Hadis Sohbetleri 92- İhlas ve niyet

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
İNFAKDA NİYET




Sad İbn-i Ebî Vakkas radıyallahu anh demiştir ki:

Veda Haccı yılı Mekke'de şiddetli hastalığımda Rasülullah sallallahü aleyhi ve sellem zaman zaman beni iyade ve ziyaret ederdi. Bir ziyaretinde ben:

"Ya Rasülallah bendeki hastalık görüyorsunuz ki şu müzmin hadde varmıştır. Ben servet sahibiyim. Kızımdan başka varisim yoktur. Malımın üçte ikisini tasadduk edeyim mi? diye sordum. Rasülullah sallallahü aleyhi ve sellem:
Hayır tasadduk etme, buyurdu.

Ben:Yarısını tasadduk edeyim mi? dedim. Rasülullah sallallahü aleyhi ve sellem:
Hayır tasadduk etme, diye cevap verdi. Ve sonra Rasülullah sözüne devam ederek şöyle buyurdu:

"Sülüsünü (üçde birini) tasadduk et. Malının üçte biri de büyüktür, yahut çoktur. Yani hayli yekun tutar. Ey Sa'd! Senin varislerini zengin bırakman, muhtaç ve halka ellerini açar bir halde bırakmandan çok hayırlıdır.

Ey Sa'd! Allah rızası için infak ettiğin her nafakadan şüphesiz me'cur olursun! Hatta yemek yerken hayat yoldaşının ağzına verdiğin lokmadan bile me'cur olursun!"

Aile hayatında pek ziyade lutûfkar ve son derece şefkatli olan Rasülullah sallallahü aleyhi ve sellem efendimiz bu vecizelerinde aile seadetinin her safhasını bütün esbab ve neticeleriyle ümmetine göstermiş bulunuyorlar.

Bu hadîs-i şerîfe nazaran kişi, infakı üzerine vacip olan aile efradını infak ederken rıza-i ilahiyi kasdederse hem vacib eda, hem de infak ve tasadduk sevabına nail olmuş olur.

Bu hadisin mantukuna göre âile infakından dolayı musab olmak ancak kurbet kasdıyla hasıl olur.
Binaenaleyh Cenab-ı Allah'ın rızası kasd edilmez ise vacib sakıt olursa da me'cur olamaz.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
NİYET KALBİN AMELİDİR



"Ameller ancak niyetlere göredir." (Buhari)

Çünkü niyet kalbin amelidir. Kalb ise marifetin yani Allahü Tealayı tanımanın kaynağıdır. Allahü Tealayı tanımanın kaynağının ameli, yani kalbin ameli ise, diğerlerinden daha hayırlı ve daha üstündür.


Kur'an azîmüşşan'da şöyle buyuruluyor:
"İnsanlar, ihlaslı ibadetten başkasıyla emrolunmadı" (Beyyine Suresi, 5)

"Halis din Allah için olandır." (Zümer,3)

Rasüllullah sallallahu aleyhi vesellembuyurur:
"Allahü Teâlâ buyurur ki, ihlas benim sırlarımdan bir sırdır. Onu sevdiğim kulun kalbine yerleşdiririm."






PUT KIRMAYA GİDERKEN

Muaz bin Cebel radıyallahu anh buyurur:

"İhlas ile amel et, az da olsa yetişir.


Benî israil'de bir abid vardı, ona filan yerde ağaçtan yapılmış bir put vardır. Bir kısım insanlar ona Allah diye taparlar, dediler. Kızdı ve kalktı. Baltayı omuzuna alıp o putu kırmağa gitti. Şeytan bir ihtiyar şekline girip onun karşısına çıktı ve : Nereye gidiyorsun? dedi. O putu kırıp, insanları Allahü Tealaya taptırmağa gidiyorum, dedi.

Şeytan:"Git ibadetle meşgul ol, bu senin için daha iyidir," dedi. "Hayır putu kırma daha mühimdir," diye cevap verdi. Şeytan "Seni bırakmam" deyip kavgaya tutuştular. O abid şeytanı yere vurdu ve göğsünün üzerine oturdu.

Şeytan, "Müsaade et bir söz söyleyeyim" dedi. Müsaade etdi. Dedi ki: Ey abid Allah'ın peygamberi vardır. O putu kırmayı dilerse, onlara emir verirdi. Sen bununla emir olunmadın, bunu yapma. "Hayır muhakkak yapacağım" dedi.

"Bırakmam" dedi. Gene kavgaya başladılar. Abid yine şeytanı yere vurdu. "Müsaade et bir şey daha söyleyeyim, dedi. Beğenmezsen istediğini yap," dedi. "Peki söyle," dedi. "Sen fakir bir abidsin. Senin yükünü insanlar çekiyorlar.

Senin iş yapabilecek ve diğer abidlere yiyecek ve giyecek verebilecek bir şeyin olması, o putu kırmaktan daha iyidir. Çünkü onu kırarsan insanlar bir başkasını yaparlar, onlara bir zarar vermiş olmazsın. Bundan vazgeç, her gün yastığının altına iki altın koyayım." Abid, "Doğru söyledin," dedi. Biri ile sadaka verip, diğeri ile de işlerimi görmem bu putu kırmaktan daha iyidir. Ben bununla emr olunmadım. Ben ne peygamberim, ne de bunu kırmakla vazifeliyim, dedi. Böylece geri döndü. Ertesi gün yastığının altında iki altın gördü. Altınları aldı. Ertesi gün gene gördü ve aldı. Kendi kendine "iyi ki o putu kırmadım," dedi. Üçüncü gün yastığın altında hiç bir şey göremedi. Kızdı ve baltayı aldı. Şeytan karşısına çıktı ve "Nereye gidiyorsun?" dedi. "O putu kırmaya gidiyorum" dedi. "Yalan söylüyorsun, yemin ederim ki onu kıramazsın,'' deyip kavgaya tutuştular. Şeytan abidi yere vurdu. Şeytanın elinde serçe gibi titriyordu. "Geri dön yoksa başını koyun gibi keserim," dedi. "Peki döneyim, fakat o zaman iki defa ben seni yendim ve şimdi sen beni yendin. Sebebi nedir?" dedi.

Şeytan: O zaman Allah için kızmıştın, beni sana yendirmişti. Allah için iş yapana bizim gücümüz yetmez. Şimdi ise kendin için ve dünya için kızdın, kendi arzularına uyan bizi yenemez, dedi. (Kimya-yı Seadet, Niyet-ihlas bahsi)
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
KIYAMET GÜNÜNDE



Sallallahu aleyhi ve selem buyurur:
Kıyamet günü olunca bir kul getirilir. Beraberinde de dağlar büyüklüğünde iyi amelleri vardır. Bu sırada bir nidacı, nida ederek der ki:

Filan kişi üzerinde kimin hakkı varsa hemen gelsin, alsın! Bu nida üzerine oraya bir çok kişi gelir ve dağlar büyüklüğünde güzel amelleri bulunan o kişiden haklarını alırlar. Öyle ki, öteki beriki ala ala, onun dağlar büyüklüğündeki o güzel amelleri tamamen tükenir. O kişi ortada şaşırıp kalır. Fakat bu sırada Rabbı ona hitaben der ki:
Ey kulum, benim katımda senin öyle bir hazinen var ki ben onu ne meleklerime ne de mahlükatımdan her hangi birine bildirmedim. Onu yalnız ve sadece ben biliyorum. Bunun üzerine kul sorar:

Ya Rabbi nedir o hazine? Allahü Teala ve Tekaddes hazretleri buyurur:

Senin hayırlı niyetlerindir. Ben onları yetmiş katı ile senin lehine yazmıştım.

Anlatılır ki; vaktiyle eski kavimlerden biri bir ara şiddetli bir kıtlığa maruz kalmıştı. İşte bu kıtlık zamanında, bir gün abidlerden biri, bir kum tepesinin yanından geçerken, ruhunun derinliklerin den gelen halis bir niyetle kendi kendine şöyle dedi:

Ah şimdi şu kum tepesi tamamen un olsaydı da onunla aç halkı doyursaydım...
Abidin bu halisane temennisi üzerine, Allahü Teala ve Tekaddes hazretleri zamanın peygamberine vahyen şöyle buyurdu:

Filan abide haber ver ki, niyeti kabul edilmiş ve sanki o kum tepesi un olmuş ta, o da bununla halkı doyurmuşcasına kendisine sevab yazılmıştır.



ÖLÇÜ ALLAH RIZASI


Hazret-i Aişe radıyallahü anha'dan;

Rasülü Ekrem sallalahu aleyhi ve sellem buyurdular:
"Bir kimse, insanların darılmasına rağmen, Allah'ın rızasına sarılırsa, kendisinden Allah razı olduğu gibi, kulları da razı eder. Buna karşılık, eğer bir kimse Allah'ın rızasını çiğneme pahasına, kulları razı etmeye kalkışırsa kendisine Allah gazablandığı gibi, kulları da aleyhine döndürür. Böylece hem Allah'ı gazablandırmış hemde kulları memnun edememiş olur."


Ebu Mes'ud Ensarî radıyallahü anh anlatır:

Bir def'asında Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem efendimize bir adam çıka geldi. Cihada katılmak istediğini, fakat binecek bir şeyinin bulunmadığını ifade ederek şöyle dedi:

-Ya Rasülallah, bana bir binek... Rasülü Ekrem efendimiz şöyle buyurdu:

- Filan kişiye git. O, sana bir binek verecektir.

Adam söylenen şahsa gitti. O şahıs, savaşa giderken binmesi için kendisine bir deve verdi. Deveyi alınca geri geldi. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve selleme anlattı. Sallellahu aleyhi ve sellem efendimiz şöyle buyurdular:
Kim ki hayırlı bir işe öncülük ederse, kendisine aynen o hayırlı işi işleyene verilen sevab kadar sevab verilir.

Mesela bir kimse dese ki:

Eğer Kur'an'ın tamamını bilseydim, hem onu devamlı okur hem de bütün ahkamı ile amel ederdim.
Böyle diyen kişi, eğer Kur'an-ı Kerim'den az bir şey de bilmiş olsa onu okuyor ve ahkamı ile amel ediyorsa, Allahü Teala ve Tekaddes hazretleri ona sanki Kur'an'ın tamamını okumuş ve tamamı ile amel etmişçesine sevab verir.

Zira Allahü Teala bilir ki eğer o, Kur'an'ın tamamını bilmiş olsaydı, onu da okuyacak ve onunla amel edecekti. Eğer bir kişi böyle dediği halde Kur'an'dan bildiği az bir şeyi dahi okumuyor ve onunla amel etmiyorsa böyle bir kişinin niyeti karşılığında kendisine ecir yoktur. Çünkü onun niyetinin halis olmadığı aşikardır. Çünkü azı okumayan ve az ile amel etmeyen, çoğu da okumaz ve çokla da amel etmez.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
İHLASLI MÜ'MİN



Abdülkadir Geylânî hazretleri, ihlaslı mü'minleri şöyle senâ ediyor:

Mü'minin bütün fiil ve tasarruflarında salih ve halis bir niyeti vardır. Dünyada dünya için iş yapmaz. Bil'akis, dünyada âhiret için bina yapar. Camiler, mescidler, köprüler, mektebler, kervansaraylar (misafirhaneler) yapar, yaptırır, bunları tamir eder, ettirir.

Müslümanların yollarını yaptırır, güzelleştirir. Bunun dışında aile efradının geçimini sağlar. Onlar için yaptırır. Dullara, yetimlere, fakirlere, yoksullara ve muhtaç durumda olanların kâffesine bakar. Onların ihtiyaçlarını giderir. Bütün bunları, sırf Allah için ve ahirette kendisine bunların bedelinde bir şeyler yapılması için yapar, kendi nefsani hevai arzuları için yapmaz. (Fethür Rabbani, onaltıncı meclis)



Gene buyuruyorlar:

Mü'min hırs yükünden kurtulmuştur. O, dünya için hiç bir zaman hırs beslemez, hırs yükünü yüklenmez, acele de etmez. Eşyada kalbi ile zühd eder, yine eşyadan özü ile yüz çevirir, ne ile emrolundu ise onunla meşgul olur ve bilir ki, kısmeti onu mutlaka bulur. Bir başkasına asla gitmez. Onun için, kısmetini aramakta yersiz ve lüzumsuz hırslara kapılmaz. Kısmetlerini arkasına atar. Öyle ki bu kısmetler, kendilerini kabul etmesi için ona tevazu gösterirler ve kabul etmesini isterler. (Yirmisekizinci meclis)




NİYETİ DÜZELTMEDEN...


[BILGI]
Amellerin esası, yani temeli, tevhid ve ihlasdır. Kimin ki tevhidi yoksa ihlası yoksa, onun ameli de yoktur. Öyleyse sen ey müslüman önce amellerinin temelini tevhid ve ihlas ile tahkim et, kuvvetlendir. Sonra da onları izzet ve celal sahibi Allah'ın lütfü, kuvveti ve tevfiki ile bu temel üzerine bina et, kur. Bu noktada, sakın kendi gücüne, kendi iradene dayanma. Mutlak süretde Allah'ın iradesine, Allah'ın lütfuna ve kuvvetine dayan... [/BILGI](Altıncı sohbet)


Gene buyuruyorlar:

Ey oğul! Konuştuğun zaman halis bir niyetle konuş. Sükût ettiğin zaman salih halis bir niyetle sükût et. Bir şeyi işlemeden önce salih halis bir niyete sahib bulunmayan kişinin ameli yok demektir. Sen niyetini düzeltmedikçe konuşsan da, sükut etsen de yine de günah içindesin. Çünkü niyetini düzeltmemişsin. Sükût etmen de, konuşman da sünnete uygun değil. (Yirmialtıncı sohbet)



ASIL DERVİŞLİK...


İbrahim Düssûkî kuddise sirruh hazretlerinin ihlas hakkındaki pek kıymetli kelamları ile mevzûu tamamlıyoruz. Derdi ki:
-Bir çok suda duran vardır ki; susuzdur. Susuzluğu gidermek için yolunu, erkanını bilmek icap eder.

Burada kastım ihlasdır, sadakatdır. O ki bir illete veya bir sebebe dayanarak Mevlası'na ibadet eder. Onu nice bulur!

Bilmeli ki: Hak yoluna girmeye, ancak mücadele kılıcı ile nefsi kesip öldürmekle nailiyet hasıl olur. Bir de nefsin yersiz isteklerini karşılıksız bırakmakla.

Elinizde daima ihlas olsun ki, susuzluğun hararetinden kurtulup o suya kanasınız.

Bir defa da şöyle buyurdu:
"Oğlum, fakr elbisesi giy: ama temiz olsun... zarif olsun... İş, ne elbise giymektedir; ne de kubbelerde sakin olmaktadır, ne de tekkelerde. Hatta zaviyeler de önemli değildir. Aba giymek, kaba giymek de bir mes'ele değildir.

Hatta mavili şeyleri giymeyi de bir şey saymayız.

Bıyıkları kısaltmak, bağlı ayakkabı giymek, sofi libası giymek de bizim için önem taşımaz.

Asıl dervişlik odur ki: kalben bütün işlerinde ihlas yolunu tutasın.
Çalışmandaki niyetine; sadakat libası giydiresin... ve imanına sağlamlık aşılayasın.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Kuran ve Hadis



NİYET VE İHLAS

1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

Amellerin değeri niyete göredir Ve her kişi için ancak, niyet ettiği şey vardır. Öyle ise; Allah ve Resulü için memleketini terk eden kimse, Allah ve Resulü için göç etmiştir. Dünyalık bir şey elde etmek veya bir kadınla evlenmek için yurdunu terk eden kimse tse; dünyalık bir meta, veya bir kadınla evlenmek için göç etmiş olur. [1]


2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“süphesiz Hz. Allah, herkesin yaptığı işin karşılığını, onun niyetindeki samimiyet kadar verir.[2]


3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“İyi niyet, sahibini cennete sokar. [3]


Cenâb-ı Hak buyuruyor ki:

“Halbuki onlar Allah'a, onun dininde ihlâs (ve samimiyyet) erbabı ve muvahhidler olarak ibadet etmelerinden, namazı dosdoğru kılmalarından, zekâtı vermelerinden başkasıyla emrolunmamışlardı. En doğru din de bu idi.

Ey saadet yolunun yolcusu kardeşim!.. -Ulu Allah, cümlemize yardımıyla güç kuvvet versin- Gideceğin aydınlık yol belli olmuştur. Şimdi bu yol boyunca yol alırken işlediğin güzel amelleri, ettiğin ibadetleri fesada uğramaktan ve kaybolmaktan korumalısın. Bu, “samimiyet ve Allah'a karşı şükür ve minnet borcunu ödemek ile olur. İşlenen amellerde samimiyet insanoğluna iki büyük fayda sağlar:

a) Samimi kalble edilen ibadetler Allah katında iyi kabul görür; büyük sevap ve mükâfatlara yol açar. Yalnız Allah rızası için yapılmayan ibadetler ise ya tamamı ile ya da çoğu ile redde uğrar, kabul görmez. Bu konuda sevgili peygamberimiz (s.a.s.) bir sözlerinde şöyle buyurmaktadır:

Ulu Allah şöyle buyurur: Ben kendisine eş-ortak koşul maktan en çok uzak olanım. Yaptığı herhangi bir amelde bana bir başkasını ortak eden kimseyi. Kıyamet günü bana ortak koştuğu kimse ile başbaşa bırakacağım. Amelinin mükâfatını ondan alsın. Ben samimiyet taşımayan bir ameli asla kabul etmem.

İslam, niyeti, ibadet ve muamelatta temel kabul etmiş, ceza ve mükafaat için şart kılmıştır.
Dünyada iken samimiyetten uzak kalarak işlediği amellerine karşılık sevap ve derece istemeğe kalkışan kimselere ulu Allah şöyle seslenecektir;

Dünyada istediğin gibi oturup kalkmadın mı, bir yere baş olmadın mı? Dilediğin gibi alıp satmadın mı?

Canının istediği gibi izzet ve ikramda bulunmadın mı? Bütün bunları hep gönlünce yaptın, hiç bir zaman bizim hoşnutluğumuzu kazanmayı düşünmedin. Hiç bir hareketinde bize bağlılık göstermedin. Şimdi de kalkmış bizden ne istiyorsun?
Bu ve bunun benzeri örnekler, edilen ibadetlerin, işlenen amellerin Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak gayesinden uzak, samimiyetsiz hareketler olduğu zaman nice tehlike ve zararlar doğuracağını bize açıkça göstermektedir. [4]


4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
Halis niyyet, Arşa asılıdır... Kul, niyyetine sadık kalınca Arş-ı Ala, o kul affedilinceye kadar sallanır. [5]

5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
Bir kimse toplum arasında, (aşikarda ) namaz kıldığı zaman, namazını (farz, vacip ve sünnetine riayet ederek) güzelce kılar, gizli kıldığı zaman da aynı şekilde namazını güzel kılarsa Yüce Allah: Şü benim hakkıyla bir kulumdur, buyurur. [6


6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
Yüce Allah bir Kudsi Hadiste şöyle buyurmaktadır:
Ben ortakların ortaklığından, uzağım, Bir kimse başkasını benimle ortak tutarak bir amel işlerse, ben o kimseyi ve ortak koştuğunu terkederim. (Amelinin ecrini ortak koştuğundan alsın.) [7]

7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
Kulumun bana yaptığı ibadetlerden en çok sevdiğim ihlas ile başkasına nasihat etmektir. [8]

8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
Yalnız Allah için yapılan bir Hacc, başka gayeler için yapılan on cihaddan üstündür; yalnız Allah için yapılan bir cihad ise on defa hacc etmekten daha da üstündür. [9]

9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Cenab-ı Hak, hitabette bulunan her hatipten hitabesi ile ne kasdettiğini, ne gibi bir gaye ile hitabette bulunduğunun hesabını soracaktır. [10]

10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kıyamet gününde kişiye (dünyada) attığı her adımın hesabı Sorulacaktır. [11]

Bu hadisi şerif İslam dininde mes'uliyet duygusunun önemini belirtmekte, hadisin ihlas bölümünde yer almasının hikmeti de inanç yönünden kişinin düşünce ve kanaatinden de Sorumlu tutulacağını anlatmak içindir. [12]


11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Gösteriş, Şaşaa uğruna batılı yükseltip, hakkı küçük düşüren her makam sahibi, bu tutumu devam ettikçe Allah'ın gazabındadır. [13]

Gösteriş ve alaışın ihlasla bağdaşmayacağı ifham edilmektedir. Özellikle makam sahiplerini gösteriş için halkı ezmemesi öğüt lenmekte ve böyle davrananların Allah'ın gazabında olacakları ifade buyurulmaktadır. [14]


12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
Birisine yaranmak maksadiyle, bir şey verilmediği halde -bana şunu şunu verdi- diyerek övücülük yapan kimse iki kat yalancılık kıyafetine bürünmüş gibidir. [15]
Hadisin tahdis sebebi:
Resulullah'a gelen bir kadın:
“Ya Rasulallah, kocam bana bir şey almadığı halde onun bana şunu şunu aldığını söylememde bir günah var mıdır?diye sorması üzerine peygamber efendimiz bu hadislerini buyurdular ve bunun da günah olduğunu söylemiş oldular. [16]


13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
Kuşkusuz, Allah (c.c.) ancak kendi rızasını kazanmak gayesiyle halisane olarak yapılan amelleri kabul eder. [17]

14- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
Muhakkak ki, Allah (c.c) sizin şeklinize ve servetinize bakmaz fakat, işinize ve içinize bakar. [18]

15 Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
Şüphesiz, her işin başında neşe, heyecan vardır ve bu heyecanın sonunda da gevşeme ve bıkkmlık vardır. Amel sahibi, amelinde ifrata kaçmadan sevap kazanmak ve Allah rızasını kazanmak için işe itidalle başlarsa, o kimsenin gayesine ulaşacağına kanaat ediniz. Böyle itidalle değil de parmakla gösteriliyor, ifrat derecede gisterişe yer veriyorsa o kimseyi salih kullardan saymayınız.[19]


16- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
Bir kimse halkın gözü önünde namazını güzelce kılar da, yalnız başına namaz kılarken namazı güzel kılmazsa o kimse bu davranışı ile rabbini hor görmüştür. [20]


17- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
Kim Allah ile kendi arasındaki hukuka güzelce riayet ederse, Allah o kul ile insanlar arasındaki hakların yerine getirilmesinde o kula yardımcı olmaya yeter… Kim gizli işlerini islah ederse, Allah da o kimsenin aşikar olan işlerini yoluna koyar. [21]


18- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
€œİnsanlar kıyamet gününde (dünyadaki ) niyyetleri üzere dirilirler.[22]

19- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
Gizli şirk: Kişinin başkasının görmesi için yaptığı ibadettir. (Farkına varmadan, amellerde Allaha ortak koşmak anlamına gelir.) [23]

20- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
Gizli şirk, düz kaygan taş üzerinde yürüyen karıncanın bırakacağı izden daha da gizlidir... Sana, öyle bir şey göstereceğim ki, bunu yaptığın takdirde senden şirkin büyüğü de gider. Üç defa şöyle de: “Allah'ım ben bilerek sana ortak koşmaktan sana sığınırım. Bilmeyerek yaptıklarımdan da sana istiğfar ederim. [24]

Hadiste şirkin, tıpkı bir mikroba benzetildiğini görmekteyiz. Bir mikrobun sağlam vücudu alil hale getireceği gibi, şirkin de sağlam bir akideyi ifsat edeceği beyan edilmiştir. [25]

21- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
Gizli şirk, ümmetimde karanlık gecede kaygan taş üzerinde yürüyen karıncanın izinden daha gizlidir. Bu şirkin en küçüğü ise; Toplumun herhangi bir ferdine yapılan bir haksızlığı hoş görmek veya hakkaniyete uygun adaletli bir hükme (herhangi bir saikle) buğz etmektedir. Din Allah için sevmek ve Allah için buğz etmekten başka bir şey midir? Yüce mevla: De ki, ey habibim. Siz Allah'ı seviyorsanız bana tabi olunuz ki, Allah da sizi sevsin, buyurmuştur. [26]


22- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz ki, kıyamet gününde derece bakımından en kötü durumda olan kul: Başkasının dünyası uğruna dinini yok eden kimse olacaktır. [27]

23- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Başkasını memnun edebilmek için Allah'ın gazabını kazanmak, Allah’ın verdiği rızka karşı başkasına şükür etmek, Allah'ın (c.c.) sana vermediği şeyler için insanlara kızmak imanın zayıf olmasındandır. [28]

24- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Her kim şöhret elbisesi giyerse, Cenab-ı Hak kıyamet günü o kimseye öyle bir elbise giydirir ki, sonra onunla ateşi alevlendirir. [29]


25- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
(Erkeklerden) her kim dünyada ipek elbise giyerse, kıyamet günü Allah {c.c.) ona ateşten bir elbise giydirecektir. [30]


26- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
Kim duyurmak isterse, Allah (c.c.) onun gerçek niyetini herkese duyurur; kim ki, gösteriş isterse Yüce Allah onun bu halini herkese teşhir eder. [31]
Gösteriş, gizli ve açık olmak üzere iki rezilliğin doğmasına, sebep olur.

1- Gizli rezillik: İnsanoğlu bir amel işlediği zaman melekler sevinerek o ameli alıp ulu Allah'ın huzuruna götürürler. Fakat gösteriş için yapılan bu amel hakkında Allah meleklere hemen emir verir:

Çabuk, götürün o ameli kirli ve kötü amellerin atıldığı hücreye tıkın. Çünkü sahibi o ameli benim hoşnutluğumu kazanmak gayesini güden samimî bir yürekle işlemedi. Başkalarına gösteriş olsun diye yaptı!


2- Açık rezillik: Bu, kıyamet günü Mahşer kalabalığı arasında vuku’ bulacaktır. Bu konuyu sevgili Peygamberimizin mübarek ağzından dinleyelim:
“Dünyada iken başkaları duysun diye ibadet eden kimseler, mahşer topluluğu tarafından şu dört ayrı kötü adlarla çağırılıp takdim edileceklerdir: Ey kâfir, ey günahkâr, ey hâin ve ey hüsrana düşen!... Bütün emeklerin boşa gitti.[32]

27- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
Sadece Allah için olan ve sevabı da ondan beklenilen ibadetlerin karşılığı vardır ve ameller niyyete bağlıdır. [33]

28- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
€œBu ümmeti, iman nuruyla, doğru yolla, şerefle, yardımımla ve yer yüzünde sürecekleri hakimiyetle müjdele. Kim âhirete ait bir ameli dünyalık için yaparsa, onun ahirette hiç bir nasibi yoktur. [34]

29- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Camiye giren kimsenin gayesi ne ise ancak nasibi odur. [35]

30- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Gece namazını kılmak niyyetiyle yatağına giren kimseyi uyku galebe çalıp, uyur ve kalkamazsa o kimse için yine niyyetinin sevabı yazılır ve uykusu kendisine rabbi tarafından verilen bir sadaka olur. [36]


Soru: Samimiyet ve gösteriş (ihlas ve riya) ne demektir, bunların hükmü nedir? İşlenen amellere ne gibi tesirleri olur? Cevaplandırır mısınız?

Cevap: Yetkili din bilginlerimize göre samimiyet (İhlâs) iki kısma ayrılır:

1- Amelde Samimiyet: Amelde samimiyet, Allah'a bir adım daha çok yaklaşmayı dilemek, O'nun buyruklarına derin saygı duymak ve çağrısına koşmak demektir. Sağlam ve sarsılmaz bir inanca sahip olmak sahibini amelde samimiyet ve Allah'a bağlılığa götürür.

Samimiyetin zıddı, nifaktır. Nifak, Allah'tan başkasına yakınlaşmayı dilemek ve başkaları duysun diye ibadet etmek ve amel işlemek demektir.

2- Sevap Beklemede Samimiyet: Sevap beklemede samimiyet, hayırlı işler işleyerek karşılığında öbür dünyada menfaat ummak demektir.

Havariler İsâ Peygamber'e sorarlar:

“Samîmi (hâlis) amel nedir? Allah bağlısı kişi kimdir?” İsâ Peygamber buna şu ibret dolu cevabı verir:
Samimi amel, katıksız ameldir. Yani yalnız Allah'ın hoşnutluğunu kazanmayı gaye güden ameldir. Allah bağlısı kişi ise yaptığını sadece Allah için yapan, O’ndan başka kimsenin işlediği ameli bilmesini istemeyen kişidir. [37]

alinti
 
Üst