Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nur Külliyatı
Gençlik Rehberi
Gençlik rehberi 19 İkinci noktanın İkinci Mebhası(HATİME)
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="müdavim" data-source="post: 185154" data-attributes="member: 5987"><p><span style="color: Black"><span style="font-size: 12px"><span style="color: Red"><strong>Ey insan! Bil ki</strong></span>: O rahmetin arşına yetişmek için bir mi'rac var. O mi'rac <span style="color: Red"><strong>"Bismillahirrahmanirrahîm</strong></span>"dir. Ve bu mi'rac ne kadar ehemmiyetli olduğunu anlamak istersen, Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın yüzondört sûrelerinin başlarına ve hem bütün mübarek kitabların ibtidalarına ve umum mübarek işlerin mebde'lerine bak. Ve Besmelenin azamet-i kadrine en kat'î bir hüccet şudur ki: İmam-ı Şafiî (R.A.) gibi çok büyük müçtehidler demişler: <span style="color: Red"><strong>"Besmele tek bir âyet olduğu halde Kur'anda yüzondört defa nâzil olmuştur."</strong></span></span></span></p><p><span style="color: Black"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="color: Black"><span style="font-size: 12px"> <span style="color: Red"><strong>Dördüncü Sır</strong></span>: Hadsiz kesret içinde vâhidiyet tecellisi, hitab-ı اِيَّاكَ نَعْبُد demekle herkese kâfi gelmiyor. Fikir dağılıyor. Mecmuundaki vahdet arkasında Zât-ı Ehadiyet'i mülahaza edip اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَ اِيَّاكَ نَسْتَعِين demeğe küre-i arz vüs'atinde bir kalb bulunmak lâzım geliyor. Ve bu sırra binaen cüz'iyatta zâhir bir surette sikke-i ehadiyeti gösterdiği gibi, herbir nevide sikke-i ehadiyeti göstermek ve Zât-ı Ehad'i mülahaza ettirmek için hâtem-i rahmaniyet içinde bir sikke-i ehadiyeti</span></span></p><p> <span style="color: Black"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="color: Black"><span style="font-size: 12px">sh: » (G:152)</span></span></p><p><span style="color: Black"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="color: Black"><span style="font-size: 12px">gösteriyor; tâ külfetsiz herkes her mertebede اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَ اِيَّاكَ نَسْتَعِين deyip doğrudan doğruya Zât-ı Akdes'e hitab ederek müteveccih olsun. İşte Kur'an-ı Hakîm bu sırr-ı azîmi ifade içindir ki, kâinatın daire-i azamından meselâ semavat ve arzın hilkatinden bahsettiği vakit birden en küçük bir daireden ve en dakik bir cüz'îden bahseder; tâ ki, zâhir bir surette hâtem-i ehadiyeti göstersin.</span></span></p><p><span style="color: Black"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p> <span style="color: Black"><span style="font-size: 12px">Meselâ: Hilkat-ı semavat ve arzdan bahsi içinde hilkat-ı insandan ve insanın sesinden ve sîmasındaki dekaik-ı nimet ve hikmetten bahis açar. Tâ ki, fikir dağılmasın, kalb boğulmasın, ruh Mabudunu doğrudan doğruya bulsun. Meselâ: وَمِنْ آيَاتِهِ خَلْقُ السَّموَاتِ وَاْلاَرْضِ وَاخْتِلاَفُ اَلْسِنَتِكُمْ وَ اَلْوَانِكُمْ âyeti mezkûr hakikatı mu'cizane bir surette gösteriyor.</span></span></p><p><span style="color: Black"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p> <span style="color: Black"><span style="font-size: 12px">Evet hadsiz mahlukatta ve nihayetsiz bir kesrette vahdet sikkeleri, mütedâhil daireler gibi en büyüğünden, en küçük sikkeye kadar enva'ı ve mertebeleri vardır. Fakat o vahdet ne kadar olsa yine kesret içinde bir vahdettir. Hakikî hitabı tam temin edemiyor. Onun için, vahdet arkasında ehadiyet sikkesi bulunmak lâzımdır. Tâ ki, kesreti hatıra getirmesin. Doğrudan doğruya Zât-ı Akdes'e karşı</span></span></p><p><span style="color: Black"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="color: Black"><span style="font-size: 12px">sh: » (G:153)</span></span></p><p><span style="color: Black"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="color: Black"><span style="font-size: 12px">kalbe yol açsın. Hem sikke-i ehadiyete nazarları çevirmek ve kalbleri celbetmek için o sikke-i ehadiyet üstünde gayet cazibedar bir nakış ve gayet parlak bir nur ve gayet şirin bir halâvet ve gayet sevimli bir cemal ve gayet kuvvetli bir hakikat olan rahmet sikkesini ve rahîmiyet hâtemini koymuştur. Evet o rahmetin kuvvetidir ki, zîşuurun nazarlarını celbeder, kendine çeker ve ehadiyet sikkesine îsal eder.</span></span></p><p><span style="color: Black"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p> <span style="color: Black"><span style="font-size: 12px">Ve Zât-ı Ehadiye'yi mülahaza ettirir ve ondan اِيّاكَ نَعْبُدُ وَاِيّاكَ نَسْتَعِينُ deki hakikî hitaba mazhar eder. İşte <span style="color: Red"><strong>"Bismillahirrahmanirrahîm" </strong></span>Fatiha'nın fihristesi ve Kur'anın mücmel bir hülâsası olduğu cihetle, bu mezkûr sırr-ı azîmin ünvanı ve tercümanı olmuş. Bu ünvanı eline alan, rahmetin tabakatında gezebilir. Ve bu tercümanı konuşturan, esrar-ı rahmeti öğrenir ve envar-ı rahîmiyeti ve şefkati görür.</span></span></p><p><span style="color: Black"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="color: Black"><span style="font-size: 12px"> <span style="color: Red"><strong>Beşinci Sır:</strong></span> Bir hadîs-i şerifte varid olmuş ki:</span></span></p><p> <span style="color: Black"><span style="font-size: 12px">اِنَّ اللّهَ خَلَقَ اْلاِنْسَانَ عَلَى صُورَةِ الرَّحْمنِ</span></span></p><p> <span style="color: Black"><span style="font-size: 12px">-ev kema kal- Bu Hadîsi, bir kısım ehl-i tarîkat, akâid-i îmaniyeye münasib düşmeyen acib bir tarzda tefsir etmişler. Hattâ onlardan bir kısım</span></span></p><p><span style="color: Black"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="color: Black"><span style="font-size: 12px">sh: » (G:154)</span></span></p><p><span style="color: Black"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="color: Black"><span style="font-size: 12px">ehl-i aşk, insanın sîma-yı manevîsine bir suret-i Rahman nazarıyla bakmışlar. Ehl-i aşkın çoğunda istiğrak ve iltibas olduğundan, hakikata muhalif telakkilerinde belki mazurdurlar. </span></span></p><p><span style="color: Black"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="color: Black"><span style="font-size: 12px">Fakat, aklı başında olanlar, fikren onların esas-ı akaide münafî olan manalarını kabul edemez. Etse hata eder. Evet bütün kâinatı bir saray, bir ev gibi muntazam idare eden ve yıldızları zerreler gibi hikmetli ve kolay çeviren ve gezdiren ve zerratı muntazam memurlar gibi istihdam eden Zât-ı Akdes-i İlahî'nin şeriki, nazîri, zıddı, niddi olmadığı gibi, لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَىْءٌ وَهُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ sırrıyla sureti, misli, misali, şebihi dahi olamaz. </span></span></p><p><span style="color: Black"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="color: Black"><span style="font-size: 12px">Fakat, وَلَهُ اْلمَثَلُ اْلاَعْلَى فِى السَّموَاتِ وَاْلاَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ sırrıyla, mesel ve temsil ile, şuunatına ve sıfât ve esmasına bakılır. Demek mesel ve temsil, şuunat nokta-i nazarında vardır. Şu mezkûr hadîs-i şerifin çok makasıdından birisi şudur ki: İnsan, ism-i Rahman'ı tamamıyla gösterir bir surettedir. Evet sâbıkan beyan ettiğimiz gibi, kâinatın sîmasında binbir ismin şualarından tezahür eden ism-i Rahman göründüğü gibi, zemin yüzünün sîmasında rububiyet-i mutlaka-i İlahiyenin hadsiz cilveleriyle tezahür</span></span></p><p><span style="color: Black"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="color: Black"><span style="font-size: 12px">sh: » (G:155)</span></span></p><p><span style="color: Black"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="color: Black"><span style="font-size: 12px">eden ism-i Rahman gösterildiği gibi, insanın suret-i câmiasında küçük bir mikyasta zeminin sîması ve kâinatın sîması gibi yine o ism-i Rahman'ın cilve-i etemmini gösterir demektir. Hem işarettir ki: Zât-ı Rahmanurrahîm'in delilleri ve âyineleri olan zîhayat ve insan gibi mazharlar, o kadar o Zât-ı Vâcib-ül Vücud'a delaletleri kat'î ve vâzıh ve zâhirdir ki, Güneş'in timsalini ve aksini tutan parlak bir âyine parlaklığına ve delaletinin vuzuhuna işareten "O âyine Güneş'tir" denildiği vakit, "İnsanda suret-i Rahman var" vuzuh-u delaletine ve kemal-i münasebetine işareten denilmiş ve denilir. Ve ehl-i Vahdet-ül Vücud'un mutedil kısmı "Lâ Mevcude illâ Hu" bu sırra binaen, bu delaletin vuzuhuna ve bu münasebetin kemaline bir ünvan olarak demişler.</span></span></p><p><span style="color: Black"><span style="font-size: 12px">اََللّهُمَّ يَا رَحْمنُ يَا رَحِيمُ بِحَقِّ بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ اِرْحَمْنَا كَمَا يَلِيقُ بِرَحِيمِيَّتِكَ وَ فَهِّمْنَا اَسْرَارَ بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ كَمَا يَلِيقُ بِرَحْمَانِيَّتِكَ آمِينَ</span></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="müdavim, post: 185154, member: 5987"] [COLOR="Black"][SIZE="3"][COLOR="Red"][B]Ey insan! Bil ki[/B][/COLOR]: O rahmetin arşına yetişmek için bir mi'rac var. O mi'rac [COLOR="Red"][B]"Bismillahirrahmanirrahîm[/B][/COLOR]"dir. Ve bu mi'rac ne kadar ehemmiyetli olduğunu anlamak istersen, Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın yüzondört sûrelerinin başlarına ve hem bütün mübarek kitabların ibtidalarına ve umum mübarek işlerin mebde'lerine bak. Ve Besmelenin azamet-i kadrine en kat'î bir hüccet şudur ki: İmam-ı Şafiî (R.A.) gibi çok büyük müçtehidler demişler: [COLOR="Red"][B]"Besmele tek bir âyet olduğu halde Kur'anda yüzondört defa nâzil olmuştur."[/B][/COLOR] [COLOR="Red"][B]Dördüncü Sır[/B][/COLOR]: Hadsiz kesret içinde vâhidiyet tecellisi, hitab-ı اِيَّاكَ نَعْبُد demekle herkese kâfi gelmiyor. Fikir dağılıyor. Mecmuundaki vahdet arkasında Zât-ı Ehadiyet'i mülahaza edip اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَ اِيَّاكَ نَسْتَعِين demeğe küre-i arz vüs'atinde bir kalb bulunmak lâzım geliyor. Ve bu sırra binaen cüz'iyatta zâhir bir surette sikke-i ehadiyeti gösterdiği gibi, herbir nevide sikke-i ehadiyeti göstermek ve Zât-ı Ehad'i mülahaza ettirmek için hâtem-i rahmaniyet içinde bir sikke-i ehadiyeti sh: » (G:152) gösteriyor; tâ külfetsiz herkes her mertebede اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَ اِيَّاكَ نَسْتَعِين deyip doğrudan doğruya Zât-ı Akdes'e hitab ederek müteveccih olsun. İşte Kur'an-ı Hakîm bu sırr-ı azîmi ifade içindir ki, kâinatın daire-i azamından meselâ semavat ve arzın hilkatinden bahsettiği vakit birden en küçük bir daireden ve en dakik bir cüz'îden bahseder; tâ ki, zâhir bir surette hâtem-i ehadiyeti göstersin. Meselâ: Hilkat-ı semavat ve arzdan bahsi içinde hilkat-ı insandan ve insanın sesinden ve sîmasındaki dekaik-ı nimet ve hikmetten bahis açar. Tâ ki, fikir dağılmasın, kalb boğulmasın, ruh Mabudunu doğrudan doğruya bulsun. Meselâ: وَمِنْ آيَاتِهِ خَلْقُ السَّموَاتِ وَاْلاَرْضِ وَاخْتِلاَفُ اَلْسِنَتِكُمْ وَ اَلْوَانِكُمْ âyeti mezkûr hakikatı mu'cizane bir surette gösteriyor. Evet hadsiz mahlukatta ve nihayetsiz bir kesrette vahdet sikkeleri, mütedâhil daireler gibi en büyüğünden, en küçük sikkeye kadar enva'ı ve mertebeleri vardır. Fakat o vahdet ne kadar olsa yine kesret içinde bir vahdettir. Hakikî hitabı tam temin edemiyor. Onun için, vahdet arkasında ehadiyet sikkesi bulunmak lâzımdır. Tâ ki, kesreti hatıra getirmesin. Doğrudan doğruya Zât-ı Akdes'e karşı sh: » (G:153) kalbe yol açsın. Hem sikke-i ehadiyete nazarları çevirmek ve kalbleri celbetmek için o sikke-i ehadiyet üstünde gayet cazibedar bir nakış ve gayet parlak bir nur ve gayet şirin bir halâvet ve gayet sevimli bir cemal ve gayet kuvvetli bir hakikat olan rahmet sikkesini ve rahîmiyet hâtemini koymuştur. Evet o rahmetin kuvvetidir ki, zîşuurun nazarlarını celbeder, kendine çeker ve ehadiyet sikkesine îsal eder. Ve Zât-ı Ehadiye'yi mülahaza ettirir ve ondan اِيّاكَ نَعْبُدُ وَاِيّاكَ نَسْتَعِينُ deki hakikî hitaba mazhar eder. İşte [COLOR="Red"][B]"Bismillahirrahmanirrahîm" [/B][/COLOR]Fatiha'nın fihristesi ve Kur'anın mücmel bir hülâsası olduğu cihetle, bu mezkûr sırr-ı azîmin ünvanı ve tercümanı olmuş. Bu ünvanı eline alan, rahmetin tabakatında gezebilir. Ve bu tercümanı konuşturan, esrar-ı rahmeti öğrenir ve envar-ı rahîmiyeti ve şefkati görür. [COLOR="Red"][B]Beşinci Sır:[/B][/COLOR] Bir hadîs-i şerifte varid olmuş ki: اِنَّ اللّهَ خَلَقَ اْلاِنْسَانَ عَلَى صُورَةِ الرَّحْمنِ -ev kema kal- Bu Hadîsi, bir kısım ehl-i tarîkat, akâid-i îmaniyeye münasib düşmeyen acib bir tarzda tefsir etmişler. Hattâ onlardan bir kısım sh: » (G:154) ehl-i aşk, insanın sîma-yı manevîsine bir suret-i Rahman nazarıyla bakmışlar. Ehl-i aşkın çoğunda istiğrak ve iltibas olduğundan, hakikata muhalif telakkilerinde belki mazurdurlar. Fakat, aklı başında olanlar, fikren onların esas-ı akaide münafî olan manalarını kabul edemez. Etse hata eder. Evet bütün kâinatı bir saray, bir ev gibi muntazam idare eden ve yıldızları zerreler gibi hikmetli ve kolay çeviren ve gezdiren ve zerratı muntazam memurlar gibi istihdam eden Zât-ı Akdes-i İlahî'nin şeriki, nazîri, zıddı, niddi olmadığı gibi, لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَىْءٌ وَهُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ sırrıyla sureti, misli, misali, şebihi dahi olamaz. Fakat, وَلَهُ اْلمَثَلُ اْلاَعْلَى فِى السَّموَاتِ وَاْلاَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ sırrıyla, mesel ve temsil ile, şuunatına ve sıfât ve esmasına bakılır. Demek mesel ve temsil, şuunat nokta-i nazarında vardır. Şu mezkûr hadîs-i şerifin çok makasıdından birisi şudur ki: İnsan, ism-i Rahman'ı tamamıyla gösterir bir surettedir. Evet sâbıkan beyan ettiğimiz gibi, kâinatın sîmasında binbir ismin şualarından tezahür eden ism-i Rahman göründüğü gibi, zemin yüzünün sîmasında rububiyet-i mutlaka-i İlahiyenin hadsiz cilveleriyle tezahür sh: » (G:155) eden ism-i Rahman gösterildiği gibi, insanın suret-i câmiasında küçük bir mikyasta zeminin sîması ve kâinatın sîması gibi yine o ism-i Rahman'ın cilve-i etemmini gösterir demektir. Hem işarettir ki: Zât-ı Rahmanurrahîm'in delilleri ve âyineleri olan zîhayat ve insan gibi mazharlar, o kadar o Zât-ı Vâcib-ül Vücud'a delaletleri kat'î ve vâzıh ve zâhirdir ki, Güneş'in timsalini ve aksini tutan parlak bir âyine parlaklığına ve delaletinin vuzuhuna işareten "O âyine Güneş'tir" denildiği vakit, "İnsanda suret-i Rahman var" vuzuh-u delaletine ve kemal-i münasebetine işareten denilmiş ve denilir. Ve ehl-i Vahdet-ül Vücud'un mutedil kısmı "Lâ Mevcude illâ Hu" bu sırra binaen, bu delaletin vuzuhuna ve bu münasebetin kemaline bir ünvan olarak demişler. اََللّهُمَّ يَا رَحْمنُ يَا رَحِيمُ بِحَقِّ بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ اِرْحَمْنَا كَمَا يَلِيقُ بِرَحِيمِيَّتِكَ وَ فَهِّمْنَا اَسْرَارَ بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ كَمَا يَلِيقُ بِرَحْمَانِيَّتِكَ آمِينَ[/SIZE][/COLOR] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nur Külliyatı
Gençlik Rehberi
Gençlik rehberi 19 İkinci noktanın İkinci Mebhası(HATİME)
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst