Üstad “Şeriatta yüzde doksandokuz ahlâk, ibadet, âhiret ve fazilete aittir. Yüzde bir nispetinde siyasete mütealliktir; onu da ulül-emirlerimiz düşünsünler.” diyor. Bununla ne demek istemiştir?
Bediüzzaman “Kur'ân ve iman hizmetinin kendisini siyasetten men ettiğini" söyler ve bunu şöyle açıklar:
“Hakaik-i imaniye ve Kur'âniye birer elmas hükmünde olduğu halde, siyasetle âlûde olsaydım, elimdeki o elmaslar, kandırılabilen avam tarafından, "Acaba taraftar kazanmak için bir siyaset propagandası değil mi?" diye düşünürler. O elmaslara âdi şişeler nazarıyla bakabilirler. O halde, ben o siyasete temas etmekle, o elmaslara zulmederim ve kıymetlerini tenzil etmek hükmüne geçer.” (Mektubat, s. 59)
İşte böyle ciddi sebeplerden dolayı siyasetin içine girmeden vatan evladına faydalı olmaya çalışan Bediüzzaman siyasilere de zaman zaman mektuplar göndererek Kur’an-iman hesabına tebligatta bulunur. Bu siyasetüstü metodun sonucu olarak çeşitli partilere mensup kimseler O’nun eserlerinden istifade ederler.
Üstad, “Şeriatta yüzde doksandokuz ahlâk, ibadet, âhiret ve fazilete aittir.Yüzde bir nispetinde siyasete mütealliktir; onu da ulül-emirlerimiz düşünsünler.” derken, bizlere kendi sorumluluk sahamız içindeki yüzde doksandokuzluk kısma büyük önem vermemizi ve bu sahada gayret göstermemizi tavsiye etmektedir.
Yüzde birlik kısımdan bir vatandaş olarak biz sorumlu değiliz. “Onu da ulül-emirlerimiz düşünsünler.” ifadesini, bu kısmı küçümsemek şeklinde değil, bunun yöneticilere taalluk eden bir görev olduğunu bizim onunla meşgul olup asli görevimizden uzak durmamamız gerektiğini bir ihtar olarak değerlendirmeliyiz.
_________________________________________________Kur'an bizi şiddetle siyasetten menetmiş” sözünü nasıl anlamalıyız? Hangi ayetler siyaseti yasaklıyor?
Siyaset, idareye talip olmaktır. İslam tarihi boyunca dört halife gibi nice adil hükümdar örnekleri görürüz. Bu noktadan hareketle Bediüzzamanın "Kur'an bizi siyasetten şiddetle menetmiş" sözünü belli kayıtlarla ve günün şartlarına göre anlamak gerekir.
Kanaatimizce medar-ı bahs olan cümledeki "siyaseti", "günümüz siyaseti" olarak anlarsak problem hallolacaktır. Çünkü günümüz siyaseti, çoğu yalancılıktır, entrikalarla doludur, insafsız ve acımasızdır, ucu ecnebi elindedir; idare edenler tam bağımsız değildir; bilerek veya bilmeyerek bir takım güç odaklarına alet olmaları söz konusudur.
İşte bu gibi özelliklere sahip olan günümüz siyasetiyle uğraşmak yerine Bediüzzaman doğrudan doğruya iman ve Kuran hakikatlerini anlatmayı tercih etmiştir. Metot olarak ta siyaset üstü kalmıştır. Böylece neşretmiş olduğu Kur’an nurları çeşitli partilere mensup geniş kitlelere ulaşmış, ülkemizde ve ülke dışında adından söz edilir büyük hizmetler yapılmıştır.
Şu noktada mühimdir ki Bediüzzaman'ın bu sözü söylediği yıllarda Türkiye'de tek parti sistemi vardı, siyaset yoluyla bir yere varmak zaten mümkün değildi. Ayrıca Bediüzzaman, cemaat içinde bazı fertlerin cemaati meşgul etmeden şahsı adına siyasete girebileceğini söylemiştir. Mezkur cümlenin Kur’an’dan mesnedi meselesine gelince:
Günümüz siyaseti ekseriyet itibariyle yalancılık, iftira, gıybet, zulüm, insafsızlık, cerbeze, körü körüne bağlılık gibi özellikler gösterdiğinden, bunları yasaklayan ayetleri birer mesnet olarak görebiliriz. Mesela "müminler ancak kardeştir" hükmü Kur’anî bir gerçektir. Fakat günümüz siyaseti mümini mümine düşman yapmaktadır. Keza Kur’an'a göre "Hiçbir günahkar başkasının günahını çekmez." Buyrulur. Fakat günümüz siyaseti partizanlığı esas aldığından diğer parti mensuplarını karalayarak iş yapar... Örnekleri çoğaltabiliriz.
Bediüzzaman “Kur'ân ve iman hizmetinin kendisini siyasetten men ettiğini" söyler ve bunu şöyle açıklar:
“Hakaik-i imaniye ve Kur'âniye birer elmas hükmünde olduğu halde, siyasetle âlûde olsaydım, elimdeki o elmaslar, kandırılabilen avam tarafından, "Acaba taraftar kazanmak için bir siyaset propagandası değil mi?" diye düşünürler. O elmaslara âdi şişeler nazarıyla bakabilirler. O halde, ben o siyasete temas etmekle, o elmaslara zulmederim ve kıymetlerini tenzil etmek hükmüne geçer.” (Mektubat, s. 59)
İşte böyle ciddi sebeplerden dolayı siyasetin içine girmeden vatan evladına faydalı olmaya çalışan Bediüzzaman siyasilere de zaman zaman mektuplar göndererek Kur’an-iman hesabına tebligatta bulunur. Bu siyasetüstü metodun sonucu olarak çeşitli partilere mensup kimseler O’nun eserlerinden istifade ederler.
Üstad, “Şeriatta yüzde doksandokuz ahlâk, ibadet, âhiret ve fazilete aittir.Yüzde bir nispetinde siyasete mütealliktir; onu da ulül-emirlerimiz düşünsünler.” derken, bizlere kendi sorumluluk sahamız içindeki yüzde doksandokuzluk kısma büyük önem vermemizi ve bu sahada gayret göstermemizi tavsiye etmektedir.
Yüzde birlik kısımdan bir vatandaş olarak biz sorumlu değiliz. “Onu da ulül-emirlerimiz düşünsünler.” ifadesini, bu kısmı küçümsemek şeklinde değil, bunun yöneticilere taalluk eden bir görev olduğunu bizim onunla meşgul olup asli görevimizden uzak durmamamız gerektiğini bir ihtar olarak değerlendirmeliyiz.
_________________________________________________Kur'an bizi şiddetle siyasetten menetmiş” sözünü nasıl anlamalıyız? Hangi ayetler siyaseti yasaklıyor?
Siyaset, idareye talip olmaktır. İslam tarihi boyunca dört halife gibi nice adil hükümdar örnekleri görürüz. Bu noktadan hareketle Bediüzzamanın "Kur'an bizi siyasetten şiddetle menetmiş" sözünü belli kayıtlarla ve günün şartlarına göre anlamak gerekir.
Kanaatimizce medar-ı bahs olan cümledeki "siyaseti", "günümüz siyaseti" olarak anlarsak problem hallolacaktır. Çünkü günümüz siyaseti, çoğu yalancılıktır, entrikalarla doludur, insafsız ve acımasızdır, ucu ecnebi elindedir; idare edenler tam bağımsız değildir; bilerek veya bilmeyerek bir takım güç odaklarına alet olmaları söz konusudur.
İşte bu gibi özelliklere sahip olan günümüz siyasetiyle uğraşmak yerine Bediüzzaman doğrudan doğruya iman ve Kuran hakikatlerini anlatmayı tercih etmiştir. Metot olarak ta siyaset üstü kalmıştır. Böylece neşretmiş olduğu Kur’an nurları çeşitli partilere mensup geniş kitlelere ulaşmış, ülkemizde ve ülke dışında adından söz edilir büyük hizmetler yapılmıştır.
Şu noktada mühimdir ki Bediüzzaman'ın bu sözü söylediği yıllarda Türkiye'de tek parti sistemi vardı, siyaset yoluyla bir yere varmak zaten mümkün değildi. Ayrıca Bediüzzaman, cemaat içinde bazı fertlerin cemaati meşgul etmeden şahsı adına siyasete girebileceğini söylemiştir. Mezkur cümlenin Kur’an’dan mesnedi meselesine gelince:
Günümüz siyaseti ekseriyet itibariyle yalancılık, iftira, gıybet, zulüm, insafsızlık, cerbeze, körü körüne bağlılık gibi özellikler gösterdiğinden, bunları yasaklayan ayetleri birer mesnet olarak görebiliriz. Mesela "müminler ancak kardeştir" hükmü Kur’anî bir gerçektir. Fakat günümüz siyaseti mümini mümine düşman yapmaktadır. Keza Kur’an'a göre "Hiçbir günahkar başkasının günahını çekmez." Buyrulur. Fakat günümüz siyaseti partizanlığı esas aldığından diğer parti mensuplarını karalayarak iş yapar... Örnekleri çoğaltabiliriz.