MÜFLİS ADAM İLE DEVECİ
Sana biraz sonra bir hikâye söyleyeceğim. Can kulağıyla dinle de tamah insanın kulağını nasıl tıkarmış anla. Hırsa kapılmış kişi yüz hikaye dinler; hırs kulağına bir nükte girmez.
Malsız mülksüz, evsiz barksız, müflis bir adam vardı. Zindana düşmüş, amansız zincirlerle bağlanmıştı. Bir bahane bulup zindandakilerin yiyeceklerini yerdi. Tamahı yüzünden halkın gönlüne Kafdağı gibi ağır gelmekteydi. Şerrinden kimsenin bir lokma ekmek yemeye gücü yoktu. Çünkü hemen ucundan tutup kapardı. Rahmân"ın davetinden uzak olan, sultan bile olsa, dilenci gibi açgözlüdür. Onun arsızlığı yüzünden zindan cehenneme dönmüştü.
Bir rahata kavuşurum ümidiyle nereye kaçarsan kaç; isterse tenhâ bir izbeye hatta zindan köşesine, orada önüne bir âfet çıkar. Dünyanın âfetsiz, felaketsiz hiçbir köşe yoktur. Allah"ın halvethanesinden başka hiçbir yerde dinlenmek, rahata kavuşmak mümkün değildir. Kurtulmaya hiçbir çare olmayan bu dünya zindanının ayakbastı parası alınmayan, hapishane dayağı atılmayan bir bucağı yoktur. Vallahi fare deliğine bile girsen, orada da bir kedi pençeliye çatarsın.
Zindandakiler, kadı"nın anlayışlı vekiline şikâyette bulunarak dediler ki: “Hemen bizim selâmımızı kadıya götür, bu aşağılık adamdan incindiğimizi söyle. O, boşboğaz, obur ve zararlı herif, bu zindanda yerleşti kaldı. Kötü ve çirkin huyu yüzünden, sinek gibi çağrılmadan, yüzsüzlükle her yemeğe konmakta. Altmış kişinin yemeği ona yetmiyor. Ne kadar söylesek söyleyelim, vurdumduymazlıktan geliyor. Yüzlerce hileli tedbirlerle sofraya oturdu mu, zindandakilere bir lokma bile kalmıyor. Sofra serildi mi, o cehennem boğazlı herif hemen gelip oturuyor, “Cenab-ı Hak, Kur"ân"da, "Yiyin, için"[1] buyurmuştur diyerek hemen yemeye başlıyor. Üç yıllık kıtlığa benzeyen bu adamdan aman aman! Kadı efendinin ömrü ebedî olsun! Ya bu sığırı zindandan def edip gitsin, yahut doyması için vakıftan ayrı bir maaş tayin edilsin. Ey kendisinden erkeklerin de kadınların da hoşnut oldukları kadı efendi, bizim imdadımıza yetiş, bizi kurtar!”
O söz anlar vekil, kadı"nın yanına gidip, zindandakilerin şikayetlerini bir bir anlattı. Kadı, o müflisi zindandan huzuruna çağırttı. Kendi adamlarından da işi sordu soruşturdu. Zindandakilerin şikayetlerinde haklı olduklarını anladı. Müflise dedi ki: “Kalk, bu zindandan çık git. Ölümünden sonra varislerine kalacak evine çekil otur” dedi.
Müflis adam dedi ki: “Benim evim barkım, senin ihsanından ibaret. Zindanım ise, dünyanın kâfirlere cennet olduğu gibi, benim cennetimdir.[2] Eğer beni zindandan sürer çıkarırsan, yoksulluktan, ihtiyaçtan ölür giderim.”
İblis gibi diyordu ki: “Ya Rabbi, beni kıyamete kadar yaşat.[3] Ben bu dünya zindanında rahatım. Beni yaşat da düşmanımın evlâdını tepeleyeyim. Kimin imandan nasibi varsa, kimin ahiret yolu için bir lokma ekmeği mevcutsa, ondan o azığı, o ekmeği gâh hile, gâh aldatma ile alayım da pişmanlıktan feryada başlasın. Onları bazen yoksullukla korkutayım[4], bazen güzelliğin saçlarıyla, benleriyle gözlerini bağlayayım.”
Bu (dünya) zindanında hakiki iman azığı azdır. Bu azığa sahip olanlar da köpeğin korkusundan ıstırap içindedir. Namazdan, oruçtan ve yüz türlü çaresizlikten meydana gelen zevk azığını da şeytan gelip birden alır, götürüverir. Allah"ın kulu olan şeytandan Allah"a sığınırım.[5] Ah, onun azgınlığından helâk olup gittik! Şeytan bir köpektir, ama binlerce kişiye saldırmakta. Kime saldırır, kimin kanına girerse, o adam da şeytan kesiliveriyor. Kim seni haktan, hakikatten soğutursa, bil ki şeytan o adamın içindedir, derisinin altında gizlenmiştir.[6] Böyle bir adamın içine girip, böyle bir adamın suretine bürünüp seni aldatamazsa, hayaline girer de seni o hayalle kötülüğe sevk eder. Seni gâh gezip eğlenmek, gâh dükkân açıp alışveriş yapmak, gâh ilim öğrenmek, gâh ev bark kurup çoluk çocuk sahibi olmak hayalleriyle günaha düşürmek ister. O zaman kendine gel hemen “Lâ-havle” de. Ama sadece dille değil, can u gönülden!
Kadı, o adama, “Müflisliğini ispat et” dedi.
Adam, “İşte burada bulunan zindandaki adamların hepsi tanık” deyince,
Kadı, “Onlar, senden şikayetçi. Senden kaçıp kurtulmak istiyorlar. Senin elinden kan ağlıyorlar. Senden kurtulmak istedikleri için yalan yere şahadette bulunabilirler” dedi.
Mahkemede bulunanların hepsi, “Biz onun hem müflisliğine, hem kötülüğüne şahidiz” dediler. Kadı, o adamı kime sorduysa, “Efendim, bu müflisten vazgeç, bundan hayır gelmez” cevabını aldı.
Kadı dedi ki: “ "Bu müflis ve kalleş (hileci, dönek) bir adamdır" diye şehirde dolaştırın.[7] Tellallar, yer yer bağırıp onun müflisliğini her tarafta ilân etsinler. Kimse ona veresiye bir şey satmasın, kimse ona bir kuruş borç vermesin. Birisi hilesine uğrar da o yüzden davaya kalkışırsa, artık onu hapse atmam. Çünkü iflası bence sabit olmuştur. Elinde ne parası var, ne pulu!”[8]
Ademoğlu da iflası sabit oluncaya kadar bu dünya hapishanesinde kalır.[9] Allah"ımız da, İblis"in müflisliğini Kur"ân"da bize bildirmiş, her tarafa yaymıştır. “O hilekâr, müflis ve kötü sözlüdür. Onunla hiçbir suretle ortak olma, dostluk yapma. Alışverişe girişirsen kâr edemezsin, çünkü o müflistir, ondan nasıl olur da bir şey elde edebilirsin?”[10] diye anlatmıştır.
Müflisin fitnesi alevlenince, odun satan bir Kürdün devesini getirdiler. Zavallı Kürt, "Devemi almayın!" diye hayli feryat etti, hatta memura para verdi, fakat kâr etmedi. Feryat ve figanına aldırış etmeden, devesini kuşluk vaktinden geceye kadar aldılar. Korkunç bir kıtlık gibi olan o müflisi deveye bindirdiler. Deve sahibi de devenin ardından gitmekteydi. Mahalle mahalle dolaştırıp bütün halka teşhir ettiler. Her hamamın, her çarşının önünde biriken halk o müflise bakıyordu. Türk, Kürt, Rum, Arap ve sair milletlerden sesi gür olan tellallar da kendi dillerince bağırıyorlar, diyorlardı ki: “Bu müflistir, hiçbir şeyi yoktur. Ona hiçbir kimse ödünç bir pul bile vermesin. Açıkta ve gizlide bir şeyi, bir tahıl tanesi bile yoktur. Müflisin, kalpazanın, kötü adamın biridir; aldatıcı ve kandırıcıdır. Kendinize gelin, aklınızı başınıza alın, sakın onunla arkadaşlık etmeyin. Size satmak için bir öküz bile getirse, mutlaka çalmıştır, öküzü hemen tutup bağlayın ki tekrar çalıp götürmesin. Eğer aldanır da bu herifi davaya kalkışırsanız, ben bu ölü herifi zindana atmam. Bu herif, tatlı sözlüdür, çok da oburdur. Üstündeki elbisesi yenidir, ama çamaşırları paramparçadır. Hile için o yeni bir elbiseyi giyerse, bilin ki kendisinin değildir, halkı aldatmak için giymiştir.”
Ey selim (temiz) kalpli kişi, hikmet ehli olmayan kişinin dilindeki hikmet sözünü de iğreti[11] elbise bil! Hırsız, güzel bir elbise giyse bile, o eli kesik, senin elini nasıl tutar, sana nasıl yardım edebilir?
Akşam olup da müflis deveden inince, Kürt ona dedi ki: “Menzilim uzak, vakit de hayli geç. Sabahtan beri deveme bindin. Arpadan vazgeçtim, hiç olmazsa bir avuçtan az bile olsa biraz saman parası ver!”
Müflis dedi ki: “Şimdiye kadar niçin gezip dolaştık? Aklın neredeydi? Hiç anlamadın mı? Müflis olduğuma dair davul çaldılar, sesi tâ yedinci kat göğe kadar yükseldi; sen duymadın mı? Kulağın galiba ham tamahla dolu. Tamah, insanı sağır ve kör eder. Tellalların, "Bu hilekar, yalancı bir müflistir" sözlerini kerpiçler, taşlar bile işitti” dedi.
Bu sözleri akşama kadar söylediler de devecinin kulağı tamahla dolu olduğundan duymadı. Kulakta ve gözde Allah"ın mührü var. Bu yüzden insan işitemiyor, duyamıyor.[12] Yoksa şu hicaplarda nice şekiller var, nice sesler var! Allah güzellikten, kemalden, cilveden hangisini isterse göze onu gösterir. Güzel sesten, müjdelerden, coşkun ve neşeli sözlerden hangisini dilerse kulağa onu duyurur. Kainat çareyle doludur, fakat Allah senin için çare tarafına bir pencere açmayınca bir çare bulamazsın. Sen şimdi, çareden gaflettesin ama, ihtiyaç vaktinde Cenab-ı Hak onu sana gösterir. (Cilt: II, beyit nu: 578-682)mesnevi