Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
İslamiyet
İslam Akaidi ve Fıkıh
büyük islam ilmihali- kerahat ve istihsan
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Yeltegiyan" data-source="post: 78930" data-attributes="member: 3"><p><span style="font-size: 12px"><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"> <span style="color: #ff6600"> Ribanın Mahiyeti ve Nevileri</span></span></strong></span></p><p><span style="font-size: 12px"></span><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 90- Riba'nın lûgat anlamı ziyade demektir. Din deyiminde, alış-verişlerde bir karşılık olmaksızın akidler arasında ziyade bir mikdarı şart koymaktır. On dirhem gümüşü, on bir dirhem gümüş karşılığında satmak gibi.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 91- Riba, tartı ile satılan altın ve gümüş gibi mallarla ölçekle satılan buğday, arpa, hurma, tuz, kuru üzüm gibi şeylerin alış-verişinde olur.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> (Malikîlere göre riba, yalnız altın ile gümüşte ve geçim sağlanan erzakta olur. Şafîlere göre de, yalnız altın ve gümüşle, yiyecek sayılan şeylerde olur.)</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 92- Riba, iki nevidir: Riba-i Fazl ve Riba-i Nesîe. Riba-i Fazl, tartılan veya ölçülen bir cins eşyanın kendi cinsi karşılığında peşin olarak ziyadesi ile satılması şeklinde olur. Onun için altın, gümüş, bakır, buğday, arpa ve tuz gibi bir madde, kendi cinsi ile hemen değiştirilecek olsa, mikdarları birbirine eşit olması gerekir. Birinin mikdarı biraz fazla olunca, bu bir riba olmuş olur. Bu fazlalık haramdır. Allah yanında cezası pek büyüktür. Aynı cinsten olan bu iki kısım eşyadan biri, sanat ve kıymet bakımından veya bir diğerinden iyi olma bakımından farklı olsalar bile, yine riba olur.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> Altın ile gümüş, sanat bakımından veya darb edilmiş para haline geçmekle tartıya bağlı olmaktan çıkmazlar. Ağırlıkları ile işlem görürler. Çünkü bunların tartıya bağlı olmaları dinin bir hükmüdür. Misal: On gram altın, yine on gram altın karşılığında peşin olarak satılır. On bir gram karşılığında satılamaz. Bu bir gram fazlalık riba olur.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> Yine, on kile buğday, on kile buğday karşılığında peşin olarak satılabilir. Fakat dokuz veya on bir kile karşılığında satılamaz. Ziyade olan mikdar ribadır.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 93- Riba-i Fazl'den kurtulmak için, bir cinsten olan riba ile ilgili mallardan her birini ya tamamen veya kısmen kendi cinslerinden başkası ile değiştirmelidir.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> Misal: On gram altın, yüz gram gümüş karşılığında ve on kile buğday, on beş kile arpa karşığında peşin olarak satılmalıdır. Yine on gram altın, dokuz gram altın ile bir mikdar gümüş ağırlığı karşılığında veya on kile buğday, beş kile buğday ile sekiz kile arpa karşılığında peşin olarak değiştirilebilir.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 94- Riba-i Nesîe'ye gelince: Bu da tartılan ve ölçülen şeyleri, birbiri karşılığında veresiye olarak değiştirmektir. Mikdarları eşit olsa bile, haramdır.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> Örnek: On gram gümüş, bu ağırlıktaki gümüş para karşılığında veresiye olarak satılamaz. Çünkü bunların cinsleri ve mikdarları birdir. Biri peşin, diğeri veresiyedir. Bu şekilde aralarında bir fark vardır. Onun için bu bir riba işlemidir ve günahtır.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> Yine, eldeki bir kile buğday ile sonradan harman zamanında verilecek bir kile buğday satın alınamaz. Bunlar iyi veya düşük cins olma bakımından farklı olsalar da yine ribadır. Çünkü cinsleri ve mikdarları aynıdır. Böyle olmakla beraber biri peşin, diğeri veresiyedir. Veresiye ise, peşine karşılık olamaz. Arada bir fazlalık bulunmuş olur.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 95- Tartıya bağlı olan şeyler, cinsleri değişik olsa da, birbirleri ile veresiye olarak değiştirilemezler. Şu kadar kilo demir karşılığında, o kadar kilo bakır veresiye olarak satılamaz. Çünkü bunlar ağırlığa bağlı olmak bakımından birdirler.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> Yine, şu kadar kile buğday o kadar kile arpa karşılığında veya tuz karşılığında veresiye olarak satılamaz. Çünkü bunlar ölçeğe bağlıdır. Bu esastan yalnız nakid para müstesnadır. Şöyle ki:</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> Nakid paralar karşılığında, nakid cinsinden olmayan tartılır ve ölçülür şeyler peşin olarak alınabileceği gibi, veresiye olarak da alınabilir. Çünkü alış-veriş için buna ihtiyaç vardır.</span></span></strong></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"> <span style="color: #ff6600"> İstikraz (Ödünç Alma) Meseleleri</span></span></strong></span></p><p><span style="font-size: 12px"></span><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 96- İstikraz (borç alıp verme) muamelesi, altın ve gümüş gibi yalnız misliyat denilen tartılır şeylerde, ölçeğe bağlı buğday ve arpa gibi şeylerde ve taneleri arasında kıymet değiştirecek derecede fark bulunmayan yumurta ve ceviz gibi sayıya bağlı şeylerde olur. Hayvanlarda ve kumaş gibi değere bağlı şeylerde olmaz.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 97- Gerek altından ve gümüşten ve diğer maddelerden olan nakid paralar, gerekse diğer tartılan veya ölçülen şeyler, sonradan yalnız misilleri alınmak üzere borç olarak alınıp verilebilir. Buna "Karz-ı Hasen" denilir. Sosyal bir yardım olduğundan büyük bir sevabdır. Fakat bunun karşılığında fazla bir şey verilmesi şart kılınırsa, bu bir faiz olur ki, riba hükmündedir. Borç verenin bir veya birkaç kişi olması arasında bir fark yoktur.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 98- Borç alınan şeyler, sonradan kendi misilleri ile ödenir. Borç alınan bir altın para, yine aynı bir altın para olarak ödendiği gibi, bir altın para ile bir mikdar buğday, yine fazlalık yapmaksızın aynı altın para ve aynı ölçek buğdayla ziyade yapmaksızın ödenir. Ancak borç alınan para, geçer kağıt para iken sonradan piyasada bulunmasa veya geçmez bir hale gelse, kabul edilen fetvaya göre, son geçerli olduğu tarihteki kıymeti ile ödenir.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 99- Bir kimse, borç verdiği para ve başka şeylerin tamamını veya bir kısmını borçlusuna bağışlayabilir. Borç alanda, arada bir şart olmaksızın alacaklı olan kimseye hediye verebilir.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> Sonuç: İstikraz işlemlerinde iki taraftan birine şart kılınan bir menfaat helal değilse de, şart koşulmayan bir menfaat helaldir. Onun için bir borçlu, borcunu ödemekle beraber kendiliğinden, bir adet olmayarak, bir mikdar fazla verse, bu helal olur.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 100- Bir kimsenin bir parayı, başka bir yerde bulunan bir adama ödemek şartı ile borç alması mekruhtur. Fakat böyle bir parayı aralarında bir şart bulunmaksızın, borç verenin izni ile, başka bir yerde bulunan bir adama götürüp vermesi mekruh değildir. Hatta böyle bir şart ve adet bulunmaksızın, biraz da fazla vermesinde bir haramlık yoktur. Bu, bir bağış olur.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 101- Bir kimsenin bir adama, her ay veya her yıl belli bir mikdar ödemek üzere para vermesi caiz değildir. Verilen bu ödünç paraya karşı alınan fazla paralar riba olmuş olur. Fakat belli bir parayı muayyen işte kullanıp elde edilecek kârından belli bir nisbette, üçte bir veya dörtte bir gibi, vermesi şartı ile para verilmesi caizdir. Çünkü bu bir ticaret ortaklığı işlemidir. Bu durumda o kimsenin zarara da sermayesi nisbetinde ortak olması gerekir.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 102- Komşular arasında ekmekler, ister sayı ile ve ister tartı ile borç alınıp verilebilir. Bu husustaki işlem bir kolaylık ve zaruret esasına bağlıdır. Bu, İmam Muhammed'in görüşüdür ve fetva da buna göredir.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 103- Faizin dinde yasak olmasının birçok hikmetleri vardır. Önce, muhtaç bir kimseye verilen bir paradan, daha sonra fazla bir şey alınması sosyal yardımlaşma görevine aykırıdır. Sonra bir paranın bu şekilde artırılması, çok kere insanın çalışma gayretini azaltır. Onu tenbelliğe sevkedebilir. Bununla beraber borç alınan paradan borç alanın bir kazanç elde edip etmeyeceği kesin değildir. Bir ihtimalden ibarettir. Çok kere alınan borç paralar boşuna harcanarak karşılığında birçok zararlara katlanmak gerekir. Rehin verilen nice kıymetli malların bu yüzden hiç bahasına elden çıktığı daima görülür. Oysa ki, verilecek fazla mikdar belli ve kesindir. Onun için düşünülen bir kazanç, kesin ve belli olan bir mala karşı tutulamaz.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> Aslında kesin bir lüzum görülmedikçe, borç alınmamalıdır. Borç huzuru ve rahatı kaçırır, hürriyeti kısıtlar. Borç verecek durumda olanlar da, ellerinden gelen yardımı muhtaçlardan esirgememelidirler. Sadece Allah rızası için "Karz-ı Hasen" sureti ile borç verip mükafatını Allah'dan beklemelidir. Yerinde olarak verilen borç para, sadaka vermekten daha faziletlidir. Bununla beraber borç alacak olanlar da, güvenilir ve sözünde durur, ilk fırsatta borcunu öder kimselerden olmalıdırlar. Bu gibi iyi duygulardan yoksun olmak, yardımlaşma görevini de bozar.</span></span></strong></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"> <span style="color: #ff6600"> İslâmda Yapılması Yasak Şeyler</span></span></strong></span></p><p><span style="font-size: 12px"></span><span style="color: #000000"><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 104- Ferdlerin ve cemiyetlerin selametine, selamet ve mutluluğuna aykırı olan şeyler, İslam dininde yasaktır, haramdır. Bunların yapılması, hem dünyaca, hem, de ahiretçe sorumluluğu gerektirir. Bunlara: "Günah, masiyet, ism" denir.</span></span></strong></span></p><p><span style="color: #000000"><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 105- Günah olan şeyleri bizzat yapmak caiz olmadığı gibi, o gibi şeylere razı olmak ve bir zorlama olmadıkça yardım etmek de caiz değildir. Misal: Bir kimse, bir eşya çalamaz, bu haramdır, cezayı gerektirir. Bir kimse bir şeyin çalınmasına razı da olamaz, ona yardım da edemez. Bu da haramdır, yasaktır.</span></span></strong></span></p><p><span style="color: #000000"><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 106- Günah olan şeylere razı olmak veya yardım etmek, yerine göre ya haram, ya da mekruh olur. Bu, dinde bir esastır. Bunun üzerine çeşitli binlerce mesele bina edilebilir.</span></span></strong></span></p><p><span style="color: #000000"><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> Misal: Bir kimse, herhangi bir haksızlığı geçerli kılmak için bir kimseden bir mal alamaz. Bu rüşvettir, haramdır. Onun için bir haksızlığı geçerli kılmak için bir insan bir mal veremez ve böyle bir malın verilmesine aracı da olamaz. Bunlar da haramdır, yasaktır. Çünkü böyle alınması yasak olan bir şeyin, verilmesi de, verilmesine aracı olunması da haramdır, yasaktır. Bir hadis-i şerifde buyurulmuşlur: "Yüce Allah rüşvet alana da, rüşvet verene de, bunların arasında rüşvete aracı olana da lânet etsin."</span></span></strong><em></em></span></p><p><span style="color: #000000"><em><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> </span></span></strong></em><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 107- Bir kimse, murisinin (miras bırakanının) gayr-i meşru bir sebeble elde etmiş olduğu malından veraset hissesi almamalıdır, iyi olan budur. Bu bir takva ve zühd faziletidir. Böyle bir hisseyi almak, helal olmayan bir harekete razı olmak demektir.</span></span></strong></span></p><p><span style="color: #000000"><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> Bunun için insan helal olan hisse ile yetinmeli. O malın asli sahibi biliniyorsa, ona geri verilmelidir. Bilinmiyorsa, fakirlere sadaka olarak dağıtılmalıdır. Çünkü böyle kötü bir maldan kurtulmanın çaresi, sahibine çevrilme imkanı olmayınca sadaka olarak vermektir.</span></span></strong></span></p><p><span style="color: #000000"><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"> 108- Alacağı bir gıda maddesini haram hale getireceği veya alacağı genç bir köleye fena muamelede bulunacağı veya satın alacağı silahı kötülükte kullanacağı anlaşılan bir kimseye bunları satmamalıdır. Bu satış tenzihen mekruhtur.</span></span></strong></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"> <span style="color: #ff6600"> Yenip İçilmesi Helâl Olan ve Olmayan Şeyler</span></span></strong></span></p><p><span style="font-size: 12px"></span><span style="color: #000000"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"><strong>109- Eşyada yenip içilme bakımından asıl olan mubah olmaktır. Bütün eşya, aslında insanların yararlanmaları için yaratılmıştır. Onun için aslında temiz olan, akla ve sağlığa zararlı olmayan bir kısım hayvan elleri ve buğday, arpa, pirinç gibi ürünler, sebzeler, meyveler ve sıvılar helaldir. Bunlar yenip içilebilir.</strong></span></span></span></p><p><span style="color: #000000"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"><strong> Fakat bazı şeyleri yeyip içmek, insanlara zararlı, hikmet ve ihtiyaca aykırı olduğu için İslam dininde haramdır.</strong></span></span></span></p><p><span style="color: #000000"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"><strong> </strong></span></span></span><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><strong>110- Hayvanlardan yaratılış gereği iğrenç olanların, dişleri veya tırnakları ile kendilerini savunup başkalarına saldıranların etleri haramdır. (Eti Yenen ve Yenmeyen Hayvanlar bölümüne bakılsın.)</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><strong> 111- Bitkilerden insanı öldüren veya aklını gideren, vücudu zehirleyen veya herhangi bir şekilde sağlığa zararlı olan şeyleri yemek haramdır.</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><strong> Misal: Afyon, haşhaş, penç gibi sarhoşluk veren ve aklı bozan şeyleri yemek caiz değildir. Bunlardan sarhoş olanlar için, İslam ahkamına göre, tazir cezası gerekir. Tazir ise, yetkili hakim tarafından uygulanacak hapis, döğme, azarlama ve uyarı gibi cezalardır.</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><strong> 112- Sıvılardan bedene zararlı olan, insana sarhoşluk veren şeyleri içmek haramdır. Çünkü sarhoşluk veren bir sıvının azı da, çoğu da müctehidlerin çoğunluğuna göre haramdır. Bir hadis-i şerifde buyurulmuşlur.</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><strong>"Çoğu sarhoşluk veren şeyin azı da haramdır."</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><strong> Bu gibi sıvıların içilmesindeki zararlar, herkes tarafından bilinmektedir. Bu içkilerin cemiyet bünyesinde açtığı yaralar çok acıdır. Bunların ahiretteki sorumlulukları ise çok daha büyüktür. Hele hamr (şarab) denilen içkinin bir damlasını bile içmek ittifakla haram olup dinde had denilen cezayı gerektirir.</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><strong> Sonuç; Bu pek zararlı olan şeylerden kaçınmalıdır. Bunlardan kaçınmak, gerek ferdler, gerekse cemiyet için selamettir.</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><strong> 113- Temiz olan içilecek bir sıvı, bedene zarar verecek bir hale gelmedikçe bozulması ile haram olmaz. Fakat etler kokunca yenmesi haram olur. Süt, tereyağı, zeytinyağı kokmakla haram olmaz. Yiyeceklere gelince, bunlar bozulurda keskinleşirse temizliklerini yitirir. Onun için yenmeleri haram olur.</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><strong> 114- Hamamların ve benzeri yerlerin pis sularını sebze bahçelerine akıtmak mekruhtur. Fakat bu gibi pis sularla sulanan bostanların sebzelerini yemek haram değildir. Birçok alimlere göre, mekruh da değildir.</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><strong> İnsan pisliğini satmak mekruhtur; fakat başka maddelerle karıştırılmış olan pislikleri ve herhangi bir hayvan gübresini satmak mekruh değildir.</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><strong> 115- Pâk olmayan, kokmuş et gibi şeyleri yiyebilecek olan hayvanlara yedirmek caiz değildir.</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><strong> 116- İçine temiz olmayan bir şey düşen veya akıtılan belli bir ölçüdeki sıvı temizliğini kaybederek içilmesi haram olur. Belli bir ölçünün üstünde bulunan geniş havuzlarda da, içine düşen pisliğin tad, koku ve renginden biri kendini gösterirse yine temiz olmaktan çıkar. Artık içilmesi haram olur. (İkinci Kitaba bakılsın.)</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><strong> 117- Yukarda haram oldukları yazılan şeyler zatları bakımından haram (haram liaynihi) dir. Bir de başka bir sebeble haram olan (haram ligayrihi) şeyler vardır ki, onlar da başkalarına ait olan mallardır. Şöyle ki: Başkasının malını rızası olmaksızın haksız yere almak haramdır. Aksi halde mal hürriyeti kalmaz, insanların mülkiyet ve tasarruf haklarına sahib olarak cemiyetle yaşanmaz.</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><strong> 118- Bir baba, muhtaç olmadıkça, yaratılışta kötü davranışlı olan evladının malını kendi kendine yiyemez. Fakat bir ihtiyaç bulunmasa bile, iyi olan evladının malını alıp yiyebilir.</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><strong> Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><strong>"Sen de, senin malın da babanındır."</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><strong> 119- Tedavi için temiz olan ilaçları yiyip içmek ve kullanmak caizdir. Çünkü Peygamber Efendimiz buyurmuştur:</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><strong> "Ey Allah'ın kulları! Tedavi olunuz; çünkü Yüce Allah yarattığı her hastalık için bir deva (ilaç) yaratmıştır. Yalnız bir tane müstesnadır ki, o da ihtiyarlıktır."</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><strong> Onun için birçok hastalıklar tedavi sebebiyle giderilir. Allah'ın düzeni böyle devam edegelmiştir. Bununla beraber şifayı ilaçtan değil, yüce Allah'dan bilmelidir.</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><strong> 120- Helal ve temiz olmayan şeylerle tedavide bulunmak esas olarak caiz değildir. Ancak bazı fıkıh alimlerine göre, başka bir ilaç bulunmayınca müslüman ve ehliyet sahibi bir doktorun göstereceği lüzum üzerine caiz olabilir. Şöyle ki:</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><strong> Bir hastalığın veya bir hastalığa sürükleyecek bir halsizliğin tedavisi için mubah (helal) bir ilaç bulunmazsa böyle bir doktorun "şifa ümidi vardır" diye tavsiyesi üzerine, aslında haram olan bir şeyle zaruret mikdarı tedavi caiz olur.</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><strong> Fakat yalnız görünüşle yararı olan semizleme gibi bir şey için böyle bir ilacı kullanmak caiz değildir. Bunda tedavi mahiyeti yoktur. Onun için bunun haram olduğunda ittifak vardır.</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #000000"><strong> Görülen lüzum üzerine, bir organında ameliyat yapılacak olan bir kimseye, aklını giderecek temiz bir ilaç içirilmesinde bir sakınca görülmemekledir.</strong></span></span></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Yeltegiyan, post: 78930, member: 3"] [SIZE=3][B][FONT=Comic Sans MS] [COLOR=#ff6600] Ribanın Mahiyeti ve Nevileri[/COLOR][/FONT][/B] [/SIZE][B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=3] 90- Riba'nın lûgat anlamı ziyade demektir. Din deyiminde, alış-verişlerde bir karşılık olmaksızın akidler arasında ziyade bir mikdarı şart koymaktır. On dirhem gümüşü, on bir dirhem gümüş karşılığında satmak gibi. 91- Riba, tartı ile satılan altın ve gümüş gibi mallarla ölçekle satılan buğday, arpa, hurma, tuz, kuru üzüm gibi şeylerin alış-verişinde olur. (Malikîlere göre riba, yalnız altın ile gümüşte ve geçim sağlanan erzakta olur. Şafîlere göre de, yalnız altın ve gümüşle, yiyecek sayılan şeylerde olur.) 92- Riba, iki nevidir: Riba-i Fazl ve Riba-i Nesîe. Riba-i Fazl, tartılan veya ölçülen bir cins eşyanın kendi cinsi karşılığında peşin olarak ziyadesi ile satılması şeklinde olur. Onun için altın, gümüş, bakır, buğday, arpa ve tuz gibi bir madde, kendi cinsi ile hemen değiştirilecek olsa, mikdarları birbirine eşit olması gerekir. Birinin mikdarı biraz fazla olunca, bu bir riba olmuş olur. Bu fazlalık haramdır. Allah yanında cezası pek büyüktür. Aynı cinsten olan bu iki kısım eşyadan biri, sanat ve kıymet bakımından veya bir diğerinden iyi olma bakımından farklı olsalar bile, yine riba olur. Altın ile gümüş, sanat bakımından veya darb edilmiş para haline geçmekle tartıya bağlı olmaktan çıkmazlar. Ağırlıkları ile işlem görürler. Çünkü bunların tartıya bağlı olmaları dinin bir hükmüdür. Misal: On gram altın, yine on gram altın karşılığında peşin olarak satılır. On bir gram karşılığında satılamaz. Bu bir gram fazlalık riba olur. Yine, on kile buğday, on kile buğday karşılığında peşin olarak satılabilir. Fakat dokuz veya on bir kile karşılığında satılamaz. Ziyade olan mikdar ribadır. 93- Riba-i Fazl'den kurtulmak için, bir cinsten olan riba ile ilgili mallardan her birini ya tamamen veya kısmen kendi cinslerinden başkası ile değiştirmelidir. Misal: On gram altın, yüz gram gümüş karşılığında ve on kile buğday, on beş kile arpa karşığında peşin olarak satılmalıdır. Yine on gram altın, dokuz gram altın ile bir mikdar gümüş ağırlığı karşılığında veya on kile buğday, beş kile buğday ile sekiz kile arpa karşılığında peşin olarak değiştirilebilir. 94- Riba-i Nesîe'ye gelince: Bu da tartılan ve ölçülen şeyleri, birbiri karşılığında veresiye olarak değiştirmektir. Mikdarları eşit olsa bile, haramdır. Örnek: On gram gümüş, bu ağırlıktaki gümüş para karşılığında veresiye olarak satılamaz. Çünkü bunların cinsleri ve mikdarları birdir. Biri peşin, diğeri veresiyedir. Bu şekilde aralarında bir fark vardır. Onun için bu bir riba işlemidir ve günahtır. Yine, eldeki bir kile buğday ile sonradan harman zamanında verilecek bir kile buğday satın alınamaz. Bunlar iyi veya düşük cins olma bakımından farklı olsalar da yine ribadır. Çünkü cinsleri ve mikdarları aynıdır. Böyle olmakla beraber biri peşin, diğeri veresiyedir. Veresiye ise, peşine karşılık olamaz. Arada bir fazlalık bulunmuş olur. 95- Tartıya bağlı olan şeyler, cinsleri değişik olsa da, birbirleri ile veresiye olarak değiştirilemezler. Şu kadar kilo demir karşılığında, o kadar kilo bakır veresiye olarak satılamaz. Çünkü bunlar ağırlığa bağlı olmak bakımından birdirler. Yine, şu kadar kile buğday o kadar kile arpa karşılığında veya tuz karşılığında veresiye olarak satılamaz. Çünkü bunlar ölçeğe bağlıdır. Bu esastan yalnız nakid para müstesnadır. Şöyle ki: Nakid paralar karşılığında, nakid cinsinden olmayan tartılır ve ölçülür şeyler peşin olarak alınabileceği gibi, veresiye olarak da alınabilir. Çünkü alış-veriş için buna ihtiyaç vardır.[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=3][/SIZE][/FONT][/B] [SIZE=3][B][FONT=Comic Sans MS] [COLOR=#ff6600] İstikraz (Ödünç Alma) Meseleleri[/COLOR][/FONT][/B] [/SIZE][B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=3] 96- İstikraz (borç alıp verme) muamelesi, altın ve gümüş gibi yalnız misliyat denilen tartılır şeylerde, ölçeğe bağlı buğday ve arpa gibi şeylerde ve taneleri arasında kıymet değiştirecek derecede fark bulunmayan yumurta ve ceviz gibi sayıya bağlı şeylerde olur. Hayvanlarda ve kumaş gibi değere bağlı şeylerde olmaz. 97- Gerek altından ve gümüşten ve diğer maddelerden olan nakid paralar, gerekse diğer tartılan veya ölçülen şeyler, sonradan yalnız misilleri alınmak üzere borç olarak alınıp verilebilir. Buna "Karz-ı Hasen" denilir. Sosyal bir yardım olduğundan büyük bir sevabdır. Fakat bunun karşılığında fazla bir şey verilmesi şart kılınırsa, bu bir faiz olur ki, riba hükmündedir. Borç verenin bir veya birkaç kişi olması arasında bir fark yoktur. 98- Borç alınan şeyler, sonradan kendi misilleri ile ödenir. Borç alınan bir altın para, yine aynı bir altın para olarak ödendiği gibi, bir altın para ile bir mikdar buğday, yine fazlalık yapmaksızın aynı altın para ve aynı ölçek buğdayla ziyade yapmaksızın ödenir. Ancak borç alınan para, geçer kağıt para iken sonradan piyasada bulunmasa veya geçmez bir hale gelse, kabul edilen fetvaya göre, son geçerli olduğu tarihteki kıymeti ile ödenir. 99- Bir kimse, borç verdiği para ve başka şeylerin tamamını veya bir kısmını borçlusuna bağışlayabilir. Borç alanda, arada bir şart olmaksızın alacaklı olan kimseye hediye verebilir. Sonuç: İstikraz işlemlerinde iki taraftan birine şart kılınan bir menfaat helal değilse de, şart koşulmayan bir menfaat helaldir. Onun için bir borçlu, borcunu ödemekle beraber kendiliğinden, bir adet olmayarak, bir mikdar fazla verse, bu helal olur. 100- Bir kimsenin bir parayı, başka bir yerde bulunan bir adama ödemek şartı ile borç alması mekruhtur. Fakat böyle bir parayı aralarında bir şart bulunmaksızın, borç verenin izni ile, başka bir yerde bulunan bir adama götürüp vermesi mekruh değildir. Hatta böyle bir şart ve adet bulunmaksızın, biraz da fazla vermesinde bir haramlık yoktur. Bu, bir bağış olur. 101- Bir kimsenin bir adama, her ay veya her yıl belli bir mikdar ödemek üzere para vermesi caiz değildir. Verilen bu ödünç paraya karşı alınan fazla paralar riba olmuş olur. Fakat belli bir parayı muayyen işte kullanıp elde edilecek kârından belli bir nisbette, üçte bir veya dörtte bir gibi, vermesi şartı ile para verilmesi caizdir. Çünkü bu bir ticaret ortaklığı işlemidir. Bu durumda o kimsenin zarara da sermayesi nisbetinde ortak olması gerekir. 102- Komşular arasında ekmekler, ister sayı ile ve ister tartı ile borç alınıp verilebilir. Bu husustaki işlem bir kolaylık ve zaruret esasına bağlıdır. Bu, İmam Muhammed'in görüşüdür ve fetva da buna göredir. 103- Faizin dinde yasak olmasının birçok hikmetleri vardır. Önce, muhtaç bir kimseye verilen bir paradan, daha sonra fazla bir şey alınması sosyal yardımlaşma görevine aykırıdır. Sonra bir paranın bu şekilde artırılması, çok kere insanın çalışma gayretini azaltır. Onu tenbelliğe sevkedebilir. Bununla beraber borç alınan paradan borç alanın bir kazanç elde edip etmeyeceği kesin değildir. Bir ihtimalden ibarettir. Çok kere alınan borç paralar boşuna harcanarak karşılığında birçok zararlara katlanmak gerekir. Rehin verilen nice kıymetli malların bu yüzden hiç bahasına elden çıktığı daima görülür. Oysa ki, verilecek fazla mikdar belli ve kesindir. Onun için düşünülen bir kazanç, kesin ve belli olan bir mala karşı tutulamaz. Aslında kesin bir lüzum görülmedikçe, borç alınmamalıdır. Borç huzuru ve rahatı kaçırır, hürriyeti kısıtlar. Borç verecek durumda olanlar da, ellerinden gelen yardımı muhtaçlardan esirgememelidirler. Sadece Allah rızası için "Karz-ı Hasen" sureti ile borç verip mükafatını Allah'dan beklemelidir. Yerinde olarak verilen borç para, sadaka vermekten daha faziletlidir. Bununla beraber borç alacak olanlar da, güvenilir ve sözünde durur, ilk fırsatta borcunu öder kimselerden olmalıdırlar. Bu gibi iyi duygulardan yoksun olmak, yardımlaşma görevini de bozar.[/SIZE][/FONT][/B] [B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=3][/SIZE][/FONT][/B] [SIZE=3][B][FONT=Comic Sans MS] [COLOR=#ff6600] İslâmda Yapılması Yasak Şeyler[/COLOR][/FONT][/B] [/SIZE][COLOR=#000000][B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=3] 104- Ferdlerin ve cemiyetlerin selametine, selamet ve mutluluğuna aykırı olan şeyler, İslam dininde yasaktır, haramdır. Bunların yapılması, hem dünyaca, hem, de ahiretçe sorumluluğu gerektirir. Bunlara: "Günah, masiyet, ism" denir. 105- Günah olan şeyleri bizzat yapmak caiz olmadığı gibi, o gibi şeylere razı olmak ve bir zorlama olmadıkça yardım etmek de caiz değildir. Misal: Bir kimse, bir eşya çalamaz, bu haramdır, cezayı gerektirir. Bir kimse bir şeyin çalınmasına razı da olamaz, ona yardım da edemez. Bu da haramdır, yasaktır. 106- Günah olan şeylere razı olmak veya yardım etmek, yerine göre ya haram, ya da mekruh olur. Bu, dinde bir esastır. Bunun üzerine çeşitli binlerce mesele bina edilebilir. Misal: Bir kimse, herhangi bir haksızlığı geçerli kılmak için bir kimseden bir mal alamaz. Bu rüşvettir, haramdır. Onun için bir haksızlığı geçerli kılmak için bir insan bir mal veremez ve böyle bir malın verilmesine aracı da olamaz. Bunlar da haramdır, yasaktır. Çünkü böyle alınması yasak olan bir şeyin, verilmesi de, verilmesine aracı olunması da haramdır, yasaktır. Bir hadis-i şerifde buyurulmuşlur: "Yüce Allah rüşvet alana da, rüşvet verene de, bunların arasında rüşvete aracı olana da lânet etsin."[/SIZE][/FONT][/B][I] [B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B][/I][B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=3] 107- Bir kimse, murisinin (miras bırakanının) gayr-i meşru bir sebeble elde etmiş olduğu malından veraset hissesi almamalıdır, iyi olan budur. Bu bir takva ve zühd faziletidir. Böyle bir hisseyi almak, helal olmayan bir harekete razı olmak demektir. Bunun için insan helal olan hisse ile yetinmeli. O malın asli sahibi biliniyorsa, ona geri verilmelidir. Bilinmiyorsa, fakirlere sadaka olarak dağıtılmalıdır. Çünkü böyle kötü bir maldan kurtulmanın çaresi, sahibine çevrilme imkanı olmayınca sadaka olarak vermektir. 108- Alacağı bir gıda maddesini haram hale getireceği veya alacağı genç bir köleye fena muamelede bulunacağı veya satın alacağı silahı kötülükte kullanacağı anlaşılan bir kimseye bunları satmamalıdır. Bu satış tenzihen mekruhtur.[/SIZE][/FONT][/B][/COLOR] [B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=3][/SIZE][/FONT][/B] [SIZE=3][B][FONT=Comic Sans MS] [COLOR=#ff6600] Yenip İçilmesi Helâl Olan ve Olmayan Şeyler[/COLOR][/FONT][/B] [FONT=Comic Sans MS][COLOR=#000000][/COLOR][/FONT][/SIZE][COLOR=#000000][FONT=Comic Sans MS][SIZE=3][B]109- Eşyada yenip içilme bakımından asıl olan mubah olmaktır. Bütün eşya, aslında insanların yararlanmaları için yaratılmıştır. Onun için aslında temiz olan, akla ve sağlığa zararlı olmayan bir kısım hayvan elleri ve buğday, arpa, pirinç gibi ürünler, sebzeler, meyveler ve sıvılar helaldir. Bunlar yenip içilebilir. Fakat bazı şeyleri yeyip içmek, insanlara zararlı, hikmet ve ihtiyaca aykırı olduğu için İslam dininde haramdır. [/B][/SIZE][/FONT][/COLOR][FONT=Comic Sans MS][SIZE=3][COLOR=#000000][B]110- Hayvanlardan yaratılış gereği iğrenç olanların, dişleri veya tırnakları ile kendilerini savunup başkalarına saldıranların etleri haramdır. (Eti Yenen ve Yenmeyen Hayvanlar bölümüne bakılsın.) 111- Bitkilerden insanı öldüren veya aklını gideren, vücudu zehirleyen veya herhangi bir şekilde sağlığa zararlı olan şeyleri yemek haramdır. Misal: Afyon, haşhaş, penç gibi sarhoşluk veren ve aklı bozan şeyleri yemek caiz değildir. Bunlardan sarhoş olanlar için, İslam ahkamına göre, tazir cezası gerekir. Tazir ise, yetkili hakim tarafından uygulanacak hapis, döğme, azarlama ve uyarı gibi cezalardır. 112- Sıvılardan bedene zararlı olan, insana sarhoşluk veren şeyleri içmek haramdır. Çünkü sarhoşluk veren bir sıvının azı da, çoğu da müctehidlerin çoğunluğuna göre haramdır. Bir hadis-i şerifde buyurulmuşlur. "Çoğu sarhoşluk veren şeyin azı da haramdır." Bu gibi sıvıların içilmesindeki zararlar, herkes tarafından bilinmektedir. Bu içkilerin cemiyet bünyesinde açtığı yaralar çok acıdır. Bunların ahiretteki sorumlulukları ise çok daha büyüktür. Hele hamr (şarab) denilen içkinin bir damlasını bile içmek ittifakla haram olup dinde had denilen cezayı gerektirir. Sonuç; Bu pek zararlı olan şeylerden kaçınmalıdır. Bunlardan kaçınmak, gerek ferdler, gerekse cemiyet için selamettir. 113- Temiz olan içilecek bir sıvı, bedene zarar verecek bir hale gelmedikçe bozulması ile haram olmaz. Fakat etler kokunca yenmesi haram olur. Süt, tereyağı, zeytinyağı kokmakla haram olmaz. Yiyeceklere gelince, bunlar bozulurda keskinleşirse temizliklerini yitirir. Onun için yenmeleri haram olur. 114- Hamamların ve benzeri yerlerin pis sularını sebze bahçelerine akıtmak mekruhtur. Fakat bu gibi pis sularla sulanan bostanların sebzelerini yemek haram değildir. Birçok alimlere göre, mekruh da değildir. İnsan pisliğini satmak mekruhtur; fakat başka maddelerle karıştırılmış olan pislikleri ve herhangi bir hayvan gübresini satmak mekruh değildir. 115- Pâk olmayan, kokmuş et gibi şeyleri yiyebilecek olan hayvanlara yedirmek caiz değildir. 116- İçine temiz olmayan bir şey düşen veya akıtılan belli bir ölçüdeki sıvı temizliğini kaybederek içilmesi haram olur. Belli bir ölçünün üstünde bulunan geniş havuzlarda da, içine düşen pisliğin tad, koku ve renginden biri kendini gösterirse yine temiz olmaktan çıkar. Artık içilmesi haram olur. (İkinci Kitaba bakılsın.) 117- Yukarda haram oldukları yazılan şeyler zatları bakımından haram (haram liaynihi) dir. Bir de başka bir sebeble haram olan (haram ligayrihi) şeyler vardır ki, onlar da başkalarına ait olan mallardır. Şöyle ki: Başkasının malını rızası olmaksızın haksız yere almak haramdır. Aksi halde mal hürriyeti kalmaz, insanların mülkiyet ve tasarruf haklarına sahib olarak cemiyetle yaşanmaz. 118- Bir baba, muhtaç olmadıkça, yaratılışta kötü davranışlı olan evladının malını kendi kendine yiyemez. Fakat bir ihtiyaç bulunmasa bile, iyi olan evladının malını alıp yiyebilir. Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur: "Sen de, senin malın da babanındır." 119- Tedavi için temiz olan ilaçları yiyip içmek ve kullanmak caizdir. Çünkü Peygamber Efendimiz buyurmuştur: "Ey Allah'ın kulları! Tedavi olunuz; çünkü Yüce Allah yarattığı her hastalık için bir deva (ilaç) yaratmıştır. Yalnız bir tane müstesnadır ki, o da ihtiyarlıktır." Onun için birçok hastalıklar tedavi sebebiyle giderilir. Allah'ın düzeni böyle devam edegelmiştir. Bununla beraber şifayı ilaçtan değil, yüce Allah'dan bilmelidir. 120- Helal ve temiz olmayan şeylerle tedavide bulunmak esas olarak caiz değildir. Ancak bazı fıkıh alimlerine göre, başka bir ilaç bulunmayınca müslüman ve ehliyet sahibi bir doktorun göstereceği lüzum üzerine caiz olabilir. Şöyle ki: Bir hastalığın veya bir hastalığa sürükleyecek bir halsizliğin tedavisi için mubah (helal) bir ilaç bulunmazsa böyle bir doktorun "şifa ümidi vardır" diye tavsiyesi üzerine, aslında haram olan bir şeyle zaruret mikdarı tedavi caiz olur. Fakat yalnız görünüşle yararı olan semizleme gibi bir şey için böyle bir ilacı kullanmak caiz değildir. Bunda tedavi mahiyeti yoktur. Onun için bunun haram olduğunda ittifak vardır. Görülen lüzum üzerine, bir organında ameliyat yapılacak olan bir kimseye, aklını giderecek temiz bir ilaç içirilmesinde bir sakınca görülmemekledir.[/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
İslamiyet
İslam Akaidi ve Fıkıh
büyük islam ilmihali- kerahat ve istihsan
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst