Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nur Külliyatı
Mektûbat
Hem ben müteaddid insanları gördüm ki, bir nevi Mehdi kendilerini biliyorlardı...
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Ahmet.1" data-source="post: 458832" data-attributes="member: 1040028"><p><span style="font-size: 12px"> Meslek-i velayet çok kolay olmakla beraber çok müşkilâtlıdır, çok kısa olmakla beraber çok uzundur, çok kıymetdar olmakla beraber çok hatarlıdır, çok geniş olmakla beraber çok dardır.</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span><span style="color: #008000">Meslek-i velayet: Velilik mesleği, ermişlik yolu.</span></p><p><span style="color: #008000">Müşkilât: Zorluklar, güçlükler, çetinlikler.</span></p><p><span style="color: #008000">Kıymetdar: Kıymetli, değerli.</span></p><p><span style="color: #008000">Hatar: Tehlike.</span></p><p></p><p><span style="font-size: 12px"> İşte bu sırlar içindir ki; o yolda sülûk edenler bazan boğulur, bazan zararlı düşer, bazan döner başkalarını yoldan çıkarır.</span></p><p><span style="color: #008000">Sülûk: Girip izleme. *Manevi olarak ilerleyip yükselme.</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px"> Ezcümle: Tarîkatta "seyr-i enfüsî" ve "seyr-i âfâkî" tabirleri altında iki meşreb var.</span></p><p><span style="font-size: 12px"> Birinci meşreb, enfüsî meşrebidir; nefisten başlar, hariçten gözünü çeker, kalbe bakar, enaniyeti deler geçer, kalbinden yol açar, hakikatı bulur. Sonra âfâka girer. O vakit âfâkı nuranî görür. Çabuk o seyri bitirir. Enfüsî dairesinde gördüğü hakikatı, büyük bir mikyasta onda da görür. Turuk-u hafiyenin çoğu bu yol ile gidiyor. Bunun da en mühim esası; enaniyeti kırmak, hevayı terketmek, nefsi öldürmektir.</span></p><p><span style="color: #008000">Tarîkat: Yol, manevi terbiye yolu.</span></p><p><span style="color: #008000">Seyr-i enfüsî: Enfüsi seyr, Allah’ı(cc) tanıma ve bilmek için insanın manevi yapısında ve taşıdığı özellikler üzerinde yapılan manevi inceleme ve gezinti.</span></p><p><span style="color: #008000">Seyr-i âfâkî: Afaki seyr, Allah’ı(cc) tanıma ve bilmek için kainatın geniş alanlarında varlıklar üzerinde yapılan manevi gezinti ve yürüyüş.</span></p><p><span style="color: #008000">Meşreb: Gidiş şekli, anlayış tarzı, anlayış ve hareket biçimi.</span></p><p><span style="color: #008000">Enfüsî: İnsanın manevi yapısıyla ilgili, insanın manevi donanımlarıyla ilgili.</span></p><p><span style="color: #008000">Hariç: Dış.</span></p><p><span style="color: #008000">Enaniyet: Benlik, kendine güvenmek ve kendine dayanmak. Kişinin üzerinde görünen iyi ve güzel sıfatları kendinden bilmesi.</span></p><p><span style="color: #008000">Hakikatı: Gerçeği.</span></p><p><span style="color: #008000">Âfâk: Ufuklar, görünen bütün varlık dairesi, gözün varabildiği her taraf.</span></p><p><span style="color: #008000">Nuranî: Nurlu.</span></p><p><span style="color: #008000">Seyr: Yürüyüş, yolculuk. *Seyretme, ders çıkarmak için bakmak.</span></p><p><span style="color: #008000">Mikyas: Ölçü, ölçek, ölçü aleti.</span></p><p><span style="color: #008000">Turuk-u hafiye: Gizli tarikler, gizli ve sessiz zikir yapan tarikatlar.</span></p><p><span style="color: #008000">Mühim: Önemli.</span></p><p><span style="color: #008000">Heva: Boş istek, gelip geçici heves, zararlı ve günaha iten istek ve özenti.</span></p><p></p><p><span style="font-size: 12px"> İkinci meşreb; âfâktan başlar, o daire-i kübranın mezahirinde cilve-i esma ve sıfâtı seyredip, sonra daire-i enfüsiyeye girer. Küçük bir mikyasta, daire-i kalbinde o envârı müşahede edip, onda en yakın yolu açar. Kalb, âyine-i Samed olduğunu görür, aradığı maksada vâsıl olur.</span></p><p><span style="color: #008000">Meşreb: Gidiş şekli, anlayış tarzı, anlayış ve hareket biçimi.</span></p><p><span style="color: #008000">Âfâk: Ufuklar, görünen bütün varlık dairesi, gözün varabildiği her taraf.</span></p><p><span style="color: #008000">Daire-i kübra: Büyük daire, en büyük daire.</span></p><p><span style="color: #008000">Mezahirinde: Mazharlarında, aynalarında.</span></p><p><span style="color: #008000">Cilve-i esma: İsimlerin cilvesi, isimlerin kendini belli edip göstermesi.</span></p><p><span style="color: #008000">Sıfât: Nitelik, sahip olunan özellik, vasıf.</span></p><p><span style="color: #008000">Daire-i enfüsiye: Enfüsi daire, kendi iç dünya sahası.</span></p><p><span style="color: #008000">Mikyas: Ölçü, ölçek, ölçü aleti.</span></p><p><span style="color: #008000">Daire-i kalb: Kalb dairesi.</span></p><p><span style="color: #008000">Envâr: Nurlar, aydınlıklar, ışıklar.</span></p><p><span style="color: #008000">Müşahede: Görme, seyretme, gözle görme.</span></p><p><span style="color: #008000">Âyine-i Samed: Samed aynası, Allah’ın(cc) hiçbir şeye muhtaç olmadığını, her şeyin ona muhtaç olduğunu gösteren ayna.</span></p><p><span style="color: #008000">Maksad: Gaye, amaç.</span></p><p><span style="color: #008000">Vâsıl: Ulaşan, erişen, kavuşan.</span></p><p></p><p><span style="font-size: 12px"> İşte birinci meşrebde sülûk eden insanlar nefs-i emmareyi öldürmeye muvaffak olamazsa, hevayı terkedip enaniyeti kırmazsa; şükür makamından, fahr makamına düşer.. fahrden gurura sukut eder. Eğer muhabbetten gelen bir incizab ve incizabdan gelen bir nevi sekir beraber bulunsa, "şatahat" namıyla haddinden çok fazla davalar ondan sudûr eder. Hem kendi zarar eder, hem başkasının zararına sebeb olur. Meselâ: Nasılki bir mülazım, kendinde bulunan kumandanlık zevkiyle ve neş'esiyle gururlansa, kendini bir müşir zanneder. Küçücük dairesini, o küllî daire ile iltibas eder. Ve bir küçük âyinede görünen bir güneşi, denizin yüzünde haşmetiyle cilvesi görünen güneşle bir cihet-i müşabehetle iltibasa sebeb olur; öyle de: Çok ehl-i velayet var ki; bir sineğin bir tavus kuşuna nisbeti gibi, kendinden o derece büyük olanlardan kendini büyük görür ve öyle de müşahede ediyor, kendini haklı buluyor. Hattâ ben gördüm ki: Yalnız kalbi intibaha gelmiş, uzaktan uzağa velayetin sırrını kendinde hissetmiş, kendini kutb-u a'zam telakki edip o tavrı takınıyordu. Ben dedim: "Kardeşim! Nasılki kanun-u saltanatın, sadrazam dairesinden tâ nahiye müdürü dairesine kadar bir tarzda cüz'î-küllî cilveleri var; öyle de velayetin ve kutbiyetin dahi, öyle muhtelif daire ve cilveleri var. Herbir makamın çok zılleri ve gölgeleri var. Sen, sadrazam-misal kutbiyetin a'zam cilvesini, bir müdür dairesi hükmünde olan kendi dairende o cilveyi görmüşsün, aldanmışsın. Gördüğün doğrudur, fakat hükmün yanlıştır. Bir sineğe bir kap su, bir küçük denizdir." O zât şu cevabımdan inşâallah ayıldı ve o vartadan kurtuldu.</span></p><p><span style="color: #008000">Meşreb: Gidiş şekli, anlayış tarzı, anlayış ve hareket biçimi.</span></p><p><span style="color: #008000">Sülûk: Girip izleme. *Manevi olarak ilerleyip yükselme.</span></p><p><span style="color: #008000">Nefs-i emare: Emare olan nefis, kötü istek ve düşünceleri uyandırıp yapmaya kuvvetli şekilde zorlayan nefis.</span></p><p><span style="color: #008000">Muvaffak: Başarılı, başarmış.</span></p><p><span style="color: #008000">Heva: Boş istek, gelip geçici heves, zararlı ve günaha iten istek ve özenti.</span></p><p><span style="color: #008000">Enaniyet: Benlik, kendine güvenmek ve kendine dayanmak. Kişinin üzerinde görünen iyi ve güzel sıfatları kendinden bilmesi.</span></p><p><span style="color: #008000">Fahr: Övünme, şeref duyma.</span></p><p><span style="color: #008000">Gurur: Kibir, kendine güvenme ve dayanma, büyüklük taslama.</span></p><p><span style="color: #008000">Sukut: Düşme, alçalma, inme.</span></p><p><span style="color: #008000">Muhabbet: Sevgi, sevme.</span></p><p><span style="color: #008000">İncizab: Cezp edilme, çekilme, kapılma.</span></p><p><span style="color: #008000">Nevi: Çeşit, tür.</span></p><p><span style="color: #008000">Sekir: Sarhoşluk, kendinden geçme, kendini kaybetme.</span></p><p><span style="color: #008000">Şatahat: Manevi sarhoşluk(kendinden geçme) anında söylenen ölçüsüz sözler.</span></p><p><span style="color: #008000">Sudûr: Çıkma, meydana gelme, kaynaklanma.</span></p><p><span style="color: #008000">Mülazım: Yüzbaşı rütbesi altındaki subaylık rütbeleri. *Bağlı, ayrılmaz.</span></p><p><span style="color: #008000">Müşir: Mareşal, askeriyede en üst rütbe.</span></p><p><span style="color: #008000">Küllî: Kapsamlı genel, bütünün özelliğini taşıyan parçalardan meydana gelen.</span></p><p><span style="color: #008000">İltibas: Birbirine karıştırma, birbirine benzeyenleri birbirinden ayırt edemeyip karıştırma.</span></p><p><span style="color: #008000">Haşmet: Büyüklük, heybet, gösterişlilik, üstünlük, parlaklık.</span></p><p><span style="color: #008000">Cilve: Belirti, eseriyle kendini belli etme.</span></p><p><span style="color: #008000">Cihet-i müşabehet: Benzerlik yönü.</span></p><p><span style="color: #008000">Ehl-i velayet: Evliyalar, ermişler.</span></p><p><span style="color: #008000">Nisbet: Bağ, bağlılık, bağlantı, ilişki, ilgi. *Karşılaştırma, oranlama.</span></p><p><span style="color: #008000">Müşahede: Görme, seyretme, gözle görme.</span></p><p><span style="color: #008000">İntibah: Uyanıklık, uyanma.</span></p><p><span style="color: #008000">Velayet: Velilik, ermişlik.</span></p><p><span style="color: #008000">Kutb-u a'zam: En büyük kutub, zamanın en büyük velisi.</span></p><p><span style="color: #008000">Telakki: Kabul etmek, karşılamak. Kişisel anlayış ve görüş.</span></p><p><span style="color: #008000">Kanun-u saltanat: Saltanat kanunu, hükümranlık ve idarecilik kanunu.</span></p><p><span style="color: #008000">Sadrazam: Başvekil, başbakan.</span></p><p><span style="color: #008000">Nahiye: Kazadan küçük, köyden büyük yerleşim yeri.</span></p><p><span style="color: #008000">Velayet: Velilik, ermişlik, dinde üstün derecede manivi olgunluk.</span></p><p><span style="color: #008000">Kutbiyet: Kutubluk, büyük evliyalık.</span></p><p><span style="color: #008000">Muhtelif: Çeşitli, farklı, ayrı ayrı.</span></p><p><span style="color: #008000">Cilve: Belirti, eseriyle kendini belli etme.</span></p><p><span style="color: #008000">Zıll: Gölge, perde.</span></p><p><span style="color: #008000">Sadrazam-misal: Başbakan gibi.</span></p><p><span style="color: #008000">A'zam: En büyük, daha büyük, çok büyük.</span></p><p><span style="color: #008000">Hükm: Hüküm, karar.</span></p><p><span style="color: #008000">Varta: Uçurum, kurtuluşun zor olduğu yer, tehlike.</span></p><p></p><p><span style="font-size: 12px"> Hem ben müteaddid insanları gördüm ki, bir nevi Mehdi kendilerini biliyorlardı ve "Mehdi olacağım" diyorlardı. Bu zâtlar yalancı ve aldatıcı değiller, belki aldanıyorlar. Gördüklerini, hakikat zannediyorlar. Esma-i İlahînin nasılki tecelliyatı, Arş-ı A'zam dairesinden tâ bir zerreye kadar cilveleri var ve o esmaya mazhariyet de, o nisbette tefavüt eder. Öyle de mazhariyet-i esmadan ibaret olan meratib-i velayet dahi öyle mütefavittir. Şu iltibasın en mühim sebebi şudur:</span></p><p><span style="color: #008000">Müteaddid: Çok sayıda, birçok, çeşitli.</span></p><p><span style="color: #008000">Nevi: Çeşit tür.</span></p><p><span style="color: #008000">Mehdi: Hidayete vesile olan, irşad edici, doğru yolu gösterici. Ahirzamanda müslüman toplumun sarsılan imanlarını ve bozulan yaşantılarını kuvvetli sarsılmaz delillerle İslam dinine uygun şekilde yeniden canlandırıp kuvvetlendiren ve her türlü inkarcılığın ve anarşistliğin önüne set çeken Allah(cc) tarafından görevlendirilmiş kişi.</span></p><p><span style="color: #008000">Hakikat: Gerçek.</span></p><p><span style="color: #008000">Esma-i İlahî: Allah’ın(cc) isimleri.</span></p><p><span style="color: #008000">Tecelliyat: Tecelliler, görünmeler, bilinmeler, kendini belli edip göstermeler.</span></p><p><span style="color: #008000">Arş-ı A'zam: En büyük arş, Allah’ın(cc) bütün isim ve sıfatlarını, güç ve hakimiyetini doğrudan en üstün derecede gösterdiği en yüce makam.</span></p><p><span style="color: #008000">Zerre: Maddenin en küçük parçacığı.</span></p><p><span style="color: #008000">Cilve: Belirti, eseriyle kendini belli etme.</span></p><p><span style="color: #008000">Esma: İsimler.</span></p><p><span style="color: #008000">Mazhariyet: Mazhar olma, nail olma, şereflenme.</span></p><p><span style="color: #008000">Nisbet: Bağ, bağlılık, bağlantı, ilişki, ilgi. *Karşılaştırma, oranlama.</span></p><p><span style="color: #008000">Tefavüt: Farklılık, farklı farklı olma, ayrılık.</span></p><p><span style="color: #008000">Mazhariyet-i esma: Esmaya mazhar olma, Allah’ın(cc) isimleriyle şereflenme, Allah’ın(cc) isimlerinin manevi feyizlerine erişme.</span></p><p><span style="color: #008000">İbaret: Meydana gelmiş.</span></p><p><span style="color: #008000">Meratib-i velayet: Velilik mertebeleri, ermişlik dereceleri.</span></p><p><span style="color: #008000">Mütefavit: Birbirinden farklı, çeşitli.</span></p><p><span style="color: #008000">İltibas: Birbirine karıştırma, birbirine benzeyenleri birbirinden ayırt edemeyip karıştırma.</span></p><p></p><p><span style="font-size: 12px"> Makamat-ı evliyadan bazı makamlarda Mehdi vazifesinin hususiyeti bulunduğu ve kutb-u a'zama has bir nisbeti göründüğü ve Hazret-i Hızır'ın bir münasebet-i hâssası olduğu gibi, bazı meşahirle münasebetdar bazı makamat var. Hattâ o makamlara "Makam-ı Hızır", "Makam-ı Üveys", "Makam-ı Mehdiyet" tabir edilir.</span></p><p><span style="font-size: 12px">Makamat-ı evliya: Evliya(velilerin) makamları, ermiş insanların makamları.</span></p><p><span style="font-size: 12px">Mehdi: Hidayete vesile olan, irşad edici, doğru yolu gösterici. Ahirzamanda müslüman toplumun sarsılan imanlarını ve bozulan yaşantılarını kuvvetli sarsılmaz delillerle İslam dinine uygun şekilde yeniden canlandırıp kuvvetlendiren ve her türlü inkarcılığın ve anarşistliğin önüne set çeken Allah(cc) tarafından görevlendirilmiş kişi.</span></p><p><span style="color: #008000">Hususiyet: Hususilik, özellik, özel olma.</span></p><p><span style="color: #008000">Kutb-u a'zam: En büyük kutub, zamanın en büyük velisi.</span></p><p><span style="color: #008000">Nisbet: Bağ, bağlılık, bağlantı, ilişki, ilgi. *Karşılaştırma, oranlama.</span></p><p><span style="color: #008000">Münasebet-i hâssa: Hususi münasebet, özel ilişki ve alaka.</span></p><p><span style="color: #008000">Meşahir: Meşhurlar, ünlüler, bilinenler, tanınanlar.</span></p><p><span style="color: #008000">Münasebetdar: Münasebetli, alakalı, ilişkili, ilgili.</span></p><p><span style="color: #008000">Makamat: Makamlar, yerler.</span></p><p><span style="color: #008000">Tabir: İfade, söz, deyim.</span></p><p></p><p><span style="font-size: 12px"> İşte bu sırra binaen, o makama ve o makamın cüz'î bir nümunesine veya bir gölgesine girenler, kendilerini o makamla has münasebetdar meşhur zâtlar zannediyorlar. Kendini Hızır telakki eder veya Mehdi itikad eder veya kutb-u a'zam tahayyül eder. Eğer hubb-u câha talib enaniyeti yoksa, o halde mahkûm olmaz. Onun haddinden fazla davaları, şatahat sayılır. Onunla belki mes'ul olmaz. Eğer enaniyeti perde ardında hubb-u câha müteveccih ise; o zât enaniyete mağlub olup, şükrü bırakıp fahre girse, fahrden gitgide gurura sukut eder. Ya divanelik derecesine sukut eder veyahut tarîk-ı haktan sapar. Çünki büyük evliyayı, kendi gibi telakki eder, haklarındaki hüsn-ü zannı kırılır. Zira nefis ne kadar mağrur da olsa, kendisi kendi kusurunu derkeder. O büyükleri de kendine kıyas edip, kusurlu tevehhüm eder. Hattâ enbiyalar hakkında da hürmeti noksanlaşır.</span></p><p><span style="color: #008000">Sırr: Gizli gerçek, derin ve gizli mana, anlaşılması zor olan derin gerçek.</span></p><p><span style="color: #008000">Binaen: Dayanarak, dayalı olarak.</span></p><p><span style="color: #008000">Cüz'î: Küçük, sınırlı. Küllinin bir parçası.</span></p><p><span style="color: #008000">Nümune: Örnek.</span></p><p><span style="color: #008000">Münasebetdar: Münasebetli, alakalı, ilişkili, ilgili.</span></p><p><span style="color: #008000">Telakki: Kabul etmek, karşılamak. Kişisel anlayış ve görüş.</span></p><p><span style="color: #008000">Tahayyül: Hayale getirmek, hayalde canlandırmak.</span></p><p><span style="color: #008000">Hubb-u câh: Makam sevgisi.</span></p><p><span style="color: #008000">Talib: İsteyen, istekli.</span></p><p><span style="color: #008000">Enaniyet: Benlik, kendine güvenmek ve kendine dayanmak. Kşinin üzerinde görünen iyi ve güzel sıfatları kendinden bilmesi.</span></p><p><span style="color: #008000">Dava: İddia. *Benimseyip ortaya konulan fikir.</span></p><p><span style="color: #008000">Şatahat: Manevi sarhoşluk(kendinden geçme) anında söylenen ölçüsüz sözler.</span></p><p><span style="color: #008000">Müteveccih: Yönelmiş, dönmüş, bakan, dönük.</span></p><p><span style="color: #008000">Fahr: Övünme, şeref duyma.</span></p><p><span style="color: #008000">Gurur: Kibir, kendine güvenme ve dayanma, büyüklük taslama.</span></p><p><span style="color: #008000">Sukut: Düşme, alçalma, inme.</span></p><p><span style="color: #008000">Divane: Deli.</span></p><p><span style="color: #008000">Telakki: Kabul etmek, karşılamak. Kişisel anlayış ve görüş.</span></p><p><span style="color: #008000">Hüsn-ü zan: İyi ve güzel zan beslemek, iyi ve güzel düşünce kanaat.</span></p><p><span style="color: #008000">Zira: Çünkü.</span></p><p><span style="color: #008000">Mağrur: Gururlu, kibirli, kendini beğenen, kendine güvenen.</span></p><p><span style="color: #008000">Derk: Anlamak.</span></p><p><span style="color: #008000">Tevehhüm: Evhamlanma, kuruntuya kapılma, asılsız ve gerçek dışı düşüncelere kapılma, sanma.</span></p><p></p><p><span style="font-size: 12px"> İşte bu hale giriftar olanlar, mizan-ı şeriatı elde tutmak ve Usûl-üd Din ülemasının düsturlarını kendine ölçü ittihaz etmek ve İmam-ı Gazalî ve İmam-ı Rabbanî gibi muhakkikîn-i evliyanın talimatlarını rehber etmek gerektir. Ve daima nefsini ittiham etmektir. Ve kusurdan, acz ve fakrdan başka nefsin eline vermemektir. Bu meşrebdeki şatahat, hubb-u nefisten neş'et ediyor. Çünki muhabbet gözü, kusuru görmez. Nefsine muhabbeti için, o kusurlu ve liyakatsız bir cam parçası gibi nefsini, bir pırlanta, bir elmas zanneder. Bu nevi içindeki en tehlikeli bir hata şudur ki; kalbine ilhamî bir tarzda gelen cüz'î manaları "Kelâmullah" tahayyül edip, âyet tabir etmeleridir. Ve onunla, vahyin mertebe-i ulya-yı akdesine bir hürmetsizlik gelir. Evet bal arısının ve hayvanatın ilhamatından tut, tâ avam-ı nâsın ve havass-ı beşeriyenin ilhamatına kadar ve avam-ı melaikenin ilhamatından, tâ havass-ı kerrûbiyyunun ilhamatına kadar bütün ilhamat, bir nevi kelimat-ı Rabbaniyedir. Fakat mazharların ve makamların kabiliyetine göre kelâm-ı Rabbanî; yetmiş bin perdede telemmu' eden ayrı ayrı cilve-i hitab-ı Rabbanîdir.</span></p><p><span style="color: #008000">Giriftar: Tutulan, yakalanan.</span></p><p><span style="color: #008000">Mizan-ı şeriat: Şeriat mizanı, İslam dininin ölçüsü ve terazisi.</span></p><p><span style="color: #008000">Usûl-üd Din: Dinin usulü, dinin esaslarını inceleyen ilmin temel kuralları.</span></p><p><span style="color: #008000">Ülema: Ulema, alimler, yüksek ilim sahipleri, din bilginleri.</span></p><p><span style="color: #008000">Düstur: Umumi kaide, genel kural, temel prensip.</span></p><p><span style="color: #008000">İttihaz: Edinme, kabul etme.</span></p><p><span style="color: #008000">Muhakkikîn-i evliya: Evliya muhakkikleri, velilerin araştırmacıları, ermişlik derecesine ulaşmış ve derinlemesine inceleyerek gerçekleri ortaya koymuş büyük alimler.</span></p><p><span style="color: #008000">İttiham: Suçlama.</span></p><p><span style="color: #008000">Acz: Güçsüzlük, kuvetsizlik.</span></p><p><span style="color: #008000">Fakr: Fakirlik, yoksulluk, sayısız ihtiyaçlarını elde edecek imkanı ve gücü olmayan.</span></p><p><span style="color: #008000">Meşreb: Gidiş şekli, anlayış tarzı, anlayış ve hareket biçimi.</span></p><p><span style="color: #008000">Şatahat: Manevi sarhoşluk(kendinden geçme) anında söylenen ölçüsüz sözler.</span></p><p><span style="color: #008000">Hubb-u nefis: Nefsini sevmek, kendini sevmek, benlik sevgisi.</span></p><p><span style="color: #008000">Neş'et: Meydana gelme, ortaya çıkma, var olma.</span></p><p><span style="color: #008000">Muhabbet: Sevgi, sevme.</span></p><p><span style="color: #008000">Kusur: Eksiklik, noksanlık, kabahat, ihmal.</span></p><p><span style="color: #008000">Liyakat: Layık olma, hak etme.</span></p><p><span style="color: #008000">Nefs: Kendisi, kendi, öz varlık. *Günahlara itici hisler. Sonucunu düşünmeden ve dinin kurallarına aldırış etmeden her türlü günahlara itici duygular ve istekler.</span></p><p><span style="color: #008000">Nevi: Çeşit, tür.</span></p><p><span style="color: #008000">Cüz'î: Küçük sınırlı.</span></p><p><span style="color: #008000">Kelâmullah: Allah’ın(cc) sözü.</span></p><p><span style="color: #008000">Tahayyül: Hayale getirmek, hayalde canlandırmak.</span></p><p><span style="color: #008000">Mertebe-i ulya-yı akdes: En mukaddes yüce mertebe, en kutsal ve kusursuz yüksek derece.</span></p><p><span style="color: #008000">Hürmet: saygı.</span></p><p><span style="color: #008000">Hayvanat: hayvanlar.</span></p><p><span style="color: #008000">İlhamat: İlhamlar, kalbe gelen manalar.</span></p><p><span style="color: #008000">Avam-ı nâs: İnsanların halk tabakası.</span></p><p><span style="color: #008000">Avam-ı melaike: Meleklerin en alt tabakası.</span></p><p><span style="color: #008000">Havass-ı kerrûbiyyun: Allah’a(cc) en yakın olan meleklerin en yüksek kısmı.</span></p><p><span style="color: #008000">Kelimat-ı Rabbaniye: Her şeyin sahibi ve terbiyecisi olan Allah’ın sözleri.</span></p><p><span style="color: #008000">Mazhar: Sahip olma, ulaşma, kazanma, nail olma, erişme. *Görünüp ortaya çıktığı yer, ayna.</span></p><p><span style="color: #008000">Telemmu': Parıldama, ışıldama.</span></p><p><span style="color: #008000">Cilve-i hitab-ı Rabbanî: Her şeyin sahibi ve terbiyecisi olan Allah’ın(cc) hitabının(konuşmasının) kendini belli edip göstermesi.</span></p><p></p><p><span style="font-size: 12px"> Amma vahiy ve kelâmullahın ism-i hâssı ve onun en bahir misal-i müşahhası olan Kur'anın necimlerine ism-i has olan "âyet" namı öyle ilhamata verilmesi, hata-yı mahzdır. Onikinci ve Yirmibeşinci ve Otuzbirinci Sözlerde beyan ve isbat edildiği gibi, elimizdeki boyalı âyinede görünen küçük ve sönük ve perdeli güneşin misali, semadaki güneşe ne nisbeti varsa; öyle de o müddeilerin kalbindeki ilham dahi, doğrudan doğruya kelâm-ı İlahî olan Kur'an güneşinin âyetlerine nisbeti, o derecededir. Evet herbir âyinede görünen güneşin misalleri, güneşindir ve onunla münasebetdardır denilse, haktır; fakat o güneşçiklerin âyinesine Küre-i Arz takılmaz ve onun cazibesiyle bağlanmaz!</span></p><p><span style="color: #008000">Vahiy: Allah(cc) tarafından peygamberlere bildirilenler.</span></p><p><span style="color: #008000">Kelâmullah: Allah’ın(cc) sözü.</span></p><p><span style="color: #008000">Bahir: Apaçık, belirli, açık.</span></p><p><span style="color: #008000">Misal-i müşahhas: Müşahhas misal, belirip görünür duruma gelmiş örnek.</span></p><p><span style="color: #008000">Hata-yı mahz: Tam hata, tamamıyla yanlış.</span></p><p><span style="color: #008000">Beyan: İzah, açıklama, anlatma.</span></p><p><span style="color: #008000">Âyine: Ayna.</span></p><p><span style="color: #008000">Misal: Örnek.</span></p><p><span style="color: #008000">Nisbet: Bağ, bağlılık, bağlantı, ilişki, ilgi. * Karşılaştırma, oranlama.</span></p><p><span style="color: #008000">Münasebetdar: Münasebetli, alakalı, ilişkili, ilgili.</span></p><p><span style="color: #008000">Küre-i Arz: Yer küre, dünya.</span></p><p><span style="font-size: 12px"></span></p><p><span style="font-size: 12px">Mektubat </span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Ahmet.1, post: 458832, member: 1040028"] [SIZE=3] Meslek-i velayet çok kolay olmakla beraber çok müşkilâtlıdır, çok kısa olmakla beraber çok uzundur, çok kıymetdar olmakla beraber çok hatarlıdır, çok geniş olmakla beraber çok dardır. [/SIZE][COLOR="#008000"]Meslek-i velayet: Velilik mesleği, ermişlik yolu. Müşkilât: Zorluklar, güçlükler, çetinlikler. Kıymetdar: Kıymetli, değerli. Hatar: Tehlike.[/COLOR] [SIZE=3] İşte bu sırlar içindir ki; o yolda sülûk edenler bazan boğulur, bazan zararlı düşer, bazan döner başkalarını yoldan çıkarır.[/SIZE] [COLOR="#008000"]Sülûk: Girip izleme. *Manevi olarak ilerleyip yükselme.[/COLOR] [SIZE=3] Ezcümle: Tarîkatta "seyr-i enfüsî" ve "seyr-i âfâkî" tabirleri altında iki meşreb var. Birinci meşreb, enfüsî meşrebidir; nefisten başlar, hariçten gözünü çeker, kalbe bakar, enaniyeti deler geçer, kalbinden yol açar, hakikatı bulur. Sonra âfâka girer. O vakit âfâkı nuranî görür. Çabuk o seyri bitirir. Enfüsî dairesinde gördüğü hakikatı, büyük bir mikyasta onda da görür. Turuk-u hafiyenin çoğu bu yol ile gidiyor. Bunun da en mühim esası; enaniyeti kırmak, hevayı terketmek, nefsi öldürmektir.[/SIZE] [COLOR="#008000"]Tarîkat: Yol, manevi terbiye yolu. Seyr-i enfüsî: Enfüsi seyr, Allah’ı(cc) tanıma ve bilmek için insanın manevi yapısında ve taşıdığı özellikler üzerinde yapılan manevi inceleme ve gezinti. Seyr-i âfâkî: Afaki seyr, Allah’ı(cc) tanıma ve bilmek için kainatın geniş alanlarında varlıklar üzerinde yapılan manevi gezinti ve yürüyüş. Meşreb: Gidiş şekli, anlayış tarzı, anlayış ve hareket biçimi. Enfüsî: İnsanın manevi yapısıyla ilgili, insanın manevi donanımlarıyla ilgili. Hariç: Dış. Enaniyet: Benlik, kendine güvenmek ve kendine dayanmak. Kişinin üzerinde görünen iyi ve güzel sıfatları kendinden bilmesi. Hakikatı: Gerçeği. Âfâk: Ufuklar, görünen bütün varlık dairesi, gözün varabildiği her taraf. Nuranî: Nurlu. Seyr: Yürüyüş, yolculuk. *Seyretme, ders çıkarmak için bakmak. Mikyas: Ölçü, ölçek, ölçü aleti. Turuk-u hafiye: Gizli tarikler, gizli ve sessiz zikir yapan tarikatlar. Mühim: Önemli. Heva: Boş istek, gelip geçici heves, zararlı ve günaha iten istek ve özenti.[/COLOR] [SIZE=3] İkinci meşreb; âfâktan başlar, o daire-i kübranın mezahirinde cilve-i esma ve sıfâtı seyredip, sonra daire-i enfüsiyeye girer. Küçük bir mikyasta, daire-i kalbinde o envârı müşahede edip, onda en yakın yolu açar. Kalb, âyine-i Samed olduğunu görür, aradığı maksada vâsıl olur.[/SIZE] [COLOR="#008000"]Meşreb: Gidiş şekli, anlayış tarzı, anlayış ve hareket biçimi. Âfâk: Ufuklar, görünen bütün varlık dairesi, gözün varabildiği her taraf. Daire-i kübra: Büyük daire, en büyük daire. Mezahirinde: Mazharlarında, aynalarında. Cilve-i esma: İsimlerin cilvesi, isimlerin kendini belli edip göstermesi. Sıfât: Nitelik, sahip olunan özellik, vasıf. Daire-i enfüsiye: Enfüsi daire, kendi iç dünya sahası. Mikyas: Ölçü, ölçek, ölçü aleti. Daire-i kalb: Kalb dairesi. Envâr: Nurlar, aydınlıklar, ışıklar. Müşahede: Görme, seyretme, gözle görme. Âyine-i Samed: Samed aynası, Allah’ın(cc) hiçbir şeye muhtaç olmadığını, her şeyin ona muhtaç olduğunu gösteren ayna. Maksad: Gaye, amaç. Vâsıl: Ulaşan, erişen, kavuşan.[/COLOR] [SIZE=3] İşte birinci meşrebde sülûk eden insanlar nefs-i emmareyi öldürmeye muvaffak olamazsa, hevayı terkedip enaniyeti kırmazsa; şükür makamından, fahr makamına düşer.. fahrden gurura sukut eder. Eğer muhabbetten gelen bir incizab ve incizabdan gelen bir nevi sekir beraber bulunsa, "şatahat" namıyla haddinden çok fazla davalar ondan sudûr eder. Hem kendi zarar eder, hem başkasının zararına sebeb olur. Meselâ: Nasılki bir mülazım, kendinde bulunan kumandanlık zevkiyle ve neş'esiyle gururlansa, kendini bir müşir zanneder. Küçücük dairesini, o küllî daire ile iltibas eder. Ve bir küçük âyinede görünen bir güneşi, denizin yüzünde haşmetiyle cilvesi görünen güneşle bir cihet-i müşabehetle iltibasa sebeb olur; öyle de: Çok ehl-i velayet var ki; bir sineğin bir tavus kuşuna nisbeti gibi, kendinden o derece büyük olanlardan kendini büyük görür ve öyle de müşahede ediyor, kendini haklı buluyor. Hattâ ben gördüm ki: Yalnız kalbi intibaha gelmiş, uzaktan uzağa velayetin sırrını kendinde hissetmiş, kendini kutb-u a'zam telakki edip o tavrı takınıyordu. Ben dedim: "Kardeşim! Nasılki kanun-u saltanatın, sadrazam dairesinden tâ nahiye müdürü dairesine kadar bir tarzda cüz'î-küllî cilveleri var; öyle de velayetin ve kutbiyetin dahi, öyle muhtelif daire ve cilveleri var. Herbir makamın çok zılleri ve gölgeleri var. Sen, sadrazam-misal kutbiyetin a'zam cilvesini, bir müdür dairesi hükmünde olan kendi dairende o cilveyi görmüşsün, aldanmışsın. Gördüğün doğrudur, fakat hükmün yanlıştır. Bir sineğe bir kap su, bir küçük denizdir." O zât şu cevabımdan inşâallah ayıldı ve o vartadan kurtuldu.[/SIZE] [COLOR="#008000"]Meşreb: Gidiş şekli, anlayış tarzı, anlayış ve hareket biçimi. Sülûk: Girip izleme. *Manevi olarak ilerleyip yükselme. Nefs-i emare: Emare olan nefis, kötü istek ve düşünceleri uyandırıp yapmaya kuvvetli şekilde zorlayan nefis. Muvaffak: Başarılı, başarmış. Heva: Boş istek, gelip geçici heves, zararlı ve günaha iten istek ve özenti. Enaniyet: Benlik, kendine güvenmek ve kendine dayanmak. Kişinin üzerinde görünen iyi ve güzel sıfatları kendinden bilmesi. Fahr: Övünme, şeref duyma. Gurur: Kibir, kendine güvenme ve dayanma, büyüklük taslama. Sukut: Düşme, alçalma, inme. Muhabbet: Sevgi, sevme. İncizab: Cezp edilme, çekilme, kapılma. Nevi: Çeşit, tür. Sekir: Sarhoşluk, kendinden geçme, kendini kaybetme. Şatahat: Manevi sarhoşluk(kendinden geçme) anında söylenen ölçüsüz sözler. Sudûr: Çıkma, meydana gelme, kaynaklanma. Mülazım: Yüzbaşı rütbesi altındaki subaylık rütbeleri. *Bağlı, ayrılmaz. Müşir: Mareşal, askeriyede en üst rütbe. Küllî: Kapsamlı genel, bütünün özelliğini taşıyan parçalardan meydana gelen. İltibas: Birbirine karıştırma, birbirine benzeyenleri birbirinden ayırt edemeyip karıştırma. Haşmet: Büyüklük, heybet, gösterişlilik, üstünlük, parlaklık. Cilve: Belirti, eseriyle kendini belli etme. Cihet-i müşabehet: Benzerlik yönü. Ehl-i velayet: Evliyalar, ermişler. Nisbet: Bağ, bağlılık, bağlantı, ilişki, ilgi. *Karşılaştırma, oranlama. Müşahede: Görme, seyretme, gözle görme. İntibah: Uyanıklık, uyanma. Velayet: Velilik, ermişlik. Kutb-u a'zam: En büyük kutub, zamanın en büyük velisi. Telakki: Kabul etmek, karşılamak. Kişisel anlayış ve görüş. Kanun-u saltanat: Saltanat kanunu, hükümranlık ve idarecilik kanunu. Sadrazam: Başvekil, başbakan. Nahiye: Kazadan küçük, köyden büyük yerleşim yeri. Velayet: Velilik, ermişlik, dinde üstün derecede manivi olgunluk. Kutbiyet: Kutubluk, büyük evliyalık. Muhtelif: Çeşitli, farklı, ayrı ayrı. Cilve: Belirti, eseriyle kendini belli etme. Zıll: Gölge, perde. Sadrazam-misal: Başbakan gibi. A'zam: En büyük, daha büyük, çok büyük. Hükm: Hüküm, karar. Varta: Uçurum, kurtuluşun zor olduğu yer, tehlike.[/COLOR] [SIZE=3] Hem ben müteaddid insanları gördüm ki, bir nevi Mehdi kendilerini biliyorlardı ve "Mehdi olacağım" diyorlardı. Bu zâtlar yalancı ve aldatıcı değiller, belki aldanıyorlar. Gördüklerini, hakikat zannediyorlar. Esma-i İlahînin nasılki tecelliyatı, Arş-ı A'zam dairesinden tâ bir zerreye kadar cilveleri var ve o esmaya mazhariyet de, o nisbette tefavüt eder. Öyle de mazhariyet-i esmadan ibaret olan meratib-i velayet dahi öyle mütefavittir. Şu iltibasın en mühim sebebi şudur:[/SIZE] [COLOR="#008000"]Müteaddid: Çok sayıda, birçok, çeşitli. Nevi: Çeşit tür. Mehdi: Hidayete vesile olan, irşad edici, doğru yolu gösterici. Ahirzamanda müslüman toplumun sarsılan imanlarını ve bozulan yaşantılarını kuvvetli sarsılmaz delillerle İslam dinine uygun şekilde yeniden canlandırıp kuvvetlendiren ve her türlü inkarcılığın ve anarşistliğin önüne set çeken Allah(cc) tarafından görevlendirilmiş kişi. Hakikat: Gerçek. Esma-i İlahî: Allah’ın(cc) isimleri. Tecelliyat: Tecelliler, görünmeler, bilinmeler, kendini belli edip göstermeler. Arş-ı A'zam: En büyük arş, Allah’ın(cc) bütün isim ve sıfatlarını, güç ve hakimiyetini doğrudan en üstün derecede gösterdiği en yüce makam. Zerre: Maddenin en küçük parçacığı. Cilve: Belirti, eseriyle kendini belli etme. Esma: İsimler. Mazhariyet: Mazhar olma, nail olma, şereflenme. Nisbet: Bağ, bağlılık, bağlantı, ilişki, ilgi. *Karşılaştırma, oranlama. Tefavüt: Farklılık, farklı farklı olma, ayrılık. Mazhariyet-i esma: Esmaya mazhar olma, Allah’ın(cc) isimleriyle şereflenme, Allah’ın(cc) isimlerinin manevi feyizlerine erişme. İbaret: Meydana gelmiş. Meratib-i velayet: Velilik mertebeleri, ermişlik dereceleri. Mütefavit: Birbirinden farklı, çeşitli. İltibas: Birbirine karıştırma, birbirine benzeyenleri birbirinden ayırt edemeyip karıştırma.[/COLOR] [SIZE=3] Makamat-ı evliyadan bazı makamlarda Mehdi vazifesinin hususiyeti bulunduğu ve kutb-u a'zama has bir nisbeti göründüğü ve Hazret-i Hızır'ın bir münasebet-i hâssası olduğu gibi, bazı meşahirle münasebetdar bazı makamat var. Hattâ o makamlara "Makam-ı Hızır", "Makam-ı Üveys", "Makam-ı Mehdiyet" tabir edilir. Makamat-ı evliya: Evliya(velilerin) makamları, ermiş insanların makamları. Mehdi: Hidayete vesile olan, irşad edici, doğru yolu gösterici. Ahirzamanda müslüman toplumun sarsılan imanlarını ve bozulan yaşantılarını kuvvetli sarsılmaz delillerle İslam dinine uygun şekilde yeniden canlandırıp kuvvetlendiren ve her türlü inkarcılığın ve anarşistliğin önüne set çeken Allah(cc) tarafından görevlendirilmiş kişi.[/SIZE] [COLOR="#008000"]Hususiyet: Hususilik, özellik, özel olma. Kutb-u a'zam: En büyük kutub, zamanın en büyük velisi. Nisbet: Bağ, bağlılık, bağlantı, ilişki, ilgi. *Karşılaştırma, oranlama. Münasebet-i hâssa: Hususi münasebet, özel ilişki ve alaka. Meşahir: Meşhurlar, ünlüler, bilinenler, tanınanlar. Münasebetdar: Münasebetli, alakalı, ilişkili, ilgili. Makamat: Makamlar, yerler. Tabir: İfade, söz, deyim.[/COLOR] [SIZE=3] İşte bu sırra binaen, o makama ve o makamın cüz'î bir nümunesine veya bir gölgesine girenler, kendilerini o makamla has münasebetdar meşhur zâtlar zannediyorlar. Kendini Hızır telakki eder veya Mehdi itikad eder veya kutb-u a'zam tahayyül eder. Eğer hubb-u câha talib enaniyeti yoksa, o halde mahkûm olmaz. Onun haddinden fazla davaları, şatahat sayılır. Onunla belki mes'ul olmaz. Eğer enaniyeti perde ardında hubb-u câha müteveccih ise; o zât enaniyete mağlub olup, şükrü bırakıp fahre girse, fahrden gitgide gurura sukut eder. Ya divanelik derecesine sukut eder veyahut tarîk-ı haktan sapar. Çünki büyük evliyayı, kendi gibi telakki eder, haklarındaki hüsn-ü zannı kırılır. Zira nefis ne kadar mağrur da olsa, kendisi kendi kusurunu derkeder. O büyükleri de kendine kıyas edip, kusurlu tevehhüm eder. Hattâ enbiyalar hakkında da hürmeti noksanlaşır.[/SIZE] [COLOR="#008000"]Sırr: Gizli gerçek, derin ve gizli mana, anlaşılması zor olan derin gerçek. Binaen: Dayanarak, dayalı olarak. Cüz'î: Küçük, sınırlı. Küllinin bir parçası. Nümune: Örnek. Münasebetdar: Münasebetli, alakalı, ilişkili, ilgili. Telakki: Kabul etmek, karşılamak. Kişisel anlayış ve görüş. Tahayyül: Hayale getirmek, hayalde canlandırmak. Hubb-u câh: Makam sevgisi. Talib: İsteyen, istekli. Enaniyet: Benlik, kendine güvenmek ve kendine dayanmak. Kşinin üzerinde görünen iyi ve güzel sıfatları kendinden bilmesi. Dava: İddia. *Benimseyip ortaya konulan fikir. Şatahat: Manevi sarhoşluk(kendinden geçme) anında söylenen ölçüsüz sözler. Müteveccih: Yönelmiş, dönmüş, bakan, dönük. Fahr: Övünme, şeref duyma. Gurur: Kibir, kendine güvenme ve dayanma, büyüklük taslama. Sukut: Düşme, alçalma, inme. Divane: Deli. Telakki: Kabul etmek, karşılamak. Kişisel anlayış ve görüş. Hüsn-ü zan: İyi ve güzel zan beslemek, iyi ve güzel düşünce kanaat. Zira: Çünkü. Mağrur: Gururlu, kibirli, kendini beğenen, kendine güvenen. Derk: Anlamak. Tevehhüm: Evhamlanma, kuruntuya kapılma, asılsız ve gerçek dışı düşüncelere kapılma, sanma.[/COLOR] [SIZE=3] İşte bu hale giriftar olanlar, mizan-ı şeriatı elde tutmak ve Usûl-üd Din ülemasının düsturlarını kendine ölçü ittihaz etmek ve İmam-ı Gazalî ve İmam-ı Rabbanî gibi muhakkikîn-i evliyanın talimatlarını rehber etmek gerektir. Ve daima nefsini ittiham etmektir. Ve kusurdan, acz ve fakrdan başka nefsin eline vermemektir. Bu meşrebdeki şatahat, hubb-u nefisten neş'et ediyor. Çünki muhabbet gözü, kusuru görmez. Nefsine muhabbeti için, o kusurlu ve liyakatsız bir cam parçası gibi nefsini, bir pırlanta, bir elmas zanneder. Bu nevi içindeki en tehlikeli bir hata şudur ki; kalbine ilhamî bir tarzda gelen cüz'î manaları "Kelâmullah" tahayyül edip, âyet tabir etmeleridir. Ve onunla, vahyin mertebe-i ulya-yı akdesine bir hürmetsizlik gelir. Evet bal arısının ve hayvanatın ilhamatından tut, tâ avam-ı nâsın ve havass-ı beşeriyenin ilhamatına kadar ve avam-ı melaikenin ilhamatından, tâ havass-ı kerrûbiyyunun ilhamatına kadar bütün ilhamat, bir nevi kelimat-ı Rabbaniyedir. Fakat mazharların ve makamların kabiliyetine göre kelâm-ı Rabbanî; yetmiş bin perdede telemmu' eden ayrı ayrı cilve-i hitab-ı Rabbanîdir.[/SIZE] [COLOR="#008000"]Giriftar: Tutulan, yakalanan. Mizan-ı şeriat: Şeriat mizanı, İslam dininin ölçüsü ve terazisi. Usûl-üd Din: Dinin usulü, dinin esaslarını inceleyen ilmin temel kuralları. Ülema: Ulema, alimler, yüksek ilim sahipleri, din bilginleri. Düstur: Umumi kaide, genel kural, temel prensip. İttihaz: Edinme, kabul etme. Muhakkikîn-i evliya: Evliya muhakkikleri, velilerin araştırmacıları, ermişlik derecesine ulaşmış ve derinlemesine inceleyerek gerçekleri ortaya koymuş büyük alimler. İttiham: Suçlama. Acz: Güçsüzlük, kuvetsizlik. Fakr: Fakirlik, yoksulluk, sayısız ihtiyaçlarını elde edecek imkanı ve gücü olmayan. Meşreb: Gidiş şekli, anlayış tarzı, anlayış ve hareket biçimi. Şatahat: Manevi sarhoşluk(kendinden geçme) anında söylenen ölçüsüz sözler. Hubb-u nefis: Nefsini sevmek, kendini sevmek, benlik sevgisi. Neş'et: Meydana gelme, ortaya çıkma, var olma. Muhabbet: Sevgi, sevme. Kusur: Eksiklik, noksanlık, kabahat, ihmal. Liyakat: Layık olma, hak etme. Nefs: Kendisi, kendi, öz varlık. *Günahlara itici hisler. Sonucunu düşünmeden ve dinin kurallarına aldırış etmeden her türlü günahlara itici duygular ve istekler. Nevi: Çeşit, tür. Cüz'î: Küçük sınırlı. Kelâmullah: Allah’ın(cc) sözü. Tahayyül: Hayale getirmek, hayalde canlandırmak. Mertebe-i ulya-yı akdes: En mukaddes yüce mertebe, en kutsal ve kusursuz yüksek derece. Hürmet: saygı. Hayvanat: hayvanlar. İlhamat: İlhamlar, kalbe gelen manalar. Avam-ı nâs: İnsanların halk tabakası. Avam-ı melaike: Meleklerin en alt tabakası. Havass-ı kerrûbiyyun: Allah’a(cc) en yakın olan meleklerin en yüksek kısmı. Kelimat-ı Rabbaniye: Her şeyin sahibi ve terbiyecisi olan Allah’ın sözleri. Mazhar: Sahip olma, ulaşma, kazanma, nail olma, erişme. *Görünüp ortaya çıktığı yer, ayna. Telemmu': Parıldama, ışıldama. Cilve-i hitab-ı Rabbanî: Her şeyin sahibi ve terbiyecisi olan Allah’ın(cc) hitabının(konuşmasının) kendini belli edip göstermesi.[/COLOR] [SIZE=3] Amma vahiy ve kelâmullahın ism-i hâssı ve onun en bahir misal-i müşahhası olan Kur'anın necimlerine ism-i has olan "âyet" namı öyle ilhamata verilmesi, hata-yı mahzdır. Onikinci ve Yirmibeşinci ve Otuzbirinci Sözlerde beyan ve isbat edildiği gibi, elimizdeki boyalı âyinede görünen küçük ve sönük ve perdeli güneşin misali, semadaki güneşe ne nisbeti varsa; öyle de o müddeilerin kalbindeki ilham dahi, doğrudan doğruya kelâm-ı İlahî olan Kur'an güneşinin âyetlerine nisbeti, o derecededir. Evet herbir âyinede görünen güneşin misalleri, güneşindir ve onunla münasebetdardır denilse, haktır; fakat o güneşçiklerin âyinesine Küre-i Arz takılmaz ve onun cazibesiyle bağlanmaz![/SIZE] [COLOR="#008000"]Vahiy: Allah(cc) tarafından peygamberlere bildirilenler. Kelâmullah: Allah’ın(cc) sözü. Bahir: Apaçık, belirli, açık. Misal-i müşahhas: Müşahhas misal, belirip görünür duruma gelmiş örnek. Hata-yı mahz: Tam hata, tamamıyla yanlış. Beyan: İzah, açıklama, anlatma. Âyine: Ayna. Misal: Örnek. Nisbet: Bağ, bağlılık, bağlantı, ilişki, ilgi. * Karşılaştırma, oranlama. Münasebetdar: Münasebetli, alakalı, ilişkili, ilgili. Küre-i Arz: Yer küre, dünya.[/COLOR] [SIZE=3] Mektubat [/SIZE] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nur Külliyatı
Mektûbat
Hem ben müteaddid insanları gördüm ki, bir nevi Mehdi kendilerini biliyorlardı...
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst