanın ağırlıkları, uçmasına değil, belki esfel-i sâfilîne çeker.

Demek, iman tevhidi, tevhid teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül saadet-i dâreyni iktiza eder.

Yirmi Üçüncü Söz
 

Muvahhid1

Well-known member
İslâm bütünüyle imanın dış bükeyidir ve amele taalluk eden boyutudur. İslâm, teslim olmak, müslümanlardan sayılmak, şer’î hukuka tâbi olmak, müslümanların sahip olduğu haklara sahip olmak demektir. İslâm, imanın aynısı da değildir. Öyle olsaydı, Cebrâil, Allah’ın Rasûlü’ne bir “iman nedir?” bir de “İslâm nedir?” diye ayrı ayrı sormazdı ve Nebî de ayrı ayrı cevaplar vermezdi. Hem sorular, hem de cevaplar farklı ise, imanla İslâm’ın birbirinin aynı olmadığına bundan daha güzel delil olur mu? iman sorulduğunda Allah’a, meleklere, kitaplara, Rasullere, âhirete ve kadere iman etmek” (Buhârî, İman 47; Müslim I/ 161-162) olarak tarif eden Allah Rasûlü, kendisine İslâm sorulduğunda namaz, zekât, oruç ve haccı” zikretmiştir. (Buhârî, İman 47; Müslim, I/ 161)

“Ehl-i Sünnet icmâ etti: İman, İslâm’dan; İslâm da imandan ayrılamaz. Bununla birlikte iman ve İslâm mana olarak ayrıdırlar. Zira iman tasdiktir. İslâm ise ikrar, inkıyad, itaat, boyun eğme ve teslimiyettir. Mü’min, Allah’ı ve Rasûlü’nü tasdik eden; Müslim, Allah’a ve Rasûlü’ne itaat edendir.” (Pezdevî, Ehl-i Sünnet Akaidi, Kayıhan Y. s. 221)
 

teblið

Vefasýz
Allh (c.c) razı olsun herkezden..Hakikaten konuyla ilgili kıymetli yorumlar yapılmış;

Açık söylemek gerekirse o gün dersimizde başlayan ve yaklaşık bir haftadır bu yeni tanık olduğum mevzu kafama hep takıldı;Net anlamla iman neydi ?,İslam neydi?,aradaki ince hudut ne olabilirdi;..Akşamları sakin saatlerimde çeşitli İslami kaynaklardan araştırdım kendi çapımda;Ciddi merak sarmıştım..

Ve çok ilginç ,bu sabah işe geldiğimde Her ay abonesi olduğum islami derginin yeni yayını gelmişti..Aldım elime ,kendimce tefeül çekeyim dedim,Ve besmele çektip açtığım ilk sayfadada aynı bu konu karşıma çıktı;sessizce SUBHANNALLAH dedim .Demekki ciddi boyutta yüreğim ve ruhum bu güzide konuyu öğrenmesi gerekiyormuş..Hani İmani boyutta bu bilgilere kalbi tasdik gerekiyormuş dedim kendimce;

Velhasıl okudukça konuyu farklı bilgilere ulaştım;En basit anlamda şunu ifade etmeliyimki hepiminizde ifade buyurduğu gibi,İMAN VE İSLAM FARKLI İKİ MEVZU..Bu bilgi fikrimde netleşti iyice ;

Okudukça şunada ulaştım ,Müslüman bir toplumda doğduk ,büyüdük..Şükür ki İslamla her an yüz yüzeyiz.Kimliğimizde İslam yazıyor,Hakiki müslümanlık ise iMANla başlar.İbadetlerle olgunlaşır,İhsan mertebesiylede Kemale erer..
Hepimizce malum ki İman Allahu Tealanın varlık ve birliğine kalben tasdik etmektir..Ve bunun şuuruyla Tevhidin gerçeğiyle bir kez daha karşı karşıya geldim..Kemal sıfatlarının sahibi Yüce Allah'ın mutlak kuvvetini kabul etmek ve tasdik etmek İmanın ilk basamağı tabiri caizsse..

Sonra Kişinin ameli hayatı yanı zahiren görünen hal ve davranışlarının İslamı tarif ettiğini anladım okudukça..Yani İslam Açıktan Tezahür eden İman ise kalpte olandır.Kalben tasdik olmazssa kemaldede eksiklik olur gerçeğinide bir kez daha öğrendim..

Her mümin müslümandır aslında.Zira iman esaslarını kalbi tasdik mutlak şarttır.Eğerki kişinin imanı onu İslamın emrettiği amelleri yerine getirmekten alıkoyuyorsa gerçek manada kalbe yerleşmiş ve kemale ermiş sayılmaz..

En nihayetinde kafamdaki merak ve araştırmamın en net cevabı her zamanki gibi Kur,'anı Kerimde bulmuştum;şu ayete dikkat edelim hep beraber;

" Bedeviler ""İman ettik dediler""De ki siz tam anlamda iman etmediniz .Ama müslüman olduk deyin.Henüz iman kalplerinize yerleşmedi(Hucurat )

sadakallahu'l aziym;

Yanlışlar bizim doğrular İslamındır..
 
İslam dıştan görülebilir, ibadetler ile gerçekleşir. Amel boyutu
iman dıştan görünmez, kalbi boyutu. Alimlerimiz oldukça güzel açıklamışlar. Her ikisi birbirine muhtaç. İman olmadan islam olursa münafıklık alameti doğabilir. İslam olmadan imanda şu an pek revaçta olan "kalbim temiz namaz kılmasam da, oruç tutmasam da, tesettüre uymasam da..." nevinden başlayan cümlelerle kurulan bir idrak anlayışını doğurabilir.
 
Üst