Gam çekme gönül, gam çekme!

durmuþ göktekin

Active member
Gam çekme gönül, gam çekme!

Nasıl ki yaz ve güzün sonu kıştır; öyle de gençlik yazı, ihtiyarlık güzünün arkası kabir ve berzah kışıdır. İnsan ayrılık istemiyor. Devam ve beka istiyor. Devam ve beka’nın ahrette verileceği müjdesi İlahi mesajlarda haber veriliyor. Oradaki gençliğin ihtiyarlığı olmayacağı, kazanabilen için bitmeyen bir saltanatın orada bulunacağı, ebediliğin orada tahakkuk edeceği yine İlahi mesajlarla bildiriliyor.

Allah’ın koyduğu kanundur. Her şeyin bir ömrü var. Doğan büyür ve ölür. Her doğumun, her büyümenin bir saltanatı vardır. İnsan doğar bir saltanattır. Büyür, gençlik dönemini yaşar o başlıbaşına bir saltanattır. Orta yaşının saltanatı, devşirdiklerinin sefasıdır. Her saltanat biter Allah’ın saltanatı bitmez. İhtiyarlık, bazen varlık içinde olduğu halde yenip içilemediği, gezip-tozulamadığı bir dönemdir. Para var, sağlığı yok, yiyemez. Sıhhati el vermez gezip tozamaz. Mal-mülk var kullanamaz. Atlar, arabalar sahibine bakar, sahibi onlara bakar. Her şey hasret içindedir. Bir ağrı, saplanır başına bir sancı girer göğsüne, her şey yerinde kalır. Saltanatının son demlerini bile hayal edemez. Sancılar, sızılar ölümün can alıcı nefesi boğazında düğümlenir. İşte o an yaşayıp yaşamadığını bile anlamaz insan. O zaman diliminde, her şey değersiz kalır gözünde. Nihayet yeni bir kapının açılacağı gelir aklına. İşte o kapı hesap salonuna açılan kapıdır. Hoyratça, kullanılan bir ömrün hesabı orada görülecektir. Ömür bitmiş, geride bir yığın günahlar kalmıştır. İstikametsiz, dökük-saçık bir hayatın cevabı orada verilecektir. Orada, Allah’tan başka yardımcı da olmayacaktır.

Ömür sermayesi biterken harcanan günlerin nasıl geçtiği anlaşılmadan oraya gidilecek. Günahlar işlenerek kazanmak, orada ateş olacak insana. Her insanın bir dünyası var. Dünyalar iç içe geçmiş. İçimizdeki dünyanın iştah kabartan istekleri, uzun emel ve arzuları insanı gaflete atıyor. İnsan, zannediyor ki; hususi dünyası, dışındaki dünya gibi baki kalacak. Bu düşünce ile aldanıyor ve gaflet içinde yaşıyor insan. İlahi mesajlar doğrultusunda dışımızdaki dünyanın da fani olduğu anlaşılıyor. Ama insan gaflet içinde gerçeği göremiyor.

Ruhlarımızı sakinleştirecek şu ifadelerle kendimize gelelim: “Faniyim, fani olanı istemem. Acizim, aciz olanı istemem. Ruhumu Rahmana teslim eyledim, gayrı istemem. İsterim bir yar-ı baki isterim. Zerreyim, fakat bir şems-i Sermed isterim. Hiç ender hiçim, fakat bu mevcudatı isterim” İnsanın içinden haykırdığı sesler bu.” İnsan hem fani, hem acizdir. Onun için faniler ve acizlerle tatmin olmaz. Onları istemez. Ancak “bir yar-ı baki” ister. Kendisini rahmetiyle yaratan, besleyip büyüten, mevcudatı umumen onun ihtiyacına uygun şekilde terbiye edip, ona hizmet ettiren Rahmana ruhunu feda eder. Yani O’na karşı sonsuz bir şükür ve muhabbet besler, O’nun uğrunda her şeyini feda etmeye hazır hale gelir. Artık böyle bir insan, şu sonsuz âlemde cismiyle bir zerre gibi küçük de kalsa, istekleriyle, ihtiyaçlarıyla, iman ve teslimiyetiyle bir şems-i Sermed ister. Yani, onun varlığı bir ışık huzmesi ise, onu terbiye eden Rabbinin varlığı ezelî ve ebedî bir güneş gibidir. Sönmeye mahkûm olan bu ışık huzmesi ancak daimi bir güneş ister. O’nun, kendisini ölümünden sonraki ebedî hayat yolculuğunda da rahmetiyle korumasını, daha büyük ihsanlara mazhar kılmasını talep eder; ruhu ancak böylece tatmin olur.” Gam çekme gönül, gam çekme! Yeter ki, kötülüklerden uzak, Rahmete yakın dur. Yeter ki, sen O’nu unutma! O, seni unutmaz!
[h=2]"İman hem nurdur, hem kuvvettir. Evet, hakiki imanı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir ve imanın kuvvetine göre, hadisatın tazyikâtından kurtulabilir..."[/h][h=2]25. 06. 2014[/h][h=2]Durmuş Göktekin[/h]
 
Üst