Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
İslamiyet
İslam Akaidi ve Fıkıh
büyük islam ilmihali- kerahat ve istihsan
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Yeltegiyan" data-source="post: 78932" data-attributes="member: 3"><p><span style="font-size: 12px"><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"> <span style="color: #ff6600"> Yiyip İçme Mikdarı ve Bunların Edebleri</span></span></strong></span></p><p><span style="font-size: 12px"><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"> </span></strong></span><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><strong> 121- Ölmeyecek kadar yiyip içmek farzdır. Çünkü böyle bir yemekle insan oruç tutmaya ve ayakta namaz kılmaya güç kazanabilir. Öyle ki, insan canını helak olmaktan kurtaramayacak kadar helal bir şey bulamazsa, haram olan bir şeyden ölmeyecek kadar yiyebilir. Yine, boğazında kalan bir lokmayı gidermek için başka bir su bulamayınca, yeteri kadar haram bir içkiden içebilir. Fakat fazlasını yiyip içemez. Çünkü zaruretler, kendi mikdarlarına göre değerlendirilir.</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><strong> 122- Bir insan kuvvetlenmek ve kuvvetini artırmak için doyuncaya kadar yiyip içebilir, bu mubahtır. Bundan daha çok yiyip içmek haramdır. Bunun ölçüsü, mideyi bozacağına üstün kanaat hasıl olacağı mikdardır. Bununla beraber ikram için veya ertesi gün tutacağı oruca kuvvet kazanmak için biraz fazla yiyip içmekle bir sakınca yoktur.</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><strong> 123- Misafir için veya her birinden bir mikdar yemek suretiyle ihtiyaca yetecek şekilde gıda alabilmek için, sofrada çeşitli yemek bulunmasında bir sakınca yoktur. Bununla beraber gereğinden fazlası israf sayılacağından uygun olmaz.</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><strong> Sofrada çeşitli yemişlerin bulunmasında da bir sakınca yoktur. Fakat yapılmaması daha iyidir. Fazla çeşitli şeyler mideyi bozabilir.</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><strong> Sonuç: Mubah olan şeyleri bir gerek olmaksızın çoğaltmak da israf sayılır, bundan kaçınılmalıdır. Sofra üzerinde gereğinden fazla ekmek bulundurmak da böyledir.</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><strong> 124- Ayakta su içilmemesi daha iyidir. Fakat yürürken su içilmesi zararlı olduğundan uygun olmaz. Suyu bir nefeste içmek sağlık bakımından zararlı görülmektedir.</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><strong> 125- Farz olan ibadetleri yapamayacak şekilde yiyip içmeyi azatıp riyazette bulunmak caiz değildir. Fakat orta bir şekilde yapılacak bir riyazet mubahtır.</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><strong> 126- Yiyip içmenin edeblerine gelince: Yemekten önce ve sonra eller yıkanmalıdır. Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur: "Yemekten önce el yıkamak bir hasenedir. Yemekten sonru ise iki hasenedir, iki kat sevabdır."</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><strong> 127- Cünüb olan erkekler ve kadınlar için, ellerini ve ağızlarını yıkamadan yiyip içmek mekruhtur. Adet görmekte olan kadınların da yemekten önce ellerini ve ağızlarını yıkamaları iyidir.</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><strong> 128- Yemeklerin başında "Besmele" okumalı, sonunda da "Elhamdülillah" demelidir. Bu nimeti bize veren, bu nimetten yararlanma kuvvetini bize ihsan eden merhameti geniş ve ikramı bol olan Allah'ımıza bu sebeble hamd ederek şükretmelidir. Yemeğin başında Besmele unululursa, hatırlanınca "Bismillâhi alâ evvelihi ve ahirihi" denilmelidir.</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><strong> 129- Yemeğe başlarken, Besmeleyi sofra başında bulunanların işitebileceği şekilde okumalıdır. Bu bir uyarma ve hatırlatma olur. Fakat yemek sonunda işililecek bir sesle "Elhamdülillah" denilmesi uygun değildir. Ancak sofradakilerin hepsi yemeklerini tamamlamış ise söylenir.</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><strong> 130- Yemeklere az bir tuzla başlamak ve tuz ile tamamlamak yararlıdır, sünnettir. Ekmek parçalarına hürmet etmeli, bunların üzerine bir eşya koymamalı, bunlara parmakları, ağzı ve bıçakları silip atmamalıdır. Yemekler pek sıcak olarak yenmemelidir. Yemekler koklanmamalı, yemeklere ve sulara üflenmemelidir. Bunları yapmak edebe aykırıdır.</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><strong> 131- Yemek yerken konuşulmaması mekruhtur. Yemek yerken iyi kimselerin hallerini anlatmalıdır. Güzel bir şekilde konuşmalıdır. Hele misafirlerin yanında ev sahibinin susması hiç doğru değildir. Ev sahibi misafirlerin yanından ayrılmamalı, bizzat onlara hizmet gayretinde bulunmalı ve hizmetçisini misafirlerin yanında azarlamamalıdır. Yemek arasında ısrar etmeksizin "buyurunuz" demekle yetinmelidir. Böyle davranmak müstahabdır.</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><strong> 132- Ev sahibi, misafırlerine ağırlık verecek olan kimseleri, misafirlerle beraber bulundurmamalıdır. Misafirlerde, ev sahibinin rızası bilinmedikçe başkalarını beraberlerinde davete getirmemelidirler. Ziyafetten sonra ev sahibinden izin istemeden ve "Allah'a ısmarladık, Allah'a emanet olunuz" gibi sözler söylemeden çıkıp gitmemelidirler.</strong></span></span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"> <span style="color: #ff6600"> Giyilmesi ve Kullanılması Gerekli ve Caiz Olup Olmayan Şeyler</span></span></strong></span></p><p><span style="font-size: 12px"></span><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 133- Her müslüman için avret yerlerini örtecek şekilde sıcaktan ve soğuktan korunacak kadar elbise giymek farzdır. Bu elbiselerin etekleri, erkeklerde bacakların yarısına kadar, kadınlarda ayaklarının yüzlerine kadar uzamalı, kollar da parmak uclarına kadar uzun bulunmalıdır.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> Erkeklerin elbisesi kırmızı veya sarı olmamalı, siyah veya beyaz renkte olmalıdır. Bu renkler müstahabdır. Yeşil renk de sünnete uygundur.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 134- Elbise ne çok yüksek, ne de çok bayağı olmalı, orta derecede bulunmalıdır. Çünkü her şeyin hayırlısı orta halde olanıdır. Bununla beraber Yüce Allah'ın verdiği nimeti gösterip şükretmek için süs olarak yeterinden fazla elbise edinmek müstahabdır. Peygamber Efendimiz buyurmuştur:</span></span></strong><em></em></p><p><em><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> </span></span></strong></em><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px">"Allah sana ihsan edip nimet verdiği gibi, sen de nefsine ikramda bulun."</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> Diğer bir hadis-i şerif'de şöyle buyurulmuştur:</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px">"Şüphe yok ki Yüce Allah nimetinin eserini kulunun üzerinde görmeyi sever."</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 135- Cuma ve bayram günlerinde, toplantılarda iyi ve güzel elbise giymek mubahtır. Fakat böyle elbiselerle daima bezenip durmak uygun değildir. Bu bir gurur eseri olur ve çok kere muhtaç durumda olanların kinini çeker. Böbürlenmek ve büyüklenmek için elbise giymek ise mekruhtur.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 136- Büyüklenmek maksadı ile yapılan her şey mekruhtur. İnsaniyete yakışmaz. Onun için başkalarına karşı böbürlenmek ve zorba kılığına girmek maksadı ile pek kıymetli elbiseler giyilmesi ve pek yüksek binalar yaptırılması mekruhtur. Hele böyle bir davranış israf derecesine varırsa harama dönmüş olur. Aklı kemal üzere olan kimse, yalnız gururlanmak için ve yalnız gösteriş için israfa düşmez. Parasını boş şeylere harcayarak tutuma ve tedbire aykırı hareket etmez. Başkalarına kötü örnek olacak şekilde, cemiyet hayatında gedikler açılmasına sebebiyet vermez.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 137- Fakirlerin veya geçimleri orta halde olanların büyük zenginleri taklid ederek israfa düşmeleri caiz değildir. Bu çok acınacak bir haldir. Bir zengin için giyilmesi mubah olan bir elbise, bir fakir için mekruhtur, hatta haram olabilir. Herkes haline ve servetine göre hareket etmeli, takdire rıza göstermelidir. Din ölçüleri içinde hayatını düzenlemeye çalışmalıdır.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 138- İpek kumaşlardan elbise giymek kadınlar için caizdir; erkekler için caiz değildir. Beden ile elbise arasında bir engel bulunsun veya bulunmasın eşittir. Fakat yalnız uzatma iplikleri ipek olan veya üzerinde dört parmak eninde ipek işlemeler, saçaklar ve kenarlar bulunan kumaşlardan elbise giymek erkekler için de caizdir. Bir de erkeklerin savaş halinde ipekli elbise giymeleri, iki İmam'a göre caizdir. Bu gibi elbiseler mücahidleri düşmana karşı heybetli gösterir ve kılıç darbelerine karşı dayanıklı bulunur.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 139- Erkekler için ipek kumaşlar ve ipek takkeler mekruhtur. Erkek çocuklara da, ipekli ve altın sırmalı kumaşlar giydirmek kerahetten kurtulmaz. Fakat bir erkek ağrıyan gözüne ipekli bir mendil bağlayabilir, bunda bir sakınca yoktur.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 140- İpekli eşyadan başka bir şekilde yararlanılabilir. İbrişimden dokunmuş bir seccade üzerinde namaz kılınabilir, bunda bir kerahet yoktur. Yine evin iç kısmını ipekli kumaşlarla süslemek de caizdir. Fakat bunlar bir övünme için olmamalıdır.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> Yüzleri ipek kumaştan yapılan minderler üzerine oturmak ve böyle yataklarda yatmak da İmamı Azam'a göre helaldir.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 141- Üzerinde "Maşallah" veya "Elhamdülillah" gibi bir yazı işlenmiş bir seccadeyi veya herhangi bir döşemeyi yere sermek mekruhtur. Yazıların araları açılmış ve bazı harflerin üzerine örgü örülmüş olsa bile fark etmez, keraheti vardır. Çünkü tek başına yazılan harflere de saygı göstermek gerekir. Harflerdeki bitişikliği kaldırmak keraheti gidermez.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 142- Altın-gümüş ve diğer mücevherat ile kadınların süslenmeleri caizdir. Erkekler ancak süs maksadı olmaksızın gümüşten halkalı mühür kullanabilirler. Süs için olsa bile, gümüşlü kemer, altın yaldızlı ve işlemeli kılıç kullanabilirler. Fakat altından, demirden, tunçtan, şişeden ve taştan halkalı mühür kullanamazlar; bu haramdır.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> Mühürde kaşa değil, halkaya itibar edilir. Mühürün kaşı taştan akîkden, yakuttan ve diğer şeylerden olabilir. Ancak ihtiyaç olmadıkça mühür kullanılmaması daha iyidir.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 143- Yalnız süs maksadı ile evlerde altın ve gümüş kaplar, tabla ve benzeri şeyler bulundurmak caizdir. Fakat altın ve gümüş kaplardan yemek yenmesi, su içilmesi, yağlanılması ve koku sürünülmesi hem erkeklere, hem de kadınlara mekruhtur. Gümüş veya altın çatal-kaşıkla yemek yenmesi de böyledir. Gümüş veya altın kalem veya hokka kullanmak da kerahetten boş değildir. Ancak altın veya gümüş bir kap içinde bulunan bir yiyeceği başka bir kaba aktararak sonra yemek, içmek ve kullanmakla bir kerahet yoktur.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> Yine gümüşle süslenmiş kaplardan su içilmesi de mekruh değildir. Yeter ki gümüşlü tarafı ağza alınmasın.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 144- Kalaylanmamış bakır ve tunç kaplardan yemek yenmesi mekruhtur. En iyi olan porselen cinsi kaplardır. Şişeden, billurdan ve akîkden yapılmış kapların kullanılmasında bir kerahet yoktur. Bunların temizlenmesi kolaydır. Bunlar, sağlık yönünden madenî kaplardan daha iyidirler.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 145- Sallanan bir dişi gümüş bir tel ile bağlamak caizdir. Fakat altın bir tel ile bağlamak, İmamı Azam'a göre caiz değildir. İmam Muhammed'e göre, her ikisi ile de bağlamak caizdir, bunda bir kerahet yoktur. Bir rivayete göre, İmam Ebû Yusuf'un içtihadı da böyledir.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> Yine, çıkan bir dişi yerine koyarak gümüş veya altın bir tel ile bağlamak, İmamı Azam'dan bir rivayete göre mekruhtur, çünkü bu diş ölünün dişi hükmündedir. Bunun yerine besmele ile boğazlanmış bir koyunun dişi gümüş bir tel ile bağlanabilir. Bunun yerine gümüşten bir diş de edinilebilir.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> Fakat İmam Ebû Yusuf'a göre, çıkan bir dişi yerine koyarak gümüş veya altın bir tel ile bağlamakta veya onun yerine gümüşten bir diş edinilmesinde bir sakınca yoktur. Çıkan bir dişin yerine konulmasına İmamı Azam'ın da katıldığı, İmam Ebû Yusuf'dan rivayet edilmiştir. İmam Muhammed'e göre ise, çıkan dişin yerine gümüşten de, altından da diş konulabilir.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> Düşmüş veya kesilmiş bir burun yerine altından burun yapılabilir. Fena kokacağı için gümüşten yapılmaz.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 146- Nazar değmesin diye, çocukların elbisesine boncuk işlenmesi ve nazarlıklar takılması caiz değildir. Bunlar cahiliyet devrine ait adetlerdir.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> Fakat ekin tarlalannda ve bostanlarda birer değnek üzerine hayvan kafası takılmasında bir sakınca yoktur. Bunlar hem birer korkuluktur, bazı zararlı kuş ve hayvanların buralara sokulmasına engel olur, hem de göz değmemesine sebeb olabilir. Çünkü göz değmesi, çok kez olagelen bir afettir. İnsana da, hayvana da, mala da değebilir. Onun için tarlaya ve bostana bakacak kimselerin gözleri, önce bu yüksek korkuluklara değer. Artık ondan sonra ekin ve diğer şeylere dokunmasında bir zarar kalmayabilir.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 147- Nazardan (göz değmesinden) Yüce Allah'a sığınmalıdır. Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurmuştur:"Bir kimsenin kendisinin veya kardeşinin bir şeyi hoşuna giderse, bereketle ona dua etsin çünkü göz değmesi hakdır."</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> Bereketle dua ise şöyle yapılır:</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> "Şekil verenlerin en güzeli olan Allah ne yücedir! Allah'ım, buna bereket ver."</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> Bizlerce: "Maşallah Tebarekallah" denilmesi adet olmuştur. Bir hadis-i şerifde de: "Her kim hoşuna giden bir şeyi görünce, "Maşallah lâ kuvvete illâ billâh" derse, ona göz zarar vermez"diye buyurulmuştur.</span></span></strong></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"> <span style="color: #ff6600"> Lukataların (Buluntu Malların) Mahiyeti ve Hükümleri</span></span></strong></span></p><p><span style="font-size: 12px"></span><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 148- Bir yerde bulunan ve sahibi bilinmeyen yitik bir mala "Lukata" denir. Bunu o yerden alıp kaldırmaya "İltikat" ve bunu kaldırıp alan kimseye de "Mültakıt" denir.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> Başkalarının rızası olmaksızın mallarını haksız yere almak haram olduğu gibi, yitik malları alıp benimsemek de haramdır.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 149- Bir kimse bir yerde yitik bir mikdar para veya eşya bulsa, bunu sahibine vermek üzere, oradan alıp kaldırabilir. Fakat kendisi için alıp kaldıramaz. Bu bir hırsızlık sayılır.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 150- Yitik eşyayı alıp kaldırmakta şu hükümler vardır:</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 1) Görüldüğü yerde alınmayıp bırakıldığı zaman zayi olmasından korkulmayan bir yitiği alıp kaldırmak mubahtır.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 2) Alınmayıp bırakıldığı takdirde zayi olmak ihtimali bulunan bir yitiği almak ve sahibi için saklamak mendubdur.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 3) Zayi olacağı anlaşılan bir yitiği almak ve saklamak vacibdir.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 4) Herhangi bir yitiği sahibine vermeyip kendisine mal edinmek maksadı ile almak haramdır.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 151- Bir kimse, bir yitiği bulunca bunu sahibine vermek üzere aldığına başkasını şahid tutar, sonra sahibi çıkınca, kendisine ait olduğunu isbat edince malı ona teslim eder. Sahibine verilmek üzere şahitlik huzuruna alınıp saklanan bir yitik, onu bulanın yanında bir kusuru olmaksızın zayi olsa, sahibine bedelini ödemesi gerekmez.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 152- Yitikleri hükümete teslim etmek de caizdir. Hele gayrimüslimlere ait olduğu anlaşılan yitikler, devlet hazinesine konmalıdır. Sahipleri çıkarsa, aynen kendilerine verilir, eğer satılmışlarsa, bedelleri ödenir. Sahibleri çıkmazsa, toplumun ihtiyaçlarına harcanır.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 153- Yitiği bulan, kendisindeki yitiği uygun bir şekilde ilan eder ve yitiğin kıymetine göre uygun bir müddet bekler. Sahibi çıkmazsa onu fakirlere sadaka olarak verir. Onu bulan fakir ise, bundan faydalanabilir. Fakat sonradan sahibi çıkarsa bedelini borçlanır.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> Sahibinin aramayacağı anlaşılan pek az şeyler ise, bir müddet beklemeye gerek yoktur. Bir kuruş, bir meyve, adi bir mendil gibi...</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 154- Yollarda, bostanlarda, ağaçların altlarında bulunan başaklarla meyveler hakkına da yitik hükümleri uygulanır. Bu konuyu açıklamak gerekir. Şöyle ki: Yazın şehirlerde ağaçların altlarına dökülen meyveler, açık olarak veya adeta bağlı olarak herkesin faydalanmasına bırakılmışsa, bunlar alınıp yenilebilir; değilse, yenilemez, haramdır.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> Şehirlerde bahçe ve bostan içinde bulunan meyveler, ceviz gibi bozulmayıp kalabilecek şeylerden, sahiblerinin açık izni bulunmadıkça yenmez. Çabuk bozulacak şeylerden ise, sahih görülen görüşe göre, açıkça veya adet bakımından yasaklık yoksa alınıp yenebilir. Diğer bir görüşe göre de, sahiblerinin rızaları bilinmedikçe alınıp yenmez.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> Bu durum köylerde olunca bakılır: Eğer meyveler bozulmayıp kalabilecek şeylerden ise, sahiblerinin izinleri bilinmedikçe, onlar alınıp yenmez. Fakat bozulacak şeylerden olurlarsa, sahih görüşe göre, yasaklandığı bilinmedikçe (ortaya çıkmadıkça) alınıp yenebilir.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> Ağaç üzerinde bulunan meyvalara gelince, bunlar her nerede bulunurlarsa bulunsun, sahiblerinin izinleri bulunmadıkça, iyi olan alınıp yenmemesidir. Ancak çok bol olurda, yenmesi sahiblerine ağır gelmezse, yenilebilir. Bu durumda o meyvalardan bir mikdar alınıp orada yenebilir. Fakat toplanıp başka bir yere götürülemez, bu caiz değildir.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 155- Akar ırmak suları üzerinde bulunan meyveleri, çok olsa da, toplayıp yemek caizdir. Çünkü bunlar, bu halde bırakılırlarsa çabuk bozulurlar. Onun için bunları toplamaya hal delâleti ile izin vardır. Fakat böyle bir su üzerinde bulunan ağaçlara gelince, bakılır: Eğer sudan çıkarılacakları zaman kıymetleri yoksa, alınmaları helal olur. Fakat kıymetli şeyler ise, alınmaları helal değildir, bunlar üzerinde yitik işlemi uygulanır.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 156- Bahçe ve bostanların içinde, duvarların diplerinde değil de, başka yerlerde dağınık veya toplu olarak bulunan meyveler hakkında da yitik eşya hükmü uygulanır. Sahipleri biliniyorsa onlara, bilinmiyorsa fakirlere verilir. Bunları bulan kimse fakir değilse, onlardan kendisi faydalanamaz.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 157- Yollara dökülmüş olan ağaç yaprakları, eğer dut yaprakları gibi kendisi ile yararlanacak şeyler ise, bunları başkalarının toplaması caiz değildir. Yoksa bunların değerini ağaç sahibine ödemek gerekir. Fakat bunlar, yararlanılmayacak şeyler ise, toplanıp alınabilirler, ödenmeleri gerekmez.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 158- Ekin ve bostan tarlalarında ekinler ve bostanlar alındıktan sonra, başkalarının toplamasına adet olarak izin verilmişse, arta kalan ekin veya kavun, karpuz, hıyar gibi döküntü şeyleri, başkalarının toplaması caizdir.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 159- Sünnet veya düğün toplantılarında şeker veya para serpmekte bir sakınca yoktur. Bu serpilen şeyleri, orada bulunanlar toplayıp alabilirler. Bunları almak için avuçlarını ve eteklerini açanlar, avuçlarına veya eteklerine düşen şeylere sahib olurlar, bunları başkaları alamazlar. Alırlarsa, kendilerinden geri alınabilirler.</span></span></strong></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Yeltegiyan, post: 78932, member: 3"] [SIZE=3][B][FONT=Comic Sans MS] [COLOR=#ff6600] Yiyip İçme Mikdarı ve Bunların Edebleri[/COLOR][/FONT][/B] [B][FONT=Comic Sans MS] [/FONT][/B][/SIZE][FONT=Comic Sans MS][SIZE=3][COLOR=#000000][B] 121- Ölmeyecek kadar yiyip içmek farzdır. Çünkü böyle bir yemekle insan oruç tutmaya ve ayakta namaz kılmaya güç kazanabilir. Öyle ki, insan canını helak olmaktan kurtaramayacak kadar helal bir şey bulamazsa, haram olan bir şeyden ölmeyecek kadar yiyebilir. Yine, boğazında kalan bir lokmayı gidermek için başka bir su bulamayınca, yeteri kadar haram bir içkiden içebilir. Fakat fazlasını yiyip içemez. Çünkü zaruretler, kendi mikdarlarına göre değerlendirilir. 122- Bir insan kuvvetlenmek ve kuvvetini artırmak için doyuncaya kadar yiyip içebilir, bu mubahtır. Bundan daha çok yiyip içmek haramdır. Bunun ölçüsü, mideyi bozacağına üstün kanaat hasıl olacağı mikdardır. Bununla beraber ikram için veya ertesi gün tutacağı oruca kuvvet kazanmak için biraz fazla yiyip içmekle bir sakınca yoktur. 123- Misafir için veya her birinden bir mikdar yemek suretiyle ihtiyaca yetecek şekilde gıda alabilmek için, sofrada çeşitli yemek bulunmasında bir sakınca yoktur. Bununla beraber gereğinden fazlası israf sayılacağından uygun olmaz. Sofrada çeşitli yemişlerin bulunmasında da bir sakınca yoktur. Fakat yapılmaması daha iyidir. Fazla çeşitli şeyler mideyi bozabilir. Sonuç: Mubah olan şeyleri bir gerek olmaksızın çoğaltmak da israf sayılır, bundan kaçınılmalıdır. Sofra üzerinde gereğinden fazla ekmek bulundurmak da böyledir. 124- Ayakta su içilmemesi daha iyidir. Fakat yürürken su içilmesi zararlı olduğundan uygun olmaz. Suyu bir nefeste içmek sağlık bakımından zararlı görülmektedir. 125- Farz olan ibadetleri yapamayacak şekilde yiyip içmeyi azatıp riyazette bulunmak caiz değildir. Fakat orta bir şekilde yapılacak bir riyazet mubahtır. 126- Yiyip içmenin edeblerine gelince: Yemekten önce ve sonra eller yıkanmalıdır. Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur: "Yemekten önce el yıkamak bir hasenedir. Yemekten sonru ise iki hasenedir, iki kat sevabdır." 127- Cünüb olan erkekler ve kadınlar için, ellerini ve ağızlarını yıkamadan yiyip içmek mekruhtur. Adet görmekte olan kadınların da yemekten önce ellerini ve ağızlarını yıkamaları iyidir. 128- Yemeklerin başında "Besmele" okumalı, sonunda da "Elhamdülillah" demelidir. Bu nimeti bize veren, bu nimetten yararlanma kuvvetini bize ihsan eden merhameti geniş ve ikramı bol olan Allah'ımıza bu sebeble hamd ederek şükretmelidir. Yemeğin başında Besmele unululursa, hatırlanınca "Bismillâhi alâ evvelihi ve ahirihi" denilmelidir. 129- Yemeğe başlarken, Besmeleyi sofra başında bulunanların işitebileceği şekilde okumalıdır. Bu bir uyarma ve hatırlatma olur. Fakat yemek sonunda işililecek bir sesle "Elhamdülillah" denilmesi uygun değildir. Ancak sofradakilerin hepsi yemeklerini tamamlamış ise söylenir. 130- Yemeklere az bir tuzla başlamak ve tuz ile tamamlamak yararlıdır, sünnettir. Ekmek parçalarına hürmet etmeli, bunların üzerine bir eşya koymamalı, bunlara parmakları, ağzı ve bıçakları silip atmamalıdır. Yemekler pek sıcak olarak yenmemelidir. Yemekler koklanmamalı, yemeklere ve sulara üflenmemelidir. Bunları yapmak edebe aykırıdır. 131- Yemek yerken konuşulmaması mekruhtur. Yemek yerken iyi kimselerin hallerini anlatmalıdır. Güzel bir şekilde konuşmalıdır. Hele misafirlerin yanında ev sahibinin susması hiç doğru değildir. Ev sahibi misafirlerin yanından ayrılmamalı, bizzat onlara hizmet gayretinde bulunmalı ve hizmetçisini misafirlerin yanında azarlamamalıdır. Yemek arasında ısrar etmeksizin "buyurunuz" demekle yetinmelidir. Böyle davranmak müstahabdır. 132- Ev sahibi, misafırlerine ağırlık verecek olan kimseleri, misafirlerle beraber bulundurmamalıdır. Misafirlerde, ev sahibinin rızası bilinmedikçe başkalarını beraberlerinde davete getirmemelidirler. Ziyafetten sonra ev sahibinden izin istemeden ve "Allah'a ısmarladık, Allah'a emanet olunuz" gibi sözler söylemeden çıkıp gitmemelidirler.[/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=3][/SIZE][/FONT][/B] [SIZE=3][B][FONT=Comic Sans MS] [COLOR=#ff6600] Giyilmesi ve Kullanılması Gerekli ve Caiz Olup Olmayan Şeyler[/COLOR][/FONT][/B] [/SIZE][B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=3] 133- Her müslüman için avret yerlerini örtecek şekilde sıcaktan ve soğuktan korunacak kadar elbise giymek farzdır. Bu elbiselerin etekleri, erkeklerde bacakların yarısına kadar, kadınlarda ayaklarının yüzlerine kadar uzamalı, kollar da parmak uclarına kadar uzun bulunmalıdır. Erkeklerin elbisesi kırmızı veya sarı olmamalı, siyah veya beyaz renkte olmalıdır. Bu renkler müstahabdır. Yeşil renk de sünnete uygundur. 134- Elbise ne çok yüksek, ne de çok bayağı olmalı, orta derecede bulunmalıdır. Çünkü her şeyin hayırlısı orta halde olanıdır. Bununla beraber Yüce Allah'ın verdiği nimeti gösterip şükretmek için süs olarak yeterinden fazla elbise edinmek müstahabdır. Peygamber Efendimiz buyurmuştur:[/SIZE][/FONT][/B][I] [B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B][/I][B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=3]"Allah sana ihsan edip nimet verdiği gibi, sen de nefsine ikramda bulun." Diğer bir hadis-i şerif'de şöyle buyurulmuştur: "Şüphe yok ki Yüce Allah nimetinin eserini kulunun üzerinde görmeyi sever." 135- Cuma ve bayram günlerinde, toplantılarda iyi ve güzel elbise giymek mubahtır. Fakat böyle elbiselerle daima bezenip durmak uygun değildir. Bu bir gurur eseri olur ve çok kere muhtaç durumda olanların kinini çeker. Böbürlenmek ve büyüklenmek için elbise giymek ise mekruhtur. 136- Büyüklenmek maksadı ile yapılan her şey mekruhtur. İnsaniyete yakışmaz. Onun için başkalarına karşı böbürlenmek ve zorba kılığına girmek maksadı ile pek kıymetli elbiseler giyilmesi ve pek yüksek binalar yaptırılması mekruhtur. Hele böyle bir davranış israf derecesine varırsa harama dönmüş olur. Aklı kemal üzere olan kimse, yalnız gururlanmak için ve yalnız gösteriş için israfa düşmez. Parasını boş şeylere harcayarak tutuma ve tedbire aykırı hareket etmez. Başkalarına kötü örnek olacak şekilde, cemiyet hayatında gedikler açılmasına sebebiyet vermez. 137- Fakirlerin veya geçimleri orta halde olanların büyük zenginleri taklid ederek israfa düşmeleri caiz değildir. Bu çok acınacak bir haldir. Bir zengin için giyilmesi mubah olan bir elbise, bir fakir için mekruhtur, hatta haram olabilir. Herkes haline ve servetine göre hareket etmeli, takdire rıza göstermelidir. Din ölçüleri içinde hayatını düzenlemeye çalışmalıdır. 138- İpek kumaşlardan elbise giymek kadınlar için caizdir; erkekler için caiz değildir. Beden ile elbise arasında bir engel bulunsun veya bulunmasın eşittir. Fakat yalnız uzatma iplikleri ipek olan veya üzerinde dört parmak eninde ipek işlemeler, saçaklar ve kenarlar bulunan kumaşlardan elbise giymek erkekler için de caizdir. Bir de erkeklerin savaş halinde ipekli elbise giymeleri, iki İmam'a göre caizdir. Bu gibi elbiseler mücahidleri düşmana karşı heybetli gösterir ve kılıç darbelerine karşı dayanıklı bulunur. 139- Erkekler için ipek kumaşlar ve ipek takkeler mekruhtur. Erkek çocuklara da, ipekli ve altın sırmalı kumaşlar giydirmek kerahetten kurtulmaz. Fakat bir erkek ağrıyan gözüne ipekli bir mendil bağlayabilir, bunda bir sakınca yoktur. 140- İpekli eşyadan başka bir şekilde yararlanılabilir. İbrişimden dokunmuş bir seccade üzerinde namaz kılınabilir, bunda bir kerahet yoktur. Yine evin iç kısmını ipekli kumaşlarla süslemek de caizdir. Fakat bunlar bir övünme için olmamalıdır. Yüzleri ipek kumaştan yapılan minderler üzerine oturmak ve böyle yataklarda yatmak da İmamı Azam'a göre helaldir. 141- Üzerinde "Maşallah" veya "Elhamdülillah" gibi bir yazı işlenmiş bir seccadeyi veya herhangi bir döşemeyi yere sermek mekruhtur. Yazıların araları açılmış ve bazı harflerin üzerine örgü örülmüş olsa bile fark etmez, keraheti vardır. Çünkü tek başına yazılan harflere de saygı göstermek gerekir. Harflerdeki bitişikliği kaldırmak keraheti gidermez. 142- Altın-gümüş ve diğer mücevherat ile kadınların süslenmeleri caizdir. Erkekler ancak süs maksadı olmaksızın gümüşten halkalı mühür kullanabilirler. Süs için olsa bile, gümüşlü kemer, altın yaldızlı ve işlemeli kılıç kullanabilirler. Fakat altından, demirden, tunçtan, şişeden ve taştan halkalı mühür kullanamazlar; bu haramdır. Mühürde kaşa değil, halkaya itibar edilir. Mühürün kaşı taştan akîkden, yakuttan ve diğer şeylerden olabilir. Ancak ihtiyaç olmadıkça mühür kullanılmaması daha iyidir. 143- Yalnız süs maksadı ile evlerde altın ve gümüş kaplar, tabla ve benzeri şeyler bulundurmak caizdir. Fakat altın ve gümüş kaplardan yemek yenmesi, su içilmesi, yağlanılması ve koku sürünülmesi hem erkeklere, hem de kadınlara mekruhtur. Gümüş veya altın çatal-kaşıkla yemek yenmesi de böyledir. Gümüş veya altın kalem veya hokka kullanmak da kerahetten boş değildir. Ancak altın veya gümüş bir kap içinde bulunan bir yiyeceği başka bir kaba aktararak sonra yemek, içmek ve kullanmakla bir kerahet yoktur. Yine gümüşle süslenmiş kaplardan su içilmesi de mekruh değildir. Yeter ki gümüşlü tarafı ağza alınmasın. 144- Kalaylanmamış bakır ve tunç kaplardan yemek yenmesi mekruhtur. En iyi olan porselen cinsi kaplardır. Şişeden, billurdan ve akîkden yapılmış kapların kullanılmasında bir kerahet yoktur. Bunların temizlenmesi kolaydır. Bunlar, sağlık yönünden madenî kaplardan daha iyidirler. 145- Sallanan bir dişi gümüş bir tel ile bağlamak caizdir. Fakat altın bir tel ile bağlamak, İmamı Azam'a göre caiz değildir. İmam Muhammed'e göre, her ikisi ile de bağlamak caizdir, bunda bir kerahet yoktur. Bir rivayete göre, İmam Ebû Yusuf'un içtihadı da böyledir. Yine, çıkan bir dişi yerine koyarak gümüş veya altın bir tel ile bağlamak, İmamı Azam'dan bir rivayete göre mekruhtur, çünkü bu diş ölünün dişi hükmündedir. Bunun yerine besmele ile boğazlanmış bir koyunun dişi gümüş bir tel ile bağlanabilir. Bunun yerine gümüşten bir diş de edinilebilir. Fakat İmam Ebû Yusuf'a göre, çıkan bir dişi yerine koyarak gümüş veya altın bir tel ile bağlamakta veya onun yerine gümüşten bir diş edinilmesinde bir sakınca yoktur. Çıkan bir dişin yerine konulmasına İmamı Azam'ın da katıldığı, İmam Ebû Yusuf'dan rivayet edilmiştir. İmam Muhammed'e göre ise, çıkan dişin yerine gümüşten de, altından da diş konulabilir. Düşmüş veya kesilmiş bir burun yerine altından burun yapılabilir. Fena kokacağı için gümüşten yapılmaz. 146- Nazar değmesin diye, çocukların elbisesine boncuk işlenmesi ve nazarlıklar takılması caiz değildir. Bunlar cahiliyet devrine ait adetlerdir. Fakat ekin tarlalannda ve bostanlarda birer değnek üzerine hayvan kafası takılmasında bir sakınca yoktur. Bunlar hem birer korkuluktur, bazı zararlı kuş ve hayvanların buralara sokulmasına engel olur, hem de göz değmemesine sebeb olabilir. Çünkü göz değmesi, çok kez olagelen bir afettir. İnsana da, hayvana da, mala da değebilir. Onun için tarlaya ve bostana bakacak kimselerin gözleri, önce bu yüksek korkuluklara değer. Artık ondan sonra ekin ve diğer şeylere dokunmasında bir zarar kalmayabilir. 147- Nazardan (göz değmesinden) Yüce Allah'a sığınmalıdır. Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurmuştur:"Bir kimsenin kendisinin veya kardeşinin bir şeyi hoşuna giderse, bereketle ona dua etsin çünkü göz değmesi hakdır." Bereketle dua ise şöyle yapılır: "Şekil verenlerin en güzeli olan Allah ne yücedir! Allah'ım, buna bereket ver." Bizlerce: "Maşallah Tebarekallah" denilmesi adet olmuştur. Bir hadis-i şerifde de: "Her kim hoşuna giden bir şeyi görünce, "Maşallah lâ kuvvete illâ billâh" derse, ona göz zarar vermez"diye buyurulmuştur.[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=3][/SIZE][/FONT][/B] [SIZE=3][B][FONT=Comic Sans MS] [COLOR=#ff6600] Lukataların (Buluntu Malların) Mahiyeti ve Hükümleri[/COLOR][/FONT][/B] [/SIZE][B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=3] 148- Bir yerde bulunan ve sahibi bilinmeyen yitik bir mala "Lukata" denir. Bunu o yerden alıp kaldırmaya "İltikat" ve bunu kaldırıp alan kimseye de "Mültakıt" denir. Başkalarının rızası olmaksızın mallarını haksız yere almak haram olduğu gibi, yitik malları alıp benimsemek de haramdır. 149- Bir kimse bir yerde yitik bir mikdar para veya eşya bulsa, bunu sahibine vermek üzere, oradan alıp kaldırabilir. Fakat kendisi için alıp kaldıramaz. Bu bir hırsızlık sayılır. 150- Yitik eşyayı alıp kaldırmakta şu hükümler vardır: 1) Görüldüğü yerde alınmayıp bırakıldığı zaman zayi olmasından korkulmayan bir yitiği alıp kaldırmak mubahtır. 2) Alınmayıp bırakıldığı takdirde zayi olmak ihtimali bulunan bir yitiği almak ve sahibi için saklamak mendubdur. 3) Zayi olacağı anlaşılan bir yitiği almak ve saklamak vacibdir. 4) Herhangi bir yitiği sahibine vermeyip kendisine mal edinmek maksadı ile almak haramdır. 151- Bir kimse, bir yitiği bulunca bunu sahibine vermek üzere aldığına başkasını şahid tutar, sonra sahibi çıkınca, kendisine ait olduğunu isbat edince malı ona teslim eder. Sahibine verilmek üzere şahitlik huzuruna alınıp saklanan bir yitik, onu bulanın yanında bir kusuru olmaksızın zayi olsa, sahibine bedelini ödemesi gerekmez. 152- Yitikleri hükümete teslim etmek de caizdir. Hele gayrimüslimlere ait olduğu anlaşılan yitikler, devlet hazinesine konmalıdır. Sahipleri çıkarsa, aynen kendilerine verilir, eğer satılmışlarsa, bedelleri ödenir. Sahibleri çıkmazsa, toplumun ihtiyaçlarına harcanır. 153- Yitiği bulan, kendisindeki yitiği uygun bir şekilde ilan eder ve yitiğin kıymetine göre uygun bir müddet bekler. Sahibi çıkmazsa onu fakirlere sadaka olarak verir. Onu bulan fakir ise, bundan faydalanabilir. Fakat sonradan sahibi çıkarsa bedelini borçlanır. Sahibinin aramayacağı anlaşılan pek az şeyler ise, bir müddet beklemeye gerek yoktur. Bir kuruş, bir meyve, adi bir mendil gibi... 154- Yollarda, bostanlarda, ağaçların altlarında bulunan başaklarla meyveler hakkına da yitik hükümleri uygulanır. Bu konuyu açıklamak gerekir. Şöyle ki: Yazın şehirlerde ağaçların altlarına dökülen meyveler, açık olarak veya adeta bağlı olarak herkesin faydalanmasına bırakılmışsa, bunlar alınıp yenilebilir; değilse, yenilemez, haramdır. Şehirlerde bahçe ve bostan içinde bulunan meyveler, ceviz gibi bozulmayıp kalabilecek şeylerden, sahiblerinin açık izni bulunmadıkça yenmez. Çabuk bozulacak şeylerden ise, sahih görülen görüşe göre, açıkça veya adet bakımından yasaklık yoksa alınıp yenebilir. Diğer bir görüşe göre de, sahiblerinin rızaları bilinmedikçe alınıp yenmez. Bu durum köylerde olunca bakılır: Eğer meyveler bozulmayıp kalabilecek şeylerden ise, sahiblerinin izinleri bilinmedikçe, onlar alınıp yenmez. Fakat bozulacak şeylerden olurlarsa, sahih görüşe göre, yasaklandığı bilinmedikçe (ortaya çıkmadıkça) alınıp yenebilir. Ağaç üzerinde bulunan meyvalara gelince, bunlar her nerede bulunurlarsa bulunsun, sahiblerinin izinleri bulunmadıkça, iyi olan alınıp yenmemesidir. Ancak çok bol olurda, yenmesi sahiblerine ağır gelmezse, yenilebilir. Bu durumda o meyvalardan bir mikdar alınıp orada yenebilir. Fakat toplanıp başka bir yere götürülemez, bu caiz değildir. 155- Akar ırmak suları üzerinde bulunan meyveleri, çok olsa da, toplayıp yemek caizdir. Çünkü bunlar, bu halde bırakılırlarsa çabuk bozulurlar. Onun için bunları toplamaya hal delâleti ile izin vardır. Fakat böyle bir su üzerinde bulunan ağaçlara gelince, bakılır: Eğer sudan çıkarılacakları zaman kıymetleri yoksa, alınmaları helal olur. Fakat kıymetli şeyler ise, alınmaları helal değildir, bunlar üzerinde yitik işlemi uygulanır. 156- Bahçe ve bostanların içinde, duvarların diplerinde değil de, başka yerlerde dağınık veya toplu olarak bulunan meyveler hakkında da yitik eşya hükmü uygulanır. Sahipleri biliniyorsa onlara, bilinmiyorsa fakirlere verilir. Bunları bulan kimse fakir değilse, onlardan kendisi faydalanamaz. 157- Yollara dökülmüş olan ağaç yaprakları, eğer dut yaprakları gibi kendisi ile yararlanacak şeyler ise, bunları başkalarının toplaması caiz değildir. Yoksa bunların değerini ağaç sahibine ödemek gerekir. Fakat bunlar, yararlanılmayacak şeyler ise, toplanıp alınabilirler, ödenmeleri gerekmez. 158- Ekin ve bostan tarlalarında ekinler ve bostanlar alındıktan sonra, başkalarının toplamasına adet olarak izin verilmişse, arta kalan ekin veya kavun, karpuz, hıyar gibi döküntü şeyleri, başkalarının toplaması caizdir. 159- Sünnet veya düğün toplantılarında şeker veya para serpmekte bir sakınca yoktur. Bu serpilen şeyleri, orada bulunanlar toplayıp alabilirler. Bunları almak için avuçlarını ve eteklerini açanlar, avuçlarına veya eteklerine düşen şeylere sahib olurlar, bunları başkaları alamazlar. Alırlarsa, kendilerinden geri alınabilirler.[/SIZE][/FONT][/B] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
İslamiyet
İslam Akaidi ve Fıkıh
büyük islam ilmihali- kerahat ve istihsan
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst