Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
İslamiyet
İslam Akaidi ve Fıkıh
Memba
İhsan
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="mihrimah" data-source="post: 83458" data-attributes="member: 656"><p><strong>Cevap: Ihsan</strong></p><p></p><p><strong><span style="font-family: 'Tahoma'">NÜKTELER…</span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Tahoma'">İHSAN KALESİ</span></strong></p><p><strong></strong><span style="font-family: 'Tahoma'">Sultan Alâeddin, bir gün Sultânü'1-Ulemâ'ya şehrin etrafına yaptırdığı kaleyi gezdirir, beğenip beğenmediklerini sorar. Zamanı gelince ikaz ve irşad vazifesini ihmal etmeyen Baha Veled: </span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">"Sellere ve düşman askerlerine karşı ciddi bir engel, ama mazlumların ve mahrumların bedduasına karşı hiç engel yeri yok... Bence asıl onların duasının arşa çıkmasını önlemek için kale yapmak gerek... Sen adâlet sarayı inşa etmeli, yoksullara ihsan kalesi yapmalısın ki, harici tehlikenin yanında dahili yıkıntıyı da önlemiş olasın" der. </span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Alâeddin Keykubat bu sözlerden büyük ders alır ve son derece memnun olur.</span></p><p><strong><span style="font-family: 'Tahoma'">KİMSENİN GÖREMEDİĞİ GİZLİ BİR YER</span></strong></p><p><strong></strong><span style="font-family: 'Tahoma'">Hocaları tarafından ellerindeki kuşları kimsenin görmediği bir yerde kesip gelmeleri emredilen bir gurup talebe, hepsi gizli bir yerde kuşlarını kesip geriye gelmişlerdi. Ancak ihsan şuuruna sahip bir tanesi kuşunu kesmeden geriye gelmişti. Hocası bunun sebebini sorunca:</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">-“Ben kimsenin görmediği gizli bir yer bulamadım. Nereye gittiysem Yüce Allah’ı orada hâzır ve nâzır olarak gördüm” diye cevap vermişti.</span></p><p><strong><span style="font-family: 'Tahoma'">SALİH AMCANIN BULDUĞU CÜZDAN</span></strong></p><p><strong></strong><span style="font-family: 'Tahoma'">Salih Amca ikindi namazım kıldığı camiden çıkarken çok üzgündü. Çünkü işi bozulmuş hiç parası kalmamıştı. Halbuki çocukları evde yiyecek bekliyorlardı.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Ne yapacaktı?..</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Üzüntü ile yürürken, gözüne bir cüzdan ilişti.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Hemen eğilip cüzdanı aldı. İçindeki paranın binlerce liradan fazla olduğunu görünce sevindi. Artık çocuklarının istediklerini alabilirdi.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Ama bu sevinci çok sürmedi. Bir başka düşüncedir aldı onu. Diyordu ki:</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">— Ben şimdi namazdan çıktım. Nasıl olur da başkasına ait bir parayı alır, evime götürebilirim? Haram paradan çoluk çocuğuma nasıl yedirebilirim?</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Salih Amca, düşünceye daldı. Bir adım gidiyor, yine duraklıyordu; bir türlü ilerleyemiyordu.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Daha fazla gidemedi, geri dönüp cüzdanı bulduğu yere geldi. Baktı ki bir adam orada birşeyler arıyor. Ne aradığını sordu.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Adam da:</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">— Sorma birader, buraya cüzdanımı düşürmüştüm, onu arıyorum. İçinde çocuklarıma alacağım şeylerin parası vardı. Bulamazsam çok üzüleceğim., dedi.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Salih Amca hemen cüzdanı uzattı:</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">— Bu mu yoksa?</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">— Evet evet o! Allah razı olsun sen mi buldun?</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">— Evet, ben buldum.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">— Niye geri veriyorsun öyleyse? Bak bulurken kimse</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">de görmemiş.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">— Kimse görmedi, ama birinin görmesinden bir türlü</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">kaçıramadım.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">— Kim o? — Allah, Allah her şeyi görür, bilir. Melekler de yazar. Bu yüzden çocuklarıma haram para yedirmekten korktum. Allah bana başkasının hakkını nasip etmesin diye dua ederek geri getirdim. </span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Adam birden gülmeye başladı:</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">— Duan kabul oldu aziz dostum, cüzdan sende kalsın. Bu paranın hepsi senin, Hem de helâl olarak.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">— Nasıl olur?</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">— Ben zengin bir adamım. Dürüst bir adama iyilik etmek istedim. Ama adamın dürüst olduğunu nasıl bilebilirdim. Namazdan çıkınca içi para dolu cüzdanımı buraya kasten düşürdüm. Ben de geriye çekilip bakmaya başladım. Az sonra sen geldin cüzdanı alıp götürdün, ama çok geçmeden geri dönüp sahibini aradın. Anladım ki, sen benim yardım etmek istediğim dürüst bir insansın. Allah'a verdiğim sözü tutuyor, bu paranın hepsini sana hediye ediyorum. Al, güle güle harca.</span></p><p><strong><span style="font-family: 'Tahoma'">İŞİNİ İYİ YAPMAK</span></strong></p><p><strong></strong><span style="font-family: 'Tahoma'">Seyyar bir şemsiye tamircisi, yol kenarında küçük bir kutu üzerine oturmuş, şemsiye tamir ediyordu. Tamirci, tamir edilecek yerleri dikkatle ölçüyor, yamayı itina ile </span><span style="font-family: 'Tahoma'">1 yerleştiriyor, telleri tek tek deneyerek güçlendiriyordu. Adamı hayranlıkla seyreden bîr genç yanına yaklaştı: </span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">- İşinizi çok dikkatli yapıyorsunuz, dedi. Şemsiye tamircisi elindeki İşi bırakmadan: - Evet, ben, her zaman işimi İyi yapmaya çalışırım, diye cevap verdi.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">- Müşterileriniz, işinizi iyi veya kötü yaptığınızı ancak siz gittikten sonra anlayacaklar.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">- Evet, haklısınız.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">- Bu tarafa tekrar mı geleceksiniz?</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">- Hayır.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Genç artan bir hayranlık ve merakla sordu:</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">- O halde niçin bu kadar titizsiniz? Tamirci:</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">- O zaman, benden sonra buradan geçecek tamircinin İşi kolaylaşacak. Ben, eğer kötü malzeme kullanır, işimi baştan savma yaparsam, halk bunu er geç anlayacak ve ondan sonra buradan geçen tamirciye kimse iş vermeyecek.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Allah (c.c.), kuluna verdiği nimeti onun üzerinde görmek ister. Kul işini evvela Onun hoşnutluğuna ermek için yapar. İş, Ona arz ediliyor gibi yapılmalıdır. Evet, asıl gören Odur ve O güzeli sever.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">İşlerinde kötü örnek olanlar, başkalarının hukukunu manen çiğnemiş olurlar. Güveni sarsarlar, emniyeti ve huzuru bozarlar.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">İşinin hakkını vermeyen cemiyet kalesinde gedik açmış demektir ki, herkes böyle bir hale düşmekten kaçınmalıdır. Kimse bozguncu olmak ve milletine zarar vermek istemez.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Bugün ileri ülkeleri ayağa kaldıran, bu iş ahlâkı ve dürüstlüktür.</span></p><p><strong><span style="font-family: 'Tahoma'">MARANGOZUN PİŞMANLIĞI</span></strong></p><p><strong></strong><em><span style="font-family: 'Tahoma'">"Yapabileceğinden daha fazlasını yapamayacak biç kimse yoktur."</span></em><span style="font-family: 'Tahoma'"> (<strong>Henry Ford)</strong></span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'"><strong></strong></span><span style="font-family: 'Tahoma'">Yaşlı bir marangozun emeklilik çağı gelmişti. Yanında çalıştığı müteahhite; yapmış olduğu ahşap ev inşa işini bırakmak, eşi ve çocukları ile birlikte daha rahat, daha huzurlu bir hayat sürme isteğinden bahsetti.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Müteahhit, yıllardır birlikte çalıştığı emektar marangozunun işi bırakma isteğine oldukça üzüldü. Fakat ondan, kendine bir iyilik olarak, son bir ev daha yapmasını rica etti.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Marangoz, bu son olsun diye istemeye istemeye teklifi kabul etti ve işe girişti. Ne var ki gönlünün yaptığı işte olmadığı her halinden belliydi. Bundan dolayı baştan savma bir işçilik yaptı ve kalitesiz malzeme kullandı. Ömrünü verdiği mesleğine böyle bir eserle son vermek ne büyük talihsizlikti!..</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Marangoz, ev bittiğinde müteahhite teslim etmek üzere kendisini çağırttı, işveren, evi gözden geçirmek için geldi. Şöyle bir baktıktan sonra dış kapının anahtarını marangoza uzattı.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">"Bu ev senin." dedi, "Yıllardır süren emeklerinin karşılığı sana benden hediye." Marangoz şoka girdi. Ne kadar utanmıştı! Keşke yaptığı evin kendi evi olduğunu bilseydi! O zaman onu böyle yapar mıydı!</span></p><p><em><span style="font-family: 'Tahoma'">Unutmayın! Herkes kendi hayatının marangozudur. Herkes gün be gün kendi hayatını inşa eder; bir çivi çakarak, bir tahta koyarak veya duvar dikerek... Evet bugün aldığınız kararlar, ortaya koyduğunuz davranışlar, sarfettiğiniz sözler, yaptığınız tercihler yarın yaşayacağınız evin malzemeleridir. Elinizden gelenin azını değil, fazlasını yapın ki o evin içinde uzun yıllar huzurla yaşayabilesiniz.</span></em></p><p><em></em><strong><span style="font-family: 'Tahoma'">BİRİ BENİ GÖZETLİYOR</span></strong></p><p><strong></strong><span style="font-family: 'Tahoma'">Sahabenin ileri gelenlerinden Muaz bin Cebel Hazretleri, Hazret-i Ömer devrinde zekat memurluğu vazifesiyle çalışıyor, kabileleri dolaşıp onların verdikleri zekatları toplayarak Halifeye getiriyordu.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Muaz, yine bir gün, Medine civarındaki kabileleri dolaşıp onların zekatlarını almış, Halifeye teslim etmiş ve sonra da evine dönerek istirahata çekilmişti.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Muaz'ın hali fakirceydi. Bu fukaralık, bazan hanımının canına tak ettiği oluyordu. Kocasının eve eli boş geldiğini görünce, ona şu şekilde sitem etmeye başlamıştı:</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">- Günlerdir çöllerde dolaşıp duruyor, halkın zenginlerinden zekatlarını topluyorsun. İnsan, bu arada kendine de birşeyler ayırır, eve getirir. Kim bilecek, kim duyacak?</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Muaz, hanımının sitemine şu karşılığı verdi:</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">- Bunu nasıl yapanın hanım? Peşimde her an gözcü var. Biri beni gözetliyor.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">- Ne söylüyorsun bey, demek sana Allah'ın Resulü itimad etti, Ebû Bekir itimad etti de, Ömer itimad etmeyip peşine gözcü koydu, seni gözetletiyor ha?.. Şimdi ben ona gösteririm...</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Kadın hışımla gitti, Halifenin huzuruna çıkarak kocasının peşine niçin gözcü koyduğunu sordu.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Fakat Halifeden, kesinlikle böyle bir durumun olmadığını öğrenince, mahcup olarak geri döndü. Bu sefer de kocasına çıkıştı:</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">- Beni Halifenin huzurunda mahcup düşürmeye ne hakkın var? Neden yalan söylüyor, Halife peşime gözcü koydu, diyorsun?</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Muaz, karısına şu manalı cevabı verdi:</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">- Hayır hanım, yalan söylemiyorum. Ben, peşimde gözcü var, biri beni gözetliyor, dedim. Fakat o gözcüyü Halife peşime takti demedim. Peşimdeki gözcü, Halifenin değil, Allah'ın gözcüsü idi. Allah'ın Kirâ-men Kâtibin melekleri, iyi kötü herşeyi yazıp kaydetmiyorlar mı? Allah her yaptığımız işten haberdar değil mi? O'nun ilminden kaçmak, bilgisinden uzak kalmak mümkün mü? Zerre kadar hayrın da, zerre kadar şerrin de yarın ahirette hesabı sorulmayacak mı?</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Muaz'ın hanımı, bu cevab üzerine derin derin düşünceye daldı. Fakirliğin verdiği sıkıntı ile nasıl yanlış düşüncelere saplandığını anladı. Kocasına hak vererek, ona bir daha bu konuda sitem etmemeye karar verdi.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'"> <strong>SEN PUTUNU ÖRTÜYORSUN</strong></span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'"><strong></strong></span><span style="font-family: 'Tahoma'">Züleyha, Yusuf Aleyhisselâma kastedip de üzerine gitmezden önce, odasında bulunan putunun üzerini örtmüş ve ondan sonra Yusuf (as)'ın üzerine yürümüştü. Yusuf Aleyhisselâm, ondan uzaklaşmakta iken arkasından şöyle bağırıyordu :</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">— Kalbinde zerre kadar da mı insaf yok Yusuf, nişin kaçıyorsun?</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Yusuf (a.s) dönüp kendisine şu cevabı verdi: </span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">-Sen bir taş parçasından ibaret olan putunun üzerini, seni görmesin diye örtüyorsun. Halbuki benim rabbim, beni daima görüyor. Nasıl olur da ben, senin isteğine razı olurum?.</span></p><p><strong><span style="font-family: 'Tahoma'">GÖRMEDEN TAVUĞU KİM KESECEK ?</span></strong></p><p><strong></strong><span style="font-family: 'Tahoma'">Üsküdarlı Aziz Mahmud Hüdaî Hazretleri, Üstadı Uftade (k.s.) Hazretlerinin hizmetinde daha ilk yıllarında talebe üten birçok talebe arkadaşlarının arasında, üstadımın yanında ayrı bîr <em>yeri </em>vardı. Uftade Hazretleri, müridleri arasında en çok onunla, ilgilenir, birçok iltifatlar eder ve onun yetişmesine ayrı bir ihtimam gösterirdi Üstad o talebesi ile, fazla meşgul olmasını etraftan hissedenler ve birçok talebesi çekemezler ve Üftada Hazretlerine derler ki:</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">—Biz de talebeyiz, onun bizden ne farkı var?.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Talebelerin ve bazı müridlerin bu halini sezen Hazreti Üftade, onları imtihan etmek istedi. Hepsini huzuruna çağırdı, ellerine birer bıçak ve birer de tavuk verip:</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">—Bunu, gidip kimsenin görmediği bîr yerde kesip geleceksiniz. Tek şartım, keserken kimsenin sizi görmemesi ve yalnız olmanızdır. Kim daha çabuk gelirse, benim en çok takdirimi o talebem kazanmış olur buyurdular.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Bıçakla tavuğu alan talebeler sür'atle etrafa yayıldılar ve kendilerine göre, gizli birer yer bularak kesip getirdiler. Fakat o hakkında dedi «kodu yaptıkları, «Onun bizden ne farkı var» dedikleri talebe, hayli zaman olmasına rağmen ortalıklarda yoktu.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Erken gelenler, kendi aralarında konuşuyorlardı :</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">—Hocanın huzuruna çıkmaya yüzü yok ki, kesip de gelsin. Kim-bilir şimdi nerelerde dolaşıyor, diyorlardı. "</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">O talebe, hayli zaman sonra elinde canlı tavuk olduğu halde kesmeden çıkıp geldi. Tavuğu kesip gelenler ona gülmeye başladılar;</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">—Bir tavuğu kesmeyi becerememiş, diyorlardı, kendi kendilerin Uftade sordu :</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">—Herkes kesip geldiği halde sen nerede kaldın? Hep seni bekliyoruz. Bu zamana kadar nerdesin? diye...</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">O zaman daha talebelik yıllarını yaşamakta olan» daha sonra büyük bir mürşid olacak olan Aziz Mahmud Hüdaî Hazretleri şöyle cevap verdi :</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">—Hocam, sizi beklettiğim için ayrıca özür dilerim. Lâkin ben, nereye gitti isem beni kimsenin göremeyeceği bir yer bulamadım. En kapalı bir yer dahi bulsam» iyi biliyordum ki Allah (CC.) beni mutlaka görüyordu. Ve böylece, ordan oraya <em>? </em>ordan oraya koştum» sizin emrinizi yerine getiremeden geldim, dedi.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Tabii bu hâdiseden sonra, anladılar diğer talebeler, hocasının neden en çok onu sevdiğim ve onunla daha fazla niçin alâkadar olduğunu... Başlarını önlerine eğip hata ettiklerini anladılar. Çünkü Allah'a gizli olan hiçbir mekân ve zaman yoktu.</span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="mihrimah, post: 83458, member: 656"] [b]Cevap: Ihsan[/b] [B][FONT=Tahoma]NÜKTELER…[/FONT] [FONT=Tahoma]İHSAN KALESİ[/FONT] [/B][FONT=Tahoma]Sultan Alâeddin, bir gün Sultânü'1-Ulemâ'ya şehrin etrafına yaptırdığı kaleyi gezdirir, beğenip beğenmediklerini sorar. Zamanı gelince ikaz ve irşad vazifesini ihmal etmeyen Baha Veled: [/FONT] [FONT=Tahoma]"Sellere ve düşman askerlerine karşı ciddi bir engel, ama mazlumların ve mahrumların bedduasına karşı hiç engel yeri yok... Bence asıl onların duasının arşa çıkmasını önlemek için kale yapmak gerek... Sen adâlet sarayı inşa etmeli, yoksullara ihsan kalesi yapmalısın ki, harici tehlikenin yanında dahili yıkıntıyı da önlemiş olasın" der. [/FONT] [FONT=Tahoma]Alâeddin Keykubat bu sözlerden büyük ders alır ve son derece memnun olur.[/FONT] [B][FONT=Tahoma]KİMSENİN GÖREMEDİĞİ GİZLİ BİR YER[/FONT] [/B][FONT=Tahoma]Hocaları tarafından ellerindeki kuşları kimsenin görmediği bir yerde kesip gelmeleri emredilen bir gurup talebe, hepsi gizli bir yerde kuşlarını kesip geriye gelmişlerdi. Ancak ihsan şuuruna sahip bir tanesi kuşunu kesmeden geriye gelmişti. Hocası bunun sebebini sorunca:[/FONT] [FONT=Tahoma]-“Ben kimsenin görmediği gizli bir yer bulamadım. Nereye gittiysem Yüce Allah’ı orada hâzır ve nâzır olarak gördüm” diye cevap vermişti.[/FONT] [B][FONT=Tahoma]SALİH AMCANIN BULDUĞU CÜZDAN[/FONT] [/B][FONT=Tahoma]Salih Amca ikindi namazım kıldığı camiden çıkarken çok üzgündü. Çünkü işi bozulmuş hiç parası kalmamıştı. Halbuki çocukları evde yiyecek bekliyorlardı.[/FONT] [FONT=Tahoma]Ne yapacaktı?..[/FONT] [FONT=Tahoma]Üzüntü ile yürürken, gözüne bir cüzdan ilişti.[/FONT] [FONT=Tahoma]Hemen eğilip cüzdanı aldı. İçindeki paranın binlerce liradan fazla olduğunu görünce sevindi. Artık çocuklarının istediklerini alabilirdi.[/FONT] [FONT=Tahoma]Ama bu sevinci çok sürmedi. Bir başka düşüncedir aldı onu. Diyordu ki:[/FONT] [FONT=Tahoma]— Ben şimdi namazdan çıktım. Nasıl olur da başkasına ait bir parayı alır, evime götürebilirim? Haram paradan çoluk çocuğuma nasıl yedirebilirim?[/FONT] [FONT=Tahoma]Salih Amca, düşünceye daldı. Bir adım gidiyor, yine duraklıyordu; bir türlü ilerleyemiyordu.[/FONT] [FONT=Tahoma]Daha fazla gidemedi, geri dönüp cüzdanı bulduğu yere geldi. Baktı ki bir adam orada birşeyler arıyor. Ne aradığını sordu.[/FONT] [FONT=Tahoma]Adam da:[/FONT] [FONT=Tahoma]— Sorma birader, buraya cüzdanımı düşürmüştüm, onu arıyorum. İçinde çocuklarıma alacağım şeylerin parası vardı. Bulamazsam çok üzüleceğim., dedi.[/FONT] [FONT=Tahoma]Salih Amca hemen cüzdanı uzattı:[/FONT] [FONT=Tahoma]— Bu mu yoksa?[/FONT] [FONT=Tahoma]— Evet evet o! Allah razı olsun sen mi buldun?[/FONT] [FONT=Tahoma]— Evet, ben buldum.[/FONT] [FONT=Tahoma]— Niye geri veriyorsun öyleyse? Bak bulurken kimse[/FONT] [FONT=Tahoma]de görmemiş.[/FONT] [FONT=Tahoma]— Kimse görmedi, ama birinin görmesinden bir türlü[/FONT] [FONT=Tahoma]kaçıramadım.[/FONT] [FONT=Tahoma]— Kim o? — Allah, Allah her şeyi görür, bilir. Melekler de yazar. Bu yüzden çocuklarıma haram para yedirmekten korktum. Allah bana başkasının hakkını nasip etmesin diye dua ederek geri getirdim. [/FONT] [FONT=Tahoma]Adam birden gülmeye başladı:[/FONT] [FONT=Tahoma]— Duan kabul oldu aziz dostum, cüzdan sende kalsın. Bu paranın hepsi senin, Hem de helâl olarak.[/FONT] [FONT=Tahoma]— Nasıl olur?[/FONT] [FONT=Tahoma]— Ben zengin bir adamım. Dürüst bir adama iyilik etmek istedim. Ama adamın dürüst olduğunu nasıl bilebilirdim. Namazdan çıkınca içi para dolu cüzdanımı buraya kasten düşürdüm. Ben de geriye çekilip bakmaya başladım. Az sonra sen geldin cüzdanı alıp götürdün, ama çok geçmeden geri dönüp sahibini aradın. Anladım ki, sen benim yardım etmek istediğim dürüst bir insansın. Allah'a verdiğim sözü tutuyor, bu paranın hepsini sana hediye ediyorum. Al, güle güle harca.[/FONT] [B][FONT=Tahoma]İŞİNİ İYİ YAPMAK[/FONT] [/B][FONT=Tahoma]Seyyar bir şemsiye tamircisi, yol kenarında küçük bir kutu üzerine oturmuş, şemsiye tamir ediyordu. Tamirci, tamir edilecek yerleri dikkatle ölçüyor, yamayı itina ile [/FONT][FONT=Tahoma]1 yerleştiriyor, telleri tek tek deneyerek güçlendiriyordu. Adamı hayranlıkla seyreden bîr genç yanına yaklaştı: [/FONT] [FONT=Tahoma]- İşinizi çok dikkatli yapıyorsunuz, dedi. Şemsiye tamircisi elindeki İşi bırakmadan: - Evet, ben, her zaman işimi İyi yapmaya çalışırım, diye cevap verdi.[/FONT] [FONT=Tahoma]- Müşterileriniz, işinizi iyi veya kötü yaptığınızı ancak siz gittikten sonra anlayacaklar.[/FONT] [FONT=Tahoma]- Evet, haklısınız.[/FONT] [FONT=Tahoma]- Bu tarafa tekrar mı geleceksiniz?[/FONT] [FONT=Tahoma]- Hayır.[/FONT] [FONT=Tahoma]Genç artan bir hayranlık ve merakla sordu:[/FONT] [FONT=Tahoma]- O halde niçin bu kadar titizsiniz? Tamirci:[/FONT] [FONT=Tahoma]- O zaman, benden sonra buradan geçecek tamircinin İşi kolaylaşacak. Ben, eğer kötü malzeme kullanır, işimi baştan savma yaparsam, halk bunu er geç anlayacak ve ondan sonra buradan geçen tamirciye kimse iş vermeyecek.[/FONT] [FONT=Tahoma]Allah (c.c.), kuluna verdiği nimeti onun üzerinde görmek ister. Kul işini evvela Onun hoşnutluğuna ermek için yapar. İş, Ona arz ediliyor gibi yapılmalıdır. Evet, asıl gören Odur ve O güzeli sever.[/FONT] [FONT=Tahoma]İşlerinde kötü örnek olanlar, başkalarının hukukunu manen çiğnemiş olurlar. Güveni sarsarlar, emniyeti ve huzuru bozarlar.[/FONT] [FONT=Tahoma]İşinin hakkını vermeyen cemiyet kalesinde gedik açmış demektir ki, herkes böyle bir hale düşmekten kaçınmalıdır. Kimse bozguncu olmak ve milletine zarar vermek istemez.[/FONT] [FONT=Tahoma]Bugün ileri ülkeleri ayağa kaldıran, bu iş ahlâkı ve dürüstlüktür.[/FONT] [B][FONT=Tahoma]MARANGOZUN PİŞMANLIĞI[/FONT] [/B][I][FONT=Tahoma]"Yapabileceğinden daha fazlasını yapamayacak biç kimse yoktur."[/FONT][/I][FONT=Tahoma] ([B]Henry Ford) [/B][/FONT][FONT=Tahoma]Yaşlı bir marangozun emeklilik çağı gelmişti. Yanında çalıştığı müteahhite; yapmış olduğu ahşap ev inşa işini bırakmak, eşi ve çocukları ile birlikte daha rahat, daha huzurlu bir hayat sürme isteğinden bahsetti.[/FONT] [FONT=Tahoma]Müteahhit, yıllardır birlikte çalıştığı emektar marangozunun işi bırakma isteğine oldukça üzüldü. Fakat ondan, kendine bir iyilik olarak, son bir ev daha yapmasını rica etti.[/FONT] [FONT=Tahoma]Marangoz, bu son olsun diye istemeye istemeye teklifi kabul etti ve işe girişti. Ne var ki gönlünün yaptığı işte olmadığı her halinden belliydi. Bundan dolayı baştan savma bir işçilik yaptı ve kalitesiz malzeme kullandı. Ömrünü verdiği mesleğine böyle bir eserle son vermek ne büyük talihsizlikti!..[/FONT] [FONT=Tahoma]Marangoz, ev bittiğinde müteahhite teslim etmek üzere kendisini çağırttı, işveren, evi gözden geçirmek için geldi. Şöyle bir baktıktan sonra dış kapının anahtarını marangoza uzattı.[/FONT] [FONT=Tahoma]"Bu ev senin." dedi, "Yıllardır süren emeklerinin karşılığı sana benden hediye." Marangoz şoka girdi. Ne kadar utanmıştı! Keşke yaptığı evin kendi evi olduğunu bilseydi! O zaman onu böyle yapar mıydı![/FONT] [I][FONT=Tahoma]Unutmayın! Herkes kendi hayatının marangozudur. Herkes gün be gün kendi hayatını inşa eder; bir çivi çakarak, bir tahta koyarak veya duvar dikerek... Evet bugün aldığınız kararlar, ortaya koyduğunuz davranışlar, sarfettiğiniz sözler, yaptığınız tercihler yarın yaşayacağınız evin malzemeleridir. Elinizden gelenin azını değil, fazlasını yapın ki o evin içinde uzun yıllar huzurla yaşayabilesiniz.[/FONT] [/I][B][FONT=Tahoma]BİRİ BENİ GÖZETLİYOR[/FONT] [/B][FONT=Tahoma]Sahabenin ileri gelenlerinden Muaz bin Cebel Hazretleri, Hazret-i Ömer devrinde zekat memurluğu vazifesiyle çalışıyor, kabileleri dolaşıp onların verdikleri zekatları toplayarak Halifeye getiriyordu.[/FONT] [FONT=Tahoma]Muaz, yine bir gün, Medine civarındaki kabileleri dolaşıp onların zekatlarını almış, Halifeye teslim etmiş ve sonra da evine dönerek istirahata çekilmişti.[/FONT] [FONT=Tahoma]Muaz'ın hali fakirceydi. Bu fukaralık, bazan hanımının canına tak ettiği oluyordu. Kocasının eve eli boş geldiğini görünce, ona şu şekilde sitem etmeye başlamıştı:[/FONT] [FONT=Tahoma]- Günlerdir çöllerde dolaşıp duruyor, halkın zenginlerinden zekatlarını topluyorsun. İnsan, bu arada kendine de birşeyler ayırır, eve getirir. Kim bilecek, kim duyacak?[/FONT] [FONT=Tahoma]Muaz, hanımının sitemine şu karşılığı verdi:[/FONT] [FONT=Tahoma]- Bunu nasıl yapanın hanım? Peşimde her an gözcü var. Biri beni gözetliyor.[/FONT] [FONT=Tahoma]- Ne söylüyorsun bey, demek sana Allah'ın Resulü itimad etti, Ebû Bekir itimad etti de, Ömer itimad etmeyip peşine gözcü koydu, seni gözetletiyor ha?.. Şimdi ben ona gösteririm...[/FONT] [FONT=Tahoma]Kadın hışımla gitti, Halifenin huzuruna çıkarak kocasının peşine niçin gözcü koyduğunu sordu.[/FONT] [FONT=Tahoma]Fakat Halifeden, kesinlikle böyle bir durumun olmadığını öğrenince, mahcup olarak geri döndü. Bu sefer de kocasına çıkıştı:[/FONT] [FONT=Tahoma]- Beni Halifenin huzurunda mahcup düşürmeye ne hakkın var? Neden yalan söylüyor, Halife peşime gözcü koydu, diyorsun?[/FONT] [FONT=Tahoma]Muaz, karısına şu manalı cevabı verdi:[/FONT] [FONT=Tahoma]- Hayır hanım, yalan söylemiyorum. Ben, peşimde gözcü var, biri beni gözetliyor, dedim. Fakat o gözcüyü Halife peşime takti demedim. Peşimdeki gözcü, Halifenin değil, Allah'ın gözcüsü idi. Allah'ın Kirâ-men Kâtibin melekleri, iyi kötü herşeyi yazıp kaydetmiyorlar mı? Allah her yaptığımız işten haberdar değil mi? O'nun ilminden kaçmak, bilgisinden uzak kalmak mümkün mü? Zerre kadar hayrın da, zerre kadar şerrin de yarın ahirette hesabı sorulmayacak mı?[/FONT] [FONT=Tahoma]Muaz'ın hanımı, bu cevab üzerine derin derin düşünceye daldı. Fakirliğin verdiği sıkıntı ile nasıl yanlış düşüncelere saplandığını anladı. Kocasına hak vererek, ona bir daha bu konuda sitem etmemeye karar verdi.[/FONT] [FONT=Tahoma] [B]SEN PUTUNU ÖRTÜYORSUN [/B][/FONT][FONT=Tahoma]Züleyha, Yusuf Aleyhisselâma kastedip de üzerine gitmezden önce, odasında bulunan putunun üzerini örtmüş ve ondan sonra Yusuf (as)'ın üzerine yürümüştü. Yusuf Aleyhisselâm, ondan uzaklaşmakta iken arkasından şöyle bağırıyordu :[/FONT] [FONT=Tahoma]— Kalbinde zerre kadar da mı insaf yok Yusuf, nişin kaçıyorsun?[/FONT] [FONT=Tahoma]Yusuf (a.s) dönüp kendisine şu cevabı verdi: [/FONT] [FONT=Tahoma]-Sen bir taş parçasından ibaret olan putunun üzerini, seni görmesin diye örtüyorsun. Halbuki benim rabbim, beni daima görüyor. Nasıl olur da ben, senin isteğine razı olurum?.[/FONT] [B][FONT=Tahoma]GÖRMEDEN TAVUĞU KİM KESECEK ?[/FONT] [/B][FONT=Tahoma]Üsküdarlı Aziz Mahmud Hüdaî Hazretleri, Üstadı Uftade (k.s.) Hazretlerinin hizmetinde daha ilk yıllarında talebe üten birçok talebe arkadaşlarının arasında, üstadımın yanında ayrı bîr [I]yeri [/I]vardı. Uftade Hazretleri, müridleri arasında en çok onunla, ilgilenir, birçok iltifatlar eder ve onun yetişmesine ayrı bir ihtimam gösterirdi Üstad o talebesi ile, fazla meşgul olmasını etraftan hissedenler ve birçok talebesi çekemezler ve Üftada Hazretlerine derler ki:[/FONT] [FONT=Tahoma]—Biz de talebeyiz, onun bizden ne farkı var?.[/FONT] [FONT=Tahoma]Talebelerin ve bazı müridlerin bu halini sezen Hazreti Üftade, onları imtihan etmek istedi. Hepsini huzuruna çağırdı, ellerine birer bıçak ve birer de tavuk verip:[/FONT] [FONT=Tahoma]—Bunu, gidip kimsenin görmediği bîr yerde kesip geleceksiniz. Tek şartım, keserken kimsenin sizi görmemesi ve yalnız olmanızdır. Kim daha çabuk gelirse, benim en çok takdirimi o talebem kazanmış olur buyurdular.[/FONT] [FONT=Tahoma]Bıçakla tavuğu alan talebeler sür'atle etrafa yayıldılar ve kendilerine göre, gizli birer yer bularak kesip getirdiler. Fakat o hakkında dedi «kodu yaptıkları, «Onun bizden ne farkı var» dedikleri talebe, hayli zaman olmasına rağmen ortalıklarda yoktu.[/FONT] [FONT=Tahoma]Erken gelenler, kendi aralarında konuşuyorlardı :[/FONT] [FONT=Tahoma]—Hocanın huzuruna çıkmaya yüzü yok ki, kesip de gelsin. Kim-bilir şimdi nerelerde dolaşıyor, diyorlardı. "[/FONT] [FONT=Tahoma]O talebe, hayli zaman sonra elinde canlı tavuk olduğu halde kesmeden çıkıp geldi. Tavuğu kesip gelenler ona gülmeye başladılar;[/FONT] [FONT=Tahoma]—Bir tavuğu kesmeyi becerememiş, diyorlardı, kendi kendilerin Uftade sordu :[/FONT] [FONT=Tahoma]—Herkes kesip geldiği halde sen nerede kaldın? Hep seni bekliyoruz. Bu zamana kadar nerdesin? diye...[/FONT] [FONT=Tahoma]O zaman daha talebelik yıllarını yaşamakta olan» daha sonra büyük bir mürşid olacak olan Aziz Mahmud Hüdaî Hazretleri şöyle cevap verdi :[/FONT] [FONT=Tahoma]—Hocam, sizi beklettiğim için ayrıca özür dilerim. Lâkin ben, nereye gitti isem beni kimsenin göremeyeceği bir yer bulamadım. En kapalı bir yer dahi bulsam» iyi biliyordum ki Allah (CC.) beni mutlaka görüyordu. Ve böylece, ordan oraya [I]? [/I]ordan oraya koştum» sizin emrinizi yerine getiremeden geldim, dedi.[/FONT] [FONT=Tahoma]Tabii bu hâdiseden sonra, anladılar diğer talebeler, hocasının neden en çok onu sevdiğim ve onunla daha fazla niçin alâkadar olduğunu... Başlarını önlerine eğip hata ettiklerini anladılar. Çünkü Allah'a gizli olan hiçbir mekân ve zaman yoktu.[/FONT] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
İslamiyet
İslam Akaidi ve Fıkıh
Memba
İhsan
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst