Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
İslamiyet
Sorularla İslamiyet
ibadet nedir
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="ARİF" data-source="post: 20604" data-attributes="member: 536"><p><strong>1- FARZ: </strong></p><p></p><p>Allahü teâlânın, yapılmasını âyet-i kerîme ile açıkca ve kesin olarak emrettiği şeylere farz denir. Farzları terketmek harâmdır. İnanmıyan ve yapılmasına ehemmiyyet vermeyen kâfir olur. Farz iki çeşittir: </p><p></p><p>Farz-ı Ayn: Her mükellef olan müslümânın bizzat kendisinin yapması lâzım olan farzdır. Îmân etmek, abdest almak, gusül etmek (ya'nî boy abdesti almak), beş vakit namaz kılmak, Ramazan ayında oruc tutmak, zengin olunca zekât vermek ve hacca gitmek, farz-ı ayndır. </p><p></p><p>Farz-ı Kifâye: Müslümânlardan bir kaçının veya sâdece birinin yapması ile diğerlerinin sorumluluktan kurtulduğu farzlardır. Verilen selâmın cevâbını söylemek, cenâzeyi gasl etmek (ya'nî yıkamak), cenâze namazı kılmak, Kur'ân-ı kerîmin tamamını ezberleyip hâfız olmak, cihâd etmek, san'atına, ticâretine lâzım olandan fazla din ve fen bilgilerini öğrenmek gibi farzlar böyledir. </p><p></p><p><strong>2- VÂCİB: </strong></p><p></p><p>Yapılması farz gibi kesin olan emirlere denir. Bu emrin Kur'ân-ı kerîmdeki delili farz kadar açık değildir. Zannî (şüpheli) olan bir delil ile sabittir. Vitr namazını ve Bayram namazlarını kılmak, zengin olunca kurban kesmek, fitre (sadaka-i fıtır) vermek vâcibdir. Vâcibin hükmü farz gibidir. Vâcibi terk etmek, tahrimen mekrûhtur. Vâcib olduğuna inanmıyan kâfir olmaz. Fakat yapmayan Cehennem azâbına lâyık olur. </p><p></p><p><strong>3- SÜNNET: </strong></p><p></p><p>Allahü teâlânın açıkca bildirmeyip, yalnız Peygamber efendimizin yapılmasını övdüğü, yahut devam üzere kendisinin yaptığı veyahut yapılırken görüp de mâni olmadığı şeylere "Sünnet" denir. Sünneti beğenmemek küfürdür. Beğenip de yapmıyana azâb olmaz. Fakat özürsüz ve devamlı terk eden itâba, azarlanmaya ve sevâbından mahrum olmaya lâyık olur. Meselâ, Ezân okumak, ikâmet getirmek, cemâ'at ile namaz kılmak, abdest alırken misvak kullanmak, evlendiği gece yemek yidirmek ve çocuğunu sünnet ettirmek gibi... </p><p></p><p>Sünnet iki çeşittir: </p><p></p><p>Sünnet-i Müekkede: Peygamber efendimizin devamlı yaptıkları, pek az terkettikleri kuvvetli sünnetlerdir. Sabah namazının sünneti, öğlenin ilk ve son sünnetleri, akşam namazının sünneti, yatsı namazının son iki rek'at sünneti böyledir. Bu sünnetler, aslâ özürsüz terk olunmaz. Beğenmeyen kâfir olur. </p><p></p><p>Sünnet-i Gayr-i Müekkede: Peygamber efendimizin, ibâdet maksadı ile arasıra yaptıklarıdır. İkindi ve yatsı namazlarının dört rek'atlık ilk sünnetleri böyledir. Bunlar çok kerre terk olunursa, bir şey lâzım gelmez. Özürsüz olarak büsbütün terk olunursa itâba ve şefâatten mahrum olmaya sebep olur. </p><p></p><p>Beş-on kimseden birisi işlese, diğer müslümânlardan sâkıt olan sünnetlere de "Sünnet-i alel-kifâye" denir. Selâm vermek, i'tikâfa girmek gibi. Abdest almağa, yimeğe, içmeğe ve her mübarek işe başlarken besmele çekmek sünnetdir. </p><p></p><p><strong>4- MÜSTEHAB: </strong></p><p></p><p>Buna, mendub, âdâb da denir. Sünnet-i gayr-i müekkede hükmündedir. Peygamber efendimizin ömründe bir iki kerre dahî olsa yaptıkları ve sevdikleri, beğendikleri hususlardır. Yeni doğan çocuğa yedinci gün isim koymak, erkek ve kız çocuğu için akika hayvanı kesmek, güzel giyinmek, güzel koku sürünmek müstehabtır. Bunları yapana çok sevâp verilir. İşlemeyene azâb olmaz. Şefâattan mahrûm kalmak da olmaz. </p><p></p><p><strong>5- MÜBAH: </strong></p><p></p><p>Yapılması emir olunmayan ve yasak da edilmeyen şeylere mübah denir. Ya'nî günâh veya ta'at olduğu bildirilmemiş olan işlerdir. İyi niyyetle işlenmesinde sevâb, kötü niyetle işlenmesinde azâb vardır. Uyumak, helâlinden çeşitli yemekler yimek, helâl olmak şartıyle türlü elbise giymek gibi işler, mübahtırlar. Bunlar, İslâmiyyete uymak, emirlere sarılmak niyyetiyle yapılırsa sevâb olurlar. Sıhhatli olup, ibâdet yapmaya niyyet ederek, yimek içmek böyledir. </p><p></p><p><strong>6- HARÂM: </strong></p><p></p><p>Allahü teâlânın, Kur'ân-ı kerîmde, "yapmayınız" diye açıkça yasak ettiği şeylerdir. Harâmların yapılması ve kullanılması kesinlikle yasaklanmıştır. Harâma, halâl diyenin ve halâle, harâm diyenin îmânı gider, kâfir olur. Harâm olan şeyleri terk etmek, onlardan sakınmak farzdır ve çok sevâbtır. </p><p></p><p>Haram li-aynihî: Adam öldürmek, zinâ, livâta etmek, kumar oynamak, şarap ve her türlü alkollü içkileri içmek, yalan söylemek, hırsızlık yapmak, domuz eti, kan ve leş yimek, kadınların, kızların başı, kolları, bacakları açık sokağa çıkmaları harâm olup, büyük günahtırlar. Bir kimse, bu günahları işlerken Besmele okusa veya halâl olduğuna i'tikâd etse, yahut Allahü teâlânın harâm etmesine ehemmiyet vermese, kâfir olur. Bunların harâm olduğuna inanıp, korkarak yapsa kâfir olmaz. Fakat Cehennem azâbına lâyık olur. Eğer ısrâr edip, tevbesiz ölürse, îmânsız gitmeye sebep olur. </p><p></p><p>Harâm li gayrihî: Bunlar asılları itibarıyla halâl olup, başkasının haklarından dolayı harâm olan şeylerdir. Meselâ bir kişinin bağına girip, sâhibinin izni yok iken meyvesini koparıp yimek, ev eşyasını ve parasını çalıp kullanmak, emânete hıyânet etmek, rüşvet, fâiz ve kumar ile mal, para kazanmak gibi. Bunları yapan kimse, yaparken Besmele söylese veyahut halâldir dese kâfir olmaz. Çünkü o kişinin hakkıdır, geri alır. Beşbuçuk arpa (bir dank) ağırlığında gümüş kıymeti kadar hak için, yarın kıyâmet gününde cemâat ile kılınmış yediyüz rek'at kabul olunmuş namazın sevâbı, Allahü teâlâ tarafından alınıp, hak sahibine verilir. Harâmlardan kaçınmak, ibâdet yapmaktan daha çok sevâbtır. Onun için harâmları öğrenip, kaçınmak lâzımdır. </p><p></p><p><strong>7- MEKRÛH: </strong></p><p></p><p>Allahü teâlânın ve Muhammed aleyhisselâmın, beğenmediği ve ibâdetlerin sevabını gideren şeylere mekrûh denir. </p><p></p><p>Mekrûh iki çeşittir: </p><p></p><p>Tahrimen mekrûh: Vâcibin terkidir. Harâma yakın olan mekrûhlardır. Bunları yapmak azâbı gerektirir. Güneş doğarken, tam tepede iken ve batarken namâz kılmak gibi. Bunları kasıtla işleyen âsî ve günahkâr olur. Cehennem azâbına lâyık olur. Namazda vâcibleri terk edenin, tahrimi mekrûhları işleyenin, o namazı iâde etmesi vâcibdir. Eğer sehv ile, unutarak işlerse, namaz içinde secde-i sehv yapar. </p><p></p><p>Tenzîhen mekrûh: Mübah, ya'nî helâl olan işlerine yakın olan, yâhud, yapılmaması yapılmasından daha iyi olan işlerdir. Gayri müekked sünnetleri veya müstehabları yapmamak gibi. </p><p></p><p><strong>8- MÜFSİD: </strong></p><p></p><p>Dînimizde, meşrû olan bir işi veya başlanmış olan bir ibâdeti bozan şeylerdir. Îmânı ve namazı, nikâhı ve haccı, zekâtı, alış ve satışı bozmak gibi. Meselâ, Allaha ve kitâba söğmek îmânı bozar. Namazda, gülmek abdesti ve namazı bozar. Oruclu iken bilerek yimek, içmek orucu bozar. </p><p></p><p>Farzları, vâcibleri ve sünnetleri yapana ve harâmdan, mekrûhtan sakınana ecr, ya'nî sevâb verilir. Harâmları, mekrûhları yapan ve farzları, vâcibleri yapmayana günâh yazılır. Bir harâmdan sakınmanın sevâbı, bir farzı yapmanın sevâbından kat kat çoktur. Bir farzın sevâbı, bir mekrûhtan sakınmanın sevâbından, bu da, bir sünnetin sevâbından çoktur. Mubahlar içinde, Allahü teâlânın sevdiklerine "Hayrât ve Hasenât" denir. Bunları yapana da sevâb verilir ise de, bu sevâb, sünnet sevâbından azdır.</p></blockquote><p></p>
[QUOTE="ARİF, post: 20604, member: 536"] [B]1- FARZ: [/B] Allahü teâlânın, yapılmasını âyet-i kerîme ile açıkca ve kesin olarak emrettiği şeylere farz denir. Farzları terketmek harâmdır. İnanmıyan ve yapılmasına ehemmiyyet vermeyen kâfir olur. Farz iki çeşittir: Farz-ı Ayn: Her mükellef olan müslümânın bizzat kendisinin yapması lâzım olan farzdır. Îmân etmek, abdest almak, gusül etmek (ya'nî boy abdesti almak), beş vakit namaz kılmak, Ramazan ayında oruc tutmak, zengin olunca zekât vermek ve hacca gitmek, farz-ı ayndır. Farz-ı Kifâye: Müslümânlardan bir kaçının veya sâdece birinin yapması ile diğerlerinin sorumluluktan kurtulduğu farzlardır. Verilen selâmın cevâbını söylemek, cenâzeyi gasl etmek (ya'nî yıkamak), cenâze namazı kılmak, Kur'ân-ı kerîmin tamamını ezberleyip hâfız olmak, cihâd etmek, san'atına, ticâretine lâzım olandan fazla din ve fen bilgilerini öğrenmek gibi farzlar böyledir. [B]2- VÂCİB: [/B] Yapılması farz gibi kesin olan emirlere denir. Bu emrin Kur'ân-ı kerîmdeki delili farz kadar açık değildir. Zannî (şüpheli) olan bir delil ile sabittir. Vitr namazını ve Bayram namazlarını kılmak, zengin olunca kurban kesmek, fitre (sadaka-i fıtır) vermek vâcibdir. Vâcibin hükmü farz gibidir. Vâcibi terk etmek, tahrimen mekrûhtur. Vâcib olduğuna inanmıyan kâfir olmaz. Fakat yapmayan Cehennem azâbına lâyık olur. [B]3- SÜNNET: [/B] Allahü teâlânın açıkca bildirmeyip, yalnız Peygamber efendimizin yapılmasını övdüğü, yahut devam üzere kendisinin yaptığı veyahut yapılırken görüp de mâni olmadığı şeylere "Sünnet" denir. Sünneti beğenmemek küfürdür. Beğenip de yapmıyana azâb olmaz. Fakat özürsüz ve devamlı terk eden itâba, azarlanmaya ve sevâbından mahrum olmaya lâyık olur. Meselâ, Ezân okumak, ikâmet getirmek, cemâ'at ile namaz kılmak, abdest alırken misvak kullanmak, evlendiği gece yemek yidirmek ve çocuğunu sünnet ettirmek gibi... Sünnet iki çeşittir: Sünnet-i Müekkede: Peygamber efendimizin devamlı yaptıkları, pek az terkettikleri kuvvetli sünnetlerdir. Sabah namazının sünneti, öğlenin ilk ve son sünnetleri, akşam namazının sünneti, yatsı namazının son iki rek'at sünneti böyledir. Bu sünnetler, aslâ özürsüz terk olunmaz. Beğenmeyen kâfir olur. Sünnet-i Gayr-i Müekkede: Peygamber efendimizin, ibâdet maksadı ile arasıra yaptıklarıdır. İkindi ve yatsı namazlarının dört rek'atlık ilk sünnetleri böyledir. Bunlar çok kerre terk olunursa, bir şey lâzım gelmez. Özürsüz olarak büsbütün terk olunursa itâba ve şefâatten mahrum olmaya sebep olur. Beş-on kimseden birisi işlese, diğer müslümânlardan sâkıt olan sünnetlere de "Sünnet-i alel-kifâye" denir. Selâm vermek, i'tikâfa girmek gibi. Abdest almağa, yimeğe, içmeğe ve her mübarek işe başlarken besmele çekmek sünnetdir. [B]4- MÜSTEHAB: [/B] Buna, mendub, âdâb da denir. Sünnet-i gayr-i müekkede hükmündedir. Peygamber efendimizin ömründe bir iki kerre dahî olsa yaptıkları ve sevdikleri, beğendikleri hususlardır. Yeni doğan çocuğa yedinci gün isim koymak, erkek ve kız çocuğu için akika hayvanı kesmek, güzel giyinmek, güzel koku sürünmek müstehabtır. Bunları yapana çok sevâp verilir. İşlemeyene azâb olmaz. Şefâattan mahrûm kalmak da olmaz. [B]5- MÜBAH: [/B] Yapılması emir olunmayan ve yasak da edilmeyen şeylere mübah denir. Ya'nî günâh veya ta'at olduğu bildirilmemiş olan işlerdir. İyi niyyetle işlenmesinde sevâb, kötü niyetle işlenmesinde azâb vardır. Uyumak, helâlinden çeşitli yemekler yimek, helâl olmak şartıyle türlü elbise giymek gibi işler, mübahtırlar. Bunlar, İslâmiyyete uymak, emirlere sarılmak niyyetiyle yapılırsa sevâb olurlar. Sıhhatli olup, ibâdet yapmaya niyyet ederek, yimek içmek böyledir. [B]6- HARÂM: [/B] Allahü teâlânın, Kur'ân-ı kerîmde, "yapmayınız" diye açıkça yasak ettiği şeylerdir. Harâmların yapılması ve kullanılması kesinlikle yasaklanmıştır. Harâma, halâl diyenin ve halâle, harâm diyenin îmânı gider, kâfir olur. Harâm olan şeyleri terk etmek, onlardan sakınmak farzdır ve çok sevâbtır. Haram li-aynihî: Adam öldürmek, zinâ, livâta etmek, kumar oynamak, şarap ve her türlü alkollü içkileri içmek, yalan söylemek, hırsızlık yapmak, domuz eti, kan ve leş yimek, kadınların, kızların başı, kolları, bacakları açık sokağa çıkmaları harâm olup, büyük günahtırlar. Bir kimse, bu günahları işlerken Besmele okusa veya halâl olduğuna i'tikâd etse, yahut Allahü teâlânın harâm etmesine ehemmiyet vermese, kâfir olur. Bunların harâm olduğuna inanıp, korkarak yapsa kâfir olmaz. Fakat Cehennem azâbına lâyık olur. Eğer ısrâr edip, tevbesiz ölürse, îmânsız gitmeye sebep olur. Harâm li gayrihî: Bunlar asılları itibarıyla halâl olup, başkasının haklarından dolayı harâm olan şeylerdir. Meselâ bir kişinin bağına girip, sâhibinin izni yok iken meyvesini koparıp yimek, ev eşyasını ve parasını çalıp kullanmak, emânete hıyânet etmek, rüşvet, fâiz ve kumar ile mal, para kazanmak gibi. Bunları yapan kimse, yaparken Besmele söylese veyahut halâldir dese kâfir olmaz. Çünkü o kişinin hakkıdır, geri alır. Beşbuçuk arpa (bir dank) ağırlığında gümüş kıymeti kadar hak için, yarın kıyâmet gününde cemâat ile kılınmış yediyüz rek'at kabul olunmuş namazın sevâbı, Allahü teâlâ tarafından alınıp, hak sahibine verilir. Harâmlardan kaçınmak, ibâdet yapmaktan daha çok sevâbtır. Onun için harâmları öğrenip, kaçınmak lâzımdır. [B]7- MEKRÛH: [/B] Allahü teâlânın ve Muhammed aleyhisselâmın, beğenmediği ve ibâdetlerin sevabını gideren şeylere mekrûh denir. Mekrûh iki çeşittir: Tahrimen mekrûh: Vâcibin terkidir. Harâma yakın olan mekrûhlardır. Bunları yapmak azâbı gerektirir. Güneş doğarken, tam tepede iken ve batarken namâz kılmak gibi. Bunları kasıtla işleyen âsî ve günahkâr olur. Cehennem azâbına lâyık olur. Namazda vâcibleri terk edenin, tahrimi mekrûhları işleyenin, o namazı iâde etmesi vâcibdir. Eğer sehv ile, unutarak işlerse, namaz içinde secde-i sehv yapar. Tenzîhen mekrûh: Mübah, ya'nî helâl olan işlerine yakın olan, yâhud, yapılmaması yapılmasından daha iyi olan işlerdir. Gayri müekked sünnetleri veya müstehabları yapmamak gibi. [B]8- MÜFSİD: [/B] Dînimizde, meşrû olan bir işi veya başlanmış olan bir ibâdeti bozan şeylerdir. Îmânı ve namazı, nikâhı ve haccı, zekâtı, alış ve satışı bozmak gibi. Meselâ, Allaha ve kitâba söğmek îmânı bozar. Namazda, gülmek abdesti ve namazı bozar. Oruclu iken bilerek yimek, içmek orucu bozar. Farzları, vâcibleri ve sünnetleri yapana ve harâmdan, mekrûhtan sakınana ecr, ya'nî sevâb verilir. Harâmları, mekrûhları yapan ve farzları, vâcibleri yapmayana günâh yazılır. Bir harâmdan sakınmanın sevâbı, bir farzı yapmanın sevâbından kat kat çoktur. Bir farzın sevâbı, bir mekrûhtan sakınmanın sevâbından, bu da, bir sünnetin sevâbından çoktur. Mubahlar içinde, Allahü teâlânın sevdiklerine "Hayrât ve Hasenât" denir. Bunları yapana da sevâb verilir ise de, bu sevâb, sünnet sevâbından azdır. [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
İslamiyet
Sorularla İslamiyet
ibadet nedir
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst