Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
İslamiyet
Kuran-i Kerim
Bediüzzaman Said Nursi’ye Göre Kur’ân'ın Mucizeliğini Açıklama Metodu
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Huseyni" data-source="post: 229687" data-attributes="member: 27"><p><strong>Cevap: Bediüzzaman Said Nursi’ye Göre Kur’ân'ın Mucizeliğini Açıklama Metod</strong></p><p></p><p><strong>Dördüncü vecih: Bediüzzaman ve bilginin İslâmîleştirilmesi </strong></p><p><strong></strong></p><p>Öyle görünüyor ki, Bediüzzaman’ın Kur’ân-ı Kerime olan geniş bakışı ve ümmetin şahit olduğu dış kaynaklı meydan okuma döneminde yaşaması ona, kesin ilmî ve imanî yakine sevketmiştir ki: Kur’ân muhtelif ilimlerin temel merciidir. Bütün bu ilimler, Kur’ân’ın nur kaynağından çıkmışlardır. Onların gerçek kaynağı Kur’ân’dır. Kısaca, Bediüzzaman’ın fikirlerinde, el-Ma’hedü’l-Alemî Li’l-Fikri’l-İslâmî’nin dünyanın dört bir yanındaki şubeleriyle tahkikine çağırdığı “Bilginin İslâmîleştirilmesi” konusunda çok verimli bir zemin bulunmaktadır. Kur’ân’ın bahislerindeki harika camiiyeti; maksat, mesele, ma’na, üslup ve güzelliklerindeki ihatası konusunda Bediüzzaman’ın açıklamaları, sözkonusu fikrin, yani “Bilginin İslâmîleştirilmesi” fikrinin gelişip boy atması için çok zengin ve verimli bir topraktır. Bediüzzaman’ın bu konudaki orijinal görüşlerinden birisi de şu açıklamalarıdır: </p><p></p><p> “Sair enbiya (a.s)’ın mu’cizatları, birer havarık-ı san’ata işaret ediyor ve Hz. Âdem’in (a.s) mu’cizesi ise; esasat-ı san’at ile beraber, ulûm ve fünûnun havarık ve kemâlatının fihristesini bir sûret-i icmâlîde işaret ediyor ve teşvik ediyor. Amma mu’cize-i kübra-i Ahmediye olan Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan ise, ta’lim-i esmanın hakikatına mufassalan mazhariyetini; hak ve hakikat olan ulûm ve fünûnun doğru hedeflerini ve dünyevî, uhrevî kamâlatı ve saadâtı vazıhan gösteriyor. Hem pek çok azîm teşvikatla, beşeri onlara sevkediyor. Hem öyle bir tarzda sevkeder, teşvik eder ki; o tarz ile şöyle anlattırıyor: ‘Ey insan! Şu kâinattan maksad-ı a’la, tezahür-ü Rububiyyete karşı, ubûdiyet-i külliye-i insaniyedir ve insanın gaye-i aksası, o ubudiyete ulûm ve kemalat ile yetişmektir.’ Hem öyle bir sûrette ifade ediyor ki, o ifade ile şöyle işaret eder ki: ‘Elbette nev’-i beşer ahir vakitte ulûm ve fünûna dökülecektir.’ (....) Netice: Madem enbiyaya dâir olan âyetler, şimdiki terakkiyat-ı beşeriyyenin harikalarına birer nevi işaretle beraber, daha ilerideki hududunu çiziyor gibi bir tarz-ı ifadesi var ve madem her bir âyetin müteaddit mânâlara delaleti muhakkaktır; belki müttefakun aleyhtir ve madem enbiyaya ittiba etmek ve iktida etmeye dâir evamir-i mutlaka var. Öyle ise, şu geçmiş âyetlerin maani-i sarihalarına delaletle beraber, san’at ve fünûn-u beşeriyyenin mühimlerine işârî bir tarzda delalet, hem teşvik ediliyor denilebilir...” </p><p></p><p></p><p> Yine meselâ Bediüzzaman’ın, </p><p> "Hiçbir şey yoktur ki, hazineleri bizim yanımızda olmasın. Herşeyi Biz belirli bir miktar ile indiririz." 7 âyetini zikrederken, İsm-i Hakîm’in tecelli-i a’zamından olan, bütün kâinatı ihata eden umûmî hikmetin, iktisad ve israfsızlık mihveri etrafında döndüğünü, hatta iktisadı emrettiğine işaret ettiğini görüyoruz. Rahmân Sûresin’de dört defa “mizân” kelimesinin geçmesinden şu neticeyi çıkardığını müşahede ediyoruz: “İşte, hakaik-ı Kur’âniyeden ve desatir-i İslâmiyeden olan, adalet, iktisad, nezafet hayat-ı beşeriyede ne derece esaslı bir düstur olduğunu anla. Ve ahkâm-ı Kur’âniye ne derece kâinatla alakadar ve kâinat içine kök salmış ve sarmış bulunduğunu ve o hakaikı bozmak, kâinatı bozmak ve sûretini değiştirmek gibi mümkün olmadığını bil!” </p><p></p><p></p><p> "Biz demiri de indirdik ki, onda hem kuvvet ve şiddet, hem de insanlar için faydalar vardır." 8âyetini açıklarken de şöyle demektedir: </p><p></p><p> Bediüzzaman şunları da söylüyor: “Allah Tealâ, şahs-ı Âdem’e ta’lim-i esmâ ünvaniyle nev’-i benî ademe ilham olunan bütün ulûm ve fünûnun talimini ifade eder.” “...Meselâ, hendese ilmi, Cenâb-ı Hakkın ‘Adl ve Mukaddir’ isimlerine dayanıyor. Tıb ilmi, Allah’ın ‘Şâfî’ ismine dayanıyor. Fizyoloji, kimya, botanik ve biyoloji gibi hakîkat-ı mevcûdatdan bahseden ilimler, Allah’ın Hakîm ismine dayanır. </p><p></p><p></p><p> Bediüzzaman, Risalelerinin pek çok yerinde, şu gerçeği vurgulamaktadır: “Ayât-i Kur’ânîye, enva-i ulûm ve mearif-i hakikiye ve bütün hülasat-ı ulûm-u kevniye ve kavanîn ve şerait-i hayat-ı şahsiye ve hayat-ı ictimaiye ve hayat-ı kalbiye ve hayat-ı maneviye ve hayat-ı uhreviye gibi umum mearif-i hakikiye ve hacat-ı beşeriyeye delaletiyle, işaretiyle cami’dir.” Hatta, kelimat-ı Kur’âniyenin bile bu hususiyeti bulunmaktadır. "De ki: Rabbimin sözlerini yazmak için bütün denizler mürekkep olsa, hattâ bir o kadarını daha getirip ilâve etsek, Rabbimin sözleri tükenmeden o denizler tükenirdi." 9âyetini açıklarken bu mânâya dikkat çekmekte ve "Rabbimin sözleri"nden maksadın “Kur’ân” olduğunu belirtmektedir. Kur’ân, hayattar olup, hayat fışkırmaktadır. </p><p></p><p></p><p> Bediüzzaman merhûmun bu bakış açısı, tabirlere kadar uzanır. Çünkü o, etrafındaki her şeye Kur’ân-ı Kerim’in mefhumlarıyla bakar. Böylece, dışı süslü, içi ise kof bir cehalet olan Garb felsefesinin bu mefhumları karalamasını reddeder. Meselâ, sersem ve geveze felsefe şöyle der: “Güneş bir kitle-i azîme-i mâiye-i nâriyedir. Hem merkez ve medarında döner. Birer kıvılcım gibi ondan fırlamış olan dünyamız ve diğer seyyaratı, etrafında döndürür...” Oysa Bediüzzaman, güneşi, bir me’mur-u musahhar ve bir sırac-ı münevver olarak görür. Ona göre, "Güneşi de bir kandil yaptı." (Nuh Sûresi, 16) âyet-i kerimesinde azamet-i Rububiyet içinde Halık’ın rahmetine, vüs’at-ı rahmeti içinde ihsanının ifhamına, azamet-i saltanatı içinde keremenin ihsasına işaret vardır. Yine Bediüzzaman, bu mevcûdattan zat ve mahiyetleri için bahsedilmediği, bilakis ma’rifet-i Sani’a alamet olmaları cihetiyle bahsedildiği görüşündedir. Dolayısiyle bu mefhumların, bir kemal-i ilmî, bir zevk-i rûhî, gaye-i insaniye ve fevaid-i diniyyeyi netice vermesi gerekir. </p><p></p><p></p><p> Bediüzzaman’ın, i’câzü’l-Kur’ân’ın bu yönü üzerinde önemle durduğunu görüyoruz. O bu konuda şöyle diyor: </p><p></p><p>“Şeriat-ı İslâmiye, aklî bürhanlar üzerinde müessestir. Bu şeriat ulûm-u esâsiyenin hayatî noktalarını tamamiyle tazammun etmiş olan ulûm ve fünûndan mülahhastır. Evet, tehzîbu’r-ruh, riyâzetü’l-kalb, terbiyetü’l-vicdan, tedbiru’l-cesed, tedvîru’l-menzil, siyasetü’l-medeniye, nizamatü’l-âlem, hukuk, muamelat, hadâb-ı içtimaiye ve saire ve saire gibi ulûm ve fünûnun ihtiva ettikleri esasatın fihristesi, Şeriat-ı İslâmiyedir. (....) Binaenaleyh, vicdanı insaf ile müzeyyen olan zat, bu şeriatın hakîkatının bütün zamanlarda, bilhassa eski zamanda, takat-ı beşeriyeden hariç bir hakikat olduğunu tasdik eder.” </p><p></p><p></p><p> Şu halde Kur’ân, ancak kâinat kitabının ışığında anlaşılabilir. Kâinat kitabı da ancak Kur’ân’ın esaslarına göre fehmedilebilir. Bediüzzaman, Kur’ân’ın anlaşılması konusunda bu gerçeğe ve bu esasa dikkat çekerek şöyle der: “Evet, Kur’ân-ı Hakîm, şu Kur’ân-ı azîm-i kâinatın en âlî bir müfessiridir ve en belîğ bir tercümanıdır.”</p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Huseyni, post: 229687, member: 27"] [b]Cevap: Bediüzzaman Said Nursi’ye Göre Kur’ân'ın Mucizeliğini Açıklama Metod[/b] [B]Dördüncü vecih: Bediüzzaman ve bilginin İslâmîleştirilmesi [/B] Öyle görünüyor ki, Bediüzzaman’ın Kur’ân-ı Kerime olan geniş bakışı ve ümmetin şahit olduğu dış kaynaklı meydan okuma döneminde yaşaması ona, kesin ilmî ve imanî yakine sevketmiştir ki: Kur’ân muhtelif ilimlerin temel merciidir. Bütün bu ilimler, Kur’ân’ın nur kaynağından çıkmışlardır. Onların gerçek kaynağı Kur’ân’dır. Kısaca, Bediüzzaman’ın fikirlerinde, el-Ma’hedü’l-Alemî Li’l-Fikri’l-İslâmî’nin dünyanın dört bir yanındaki şubeleriyle tahkikine çağırdığı “Bilginin İslâmîleştirilmesi” konusunda çok verimli bir zemin bulunmaktadır. Kur’ân’ın bahislerindeki harika camiiyeti; maksat, mesele, ma’na, üslup ve güzelliklerindeki ihatası konusunda Bediüzzaman’ın açıklamaları, sözkonusu fikrin, yani “Bilginin İslâmîleştirilmesi” fikrinin gelişip boy atması için çok zengin ve verimli bir topraktır. Bediüzzaman’ın bu konudaki orijinal görüşlerinden birisi de şu açıklamalarıdır: “Sair enbiya (a.s)’ın mu’cizatları, birer havarık-ı san’ata işaret ediyor ve Hz. Âdem’in (a.s) mu’cizesi ise; esasat-ı san’at ile beraber, ulûm ve fünûnun havarık ve kemâlatının fihristesini bir sûret-i icmâlîde işaret ediyor ve teşvik ediyor. Amma mu’cize-i kübra-i Ahmediye olan Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan ise, ta’lim-i esmanın hakikatına mufassalan mazhariyetini; hak ve hakikat olan ulûm ve fünûnun doğru hedeflerini ve dünyevî, uhrevî kamâlatı ve saadâtı vazıhan gösteriyor. Hem pek çok azîm teşvikatla, beşeri onlara sevkediyor. Hem öyle bir tarzda sevkeder, teşvik eder ki; o tarz ile şöyle anlattırıyor: ‘Ey insan! Şu kâinattan maksad-ı a’la, tezahür-ü Rububiyyete karşı, ubûdiyet-i külliye-i insaniyedir ve insanın gaye-i aksası, o ubudiyete ulûm ve kemalat ile yetişmektir.’ Hem öyle bir sûrette ifade ediyor ki, o ifade ile şöyle işaret eder ki: ‘Elbette nev’-i beşer ahir vakitte ulûm ve fünûna dökülecektir.’ (....) Netice: Madem enbiyaya dâir olan âyetler, şimdiki terakkiyat-ı beşeriyyenin harikalarına birer nevi işaretle beraber, daha ilerideki hududunu çiziyor gibi bir tarz-ı ifadesi var ve madem her bir âyetin müteaddit mânâlara delaleti muhakkaktır; belki müttefakun aleyhtir ve madem enbiyaya ittiba etmek ve iktida etmeye dâir evamir-i mutlaka var. Öyle ise, şu geçmiş âyetlerin maani-i sarihalarına delaletle beraber, san’at ve fünûn-u beşeriyyenin mühimlerine işârî bir tarzda delalet, hem teşvik ediliyor denilebilir...” Yine meselâ Bediüzzaman’ın, "Hiçbir şey yoktur ki, hazineleri bizim yanımızda olmasın. Herşeyi Biz belirli bir miktar ile indiririz." 7 âyetini zikrederken, İsm-i Hakîm’in tecelli-i a’zamından olan, bütün kâinatı ihata eden umûmî hikmetin, iktisad ve israfsızlık mihveri etrafında döndüğünü, hatta iktisadı emrettiğine işaret ettiğini görüyoruz. Rahmân Sûresin’de dört defa “mizân” kelimesinin geçmesinden şu neticeyi çıkardığını müşahede ediyoruz: “İşte, hakaik-ı Kur’âniyeden ve desatir-i İslâmiyeden olan, adalet, iktisad, nezafet hayat-ı beşeriyede ne derece esaslı bir düstur olduğunu anla. Ve ahkâm-ı Kur’âniye ne derece kâinatla alakadar ve kâinat içine kök salmış ve sarmış bulunduğunu ve o hakaikı bozmak, kâinatı bozmak ve sûretini değiştirmek gibi mümkün olmadığını bil!” "Biz demiri de indirdik ki, onda hem kuvvet ve şiddet, hem de insanlar için faydalar vardır." 8âyetini açıklarken de şöyle demektedir: Bediüzzaman şunları da söylüyor: “Allah Tealâ, şahs-ı Âdem’e ta’lim-i esmâ ünvaniyle nev’-i benî ademe ilham olunan bütün ulûm ve fünûnun talimini ifade eder.” “...Meselâ, hendese ilmi, Cenâb-ı Hakkın ‘Adl ve Mukaddir’ isimlerine dayanıyor. Tıb ilmi, Allah’ın ‘Şâfî’ ismine dayanıyor. Fizyoloji, kimya, botanik ve biyoloji gibi hakîkat-ı mevcûdatdan bahseden ilimler, Allah’ın Hakîm ismine dayanır. Bediüzzaman, Risalelerinin pek çok yerinde, şu gerçeği vurgulamaktadır: “Ayât-i Kur’ânîye, enva-i ulûm ve mearif-i hakikiye ve bütün hülasat-ı ulûm-u kevniye ve kavanîn ve şerait-i hayat-ı şahsiye ve hayat-ı ictimaiye ve hayat-ı kalbiye ve hayat-ı maneviye ve hayat-ı uhreviye gibi umum mearif-i hakikiye ve hacat-ı beşeriyeye delaletiyle, işaretiyle cami’dir.” Hatta, kelimat-ı Kur’âniyenin bile bu hususiyeti bulunmaktadır. "De ki: Rabbimin sözlerini yazmak için bütün denizler mürekkep olsa, hattâ bir o kadarını daha getirip ilâve etsek, Rabbimin sözleri tükenmeden o denizler tükenirdi." 9âyetini açıklarken bu mânâya dikkat çekmekte ve "Rabbimin sözleri"nden maksadın “Kur’ân” olduğunu belirtmektedir. Kur’ân, hayattar olup, hayat fışkırmaktadır. Bediüzzaman merhûmun bu bakış açısı, tabirlere kadar uzanır. Çünkü o, etrafındaki her şeye Kur’ân-ı Kerim’in mefhumlarıyla bakar. Böylece, dışı süslü, içi ise kof bir cehalet olan Garb felsefesinin bu mefhumları karalamasını reddeder. Meselâ, sersem ve geveze felsefe şöyle der: “Güneş bir kitle-i azîme-i mâiye-i nâriyedir. Hem merkez ve medarında döner. Birer kıvılcım gibi ondan fırlamış olan dünyamız ve diğer seyyaratı, etrafında döndürür...” Oysa Bediüzzaman, güneşi, bir me’mur-u musahhar ve bir sırac-ı münevver olarak görür. Ona göre, "Güneşi de bir kandil yaptı." (Nuh Sûresi, 16) âyet-i kerimesinde azamet-i Rububiyet içinde Halık’ın rahmetine, vüs’at-ı rahmeti içinde ihsanının ifhamına, azamet-i saltanatı içinde keremenin ihsasına işaret vardır. Yine Bediüzzaman, bu mevcûdattan zat ve mahiyetleri için bahsedilmediği, bilakis ma’rifet-i Sani’a alamet olmaları cihetiyle bahsedildiği görüşündedir. Dolayısiyle bu mefhumların, bir kemal-i ilmî, bir zevk-i rûhî, gaye-i insaniye ve fevaid-i diniyyeyi netice vermesi gerekir. Bediüzzaman’ın, i’câzü’l-Kur’ân’ın bu yönü üzerinde önemle durduğunu görüyoruz. O bu konuda şöyle diyor: “Şeriat-ı İslâmiye, aklî bürhanlar üzerinde müessestir. Bu şeriat ulûm-u esâsiyenin hayatî noktalarını tamamiyle tazammun etmiş olan ulûm ve fünûndan mülahhastır. Evet, tehzîbu’r-ruh, riyâzetü’l-kalb, terbiyetü’l-vicdan, tedbiru’l-cesed, tedvîru’l-menzil, siyasetü’l-medeniye, nizamatü’l-âlem, hukuk, muamelat, hadâb-ı içtimaiye ve saire ve saire gibi ulûm ve fünûnun ihtiva ettikleri esasatın fihristesi, Şeriat-ı İslâmiyedir. (....) Binaenaleyh, vicdanı insaf ile müzeyyen olan zat, bu şeriatın hakîkatının bütün zamanlarda, bilhassa eski zamanda, takat-ı beşeriyeden hariç bir hakikat olduğunu tasdik eder.” Şu halde Kur’ân, ancak kâinat kitabının ışığında anlaşılabilir. Kâinat kitabı da ancak Kur’ân’ın esaslarına göre fehmedilebilir. Bediüzzaman, Kur’ân’ın anlaşılması konusunda bu gerçeğe ve bu esasa dikkat çekerek şöyle der: “Evet, Kur’ân-ı Hakîm, şu Kur’ân-ı azîm-i kâinatın en âlî bir müfessiridir ve en belîğ bir tercümanıdır.” [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
İslamiyet
Kuran-i Kerim
Bediüzzaman Said Nursi’ye Göre Kur’ân'ın Mucizeliğini Açıklama Metodu
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst