Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
İslamiyet
İslam Akaidi ve Fıkıh
Memba
İhsan
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="mihrimah" data-source="post: 83456" data-attributes="member: 656"><p><strong>Cevap: Ihsan</strong></p><p></p><p><strong><span style="font-family: 'Tahoma'">R</span><span style="font-family: 'Tahoma'">İSALE…</span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Tahoma'">HAŞRİN İSBATI VE İHSAN</span></strong></p><p><strong></strong><span style="font-family: 'Tahoma'">Hiç mümkün müdür ki, nihayetsiz cûd ve sehâvet, tükenmez servet, bitmez hazîneler, misilsiz sermedî cemâl, kusursuz ebedî kemâl, bir dâr-ı saadet ve mahall-i ziyâfet içinde dâimî bulunacak olan muhtaç şâkirleri, müştak âyinedarları, mütehayyir seyircileri istemesinler?</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Evet, dünya yüzünü bu kadar müzeyyen masnuâtla süslendirmek, ay ile güneşi lâmba yapmak, yeryüzünü bir sofra-i nimet ederek mat'umâtın en güzel çeşitleriyle doldurmak, meyveli ağaçları birer kap yapmak, her mevsimde birçok defalar tecdid etmek, hadsiz bir cûd ve sehâveti gösterir. Böyle nihayetsiz bir cûd ve sehâvet, öyle tükenmez hazîneler ve rahmet, hem dâimî, hem arzu edilen her şey içinde bulunur bir dâr-ı ziyâfet ve mahall-i saadet ister. Hem katî ister ki, o ziyâfetten telezzüz edenler, o mahall-i saadete devam etsinler, ebedî kalsınlar; tâ zevâl ve firâkla elem çekmesinler. Çünkü, zevâl-i elem lezzet olduğu gibi, zevâl-i lezzet dahi elemdir. Öyle sehâvet, elem çektirmek istemez.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Demek, ebedî bir Cenneti, hem içinde ebedî muhtaçları ister. Çünkü, nihayetsiz cûd ve sehâ, nihayetsiz ihsan etmek ister, nimetlendirmek ister. Nihayetsiz ihsan ve nimetlendirmek ise, nihayetsiz minnettarlık, nimetlenmek ister. Bu ise, ihsana mazhar olan şahsın devam-ı vücudunu ister. Tâ, dâimî tenâumla o dâimî in'âma karşı şükür ve minnettarlığını göstersin. Yoksa, zevâl ile acılaşan cüzî bir telezzüz, kısacık bir zamanda öyle bir cûd ve sehânın muktezâsıyla kàbil-i tevfîk değildir.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Hem dahi, meşher-i san'at-ı İlâhiye olan aktâr-ı âlem sergilerine bak, yeryüzündeki nebâtât ve hayvanâtın ellerinde olan ilânât-ı Rabbâniyeye dikkat et, Name=Hâşiye; HotwordStyle=BookDefault; mehâsin-i Rubûbiyetin dellâlları olan enbiyâ ve evliyâya kulak ver. Nasıl müttefikan Sâni-i Zülcelâlin kusursuz kemâlâtını, hârika san'atlarının teşhiriyle gösteriyorlar, beyân ediyorlar, enzâr-ı dikkati celb ediyorlar.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Demek, bu âlemin Sâniinin pek mühim ve hayret verici ve gizli kemâlâtı vardır. Bu hârika san'atlarla onları göstermek ister. Çünkü gizli, kusursuz kemâlât ise, takdir edici, istihsan edici, mâşallah diyerek müşâhede edicilerin başlarında teşhir ister. Dâimî kemâlât ise, dâimî tezâhür ister. O ise, takdir ve istihsan edicilerin devam-ı vücudunu ister. Bekàsı olmayan istihsan edicinin nazarında kemâlâtın kıymeti sukut eder. Hem dahi, kâinatın yüzünde serilmiş olan gayetle güzel ve san'atlı ve parlak ve süslü şu mevcudât, ışık güneşi bildirdiği gibi, misilsiz mânevî bir cemâlin mehâsinini bildirir ve nazîrsiz, hafî bir hüsnün letâifini iş'âr ediyor. O münezzeh hüsün, o mukaddes cemâlin cilvesinden, esmâlarda, belki her isimde çok gizli defîneler bulunduğunu işaret eder. İşte şu derece âlî, nazîrsiz gizli bir cemâl ise, kendi mehâsinini bir mir'atta görmek ve hüsnünün derecâtını ve cemâlinin mikyaslarını zîşuur ve müştak bir aynada müşâhede etmek istediği gibi, başkalarının nazarıyla yine sevgili cemâline bakmak için, görünmek de ister. Demek, iki vecihle kendi cemâline bakmak-biri, her biri başka başka renkte olan aynalarda bizzat müşâhede etmek; diğeri, müştak olan seyirci ve mütehayyir olan istihsancıların müşâhedesi ile müşâhede etmek ister. Demek, hüsün ve cemâl, görmek ve görünmek ister. Görmek, görünmek ise, müştak seyirci, mütehayyir istihsan edicilerin vücudunu ister. Hüsün ve cemâl ebedî, sermedî olduğundan, müştakların devam-ı vücudlarını ister. Çünkü, dâimî bir cemâl ise, zâil bir müştâka râzı olamaz. Zîrâ, dönmemek üzere zevâle mahkûm olan bir seyirci, zevâlin tasavvuruyla muhabbeti adâvete döner. Hayreti istihfafa, hürmeti tahkire meyleder. Çünkü, hodgâm insan, bilmediği şeye düşman olduğu gibi, yetişmediği şeye de zıddır. Halbuki, nihayetsiz bir muhabbet, hadsiz bir şevk ve istihsan ile mukabeleye lâyık olan bir cemâle karşı zımnen bir adâvet ve kin ve inkâr ile mukabele eder. İşte, kâfir, Allah'ın düşmanı olduğunun sırrı bundan anlaşılıyor.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Mâdem, o nihayetsiz sehâvet-i cûd, o misilsiz cemâl-i hüsün, o kusursuz kemâlât; ebedî müteşekkirleri, müştakları, müstahsinleri iktizâ ederler. Halbuki, şu misafirhâne-i dünyada görüyoruz; herkes çabuk gidip, kayboluyor. O sehâvetin ihsanını ancak az bir parça tadar, iştihâsı açılır; fakat, yemez gider. O cemâl, o kemâlin dahi ancak biraz ışığına, belki bir zayıf gölgesine bir anda bakıp, doymadan gider. Demek, bir seyrangâh-ı dâimîye gidiliyor.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Elhâsıl: Nasıl ki şu âlem bütün mevcudâtıyla Sâni-i Zülcelâline katî delâlet eder; Sâni-i Zülcelâlin de sıfat ve esmâ-i kudsiyesi, dâr-ı âhirete delâlet eder ve gösterir ve ister.</span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="mihrimah, post: 83456, member: 656"] [b]Cevap: Ihsan[/b] [B][FONT=Tahoma]R[/FONT][FONT=Tahoma]İSALE…[/FONT] [FONT=Tahoma]HAŞRİN İSBATI VE İHSAN[/FONT] [/B][FONT=Tahoma]Hiç mümkün müdür ki, nihayetsiz cûd ve sehâvet, tükenmez servet, bitmez hazîneler, misilsiz sermedî cemâl, kusursuz ebedî kemâl, bir dâr-ı saadet ve mahall-i ziyâfet içinde dâimî bulunacak olan muhtaç şâkirleri, müştak âyinedarları, mütehayyir seyircileri istemesinler?[/FONT] [FONT=Tahoma]Evet, dünya yüzünü bu kadar müzeyyen masnuâtla süslendirmek, ay ile güneşi lâmba yapmak, yeryüzünü bir sofra-i nimet ederek mat'umâtın en güzel çeşitleriyle doldurmak, meyveli ağaçları birer kap yapmak, her mevsimde birçok defalar tecdid etmek, hadsiz bir cûd ve sehâveti gösterir. Böyle nihayetsiz bir cûd ve sehâvet, öyle tükenmez hazîneler ve rahmet, hem dâimî, hem arzu edilen her şey içinde bulunur bir dâr-ı ziyâfet ve mahall-i saadet ister. Hem katî ister ki, o ziyâfetten telezzüz edenler, o mahall-i saadete devam etsinler, ebedî kalsınlar; tâ zevâl ve firâkla elem çekmesinler. Çünkü, zevâl-i elem lezzet olduğu gibi, zevâl-i lezzet dahi elemdir. Öyle sehâvet, elem çektirmek istemez.[/FONT] [FONT=Tahoma]Demek, ebedî bir Cenneti, hem içinde ebedî muhtaçları ister. Çünkü, nihayetsiz cûd ve sehâ, nihayetsiz ihsan etmek ister, nimetlendirmek ister. Nihayetsiz ihsan ve nimetlendirmek ise, nihayetsiz minnettarlık, nimetlenmek ister. Bu ise, ihsana mazhar olan şahsın devam-ı vücudunu ister. Tâ, dâimî tenâumla o dâimî in'âma karşı şükür ve minnettarlığını göstersin. Yoksa, zevâl ile acılaşan cüzî bir telezzüz, kısacık bir zamanda öyle bir cûd ve sehânın muktezâsıyla kàbil-i tevfîk değildir.[/FONT] [FONT=Tahoma]Hem dahi, meşher-i san'at-ı İlâhiye olan aktâr-ı âlem sergilerine bak, yeryüzündeki nebâtât ve hayvanâtın ellerinde olan ilânât-ı Rabbâniyeye dikkat et, Name=Hâşiye; HotwordStyle=BookDefault; mehâsin-i Rubûbiyetin dellâlları olan enbiyâ ve evliyâya kulak ver. Nasıl müttefikan Sâni-i Zülcelâlin kusursuz kemâlâtını, hârika san'atlarının teşhiriyle gösteriyorlar, beyân ediyorlar, enzâr-ı dikkati celb ediyorlar.[/FONT] [FONT=Tahoma]Demek, bu âlemin Sâniinin pek mühim ve hayret verici ve gizli kemâlâtı vardır. Bu hârika san'atlarla onları göstermek ister. Çünkü gizli, kusursuz kemâlât ise, takdir edici, istihsan edici, mâşallah diyerek müşâhede edicilerin başlarında teşhir ister. Dâimî kemâlât ise, dâimî tezâhür ister. O ise, takdir ve istihsan edicilerin devam-ı vücudunu ister. Bekàsı olmayan istihsan edicinin nazarında kemâlâtın kıymeti sukut eder. Hem dahi, kâinatın yüzünde serilmiş olan gayetle güzel ve san'atlı ve parlak ve süslü şu mevcudât, ışık güneşi bildirdiği gibi, misilsiz mânevî bir cemâlin mehâsinini bildirir ve nazîrsiz, hafî bir hüsnün letâifini iş'âr ediyor. O münezzeh hüsün, o mukaddes cemâlin cilvesinden, esmâlarda, belki her isimde çok gizli defîneler bulunduğunu işaret eder. İşte şu derece âlî, nazîrsiz gizli bir cemâl ise, kendi mehâsinini bir mir'atta görmek ve hüsnünün derecâtını ve cemâlinin mikyaslarını zîşuur ve müştak bir aynada müşâhede etmek istediği gibi, başkalarının nazarıyla yine sevgili cemâline bakmak için, görünmek de ister. Demek, iki vecihle kendi cemâline bakmak-biri, her biri başka başka renkte olan aynalarda bizzat müşâhede etmek; diğeri, müştak olan seyirci ve mütehayyir olan istihsancıların müşâhedesi ile müşâhede etmek ister. Demek, hüsün ve cemâl, görmek ve görünmek ister. Görmek, görünmek ise, müştak seyirci, mütehayyir istihsan edicilerin vücudunu ister. Hüsün ve cemâl ebedî, sermedî olduğundan, müştakların devam-ı vücudlarını ister. Çünkü, dâimî bir cemâl ise, zâil bir müştâka râzı olamaz. Zîrâ, dönmemek üzere zevâle mahkûm olan bir seyirci, zevâlin tasavvuruyla muhabbeti adâvete döner. Hayreti istihfafa, hürmeti tahkire meyleder. Çünkü, hodgâm insan, bilmediği şeye düşman olduğu gibi, yetişmediği şeye de zıddır. Halbuki, nihayetsiz bir muhabbet, hadsiz bir şevk ve istihsan ile mukabeleye lâyık olan bir cemâle karşı zımnen bir adâvet ve kin ve inkâr ile mukabele eder. İşte, kâfir, Allah'ın düşmanı olduğunun sırrı bundan anlaşılıyor.[/FONT] [FONT=Tahoma]Mâdem, o nihayetsiz sehâvet-i cûd, o misilsiz cemâl-i hüsün, o kusursuz kemâlât; ebedî müteşekkirleri, müştakları, müstahsinleri iktizâ ederler. Halbuki, şu misafirhâne-i dünyada görüyoruz; herkes çabuk gidip, kayboluyor. O sehâvetin ihsanını ancak az bir parça tadar, iştihâsı açılır; fakat, yemez gider. O cemâl, o kemâlin dahi ancak biraz ışığına, belki bir zayıf gölgesine bir anda bakıp, doymadan gider. Demek, bir seyrangâh-ı dâimîye gidiliyor.[/FONT] [FONT=Tahoma]Elhâsıl: Nasıl ki şu âlem bütün mevcudâtıyla Sâni-i Zülcelâline katî delâlet eder; Sâni-i Zülcelâlin de sıfat ve esmâ-i kudsiyesi, dâr-ı âhirete delâlet eder ve gösterir ve ister.[/FONT] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
İslamiyet
İslam Akaidi ve Fıkıh
Memba
İhsan
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst