Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
İslamiyet
Kuran-i Kerim
Bediüzzaman Said Nursi’ye Göre Kur’ân'ın Mucizeliğini Açıklama Metodu
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Huseyni" data-source="post: 229681" data-attributes="member: 27"><p><strong>Cevap: Bediüzzaman Said Nursi’ye Göre Kur’ân'ın Mucizeliğini Açıklama Metod</strong></p><p></p><p><strong>Kur’ân’da fasıla </strong></p><p><strong></strong></p><p>Bediüzzaman, Kur’ân’daki fasılanın mucizelik yönünü açıklamaya özel bir bahis tahsis etmiştir. Bu fasılalara, “hulasât ve fezlekât” adını verir. bunların, ya Esma-i Hüsnâyı veya mânâlarını tazammun ettiğini veya aklı tefekküre sevketmek için akla havale ettiğini, veyahut makasıd-ı Kur’ânîyeden bir kaide-i külliyeyi tazammun ettiğini, böylece âyetin te’kid ve te’yidi için fezlekeler yapıldığını söyler. Sözkonusu fezlekeler bu özellikleriyle Kur’ân-ı Kerimin mu’ciz birer mazharıdır. Bediüzzaman Kur’ân’ın fasılalarını ele alırken şu neticeleri ortaya çıkarır: </p><p></p><p></p><p> 1) Kur’ân, Sani-i Zülcelal’in ef’al ve eserlerini nazara karşı serer, basteder. Sonra o âsar ve ef’alinde esma-i İlahiyyeyi istihrac eder; veya haşir ve tevhid gibi bir makasıd-ı asliyye-i Kur’ânîyeyi isbat ediyor. Bunun misali, Bakara Sûresi 29. âyettir. </p><p></p><p> 2) Kur’ân, beşerin nazarına san’at-ı İlâhiyyenin mensûcâtını açar, gösterir. Sonra fezlekede o mensûcatı, esma içinde tayyeder veyahut akla havale eder. Misâl: Yûnus Sûresi 31-32. âyetler ve Bakara Sûresi 164. âyet. </p><p></p><p> 3) Bazen Kur’ân, Cenab-ı Hakk’ın fiillerini tafsîl ediyor. Sonra bir fezleke ile icmâl eder. Tafsîliyle kanaat verir, icmal ile hıfzettirir, bağlar. Misâl: Yûsuf Sûresi, 6 ve Al-i İmran Sûresi 27. âyet. </p><p></p><p>4) Kur’ân, gâh olur mahlûkat-ı İlâhiyyeyi bir tertiple zikreder; sonra o mahlukat içinde bir nizam, bir mizan olduğunu ve onun semereleri olduğunu göstermekle güya bir şeffafiyet, bir parlaklık veriyor ki, sonra o ayine misal tertibinden cilvesi bulunan Esmâ-i İlâhiyyeyi gösteriyor. Güya o mahlukat-ı mezkûre, elfazdır; şu esmâ onun mânâları, yahut o meyvelerin çekirdekleri, yahut hulasalarıdırlar. Meselâ: Mu’minûn Sûresi 12-14. âyetler; A’raf Sûresi 54. âyet. </p><p></p><p> 5) Kur’ân, bazen tagayyura maruz ve muhtelif keyfiyyata medar maddî cüz’iyâtı zikreder. Onları hakaik-i sâbite sûretine çevirmek için, sâbit, nûranî, küllî esma ile icmal eder, bağlar. Veyahut, tefekküre ve ibrete teşvik eder bir fezleke ile hatime verir. Misâl: Bakara Sûresi: 31-32. Nahl Sûresi: 66-69. âyetler. </p><p></p><p>6) Gâh oluyor ki âyet, geniş bir kesrete ahkâm-ı Rubûbiyyeti serer, sonra birlik ciheti hükmünde bir rabıta-i vahdet ile birleştirir, veyahut bir kaide-i külliye içinde yerleştirir. Meselâ: “Vesi’a kürsiyyuhu’s-semâvâti ve’l-arda velâ yeûdühü hıfzuhüma ve hüve’l-aliyyü’l-azîm” 4</p><p></p><p> 7) Gâh oluyor ki âyet, zâhirî sebebi, icadın kabiliyetinden azletmek ve uzak göstermek için müsebbebin gayelerini, semerelerini gösteriyor. Tâ anlaşılsın ki, sebep yalnız zâhirî bir perdedir. </p><p></p><p> Âyet gösteriyor ki, sebepler çendan nazar-ı zâhirîde ve vücudda müsebbebât ile muttasıl ve bitişik görünür. Fakat, hakikatte beynlerinde uzak bir mesafe var. Sebepten müsebbebin icadına kadar o derece uzaklık var ki, en büyük bir sebebin eli, en ednâ bir müsebbebin icadına yetişemez. İşte sebep ve müsebbeb arasındaki uzak mesafede Esmâ-i İlâhiyye birer yıldız gibi tulu’ eder... Esbâb ile müsebbebat mabeyninde öyle bir mesafe-i maneviyye var ki, imanın dürbiniyle, Kur’ân’ın nûriyle görünür. Meselâ: Abese Sûresi: 24-32. âyetler; Nûr Sûresi: 43-45. âyetler. </p><p></p><p> 8) Kur’ân, gâh oluyor ki, Cenab-ı Hakk’ın ahirete bakan hârika ef’allerini kalbe kabul ettirmek için izhariye hükmünde ve zihni tasdika müheyya etmek için bir idadiye sûretinde dünyadaki acaib ef’alini zikreder veyahut, istikbalî ve uhrevî olan ef’al-i acibe-i İlâhiyyeyi öyle bir sûrette zikreder ki meşhudumuz olan çok nazireleriyle onlara kanaatımız gelir. Meselâ: Yasîn Sûresinin son âyetleri, Tekvîr ve İnşikak Sûreleri gibi. </p><p></p><p>9) Kur’ân-ı Hakîm, gâh olur cüz’î bazı maksatları zikreder. Sonra o cüz’iyat vasıtasiyle küllî makamda zihinleri sevketmek için, o cüz’î maksadı, bir kaide-i külliye hükmünde olan esma-i hüsna ile takrir ederek tesbit eder, tahkik edip isbat eder. Meselâ: Mücadele, İsra ve Fatır Sûrelelerinin ilk âyetleri gibi. </p><p></p><p> 10) Gâh oluyor; âyet, insanın isyankârane amellerini zikreder, şedîd bir tehdit ile zecreder. Sonra şiddet-i tehdit, ye’se ve ümitsizliğe atmamak için, rahmetine işaret eden bir kısım esma ile hatime verir, teselli verir. Meselâ: İsrâ Sûresi: 42-44. âyetler. </p><p></p><p></p><p> Bunlar, Kur’ânî fasılaların te’siri ve Kur’ân nazmının belağatı konusundaki rollerini açıklayan güzel yorumlardır. Ben, Bediüzzaman’ın fasılalar konusunda yazdıklarıyla Dr. Ahmed Bedevî’nin yazdıklarını karşılaştırdım. Bedevî’nin genellikle herbir fasılanın sonunda yer aldığı âyetle olan münesebeti açıklamakla yetindiğini ve Suyûtî’nin el-İtkan’da yazdıkları çerçevesinde dönüp dolaştığını gördüm. Bediüzzaman, sözkonusu fasılalara kapsamlı bir nazarla bakar, içinde bulundukları âyetle münasebetlerini belirtir, insanın ruh, akıl ve vicdanı üzerinde etkili olan imanî tesirlerini ortaya koyar. Bunu da, Allah’ın isim ve sıfatlarını ta’rif ederek, san’at-ı İlâhiyyenin enfüs ve afaktaki eserlerini açıklayarak yapar. Bu açıklamalarında, Dâiretü’l-Mearifi’l-Biritaniyyenin aynı alandaki iddialarına çok etkili ve parlak bir cevap vardır.</p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Huseyni, post: 229681, member: 27"] [b]Cevap: Bediüzzaman Said Nursi’ye Göre Kur’ân'ın Mucizeliğini Açıklama Metod[/b] [B]Kur’ân’da fasıla [/B] Bediüzzaman, Kur’ân’daki fasılanın mucizelik yönünü açıklamaya özel bir bahis tahsis etmiştir. Bu fasılalara, “hulasât ve fezlekât” adını verir. bunların, ya Esma-i Hüsnâyı veya mânâlarını tazammun ettiğini veya aklı tefekküre sevketmek için akla havale ettiğini, veyahut makasıd-ı Kur’ânîyeden bir kaide-i külliyeyi tazammun ettiğini, böylece âyetin te’kid ve te’yidi için fezlekeler yapıldığını söyler. Sözkonusu fezlekeler bu özellikleriyle Kur’ân-ı Kerimin mu’ciz birer mazharıdır. Bediüzzaman Kur’ân’ın fasılalarını ele alırken şu neticeleri ortaya çıkarır: 1) Kur’ân, Sani-i Zülcelal’in ef’al ve eserlerini nazara karşı serer, basteder. Sonra o âsar ve ef’alinde esma-i İlahiyyeyi istihrac eder; veya haşir ve tevhid gibi bir makasıd-ı asliyye-i Kur’ânîyeyi isbat ediyor. Bunun misali, Bakara Sûresi 29. âyettir. 2) Kur’ân, beşerin nazarına san’at-ı İlâhiyyenin mensûcâtını açar, gösterir. Sonra fezlekede o mensûcatı, esma içinde tayyeder veyahut akla havale eder. Misâl: Yûnus Sûresi 31-32. âyetler ve Bakara Sûresi 164. âyet. 3) Bazen Kur’ân, Cenab-ı Hakk’ın fiillerini tafsîl ediyor. Sonra bir fezleke ile icmâl eder. Tafsîliyle kanaat verir, icmal ile hıfzettirir, bağlar. Misâl: Yûsuf Sûresi, 6 ve Al-i İmran Sûresi 27. âyet. 4) Kur’ân, gâh olur mahlûkat-ı İlâhiyyeyi bir tertiple zikreder; sonra o mahlukat içinde bir nizam, bir mizan olduğunu ve onun semereleri olduğunu göstermekle güya bir şeffafiyet, bir parlaklık veriyor ki, sonra o ayine misal tertibinden cilvesi bulunan Esmâ-i İlâhiyyeyi gösteriyor. Güya o mahlukat-ı mezkûre, elfazdır; şu esmâ onun mânâları, yahut o meyvelerin çekirdekleri, yahut hulasalarıdırlar. Meselâ: Mu’minûn Sûresi 12-14. âyetler; A’raf Sûresi 54. âyet. 5) Kur’ân, bazen tagayyura maruz ve muhtelif keyfiyyata medar maddî cüz’iyâtı zikreder. Onları hakaik-i sâbite sûretine çevirmek için, sâbit, nûranî, küllî esma ile icmal eder, bağlar. Veyahut, tefekküre ve ibrete teşvik eder bir fezleke ile hatime verir. Misâl: Bakara Sûresi: 31-32. Nahl Sûresi: 66-69. âyetler. 6) Gâh oluyor ki âyet, geniş bir kesrete ahkâm-ı Rubûbiyyeti serer, sonra birlik ciheti hükmünde bir rabıta-i vahdet ile birleştirir, veyahut bir kaide-i külliye içinde yerleştirir. Meselâ: “Vesi’a kürsiyyuhu’s-semâvâti ve’l-arda velâ yeûdühü hıfzuhüma ve hüve’l-aliyyü’l-azîm” 4 7) Gâh oluyor ki âyet, zâhirî sebebi, icadın kabiliyetinden azletmek ve uzak göstermek için müsebbebin gayelerini, semerelerini gösteriyor. Tâ anlaşılsın ki, sebep yalnız zâhirî bir perdedir. Âyet gösteriyor ki, sebepler çendan nazar-ı zâhirîde ve vücudda müsebbebât ile muttasıl ve bitişik görünür. Fakat, hakikatte beynlerinde uzak bir mesafe var. Sebepten müsebbebin icadına kadar o derece uzaklık var ki, en büyük bir sebebin eli, en ednâ bir müsebbebin icadına yetişemez. İşte sebep ve müsebbeb arasındaki uzak mesafede Esmâ-i İlâhiyye birer yıldız gibi tulu’ eder... Esbâb ile müsebbebat mabeyninde öyle bir mesafe-i maneviyye var ki, imanın dürbiniyle, Kur’ân’ın nûriyle görünür. Meselâ: Abese Sûresi: 24-32. âyetler; Nûr Sûresi: 43-45. âyetler. 8) Kur’ân, gâh oluyor ki, Cenab-ı Hakk’ın ahirete bakan hârika ef’allerini kalbe kabul ettirmek için izhariye hükmünde ve zihni tasdika müheyya etmek için bir idadiye sûretinde dünyadaki acaib ef’alini zikreder veyahut, istikbalî ve uhrevî olan ef’al-i acibe-i İlâhiyyeyi öyle bir sûrette zikreder ki meşhudumuz olan çok nazireleriyle onlara kanaatımız gelir. Meselâ: Yasîn Sûresinin son âyetleri, Tekvîr ve İnşikak Sûreleri gibi. 9) Kur’ân-ı Hakîm, gâh olur cüz’î bazı maksatları zikreder. Sonra o cüz’iyat vasıtasiyle küllî makamda zihinleri sevketmek için, o cüz’î maksadı, bir kaide-i külliye hükmünde olan esma-i hüsna ile takrir ederek tesbit eder, tahkik edip isbat eder. Meselâ: Mücadele, İsra ve Fatır Sûrelelerinin ilk âyetleri gibi. 10) Gâh oluyor; âyet, insanın isyankârane amellerini zikreder, şedîd bir tehdit ile zecreder. Sonra şiddet-i tehdit, ye’se ve ümitsizliğe atmamak için, rahmetine işaret eden bir kısım esma ile hatime verir, teselli verir. Meselâ: İsrâ Sûresi: 42-44. âyetler. Bunlar, Kur’ânî fasılaların te’siri ve Kur’ân nazmının belağatı konusundaki rollerini açıklayan güzel yorumlardır. Ben, Bediüzzaman’ın fasılalar konusunda yazdıklarıyla Dr. Ahmed Bedevî’nin yazdıklarını karşılaştırdım. Bedevî’nin genellikle herbir fasılanın sonunda yer aldığı âyetle olan münesebeti açıklamakla yetindiğini ve Suyûtî’nin el-İtkan’da yazdıkları çerçevesinde dönüp dolaştığını gördüm. Bediüzzaman, sözkonusu fasılalara kapsamlı bir nazarla bakar, içinde bulundukları âyetle münasebetlerini belirtir, insanın ruh, akıl ve vicdanı üzerinde etkili olan imanî tesirlerini ortaya koyar. Bunu da, Allah’ın isim ve sıfatlarını ta’rif ederek, san’at-ı İlâhiyyenin enfüs ve afaktaki eserlerini açıklayarak yapar. Bu açıklamalarında, Dâiretü’l-Mearifi’l-Biritaniyyenin aynı alandaki iddialarına çok etkili ve parlak bir cevap vardır. [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
İslamiyet
Kuran-i Kerim
Bediüzzaman Said Nursi’ye Göre Kur’ân'ın Mucizeliğini Açıklama Metodu
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst