Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
İslamiyet
İslam Akaidi ve Fıkıh
Ebediyet Yolcusunu Uğurlarken
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="ABDULLAH4" data-source="post: 375569" data-attributes="member: 1004566"><p><span style="font-family: 'tahoma'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred"><strong>B. Kıbleye Çevirmek, Telkin ve Yâsin Okumak</strong>: </span></span></span></p><p><span style="font-family: 'tahoma'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'tahoma'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred"><strong>Tevcih: </strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'tahoma'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'tahoma'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred">Hâlet-i ihtizâr denilen durumda; yani hastada ölüm alâmetleri görüldüğünde -eğer güçlük yoksa- onu kıbleye çevirmek sünnettir. Cumhûra göre bu müslümanların yatarken aldıkları vaziyette olacaktır; yani sağ tarafına yatırılacak ve yüzü kıbleye gelecektir. Hz. Fâtıma'nın vefatından önce böyle yaptığı rivâyet edilmiştir. </span></span></span></p><p><span style="font-family: 'tahoma'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred">İmam Şâfiî'ye göre ayaklar kıbleye gelecek şekilde sırtüstü yatırılacak ve baş biraz kaldırılacaktır.73 </span></span></span></p><p> <span style="font-family: 'tahoma'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred"><strong></strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'tahoma'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred"><strong>Telkin: </strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'tahoma'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'tahoma'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred">Memleketimizde telkin deyince anlaşılan definden sonra kabrin başında mâlûm şekliyle yapılan telkindir. Halbuki bizim burada arzetmek istediğimiz ve sünnet olan telkin o değil, ölmek üzere olan müslümanın yatağı başında yapılan telkindir. Tamamen komaya girmemiş, söyleneni anlayıp tekrar edebilecek olan hastanın yanında münâsip birisi, zaman zaman "lâ ilâhe illallâh Muhammedün Rasûlullâh" der. İşte bu telkin şu hadîslerden dolayı sünnettir: </span></span></span></p><p><span style="font-family: 'tahoma'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'tahoma'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred">1. "Ölülerinize (ölmek üzere bulunan hastalarınıza) lâ ilâhe illâllah... sözünü telkin ediniz." (Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî) </span></span></span></p><p><span style="font-family: 'tahoma'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'tahoma'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred">2. "Kimin son sözü lâ ilâhe illâllah... olursa cennete girer." (Buhârî, Ebû Dâvûd). </span></span></span></p><p><span style="font-family: 'tahoma'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'tahoma'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred">Bu telkin yapılırken bağırmamak, hastaya "sende söyle" diye teklif ve ısrar etmemek gereklidir. </span></span></span></p><p><span style="font-family: 'tahoma'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred">Birinci hadîste geçen "ölülerinize" tâbirini İslâm ulemâsı mecaz mânâsıyla almış ve "ölmek üzere olan hastalarınıza" mânâsını vermişlerdir. Bu anlayışın mesnedi ölülerin dirileri duymayacaklarını ifâde eden nasslar ile Hz. Peygamber (sav) ve ashâbının tatbikatıdır. Çünkü bunlar bahis mevzuu telkini, son demlerini yaşayan hastalara yapmışlardır. İkinci hadîs de bunu desteklemektedir. </span></span></span></p><p><span style="font-family: 'tahoma'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred">Kabir başında yapılması âdet olan telkini ileride inceleyeceğiz.74 </span></span></span></p><p><span style="font-family: 'tahoma'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred"></span></span></span></p><p> <span style="font-family: 'tahoma'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'tahoma'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred"><strong>Yâsin Okumak:</strong> </span></span></span></p><p><span style="font-family: 'tahoma'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'tahoma'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred">Halet-i ihtizarda bulunan hasta üzerine "Yâsin" sûresinin okunması faydalıdır ve Hz. Peygamber (sav) tarafından tavsiye edilmiştir. </span></span></span></p><p><span style="font-family: 'tahoma'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred">Ölü ve kabir üzerine de bu sûreyi okumanın cevazı tartışılmıştır. Şevkânî "birbirini takviye eden rivâyetler bunun da caiz ve faydalı olduğunu ifade etmektedir." diyor.75 </span></span></span></p><p><span style="font-family: 'tahoma'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred">Ma'kıl b. Yesâr'ın rivâyetine göre Rasûl-i Ekrem (sav) şöyle buyurmuştur: "Yâsin Kur'ân'ın kalbidir. Hiçbir kimse yoktur ki, Allah'ı ve âhiret gününü niyetine alarak (maddî menfaat beklemeden) onu okusun ve bağışlanmasın. Onu ölülerinize okuyun. (Ebû Dâvûd, Nesâî). </span></span></span></p><p> <span style="font-family: 'tahoma'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'tahoma'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred"><strong>C. Ölüm Haberi, Techiz ve Defin: </strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'tahoma'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'tahoma'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred">Buraya kadar ebediyet yolcumuz hayatta idi. Ecel gelip çevresindeki din kardeşleri ve yakınlarının tevhid telkinleri ve Yâsin kıraatleri içinde kıbleye dönük olarak dünyaya veda edince onun gözlerini kapamak, çenesini bağlamak, üzerine boylu boyunca bir örtü çekmek ve bundan sonraki vazifeleri acele ile ifâ eylemek sünnettir; bunlar Hz. Peygamber (sav) tarafından tavsiye edilmiş, selef-i sâlihin tarafından da tatbik edilegelmiştir. </span></span></span></p><p> <span style="font-family: 'tahoma'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred"><strong></strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'tahoma'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred"><strong>1. Ölüm İlânı: </strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'tahoma'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'tahoma'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred">Câhiliyye devrinde önemli birisi vefat edince kabilelere bir haberci gönderilir, bu haberci "filan öldü, Arap mahvoldu" diye bağırır bunu işitenler de vâveylâ kopararak ağlardı. Hz. Peygamber (sav) bunu yasaklamış, usûlü dairesinde, sükûnet içinde ölüm haberinin eş, dost ve sâlih mü'minlere duyurulmasını tasvib buyurmuştur. Bizzat kendileri Habeşistan Necâşîsi'nin vefatını, kezâ Mûte savaşında Zeyd, Ca'fer ve İbn Revâha (r. anhum) Hazretleri'nin şehadetlerini haber vermiştir. Cemâat câmiden çıkarken duyurmak, belediye hoparlörü veya dellâl vasıtasıyla ilân etmek, gazetelerde sade ve kısa ifadelerle duyurmak meşrû olsa gerektir. </span></span></span></p><p><span style="font-family: 'tahoma'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred">İslâm'ın esaslarını ve namaz vakitlerini ilân etmek için tesis edilmiş bulunan minarelerin bu iş için kullanılması üç beş kuruş almak için bazı müezzinlerin salâ verip ölüm ilânı yapmaları bidattır ve çirkindir. </span></span></span></p><p> <span style="font-family: 'tahoma'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'tahoma'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred"><strong>2. İşitenlerin Sabırla Allah'a Sığınmaları</strong>: </span></span></span></p><p><span style="font-family: 'tahoma'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'tahoma'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred">Peygamberimiz (sav) ölüm ve benzeri bir felâket ile karşılaşan kimselerin sabretmelerini, duâ ile Allah'a sığınmalarını tavsiye buyurmuştur: </span></span></span></p><p><span style="font-family: 'tahoma'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred">"Bir musîbet ve felâketle karşılaşan ve "Biz Allah'a âidiz, şüphesiz ona döneceğiz; Allah'ım musibetin içinde bana ecir ver, kaybettiğimden daha hayırlısını ihsan buyur" diyen hiçbir kul yoktur ki, Allah ona musibeti mukabilince ecir vermesin ve kaybettiğinin yerine daha hayırlısını ihsan buyurmasın." (Ahmed b. Hanbel, Müslim). </span></span></span></p><p><span style="font-family: 'tahoma'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred">Kur'ân-ı Kerîm de felâkete uğrayınca sabreden ve "innâ lillâh‚ diyerek Allah'a sığınanları methetmiş, onları rahmet ve hidayet ile müjdelemiştir.76 </span></span></span></p><p><span style="font-family: 'tahoma'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'tahoma'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred"></span></span></span></p><p> <span style="font-family: 'tahoma'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'tahoma'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred"><strong>3. Ölüye Ağlamak: </strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'tahoma'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'tahoma'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred">Yakınlarını, sevdiklerini bir anda kaybeden insanların acı çekmemeleri, bu acının göze hücum eden yaşlar, ruhlara hâkim olan hüzün ve kederler ile tezâhür etmemesi mümkün değildir. Bu tabiîdir, sevgi ve merhametin meyvasıdır. İslâm bu nevi üzülmeyi ve ağlamayı men etmemiş, Hz. Peygamber (sav) ve sahâbeden de bu türlü ağıt vaki olmuştur: </span></span></span></p><p><span style="font-family: 'tahoma'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred">Üsâme b. Zeyd naklediyor: Hz. Peygamber'in (sav) kızı kendisine "Bir oğlum öldü hemen bize gel" diye haberci gönderdi. "Aldığı da verdiği de şüphesiz Allah'ındır. Herkesin Allah'a malûm bir eceli vardır. Sabretsin ve ecrini Allah'tan beklesin!" buyurdu. Kerîmesi, Allah aşkına muhakkak gelmesini isteyerek bir haberci daha gönderdi. Hz. Peygamber (sav) beraberinde Sa'd b. Ubâde, Muâz b. Cebel, Ubey b. Kâ'b, Zeyd b. Sâbit ve daha bazı kişilerle kalkıp gitti, çocuğu kucağına verdiler, yavrucak hırıl hırıl ediyor can veriyordu... Hz. Peygamber'in (sav) göz yaşları boşandı; bunu gören Sa'd sordu: </span></span></span></p><p><span style="font-family: 'tahoma'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred">-Bu ne yâ Rasûlullah? </span></span></span></p><p><span style="font-family: 'tahoma'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred">-Bu öyle bir rahmet ve merhamettir ki, Allah onu kullarının kalblerine yerleştirmiştir ve Allah kulları arasından ancak merhamet sahibi olanlara rahmet eyler. </span></span></span></p><p><span style="font-family: 'tahoma'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred">Enes b. Mâlik'in rivâyet ettiği ve Hz. Peygamber'in (sav) oğlu İbrahim'in vefatını anlatan başka bir hadîste, Rasûlullâh'ın can vermekte olan çocuğu kucağına aldığı, öpüp kokladığı, gözlerinden yaş boşandığı, Abdurrahman b. Avf'ın "sen de mi yâ Rasûlullâh" demesi üzerine şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Bu rahmettir, merhamettir... Gözler ağlar, kalb mahzun olur ve biz ancak Rabbimizin hoşnut olacağını söyleriz; İbrahim senden ayrıldığımız için gerçekten mahzûnuz!"77 </span></span></span></p><p><span style="font-family: 'tahoma'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred">Ölünün yüzünün açılması ve öpülmesi de caizdir. Nitekim Hz. Ebû Bekir, Habib-i Hüda'nın (sav) mübârek nâşını edeb ve muhabbetle öpmüş ve ağlamıştır. </span></span></span></p><p><span style="font-family: 'tahoma'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred">Hz. Peygamber'in "Ölü, ailesinin ona ağlaması yüzünden azab çeker" buyurduğu rivâyet edilmiştir. Yukarda naklettiğimiz ve ağlamanın caiz olduğunu ifade eden sahih hadîsler ile bu sahih hadîsi uzlaştırmak için yapılan araştırmalar şu neticeleri vermiştir: </span></span></span></p><p><span style="font-family: 'tahoma'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'tahoma'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred">a) Hz. Âişe'nin açıkladığına göre bu rivâyet mümin olmayanlar içindir; zaten azab çeken böyle ölü üzerine ailesinin ağlaması da bir azab olmaktadır. </span></span></span></p><p><span style="font-family: 'tahoma'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'tahoma'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred">b) Ölüye azab veren ağıt, İslâm'ın yasakladığı ve İslâm'dan önce çok revaçta olan 'bağırıp çağırarak, Allah'a karşı yakışıksız sözler söyleyerek, saçını, başını ve elbiselerini yolup yırtarak ağlamaktır (niyâha). Bilhassa ölünün böyle bir âdeti var idiyse ve ailesine bunu o aşılamış ise azab çekmesine vesile olmaktadır. Aksi takdirde Allah kimseye diğerinin suç ve günâhından dolayı azab etmez.78 </span></span></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="ABDULLAH4, post: 375569, member: 1004566"] [FONT=tahoma][SIZE=3][COLOR=darkred][B]B. Kıbleye Çevirmek, Telkin ve Yâsin Okumak[/B]: [B]Tevcih: [/B] Hâlet-i ihtizâr denilen durumda; yani hastada ölüm alâmetleri görüldüğünde -eğer güçlük yoksa- onu kıbleye çevirmek sünnettir. Cumhûra göre bu müslümanların yatarken aldıkları vaziyette olacaktır; yani sağ tarafına yatırılacak ve yüzü kıbleye gelecektir. Hz. Fâtıma'nın vefatından önce böyle yaptığı rivâyet edilmiştir. İmam Şâfiî'ye göre ayaklar kıbleye gelecek şekilde sırtüstü yatırılacak ve baş biraz kaldırılacaktır.73 [B] Telkin: [/B] Memleketimizde telkin deyince anlaşılan definden sonra kabrin başında mâlûm şekliyle yapılan telkindir. Halbuki bizim burada arzetmek istediğimiz ve sünnet olan telkin o değil, ölmek üzere olan müslümanın yatağı başında yapılan telkindir. Tamamen komaya girmemiş, söyleneni anlayıp tekrar edebilecek olan hastanın yanında münâsip birisi, zaman zaman "lâ ilâhe illallâh Muhammedün Rasûlullâh" der. İşte bu telkin şu hadîslerden dolayı sünnettir: 1. "Ölülerinize (ölmek üzere bulunan hastalarınıza) lâ ilâhe illâllah... sözünü telkin ediniz." (Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî) 2. "Kimin son sözü lâ ilâhe illâllah... olursa cennete girer." (Buhârî, Ebû Dâvûd). Bu telkin yapılırken bağırmamak, hastaya "sende söyle" diye teklif ve ısrar etmemek gereklidir. Birinci hadîste geçen "ölülerinize" tâbirini İslâm ulemâsı mecaz mânâsıyla almış ve "ölmek üzere olan hastalarınıza" mânâsını vermişlerdir. Bu anlayışın mesnedi ölülerin dirileri duymayacaklarını ifâde eden nasslar ile Hz. Peygamber (sav) ve ashâbının tatbikatıdır. Çünkü bunlar bahis mevzuu telkini, son demlerini yaşayan hastalara yapmışlardır. İkinci hadîs de bunu desteklemektedir. Kabir başında yapılması âdet olan telkini ileride inceleyeceğiz.74 [B]Yâsin Okumak:[/B] Halet-i ihtizarda bulunan hasta üzerine "Yâsin" sûresinin okunması faydalıdır ve Hz. Peygamber (sav) tarafından tavsiye edilmiştir. Ölü ve kabir üzerine de bu sûreyi okumanın cevazı tartışılmıştır. Şevkânî "birbirini takviye eden rivâyetler bunun da caiz ve faydalı olduğunu ifade etmektedir." diyor.75 Ma'kıl b. Yesâr'ın rivâyetine göre Rasûl-i Ekrem (sav) şöyle buyurmuştur: "Yâsin Kur'ân'ın kalbidir. Hiçbir kimse yoktur ki, Allah'ı ve âhiret gününü niyetine alarak (maddî menfaat beklemeden) onu okusun ve bağışlanmasın. Onu ölülerinize okuyun. (Ebû Dâvûd, Nesâî). [B]C. Ölüm Haberi, Techiz ve Defin: [/B] Buraya kadar ebediyet yolcumuz hayatta idi. Ecel gelip çevresindeki din kardeşleri ve yakınlarının tevhid telkinleri ve Yâsin kıraatleri içinde kıbleye dönük olarak dünyaya veda edince onun gözlerini kapamak, çenesini bağlamak, üzerine boylu boyunca bir örtü çekmek ve bundan sonraki vazifeleri acele ile ifâ eylemek sünnettir; bunlar Hz. Peygamber (sav) tarafından tavsiye edilmiş, selef-i sâlihin tarafından da tatbik edilegelmiştir. [B] 1. Ölüm İlânı: [/B] Câhiliyye devrinde önemli birisi vefat edince kabilelere bir haberci gönderilir, bu haberci "filan öldü, Arap mahvoldu" diye bağırır bunu işitenler de vâveylâ kopararak ağlardı. Hz. Peygamber (sav) bunu yasaklamış, usûlü dairesinde, sükûnet içinde ölüm haberinin eş, dost ve sâlih mü'minlere duyurulmasını tasvib buyurmuştur. Bizzat kendileri Habeşistan Necâşîsi'nin vefatını, kezâ Mûte savaşında Zeyd, Ca'fer ve İbn Revâha (r. anhum) Hazretleri'nin şehadetlerini haber vermiştir. Cemâat câmiden çıkarken duyurmak, belediye hoparlörü veya dellâl vasıtasıyla ilân etmek, gazetelerde sade ve kısa ifadelerle duyurmak meşrû olsa gerektir. İslâm'ın esaslarını ve namaz vakitlerini ilân etmek için tesis edilmiş bulunan minarelerin bu iş için kullanılması üç beş kuruş almak için bazı müezzinlerin salâ verip ölüm ilânı yapmaları bidattır ve çirkindir. [B]2. İşitenlerin Sabırla Allah'a Sığınmaları[/B]: Peygamberimiz (sav) ölüm ve benzeri bir felâket ile karşılaşan kimselerin sabretmelerini, duâ ile Allah'a sığınmalarını tavsiye buyurmuştur: "Bir musîbet ve felâketle karşılaşan ve "Biz Allah'a âidiz, şüphesiz ona döneceğiz; Allah'ım musibetin içinde bana ecir ver, kaybettiğimden daha hayırlısını ihsan buyur" diyen hiçbir kul yoktur ki, Allah ona musibeti mukabilince ecir vermesin ve kaybettiğinin yerine daha hayırlısını ihsan buyurmasın." (Ahmed b. Hanbel, Müslim). Kur'ân-ı Kerîm de felâkete uğrayınca sabreden ve "innâ lillâh‚ diyerek Allah'a sığınanları methetmiş, onları rahmet ve hidayet ile müjdelemiştir.76 [B]3. Ölüye Ağlamak: [/B] Yakınlarını, sevdiklerini bir anda kaybeden insanların acı çekmemeleri, bu acının göze hücum eden yaşlar, ruhlara hâkim olan hüzün ve kederler ile tezâhür etmemesi mümkün değildir. Bu tabiîdir, sevgi ve merhametin meyvasıdır. İslâm bu nevi üzülmeyi ve ağlamayı men etmemiş, Hz. Peygamber (sav) ve sahâbeden de bu türlü ağıt vaki olmuştur: Üsâme b. Zeyd naklediyor: Hz. Peygamber'in (sav) kızı kendisine "Bir oğlum öldü hemen bize gel" diye haberci gönderdi. "Aldığı da verdiği de şüphesiz Allah'ındır. Herkesin Allah'a malûm bir eceli vardır. Sabretsin ve ecrini Allah'tan beklesin!" buyurdu. Kerîmesi, Allah aşkına muhakkak gelmesini isteyerek bir haberci daha gönderdi. Hz. Peygamber (sav) beraberinde Sa'd b. Ubâde, Muâz b. Cebel, Ubey b. Kâ'b, Zeyd b. Sâbit ve daha bazı kişilerle kalkıp gitti, çocuğu kucağına verdiler, yavrucak hırıl hırıl ediyor can veriyordu... Hz. Peygamber'in (sav) göz yaşları boşandı; bunu gören Sa'd sordu: -Bu ne yâ Rasûlullah? -Bu öyle bir rahmet ve merhamettir ki, Allah onu kullarının kalblerine yerleştirmiştir ve Allah kulları arasından ancak merhamet sahibi olanlara rahmet eyler. Enes b. Mâlik'in rivâyet ettiği ve Hz. Peygamber'in (sav) oğlu İbrahim'in vefatını anlatan başka bir hadîste, Rasûlullâh'ın can vermekte olan çocuğu kucağına aldığı, öpüp kokladığı, gözlerinden yaş boşandığı, Abdurrahman b. Avf'ın "sen de mi yâ Rasûlullâh" demesi üzerine şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Bu rahmettir, merhamettir... Gözler ağlar, kalb mahzun olur ve biz ancak Rabbimizin hoşnut olacağını söyleriz; İbrahim senden ayrıldığımız için gerçekten mahzûnuz!"77 Ölünün yüzünün açılması ve öpülmesi de caizdir. Nitekim Hz. Ebû Bekir, Habib-i Hüda'nın (sav) mübârek nâşını edeb ve muhabbetle öpmüş ve ağlamıştır. Hz. Peygamber'in "Ölü, ailesinin ona ağlaması yüzünden azab çeker" buyurduğu rivâyet edilmiştir. Yukarda naklettiğimiz ve ağlamanın caiz olduğunu ifade eden sahih hadîsler ile bu sahih hadîsi uzlaştırmak için yapılan araştırmalar şu neticeleri vermiştir: a) Hz. Âişe'nin açıkladığına göre bu rivâyet mümin olmayanlar içindir; zaten azab çeken böyle ölü üzerine ailesinin ağlaması da bir azab olmaktadır. b) Ölüye azab veren ağıt, İslâm'ın yasakladığı ve İslâm'dan önce çok revaçta olan 'bağırıp çağırarak, Allah'a karşı yakışıksız sözler söyleyerek, saçını, başını ve elbiselerini yolup yırtarak ağlamaktır (niyâha). Bilhassa ölünün böyle bir âdeti var idiyse ve ailesine bunu o aşılamış ise azab çekmesine vesile olmaktadır. Aksi takdirde Allah kimseye diğerinin suç ve günâhından dolayı azab etmez.78 [/COLOR][/SIZE][/FONT] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
İslamiyet
İslam Akaidi ve Fıkıh
Ebediyet Yolcusunu Uğurlarken
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst