Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
İslamiyet
Kuran-i Kerim
Bediüzzaman'ın Tefsir Anlayışı
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Huseyni" data-source="post: 155368" data-attributes="member: 27"><p style="text-align: center"><span style="font-family: 'Century Gothic'"><span style="color: Blue"><u><strong><span style="font-size: 26px">1</span></strong></u></span></span></p> <p style="text-align: center"></p><p></p><p>Giris Dünyada gerçek vahiy olan bir tek kitap vardir, o da Kur'ân'i Kerim'dir. Nazil oldugu günden beri, onda ne bir eksiklik hissedilmis, ne de bir ilavede bulunulmustur. Çünkü Kur'ân'i Kerim'i indiren Allah, onu koruyan da Allah'tir.1 </p><p> <span style="color: Navy"><strong>"Bu hüküm elbetteki sahifelerde vardir; Ibrahim ve Musa'nin sahifelerinde"</strong></span>2 âyetinin ifade ettigi gibi gözlerden kaybolarak tarihe karismis bulunan geçmis ümmetlerin kültürleri hakkindaki tek dogru kaynagimiz yine Kur'ân'i Kerim'dir. Zira Kur'ân her seyin hülasasini bize bildirmistir. Kur'ân'in nüzulünden sonra gelen nesiller, Kur'ân'i okuduklari zaman kendilerini semadan indirilmis bir sofrada buldular ve Kur'ân'in öngördügü uygarligi insanliga sundular. </p><p></p><p> Fakat Kur'ân'la sereflenen Müslümanlar, Hicri 5. asirdan itibaren bu semavi sofradan yeterince istifade edemediler. Kur'ân uygarligini temsil edemediler. Sanki Kur'ân'in canli olan mesaji bir anda durdurulmus, toplumsal bir hastalik olan taklid kapilari açilmis, Risâlet-i Muhammediye (asm) adeta besleyici kanallari kurumus bir nehir, ya da parlakligi kaybolmus bir yildiz haline gelmisti.3 </p><p></p><p> Bilindigi gibi cahiliye dönemi insanlari, Kur'ân nazil oldukça, onu isitmemek için kulaklarini tikarlar, onu dinleyenlere engel olmak için de, gürültü yaparlar ve Hz. Peygamberi tekzib ederlerdi. Bu durumdan rahatsiz olan Allah Resulü su sekilde sikâyette bulunuyordu: <span style="color: DarkRed"><strong>"Ya Rab, kavmim bu Kur'ân'i yalniz biraktilar, ona iltifat etmediler. Insanlarin gelmesini engellediler."</strong></span>4 Denebilir ki, bu âyet günümüz Müslümanlarina da bakiyor. Ancak bir farkla ki, günümüz Müslümanlari, Kur'ân'i husû ile dinledikleri halde, akillari uyusmus, davranislari Kur'ân'in öngördügü hayat ikliminden uzaklasmistir. </p><p></p><p> <strong>Kur'ân'a baglanan, Kur'ân'i çok süslü kutularda muhafaza eden Müslümanlar cahil ve vahset sahralarinda, Kur'ân'in öngördügü medeniyet ise, kendisine sahip çikacak birilerini bekliyor... Bes para etmez metalarin satildigi ve teshir edildigi fuarlarda Kur'ân medeniyetini tanitici bir tek panonun bulunmamasi Müslümanlarin aci durumunu açikça göstermektedir.</strong> Kur'ân'in bir müfessiri olarak 20. asirda bulunmus olan<strong> Bediüzzaman Said NURSI</strong>, Kur'ân'dan uzaklasan Müslümanlarin tekrar Kur'ân'a dönebilmeleri için yapilmasi gerekenler hususunda açiklamalarda bulunmustur. </p><p></p><p></p><p> <u><span style="color: Blue"><strong>Kur'ân'in tarifi ve tefsiri: </strong></span></u> </p><p> Bediüzzaman, ilk önce Kur'ân'i tarif etmekle Kur'ân'i anlatmaya baslar. Risâle-i Nur'un bir çok yerinde Kur'ân'in degisik tariflerine yer vermektedir. Bu tariflerde, Kur'ân'in gerçek özelliklerine temas ettigi gibi, tefsir ilminin temel prensiplerine ve Müslümanlarin Kur'ân'a nasil bakmalari gerektigine de isaret etmistir. Ihlas fiskiran "Isaratü'l-I'caz" adli nadide tefsirinin basinda zikrettigi tarifte su önemli noktalara temas etmektedir. </p><p></p><p></p><p> <strong>1. Kur'ân su kâinat kitabinin ezeli bir tercümesidir. </strong></p><p> <strong>2. Kur'ân,</strong> gayb ve sehadet kitaplarinin müfessiridir. </p><p> <strong>3. Ayrica Kur'ân,</strong> yerde ve gökte gizli olan esma-i ilahiyenin mânevî hazinelerinin kessafidir. </p><p> <strong>4. Olaylarin </strong>altinda gizli bulunan hakikatlerin miftahidir. </p><p> <strong>5. Ayrica Kur'ân,</strong> âlem-i gaybin âlem-i sehadetteki lisanidir. </p><p> <strong>6. Ayrica Kur'ân,</strong> âlem-i gayb cihetinden gelen ezelî hitaplarin ve Rahmanî iltifatlarin hazinesi durumundadir. </p><p> <strong>7. Kur'ân mânevî </strong>Islâm âleminin günesidir, ahiret âlemlerinin de mukaddes haritasidir. </p><p> <strong>8. Insaniyet âleminin</strong> mürebbisidir ve insaniyet-i kübra olan Islâmiyetin mâ ve ziyasidir. </p><p> <strong>9. Insanligin aradigi </strong>gerçek hikmet Kur'ân'dadir. Kur'ân, insaniyeti saadete sevkeden hakiki bir mürsittir. </p><p> <strong>10. Kur'ân insanlara bir seriat kitabi,</strong> bir dua, bir hikmet ve ubudiyet kitabi oldugu gibi, ayni zamanda bir zikir, bir fikir ve bir emir ve davet kitabidir. </p><p> <strong>11. Hasili Kur'ân, insanin bütün mânevî ihtiyaçlarina cevap verecek bir çok kitabi tazammum eden câmi bir kitab-i mukaddestir.</strong>5 </p><p></p><p></p><p> Bediüzzaman, ufku dar olan bir ferdin anlayisindan çikan bir eserin, böyle çok yönlü bir kitap olan Kur'ân'a hakkiyla tefsir olamayacagini vurgulamistir. Ona göre, Kur'ân'in müfessiri, yüksek bir deha sahibi nafiz bir ictihada malik ve velâyet mertebesinde bir zat olmalidir. Fakat bu zamanda bu özellikleri tasiyan bir sahsin bulunmasi zor oldugu için, bu özellikler ancak bir sahs-i mânevîde bulur.6 Ona göre Kur'ân'i ancak böyle bir sahs-i mânevî tefsir edebilir. Çünkü <strong>"cüzde bulunmayan küllde bulunur"</strong> Kaidesince, her fertte bulunmayan bu gibi sartlar bir heyette bulunabilir. </p><p></p><p></p><p> <u><span style="color: Blue"><strong>Tefsiri olumsuz yönde etkileyen unsurlar </strong></span></u> </p><p> Elbetteki Kur'ân'i anlamaya çalismak her mü'minin en önemli meselesi olmalidir. <strong>Fakat zamanla müminlerle Kur'ân arasinda kalin bir duvar örülmüstür. Müslümanlar Kur'ân'i okuyorlar fakat anlamiyorlar. Müslümanlarin bu tavirlari onlari ehl-i kitabin durumuna düsürmüstür.</strong> Allah söyle buyuruyor: <strong><span style="color: Navy">"Onlarin içinde ümmiler (okur-yazar olmayanlar) vardir ki, kitabi bilmezler, bütün bildikleri bir takim kuruntulardir. Onlar sadece zan içinde bulunurlar."</span></strong>7 </p><p> O halde ehl-i kitap için Kur'ân'da zikredilen bu hastaligin günümüz Müslümanlarinin düsüncesinde yerlestigini söyleyebiliriz. <strong>Birkaç asirdir, Müslümanlar Kur'ân'i okuduklari halde düsünmezler ve anlamaya çalismazlar. Bu tür ümmilik, ümmet arasinda taklide, medeniyet kuramamaya ve Kur'ân'i yanlis anlamaya yol açmaktadir.</strong> </p><p></p><p>Bediüzzaman, ümmetin Kur'ân'i anlamasini olumsuz yönde etkileyen, baska bir ifadeyle, tefsiri olumsuz yönde etkileyen birçok sebep zikretmektedir. Bunlari kisaca su sekilde ele alabiliriz. </p><p></p><p></p><p> <span style="color: Blue"><u><strong>1) Israiliyat </strong></u></span></p><p> Tefsiri olumsuz yönde etkileyen temel unsurlarin basinda Israiliyat gelir. Bediüzzaman'a göre bir kisim Israiliyat Islâm dairesine girmekle, "din" adi altinda görünerek fikirleri karistirmaya basladi. Ümmi olan Araplar, Islâmi kabul edince, bütün kabiliyetlerini Islâmi ögrenmeye hasretmislerdi. Araplarin hassas olan zevklerine, tabii mizaçlarina ilham veren genis ve sakin olan çevreleriydi. Fitratlarini terbiye eden de sadece Kur'ân'i Kerim'di. </p><p></p><p> Araplar hayatlarina bu minval üzere devam ederken diger kavimleri Islâma sokarak onlari adeta yutmaya basladilar. Fakat Müslüman olan kavimlerin malumatlari da netice itibariyle Islâma girmis oldu. Asli ve esasi olmayan Israili haberler, Vehb b. Münebbih ve Kabu'l-Ahbar gibi sahsiyetlerin Müslüman olmasiyla, araplarin hayalinde ma'kes bulmaya basladi. </p><p></p><p> Diger taraftan israiliyat Islâmin temel prensipleriyle çelismedigi için mücerred hikâyeler seklinde rivâyet edilerek tenkitsiz bir sekilde dinlenmeye basladi. <strong>Fakat ne yazik ki, zamanla bu hurafeler hak ve dogru telakki edilerek Kur'ân ve sünnetin bazi isaretlerine de kaynak kabul edildiler.</strong> Zahirperest bazi alimler de, bir kisim âyet ve hadisleri Israiliyata tatbik ederek, tefsir ilmine soktular.8 </p><p></p><p> <strong><u><span style="color: Blue">2) Yunan felsefesi </span></u></strong></p><p> Bediüzzaman'a göre, tefsiri olumsuz yönde etkileyen unsurlardan biri de "Yunan Felsefesi"dir. Abbasi Halifesi Me'mmun döneminde Yunan Felsefesiyle ilgili kitaplar iyi niyetle tercüme edilmisti. Ancak temelinde birçok masal ve hurafe bulunan bu felsefe, Araplarin saf fikirlerine karsinca onlari tahkikten taklide sevketti. Bediüzzaman burada Araplari kismen agir bir dille tenkid etmektedir. Ona göre Araplar, ab-i hayat olan Islâmi kendi tabii zekâlariyla anlamaya kabil iken, Yunan Felsefesine talebe olmaya tenezzül ettiler. Oysa Yunan Felsefesi, Araplarin zihinlerini doyuracak ölçüde hurafelerden arinmis degildi. </p><p></p><p> Kuskusuz Yunan hikmeti ile Israiliyatin Islâm kültürüne karismasindan rahatsiz olan ve bunu önlemeye gayret eden Islâm alimleri de vardi. Ancak bunlar tesebbüslerinde muvaffak olamadilar. Sonuçta neler oldu? </p><p></p><p> Bu iki kapinin açilmasiyla zahirperest bilginler, Kur'ân'in nakliyatini Israiliyat, akliyatini da Yunan hikmetine tatbik ettiler. Sonuçta, zahirperest bir kisim bilginler Kur'ân ve Sünnet ile Israiliyat arasinda münasebet kurmaya çalistilar. Ayrica, Kur'ân ve Sünnetin gerçek akliyati ile, sahte olan felsefe arasinda bir benzerlik kurdular ve bunlari Kur'ân ve Sünnete tefsir yaptilar.9 </p><p> Bediüzzaman'a göre, eger Israiliyati ve Yunan Felsefesini Kur'ân'a tatbik etmekten maksat Kur'ân'in tezkiyesi ise bu abestir. Zira Kur'ân aklin ve naklin tezkiyesine muhtaç degildir. <strong>Aksine eger akil yada nakil Kur'ân tarafindan tezkiye edilmezse, muteber olmazlar. Çünkü Kur'ân'in mânâlari süreyya gibidir. Süreyyayi serada degil, semada aramak gerekir.</strong> Kur'ân'in mânâlarini da sadeflerinde aramak lâzimdir. Yoksa karmakarisik olan kendi cebinde ararsan bulamazsin.10 </p><p></p><p></p><p> <span style="color: Blue"><u><strong>3) Tergib ve terhib </strong></u></span></p><p> Bediüzzaman'a göre, Kur'ân'in Müslümanlar tarafindan yanlis anlasilmasina sebep olan unsurlardan biri de asiri tergib ve terhibtir. Bediüzzaman, Islâm alimlerini tergib ve terhib konusuna iten asil sebebin "mübalâga" denilen bir hastalik oldugunu ifade eder. O'na göre mübalâga ihtilalcidir. Insanin tabiatinda varolan mübalâga meyli, hayali hakikat göstermek istidadindadir. Hatta mübalâga karakteriyle iyilik yapmak kötülük yapmaktan farksizdir. Bir ilaci haddinden fazla kullanmak hastaliga yolaçtigi gibi, mübalâgali tergib ve terhibler de dinin yanlis anlasilmasina vesile olur. <strong>Meselâ, giybeti adam öldürmekle esit ve ayakta bevletmeyi zina derecesinde göstermek veya bir dirhem tasadduk etmeyi hac ibadetiyle denk tutmak gibi müvazenesiz sözler, adam öldürmeyi ve zinayi hafif göstermek,ayrica hac ibadetinin kiymetini tenzil etmek demektir.</strong>11 </p><p></p><p> Bediüzzaman bütün bunlari gözönünde bulundurarak özetle söyle der: <strong><span style="color: Purple">"O halde Müslümanlar herseyin kiymetine kanaat edip mübalâga yapmamak mecburiyetindedirler. Zira mübalâga kudrete iftiradir. Ihsan-i ilahiden fazla ihsan ihsan degildir. Bir meseleyi ihsan-i ilahiyle anlatmaya kanaat etmek farzdir. Bir tek hakikat binlerce hayale tercih edilir. Hakikat zengindir; kalbi aydinlatmak için baska seylere muhtaç degildir. Kur'ân'in tefsiri olan sahih hadisler bize kâfidir. Ayrica mantigin mizaniyla tartilmis bulunan dogru tarihe de kanaat ederiz. Öyle ise tergib veya terhib için bazi mevzu hadislerin avam tarafindan Ibni Abbas gibi zatlara isnad edilmesi büyük bir cehalettir."</span></strong>12 </p><p></p><p></p><p> <span style="color: Blue"><u><strong>4) Hakikat ve mecaz </strong></u></span></p><p> Bediüzzaman'a göre tefsiri olumsuz yönde etkileyen unsurlardan biri de "her hakikati mecaz her mecazi da hakikat göstermeye çalismaktir. <strong>Çünkü mecaz ilmin elinden cehlin eline düserse hakikata dönüsür ve hurafelere kapi açar. </strong>Öyle ise herseyin zahirine göre hükmetmemek lâzimdir. Arastirmaci, dalgiç gibi olmak mecburiyetindedir. Yani zamanin tesirlerinden kurtulmak, mazinin derinliklerine girmek, mantigin tarazisiyle tartmak böylece herseyin kaynagina inmek mecburiyetindedir." </p><p></p><p> <strong><span style="color: Purple">"Her kelimenin hakiki mânâsinin üstünde bir sikkesi bulunmak lâzim gelir. O sikkeyi teshis eden sey ise, seriatin maksatlarindan hasil olan mücerred hüsündür. Mecaz, anacak belâgatin sartlari dahilinde kullanilabilir. Degilse mecazi hakikat, hakikati mecaz göstermek cehaletin güçlenmesine yardimci olmaktir"</span></strong>13 </p><p></p><p> Hakikat ve mecazin kullanilmasi konusunda ifrat ve tefritten kaçinilmasi gerektigini ifade eden Bediüzzaman, hakikatin isik veren bir fitil, mecaz ise isigi arttiran bir sise mesabesinde oldugunu vurgulamaktadir. O'na göre Kur'ân'in belagatini örten unsurlardan biri de sirf zahire bakip mânâyi gözardi etmektir. Bu zahirperestlere göre, aklen hakikat mümkün ise mecaza gitmemek gerekir. Bunlar mecaza gitseler bile sadece mealini alirlar Bu yüzdendir ki, âyet veya hadislerin tefsir ve tercümeleri onlardaki hüsün ve belagati göstermez.14 </p><p></p><p> Bediüzzaman sonuçta su hükme variyor: <strong><span style="color: Purple">"Herseyi zahirine hamleden zahirilerin kokmus mesleklerinin bir sonucu olan tefrit ne ise, her seye mecaz nazariyle bakip batiniligi netice veren ifrat da o derece zararlidir. Ifrat ve tefriti kirarak orta yolu gösterecek olan sadece seriat felsefesi, belagat, mantik ve hikmettir. Hikmetin serri varsa da, 'serr-i kalil için hayr-i kesiri terketmek serr-i kesir oldugundan' Hikmetin terkedilmemesi gerekir."</span></strong>15 </p><p></p><p></p><p> <span style="color: Blue"><u><strong>Kalblerin üzerindeki kilitler </strong></u></span></p><p> Kuskusuz günümüz Müslümanlarinin en büyük sorunu, Kur'ân'i tefekkür edememeleridir. Allah söyle buyuruyor: <strong><span style="color: Navy">"Kur'ân'i düsünmüyorlar mi? Yoksa kalblerinin üzerinde kilitleri mi var ki hiçbir hakikat gönüllerine girmiyor?"</span></strong>16 Peki Müslümanlar, kalbleri üzerindeki bu tefekküre engel kilitleri nasil kiracaklar? Öyle anlasiliyor ki, günümüz Müslümanlarinin tefekkür kilidini kiramamalarinin en büyük belirtisi, Kur'ân'in emirlerini gözardi edip dinlememeleridir. <strong>Deyim yerindeyse, Kur'ân bir vadide, Müslümanlar baska bir vadide. </strong></p><p></p><p> Bediüzzaman bunun sebeplerini hak ve kuvvetin degisken egemenliklerine baglamaktadir. Ona göre Hicri 5. asirdan itibaren Islâm dünyasinda hakk degil kuvvet hakim durumdaydi. Bu yüzden o dönemlerde, kisinin kendi meslegine muhabbet etmesinden çok, baskasinin meslegine husumet etmesi esasti. Hatta o dönemlerden ta 12. Hicri yüzyilin sonlarina kadar mezhep ve mesrebleri yasatan ekseriyetle ya taassup yada tekfir ve safsataydi. Bu durum o derece ileriydi ki eger birisi taassubu terkederek ümmetin icma ve tesanüdünü kabul edecek olursa mezhebini veya meslegini degistirmek zorunda kalirdi. Oysa seriatin kabul ettigi sey, taassup yerine hak, safsata yerine bürhan ve baskasini tekfir yerine istisare etmektir.17 </p><p></p><p> O halde denebilir ki, asirlardir Islâm dünyasinin çekmekte oldugu sikintinin asil sebebi Kur'ân'i ve Sünneti anlamamak, diger taraftan bu sahada yazilan kitaplarin Kur'ân'in içindeki hakikatlere perde olmalaridir. Bediüzzaman'in ifadesiyle sikintinin en büyük sebebi "mehazdeki kudsiyetin" gözardi edilmesidir. O, konuyu özetle söyle dile getirir: </p><p></p><p> <strong><span style="color: Purple">"Islâmin yüzde doksanini olusturan zaruri hükümler, Bizzat Kur'ân'in ve onun tefsiri olan sünnetin malidir. Içtihaddan kaynaklanan hilâfi mes’eleler ise, yüzde on nisbetinde olup ikisi arasinda kiymet bakimindan çok fark vardir. Içtihaddan kaynaklanan hilâfi meseleler altin ise, zaruri hükümler birer elmas sütundur. Acaba doksan elmas sütunu on altinin himayesine vermek caiz midir? Bilinmelidir ki, halki, Kur'ân'in emirlerini dinlemeye ve onlara uymaya sevkeden sey, kaynaktaki kudsiyettir. Bu yüzden müçtehidlerin kitaplari cam gibi Kur'ân'i göstermeli, gölge olmamalidir." </span></strong></p><p></p><p> <strong><span style="color: Purple">"Eger zaruriyat-i diniye anlatilirken dogrudan dogruya Kur'ân gösterilseydi zihinler tabii olarak kudsiyete intikal ederdi. Müçtehidlerin kitaplari birer seffaf cam tarzinda olmak lâzim gelirken zamanla ve mukallidlerin hatasi yüzünden paslanip Kur'ân'a perde olmuslardir."</span></strong>18 </p><p></p><p> Bediüzzaman konuyu daha özlü bir sekilde ifade ederek söyle der: <span style="color: Purple"><strong> "Kur'ân ayine ister, vekil istemez."</strong></span>19 Peki, halkin nazarini kitaplardan alip dogrudan dogruya Kur'ân'a çevirmenin yolu var midir?</p><p></p><p> <span style="color: Red"><strong>—Devam edecek— </strong></span> </p><p></p><p> <span style="color: DarkGreen"><em><u><strong>Dipnotlar</strong></u></em></span></p><p><span style="color: DarkGreen"><em> 1. Hicr, 14/9. </em></span></p><p><span style="color: DarkGreen"><em> 2. A'la,67/18-19. </em></span></p><p><span style="color: DarkGreen"><em> 3. Kur'ân'in anlasilmamasinin sebepleri hakkinda fazla bilgi için bkz. Muhammed Gazali, Kur'ân'i anlamada Yöntem, Tercüme: Dr. Emrullah Isler, Ankara, 1993. </em></span></p><p><span style="color: DarkGreen"><em> 4. Furkan, 25/30 </em></span></p><p><span style="color: DarkGreen"><em> 5. Tarif için bkz. Bediüzzaman Said Nursî, Isaratü'l I'caz, s.15, Yeni Asya Nesr., Ist., 1994. </em></span></p><p><span style="color: DarkGreen"><em> 6. Isaratü'l-I'caz, s.,13. </em></span></p><p><span style="color: DarkGreen"><em> 7. Bakara, 2/78. </em></span></p><p><span style="color: DarkGreen"><em> 8. Bediüzzaman, Muhakemet, s.16-17, Ist., tarihsiz. </em></span></p><p><span style="color: DarkGreen"><em> 9. Muhakemat, s. 17-18. </em></span></p><p><span style="color: DarkGreen"><em> 10. Muhakemat, s. 18. </em></span></p><p><span style="color: DarkGreen"><em> 11. Muhakemat, s. 27-28. </em></span></p><p><span style="color: DarkGreen"><em> 12. Muhakemat, s. 21-22. </em></span></p><p><span style="color: DarkGreen"><em> 13. Muhakemat, s. 22-23. </em></span></p><p><span style="color: DarkGreen"><em> 14. Muhakemat, s.68. </em></span></p><p><span style="color: DarkGreen"><em> 15. Muhakemat, s. 22-23 </em></span></p><p><span style="color: DarkGreen"><em> 16. Muhammed, 47/24. </em></span></p><p><span style="color: DarkGreen"><em> 17. Muhakemat, s. 30-33 </em></span></p><p><span style="color: DarkGreen"><em> 18. Bediüzzaman, Sünûhat (Osman lica, Asar-i Bediiye'nin içinde), s. 135, Ist., tarihsiz </em></span></p><p><span style="color: DarkGreen"><em> 19. Bediüzzaman, Lema'at (Sözler'in sonunda), s. 656.</em></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Huseyni, post: 155368, member: 27"] [CENTER][FONT=Century Gothic][COLOR=Blue][U][B][SIZE=7]1[/SIZE][/B][/U][/COLOR][/FONT] [/CENTER] Giris Dünyada gerçek vahiy olan bir tek kitap vardir, o da Kur'ân'i Kerim'dir. Nazil oldugu günden beri, onda ne bir eksiklik hissedilmis, ne de bir ilavede bulunulmustur. Çünkü Kur'ân'i Kerim'i indiren Allah, onu koruyan da Allah'tir.1 [COLOR=Navy][B]"Bu hüküm elbetteki sahifelerde vardir; Ibrahim ve Musa'nin sahifelerinde"[/B][/COLOR]2 âyetinin ifade ettigi gibi gözlerden kaybolarak tarihe karismis bulunan geçmis ümmetlerin kültürleri hakkindaki tek dogru kaynagimiz yine Kur'ân'i Kerim'dir. Zira Kur'ân her seyin hülasasini bize bildirmistir. Kur'ân'in nüzulünden sonra gelen nesiller, Kur'ân'i okuduklari zaman kendilerini semadan indirilmis bir sofrada buldular ve Kur'ân'in öngördügü uygarligi insanliga sundular. Fakat Kur'ân'la sereflenen Müslümanlar, Hicri 5. asirdan itibaren bu semavi sofradan yeterince istifade edemediler. Kur'ân uygarligini temsil edemediler. Sanki Kur'ân'in canli olan mesaji bir anda durdurulmus, toplumsal bir hastalik olan taklid kapilari açilmis, Risâlet-i Muhammediye (asm) adeta besleyici kanallari kurumus bir nehir, ya da parlakligi kaybolmus bir yildiz haline gelmisti.3 Bilindigi gibi cahiliye dönemi insanlari, Kur'ân nazil oldukça, onu isitmemek için kulaklarini tikarlar, onu dinleyenlere engel olmak için de, gürültü yaparlar ve Hz. Peygamberi tekzib ederlerdi. Bu durumdan rahatsiz olan Allah Resulü su sekilde sikâyette bulunuyordu: [COLOR=DarkRed][B]"Ya Rab, kavmim bu Kur'ân'i yalniz biraktilar, ona iltifat etmediler. Insanlarin gelmesini engellediler."[/B][/COLOR]4 Denebilir ki, bu âyet günümüz Müslümanlarina da bakiyor. Ancak bir farkla ki, günümüz Müslümanlari, Kur'ân'i husû ile dinledikleri halde, akillari uyusmus, davranislari Kur'ân'in öngördügü hayat ikliminden uzaklasmistir. [B]Kur'ân'a baglanan, Kur'ân'i çok süslü kutularda muhafaza eden Müslümanlar cahil ve vahset sahralarinda, Kur'ân'in öngördügü medeniyet ise, kendisine sahip çikacak birilerini bekliyor... Bes para etmez metalarin satildigi ve teshir edildigi fuarlarda Kur'ân medeniyetini tanitici bir tek panonun bulunmamasi Müslümanlarin aci durumunu açikça göstermektedir.[/B] Kur'ân'in bir müfessiri olarak 20. asirda bulunmus olan[B] Bediüzzaman Said NURSI[/B], Kur'ân'dan uzaklasan Müslümanlarin tekrar Kur'ân'a dönebilmeleri için yapilmasi gerekenler hususunda açiklamalarda bulunmustur. [U][COLOR=Blue][B]Kur'ân'in tarifi ve tefsiri: [/B][/COLOR][/U] Bediüzzaman, ilk önce Kur'ân'i tarif etmekle Kur'ân'i anlatmaya baslar. Risâle-i Nur'un bir çok yerinde Kur'ân'in degisik tariflerine yer vermektedir. Bu tariflerde, Kur'ân'in gerçek özelliklerine temas ettigi gibi, tefsir ilminin temel prensiplerine ve Müslümanlarin Kur'ân'a nasil bakmalari gerektigine de isaret etmistir. Ihlas fiskiran "Isaratü'l-I'caz" adli nadide tefsirinin basinda zikrettigi tarifte su önemli noktalara temas etmektedir. [B]1. Kur'ân su kâinat kitabinin ezeli bir tercümesidir. [/B] [B]2. Kur'ân,[/B] gayb ve sehadet kitaplarinin müfessiridir. [B]3. Ayrica Kur'ân,[/B] yerde ve gökte gizli olan esma-i ilahiyenin mânevî hazinelerinin kessafidir. [B]4. Olaylarin [/B]altinda gizli bulunan hakikatlerin miftahidir. [B]5. Ayrica Kur'ân,[/B] âlem-i gaybin âlem-i sehadetteki lisanidir. [B]6. Ayrica Kur'ân,[/B] âlem-i gayb cihetinden gelen ezelî hitaplarin ve Rahmanî iltifatlarin hazinesi durumundadir. [B]7. Kur'ân mânevî [/B]Islâm âleminin günesidir, ahiret âlemlerinin de mukaddes haritasidir. [B]8. Insaniyet âleminin[/B] mürebbisidir ve insaniyet-i kübra olan Islâmiyetin mâ ve ziyasidir. [B]9. Insanligin aradigi [/B]gerçek hikmet Kur'ân'dadir. Kur'ân, insaniyeti saadete sevkeden hakiki bir mürsittir. [B]10. Kur'ân insanlara bir seriat kitabi,[/B] bir dua, bir hikmet ve ubudiyet kitabi oldugu gibi, ayni zamanda bir zikir, bir fikir ve bir emir ve davet kitabidir. [B]11. Hasili Kur'ân, insanin bütün mânevî ihtiyaçlarina cevap verecek bir çok kitabi tazammum eden câmi bir kitab-i mukaddestir.[/B]5 Bediüzzaman, ufku dar olan bir ferdin anlayisindan çikan bir eserin, böyle çok yönlü bir kitap olan Kur'ân'a hakkiyla tefsir olamayacagini vurgulamistir. Ona göre, Kur'ân'in müfessiri, yüksek bir deha sahibi nafiz bir ictihada malik ve velâyet mertebesinde bir zat olmalidir. Fakat bu zamanda bu özellikleri tasiyan bir sahsin bulunmasi zor oldugu için, bu özellikler ancak bir sahs-i mânevîde bulur.6 Ona göre Kur'ân'i ancak böyle bir sahs-i mânevî tefsir edebilir. Çünkü [B]"cüzde bulunmayan küllde bulunur"[/B] Kaidesince, her fertte bulunmayan bu gibi sartlar bir heyette bulunabilir. [U][COLOR=Blue][B]Tefsiri olumsuz yönde etkileyen unsurlar [/B][/COLOR][/U] Elbetteki Kur'ân'i anlamaya çalismak her mü'minin en önemli meselesi olmalidir. [B]Fakat zamanla müminlerle Kur'ân arasinda kalin bir duvar örülmüstür. Müslümanlar Kur'ân'i okuyorlar fakat anlamiyorlar. Müslümanlarin bu tavirlari onlari ehl-i kitabin durumuna düsürmüstür.[/B] Allah söyle buyuruyor: [B][COLOR=Navy]"Onlarin içinde ümmiler (okur-yazar olmayanlar) vardir ki, kitabi bilmezler, bütün bildikleri bir takim kuruntulardir. Onlar sadece zan içinde bulunurlar."[/COLOR][/B]7 O halde ehl-i kitap için Kur'ân'da zikredilen bu hastaligin günümüz Müslümanlarinin düsüncesinde yerlestigini söyleyebiliriz. [B]Birkaç asirdir, Müslümanlar Kur'ân'i okuduklari halde düsünmezler ve anlamaya çalismazlar. Bu tür ümmilik, ümmet arasinda taklide, medeniyet kuramamaya ve Kur'ân'i yanlis anlamaya yol açmaktadir.[/B] Bediüzzaman, ümmetin Kur'ân'i anlamasini olumsuz yönde etkileyen, baska bir ifadeyle, tefsiri olumsuz yönde etkileyen birçok sebep zikretmektedir. Bunlari kisaca su sekilde ele alabiliriz. [COLOR=Blue][U][B]1) Israiliyat [/B][/U][/COLOR] Tefsiri olumsuz yönde etkileyen temel unsurlarin basinda Israiliyat gelir. Bediüzzaman'a göre bir kisim Israiliyat Islâm dairesine girmekle, "din" adi altinda görünerek fikirleri karistirmaya basladi. Ümmi olan Araplar, Islâmi kabul edince, bütün kabiliyetlerini Islâmi ögrenmeye hasretmislerdi. Araplarin hassas olan zevklerine, tabii mizaçlarina ilham veren genis ve sakin olan çevreleriydi. Fitratlarini terbiye eden de sadece Kur'ân'i Kerim'di. Araplar hayatlarina bu minval üzere devam ederken diger kavimleri Islâma sokarak onlari adeta yutmaya basladilar. Fakat Müslüman olan kavimlerin malumatlari da netice itibariyle Islâma girmis oldu. Asli ve esasi olmayan Israili haberler, Vehb b. Münebbih ve Kabu'l-Ahbar gibi sahsiyetlerin Müslüman olmasiyla, araplarin hayalinde ma'kes bulmaya basladi. Diger taraftan israiliyat Islâmin temel prensipleriyle çelismedigi için mücerred hikâyeler seklinde rivâyet edilerek tenkitsiz bir sekilde dinlenmeye basladi. [B]Fakat ne yazik ki, zamanla bu hurafeler hak ve dogru telakki edilerek Kur'ân ve sünnetin bazi isaretlerine de kaynak kabul edildiler.[/B] Zahirperest bazi alimler de, bir kisim âyet ve hadisleri Israiliyata tatbik ederek, tefsir ilmine soktular.8 [B][U][COLOR=Blue]2) Yunan felsefesi [/COLOR][/U][/B] Bediüzzaman'a göre, tefsiri olumsuz yönde etkileyen unsurlardan biri de "Yunan Felsefesi"dir. Abbasi Halifesi Me'mmun döneminde Yunan Felsefesiyle ilgili kitaplar iyi niyetle tercüme edilmisti. Ancak temelinde birçok masal ve hurafe bulunan bu felsefe, Araplarin saf fikirlerine karsinca onlari tahkikten taklide sevketti. Bediüzzaman burada Araplari kismen agir bir dille tenkid etmektedir. Ona göre Araplar, ab-i hayat olan Islâmi kendi tabii zekâlariyla anlamaya kabil iken, Yunan Felsefesine talebe olmaya tenezzül ettiler. Oysa Yunan Felsefesi, Araplarin zihinlerini doyuracak ölçüde hurafelerden arinmis degildi. Kuskusuz Yunan hikmeti ile Israiliyatin Islâm kültürüne karismasindan rahatsiz olan ve bunu önlemeye gayret eden Islâm alimleri de vardi. Ancak bunlar tesebbüslerinde muvaffak olamadilar. Sonuçta neler oldu? Bu iki kapinin açilmasiyla zahirperest bilginler, Kur'ân'in nakliyatini Israiliyat, akliyatini da Yunan hikmetine tatbik ettiler. Sonuçta, zahirperest bir kisim bilginler Kur'ân ve Sünnet ile Israiliyat arasinda münasebet kurmaya çalistilar. Ayrica, Kur'ân ve Sünnetin gerçek akliyati ile, sahte olan felsefe arasinda bir benzerlik kurdular ve bunlari Kur'ân ve Sünnete tefsir yaptilar.9 Bediüzzaman'a göre, eger Israiliyati ve Yunan Felsefesini Kur'ân'a tatbik etmekten maksat Kur'ân'in tezkiyesi ise bu abestir. Zira Kur'ân aklin ve naklin tezkiyesine muhtaç degildir. [B]Aksine eger akil yada nakil Kur'ân tarafindan tezkiye edilmezse, muteber olmazlar. Çünkü Kur'ân'in mânâlari süreyya gibidir. Süreyyayi serada degil, semada aramak gerekir.[/B] Kur'ân'in mânâlarini da sadeflerinde aramak lâzimdir. Yoksa karmakarisik olan kendi cebinde ararsan bulamazsin.10 [COLOR=Blue][U][B]3) Tergib ve terhib [/B][/U][/COLOR] Bediüzzaman'a göre, Kur'ân'in Müslümanlar tarafindan yanlis anlasilmasina sebep olan unsurlardan biri de asiri tergib ve terhibtir. Bediüzzaman, Islâm alimlerini tergib ve terhib konusuna iten asil sebebin "mübalâga" denilen bir hastalik oldugunu ifade eder. O'na göre mübalâga ihtilalcidir. Insanin tabiatinda varolan mübalâga meyli, hayali hakikat göstermek istidadindadir. Hatta mübalâga karakteriyle iyilik yapmak kötülük yapmaktan farksizdir. Bir ilaci haddinden fazla kullanmak hastaliga yolaçtigi gibi, mübalâgali tergib ve terhibler de dinin yanlis anlasilmasina vesile olur. [B]Meselâ, giybeti adam öldürmekle esit ve ayakta bevletmeyi zina derecesinde göstermek veya bir dirhem tasadduk etmeyi hac ibadetiyle denk tutmak gibi müvazenesiz sözler, adam öldürmeyi ve zinayi hafif göstermek,ayrica hac ibadetinin kiymetini tenzil etmek demektir.[/B]11 Bediüzzaman bütün bunlari gözönünde bulundurarak özetle söyle der: [B][COLOR=Purple]"O halde Müslümanlar herseyin kiymetine kanaat edip mübalâga yapmamak mecburiyetindedirler. Zira mübalâga kudrete iftiradir. Ihsan-i ilahiden fazla ihsan ihsan degildir. Bir meseleyi ihsan-i ilahiyle anlatmaya kanaat etmek farzdir. Bir tek hakikat binlerce hayale tercih edilir. Hakikat zengindir; kalbi aydinlatmak için baska seylere muhtaç degildir. Kur'ân'in tefsiri olan sahih hadisler bize kâfidir. Ayrica mantigin mizaniyla tartilmis bulunan dogru tarihe de kanaat ederiz. Öyle ise tergib veya terhib için bazi mevzu hadislerin avam tarafindan Ibni Abbas gibi zatlara isnad edilmesi büyük bir cehalettir."[/COLOR][/B]12 [COLOR=Blue][U][B]4) Hakikat ve mecaz [/B][/U][/COLOR] Bediüzzaman'a göre tefsiri olumsuz yönde etkileyen unsurlardan biri de "her hakikati mecaz her mecazi da hakikat göstermeye çalismaktir. [B]Çünkü mecaz ilmin elinden cehlin eline düserse hakikata dönüsür ve hurafelere kapi açar. [/B]Öyle ise herseyin zahirine göre hükmetmemek lâzimdir. Arastirmaci, dalgiç gibi olmak mecburiyetindedir. Yani zamanin tesirlerinden kurtulmak, mazinin derinliklerine girmek, mantigin tarazisiyle tartmak böylece herseyin kaynagina inmek mecburiyetindedir." [B][COLOR=Purple]"Her kelimenin hakiki mânâsinin üstünde bir sikkesi bulunmak lâzim gelir. O sikkeyi teshis eden sey ise, seriatin maksatlarindan hasil olan mücerred hüsündür. Mecaz, anacak belâgatin sartlari dahilinde kullanilabilir. Degilse mecazi hakikat, hakikati mecaz göstermek cehaletin güçlenmesine yardimci olmaktir"[/COLOR][/B]13 Hakikat ve mecazin kullanilmasi konusunda ifrat ve tefritten kaçinilmasi gerektigini ifade eden Bediüzzaman, hakikatin isik veren bir fitil, mecaz ise isigi arttiran bir sise mesabesinde oldugunu vurgulamaktadir. O'na göre Kur'ân'in belagatini örten unsurlardan biri de sirf zahire bakip mânâyi gözardi etmektir. Bu zahirperestlere göre, aklen hakikat mümkün ise mecaza gitmemek gerekir. Bunlar mecaza gitseler bile sadece mealini alirlar Bu yüzdendir ki, âyet veya hadislerin tefsir ve tercümeleri onlardaki hüsün ve belagati göstermez.14 Bediüzzaman sonuçta su hükme variyor: [B][COLOR=Purple]"Herseyi zahirine hamleden zahirilerin kokmus mesleklerinin bir sonucu olan tefrit ne ise, her seye mecaz nazariyle bakip batiniligi netice veren ifrat da o derece zararlidir. Ifrat ve tefriti kirarak orta yolu gösterecek olan sadece seriat felsefesi, belagat, mantik ve hikmettir. Hikmetin serri varsa da, 'serr-i kalil için hayr-i kesiri terketmek serr-i kesir oldugundan' Hikmetin terkedilmemesi gerekir."[/COLOR][/B]15 [COLOR=Blue][U][B]Kalblerin üzerindeki kilitler [/B][/U][/COLOR] Kuskusuz günümüz Müslümanlarinin en büyük sorunu, Kur'ân'i tefekkür edememeleridir. Allah söyle buyuruyor: [B][COLOR=Navy]"Kur'ân'i düsünmüyorlar mi? Yoksa kalblerinin üzerinde kilitleri mi var ki hiçbir hakikat gönüllerine girmiyor?"[/COLOR][/B]16 Peki Müslümanlar, kalbleri üzerindeki bu tefekküre engel kilitleri nasil kiracaklar? Öyle anlasiliyor ki, günümüz Müslümanlarinin tefekkür kilidini kiramamalarinin en büyük belirtisi, Kur'ân'in emirlerini gözardi edip dinlememeleridir. [B]Deyim yerindeyse, Kur'ân bir vadide, Müslümanlar baska bir vadide. [/B] Bediüzzaman bunun sebeplerini hak ve kuvvetin degisken egemenliklerine baglamaktadir. Ona göre Hicri 5. asirdan itibaren Islâm dünyasinda hakk degil kuvvet hakim durumdaydi. Bu yüzden o dönemlerde, kisinin kendi meslegine muhabbet etmesinden çok, baskasinin meslegine husumet etmesi esasti. Hatta o dönemlerden ta 12. Hicri yüzyilin sonlarina kadar mezhep ve mesrebleri yasatan ekseriyetle ya taassup yada tekfir ve safsataydi. Bu durum o derece ileriydi ki eger birisi taassubu terkederek ümmetin icma ve tesanüdünü kabul edecek olursa mezhebini veya meslegini degistirmek zorunda kalirdi. Oysa seriatin kabul ettigi sey, taassup yerine hak, safsata yerine bürhan ve baskasini tekfir yerine istisare etmektir.17 O halde denebilir ki, asirlardir Islâm dünyasinin çekmekte oldugu sikintinin asil sebebi Kur'ân'i ve Sünneti anlamamak, diger taraftan bu sahada yazilan kitaplarin Kur'ân'in içindeki hakikatlere perde olmalaridir. Bediüzzaman'in ifadesiyle sikintinin en büyük sebebi "mehazdeki kudsiyetin" gözardi edilmesidir. O, konuyu özetle söyle dile getirir: [B][COLOR=Purple]"Islâmin yüzde doksanini olusturan zaruri hükümler, Bizzat Kur'ân'in ve onun tefsiri olan sünnetin malidir. Içtihaddan kaynaklanan hilâfi mes’eleler ise, yüzde on nisbetinde olup ikisi arasinda kiymet bakimindan çok fark vardir. Içtihaddan kaynaklanan hilâfi meseleler altin ise, zaruri hükümler birer elmas sütundur. Acaba doksan elmas sütunu on altinin himayesine vermek caiz midir? Bilinmelidir ki, halki, Kur'ân'in emirlerini dinlemeye ve onlara uymaya sevkeden sey, kaynaktaki kudsiyettir. Bu yüzden müçtehidlerin kitaplari cam gibi Kur'ân'i göstermeli, gölge olmamalidir." [/COLOR][/B] [B][COLOR=Purple]"Eger zaruriyat-i diniye anlatilirken dogrudan dogruya Kur'ân gösterilseydi zihinler tabii olarak kudsiyete intikal ederdi. Müçtehidlerin kitaplari birer seffaf cam tarzinda olmak lâzim gelirken zamanla ve mukallidlerin hatasi yüzünden paslanip Kur'ân'a perde olmuslardir."[/COLOR][/B]18 Bediüzzaman konuyu daha özlü bir sekilde ifade ederek söyle der: [COLOR=Purple][B] "Kur'ân ayine ister, vekil istemez."[/B][/COLOR]19 Peki, halkin nazarini kitaplardan alip dogrudan dogruya Kur'ân'a çevirmenin yolu var midir? [COLOR=Red][B]—Devam edecek— [/B][/COLOR] [COLOR=DarkGreen][I][U][B]Dipnotlar[/B][/U] 1. Hicr, 14/9. 2. A'la,67/18-19. 3. Kur'ân'in anlasilmamasinin sebepleri hakkinda fazla bilgi için bkz. Muhammed Gazali, Kur'ân'i anlamada Yöntem, Tercüme: Dr. Emrullah Isler, Ankara, 1993. 4. Furkan, 25/30 5. Tarif için bkz. Bediüzzaman Said Nursî, Isaratü'l I'caz, s.15, Yeni Asya Nesr., Ist., 1994. 6. Isaratü'l-I'caz, s.,13. 7. Bakara, 2/78. 8. Bediüzzaman, Muhakemet, s.16-17, Ist., tarihsiz. 9. Muhakemat, s. 17-18. 10. Muhakemat, s. 18. 11. Muhakemat, s. 27-28. 12. Muhakemat, s. 21-22. 13. Muhakemat, s. 22-23. 14. Muhakemat, s.68. 15. Muhakemat, s. 22-23 16. Muhammed, 47/24. 17. Muhakemat, s. 30-33 18. Bediüzzaman, Sünûhat (Osman lica, Asar-i Bediiye'nin içinde), s. 135, Ist., tarihsiz 19. Bediüzzaman, Lema'at (Sözler'in sonunda), s. 656.[/I][/COLOR] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
İslamiyet
Kuran-i Kerim
Bediüzzaman'ın Tefsir Anlayışı
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst