Altıncı Şuâ

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Muvahhid1

Well-known member
Yalnız İki Nüktedir.

besmele.jpg


[Namazdaki teşehhüdde bulunan
blank.gif
1اَلتَّحِيَّاتُ اَلْمُبَارَكَاتُ اَلصَّلَوَاتُ اَلطَّيِّبَاتُ ِللهِ
ilâ âhirenin iki noktasına gelen iki suâle iki cevaptır. Teşehhüdün sâir hakikatlerinin beyanı başka vakte tâlik edilerek bu Altıncı Şuâda yüzer nüktesinden yalnız İki Nüktesi muhtasar bir sûrette beyanedilecek.]

Birinci Sual: Teşehhüdün mübarek kelimâtı, Mirac gecesinde Cenâb-ı Hak ile Resulünün birmükâlemeleri olduğu halde, namazda okunmasının hikmeti nedir?Elcevap: Her mü’minin namazı, onun bir nevi miracı hükmündedir. Ve o huzura lâyık olan kelimeler ise Mirac-ı Ekber-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmda söylenen sözlerdir. Onlarızikretmekle o kudsî sohbet tahattur edilir. O tahatturla o mübarek kelimelerin mânâlarıcüz’iyetten külliyete çıkar ve o kudsî ve ihâtalı mânâlar tasavvur edilir veya edilebilir. Ve otasavvur ile kıymeti ve nuru teâlî edip genişlenir.

Meselâ: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, o gecede Cenâb-ı Hakka karşı selâm yerindeاَلتَّحِيَّاتُ ِللهِ demiş. Yani, “Bütün zîhayatların, hayatlarıyla gösterdikleri


[NOT]
Dipnot-1
“Bütün tahiyyeler, bütün mübarek şeyler, bütün salâvat ve duâlar ve bütün kelimat-ı tayyibe Allah’a mahsustur.” Buhari, Ezân: 148, 150, el-Amel Fi’s-Salât: 4, İsti’zân: 3, 28, Da’avât: 16, Tevhîd: 5; Müslim, Salât: 56, 60, 62; Ebû Dâvud, Salât: 178; Tirmizî, Salât: 100, Nikâh: 17; Nesâî, Tatbîk: 23, Sehv: 41, 43-45, 56, 100-104; İbn-i Mâce, İkâme: 24; Nikâh: 19; Dârimî, Salât: 84, 92; Muvatta’,Nidâ’: 53, 55; Müsned, 1:292, 376, 382-4:409.
[/NOT]






Aleyhissalâtü Vesselâm: Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsunCenâb-ı Hak: Hakkın ta kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah
Mirac: Peygamberimizin (a.s.m.) Allah’ın huzuruna yükselişi ve bütün mânevî âlemleri gezdiği yolculukMirac-ı Ekber-i Muhammed: Hz. Muhammed’in (a.s.m) büyük miracı
Resul: elçi, peygamberResul-i Ekrem: Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.)
beyan: açıklama, anlatımcüz’iyet: ferdîlik, bireysellik
hakikat: sır; doğru, gerçekhikmet: gaye, fayda, sır
ihâtalı: kuşatıcı, kapsamlıilâ âhir: sonuna kadar
kelimât: kelimeler, sözlerkudsî: her türlü kusur ve noksandan uzak, mukaddes
külliyet: kapsamlılık, genellikmuhtasar: kısa, özetlenmiş
mübarek: bereketli, hayırlımükâleme: karşılıklı konuşma
nevi: çeşit, türnükte: ince ve derin anlamlı söz
suret: biçim, şekilsâir: diğer, başka
tahattur: hatırlamatasavvur: düşünme, hayal
teâlî etmek: yükselmek, yücelmekteşehhüd: namazda her oturuşta tahiyyat duâsını okuma ve bu duayı okuyacak kadar oturma
tâlik etmek: sonraya bırakmakzikretmek: anmak, belirtmek
zîhayat: canlı, hayat sahibişua: ışık kaynağından çıkan ışık telleri, ışın
 

Muvahhid1

Well-known member
Altıncı Şuâ - sayfa 133

tesbihat-ı hayatiye ve Sânilerine takdim ettikleri fıtrî hediyeler, ey Rabbim, Sana mahsustur. Ben dahi bütün onları tasavvurumla ve imanımla Sana takdim ediyorum.”
Evet, nasıl ki, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmاَلتَّحِيَّاتُ
blank.gif
1 kelimesiyle bütün zîhayatın ibâdât-ı fıtrîyelerini niyet edip takdim ediyor.
Öyle de, tahiyyatın hülâsası olanاَلْمُبَارَكَاتُ
blank.gif
2 kelimesiyle de, bütün medar-ı bereket ve tebrik ve bârekâllah dediren ve mübarek denilen ve hayatın ve zîhayatın hülâsası olan mahlûklar, hususan tohumların ve çekirdeklerin, danelerin, yumurtaların fıtrîmübarekiyetlerini ve bereketlerini ve ubudiyetlerini temsil ederek, o geniş mânâ ile söylüyor.
Ve mübarekâtın hülâsası olanاَلصَّلَوَاتُ
blank.gif
3 kelimesiyle de, zîhayatın hülâsası olan bütün zîruhun ibâdât-ı mahsusalarını tasavvur edip dergâh-ı İlâhîye o ihâtalı mânasıyla arzediyor.
Ve اَلطَّيِّبَاتُ
blank.gif
4 kelimesiyle de, zîruhun hülâsaları olan kâmil insanların vemelâike-i mukarrebînin, salâvatın hülâsası olan tayyibat ile nuranî ve yüksek ibadetlerini irade ederek Mâbuduna tahsis ve takdim eder.
Hem nasıl ki o gecede Cenâb-ı Hak tarafından اَلسَّلاَمُ عَلَيْكَ يَا اَيُّهَا النَّبِىُّ
blank.gif
5 demesi, istikbâlde yüzer milyon insanların her biri, her gün, hiç olmazsa on defa





[NOT]Dipnot-1 Tesbihler, hayat hediyeleri, fıtrî ibadetler.

Dipnot-2 Mübarek şeyler, tebrik ve berekete sebep olan yaratıklar.

Dipnot-3 Ruh sahiplerinin hususî ibadetleri.

Dipnot-4 Kâmil insanların ve Allah’a yakın meleklerin nurlu ve yüksek ibadetleri.

Dipnot-5 Selâm olsun sana ey Peygamber!
[/NOT]



Aleyhissalâtü Vesselâm: Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsunCenâb-ı Hak: Hakkın ta kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah
Mâbud: kendisine ibadet edilen AllahRab: bütün varlıkları terbiye eden ve idaresi ve tasarrufu altında bulunduran Allah
Resul-i Ekrem: Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.)Sâni: herşeyi san’atlı ve mükemmel bir şekilde yaratan Allah
bârekâllah: Allah ne mübarek yaratmış; Allah hayırlı ve bereketli kılsındane: tane, tohum
dergâh-ı İlâhî: Cenâb-ı Allah’ın yüce katı, makamıfıtrî: doğal, yaratılıştan gelen
hususan: özelliklehülâsa: esas, öz
ibâdât-ı fıtrîye: doğal, yaratılıştan gelen ibadetleribâdât-ı mahsusa: kendilerine özgü ibadetler
ihâtalı: kuşatıcı, kapsayıcıistikbâl: gelecek
kâmil: olgun, kemâl ve fazilet sahibimahlûk: yaratılmış
mahsus: has, özelmedar-ı bereket ve tebrik: bereket ve tebrik sebebi, vesilesi
melâike-i mukarrebîn: makam itibariyle Allah’a daha yakın olan meleklermübarek: bereketli, hayırlı
mübarekiyet: mübareklikmübarekât: bereketli ve güzel şeyler
salâvat: Peygamberimize edilen rahmet ve esenlik duasıtahiyyat: selamlar ve ibadetler
tahsis: ait kılmatakdim etmek: sunmak
tasavvur: düşünme, zihinde şekillendirme, tasarlamatayyibat: iyi ve güzel işler, hareketler, ibadetler
tesbihat-ı hayatiye: bütün canlı varlıkların halleriyle yaptıkları tesbihlerubudiyet: Allah’a kulluk
zîhayat: canlı, hayat sahibizîruh: ruh sahibi
 

Muvahhid1

Well-known member
Altıncı Şuâ - sayfa 134

اَلسَّلاَمُ عَلَيْكَ يَا اَيُّهَا النَّبِىُّ
blank.gif
1
demelerini âmirâne iş’ar eder ve o selâm-ı İlâhî, o kelimeye geniş bir nur ve yüksek bir mânâ verir. Öyle de, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın, o selâma mukàbil اَلسَّلاَمُ عَلَيْنَا وَعَلٰى عِبَادِ اللهِ الصَّالِحِينَ
blank.gif
2 demesi istikbalde muazzam ümmeti veümmetinin salihleri, selâm-ı İlâhîyi temsil eden İslâmiyete mazhar olmasını ve İslâmiyetinumumî bir şiarı olan mü’minler ortasındaki اَلسَّلاَمُ عَلَيْكَ - وَعَلَيْكَ السَّلاَمُ
blank.gif
3 umum ümmet demesini râciyâne, dâîyâne Hâlıkından istediğini ifade ve ihtar eder.

Ve o sohbette hissedâr olan Hazret-i Cebrail Aleyhisselâm, emr-i İlâhî ile o gece اَشْهَدُ اَنْ لاَۤ إِلٰهَ اِلاَّ اللهُ وَاَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللهِ
blank.gif
4 demesi, bütün ümmet kıyamete kadar böyle şehadet edeceğini ve böyle diyeceklerinimübeşşirâne haber verir. Ve bu mükâleme-i kudsiyeyi tahattur ile kelimelerin mânâları parlar, genişlenir.


Bu mezkûr hakikatın inkişafında bana yardım eden garip bir hâlet-i ruhiyedir:


Bir zaman karanlıklı bir gurbette, karanlık bir gecede, zulmetli bir gaflet içinde, hali hazırda olan bu koca kâinat hayalime câmid, ruhsuz, meyyit, boş, hâlî, müthiş bir cenaze göründü. Geçmiş zaman dahi bütün bütün ölü, boş, meyyit, müthiş tahayyül edildi. O hadsiz mekân ve o hudutsuz zaman, karanlıklı bir vahşetgâh sûretini aldı. Ben o hâletten kurtulmak için namaza iltica ettim. Teşehhüddeاَلتَّحِيَّاتُ
blank.gif
5





[NOT]Dipnot-1 Selâm olsun sana ey Peygamber!

Dipnot-2 Bize ve Allah’ın salih kullarına selâm olsun.

Dipnot-3 Selâm olsun sana; sana da selâm olsun.

Dipnot-4 Allah’tan başka hiçbir ilâh olmadığına şehadet ederim. Ve Muhammed’in (a.s.m.), Allah’ın elçisi olduğuna da şehadet ederim.

Dipnot-5 Tesbihler, hayat hediyeleri, fıtrî ibadetler.

[/NOT]




Aleyhissalâtü Vesselâm: Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsunAleyhisselâm: Allah selâmı onun üzerine olsun
Hazret-i Cebrail: [bk. bilgiler – Cebrail (a.s.)]Hâlık: her şeyi yaratan Allah
Resul-i Ekrem: Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.)câmid: cansız, sert, katı
dâîyâne: dua ederek, isteyerekemr-i İlâhî: Allah’ın emri
gaflet: Cenâb-ı Haktan ve âhiretten habersiz davranmahadsiz: sonsuz, sınırsız
hakikat: sır; doğru, gerçekhissedâr: hisse sahibi
hudutsuz: sınırsızhâlet: durum, hâl
hâlet-i ruhiye: ruh hâlihâli: boş, ıssız
hâli hazır: şimdiki zamanihtar etmek: hatırlatmak
iltica etmek: sığınmakinkişaf: açığa çıkma, açılma
istikbâl: gelecekiş’âr etmek: bildirmek
kâinat: evren, bütün yaratılmışlarmazhar olmak: erişmek, nail olmak
meyyit: ölümezkûr: anılan, sözü geçen
muazzam: azametli, çok büyükmukàbil: karşılık
mübeşşirâne: müjdeleyerekmükâleme-i kudsiye: karşılıklı kutsal konuşma
râciyâne: yalvararaksalih: dinin emir ve yasaklarına uygun hareket eden, Allah’ın sevgili kulu
selâm-ı İlâhî: Allah’ın selâmısûret: biçim, şekil
tahattur: hatırlamatahayyül etmek: hayal etmek
umum: bütünumumî: genel, herkese ait
vahşetgâh: yalnızlık yeri, vahşî olanzulmet: koyu karanlık
âmirâne: emrederekümmet: Hz. Peygambere inanıp onun yolundan giden mü’minler
şehadet etmek: şehadet kelimesini söylemek, kelime-i şehadet getirmekşiar: işaret, nişan
 

Muvahhid1

Well-known member
Altıncı Şuâ - sayfa 135

dediğim zaman birden kâinat canlandı; hayattar, nuranî bir şekil aldı, dirildi. Hayy-ı Kayyûmun parlak bir âyinesi oldu. Bütün hayattar eczasıyla beraber, hayatlarının tahiyyelerini ve hedâyâ-yı hayatiyelerini daimî bir sûrette Zât-ı Hayy-ı Kayyûma takdim ettikleriniilmelyakîn, belki hakkalyakîn ile bildim ve gördüm.


Sonra اَلسَّلاَمُ عَلَيْكَ يَاۤ اَيُّهَا النَّبِىُّ
blank.gif
1 dediğim vakit, ohudutsuz ve hâlî zaman birden Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın riyaseti altında, zîhayatruhlar ile vahşetzar suretinden ünsiyetli bir seyrangâh suretine inkılâp etti.

İkinci Sual: Teşehhüd âhirinde,
اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰۤى اٰلِ مُحَمَّدٍ كَمَا صَلَّيْتَ عَلٰۤى اِبْرَاهِيمَ وَعَلٰۤى اٰلِ اِبْرَاهِيمَ
blank.gif
2

deki teşbih, teşbihlerin kaidesine uygun gelmiyor. Çünkü, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm, İbrahim Aleyhisselâmdan daha ziyade rahmete mazhardır ve daha büyüktür. Bunun sırrı nedir? Hem bu tarzdaki salâvatın teşehhüdde tahsisinin hikmeti nedir? Aynı dua, eski zamandan beri ve bütün namazda tekrar etmeleri... Halbuki bir dua bir defa kabule mazhar olsa yeter. Milyonlarca duaları makbul olan zâtlar musırrâne dua etmesi ve bilhassa o şeyvaad-i İlâhîye iktiran



[NOT]Dipnot-1 Selâm olsun sana ey Peygamber!

Dipnot-2 “Allah’ım, İbrahim’e (a.s.) ve İbrahim’in (a.s.) nesline rahmet ettiğin gibi, Muhammed’e (a.s.m.) ve Muhammed’in (a.s.m.) nesline derahmet et.” Buhari, Enbiyâ: 10.

[/NOT]




Aleyhissalâtü Vesselâm: Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsunAleyhisselâm: Allah’ın selâmı onun üzerine olsun
Hayy-ı Kayyûm: hayatı ezelî ve ebedî olup her canlıya hayat veren ve Kendi varlığı için hiçbir sebebe bağlı olmayıp her şeyi ayakta tutan AllahResul-i Ekrem: Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.)
Zât-ı Hayy-ı Kayyûm: hayatı ezelî ve ebedî olup her canlıya hayat veren ve Kendi varlığı için hiçbir sebebe bağlı olmayıp her şeyi ayakta tutan Zât, Allahbilhassa: özellikle
daimî: sürekli, devamlıecza: cüzler, parçalar
hakkalyakîn: bizzat yaşayarak, şüpheye yer bırakmayacak şekilde kesin bilgi edinmehayattar: canlı
hedâyâ-yı hayatiye: hayatın sunduğu hediyelerhikmet: sır; gaye, sebep
hudutsuz: sınırsızhâli: boş, ıssız
iktiran etmek: iki şey yanyana beraber gelmek, tevafuk etmekilmelyakin: kesin delile dayanarak, hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde bilme
inkılâp etmek: dönüşmekkaide: düstur, kural
kâinat: evren, bütün yaratılmışlarmakbul olan: kabul edilen
mazhar olma: erişme, nail olmamusırrâne: ısrarlı bir şekilde
nuranî: nurlurahmet: İlâhî şefkat, merhamet
riyaset: reislik, başkanlıksalâvat: Peygamberimize edilen rahmet ve esenlik duası
seyrangâh: gezi ve seyir yerisûret: biçim, şekil
tahiyye: selâm, hediyetahsis: hususi kılma, ait kılma
takdim etmek: sunmakteşbih: benzetme
teşehhüd: namazda tahiyyat duâsını okuyacak kadar oturmavaad-i İlâhî: Cenâb-ı Allah’ın söz vermesi
vahşetzar: ürküntü ve yalnızlık veren yerziyade: çok, fazla
zîhayat: canlı, hayat sahibiâhir: son
ünsiyet: canayakın, dostİbrahim: [bk. bilgiler – İbrahim (a.s.)]
 

Muvahhid1

Well-known member
Altıncı Şuâ -sayfa 136

etmiş ise... Meselâ
blank.gif
1 عَسٰۤى اَنْ يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَامًا مَحْمُودًاCenâb-ı Hak vaad ettiği halde, her ezan ve kàmetten sonra edilen mervî duada

blank.gif
2 وَابْعَثْهُ مَقَامًا مَحْمُودًا نِالَّذِى وَعَدْتَهُdeniliyor; bütün ümmet o vaadi îfa etmek için dua ederler. Bunun sırr-ı hikmeti nedir?


Elcevap: Bu sualde üç cihet ve üç suâl var.
Birinci cihet: Hazret-i İbrahim Aleyhisselâm, gerçi Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâma yetişmiyor. Fakat onun âli, enbiyadırlar. Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın âli,evliyadırlar. Evliya ise, enbiyaya yetişemezler. Âl hakkında olan bu duanın parlak bir sûrette kabul olduğuna delil şudur ki:


Üç yüz elli milyon içinde, Âl-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmdan yalnız iki zâtın, yaniHasan (r.a.) ve Hüseyin’in (r.a.) neslinden gelen evliya ekser-i mutlak hakikat mesleklerinin ve tarîkatlarının pîrleri ve mürşidleri onlar olmaları
blank.gif
3 عُلَمَاءُ اُمَّتِى كَاَنْبِيَاۤءِ بَنِى اِسْرَاۤئِيلَhadîsinin mazharları olduklarıdır. Başta Câfer-i Sâdık (r.a.) ve Gavs-ı Âzam (r.a.) ve Şah-ı Nakşibend (r.a.) olarak herbiri, ümmetin birkısm-ı âzamını tarîk-i hakikate ve hakikat-i İslâmiyete irşad edenler, bu âl hakkındaki duanınmakbuliyetinin meyveleridirler.

İkinci cihet: Bu tarzdaki salâvatın namaza tahsis-i hikmeti ise, meşahir-i insaniyenin en nuranî, en mükemmeli, en müstakimi olan enbiya ve evliyanın




[NOT]Dipnot-1 “Umulur ki Rabbin, seni övülmüş bir makam olan en büyük şefaat makamına kavuşturur.” İsrâ Sûresi, 17:79.

Dipnot-2 “Muhammed’i (a.s.m.) ona va’dettiğin övülmüş bir makam olan şefaat makamına kavuştur.” Buhari, Ezân: 8, 17. Sûrenin tefsiri: 11;Tirmizî, Mevâkît: 43; Salât: 42; Ebû Dâvud, Salât: 37; Nesâî, Ezân: 38; İbn-i Mâce, Ezân: 4; İkâme: 25; Müsned, 3:354.

Dipnot-3 “Ümmetimin alimleri İsrâiloğullarının peygamberleri gibidir.” Bu hadîs, kaynaklarda haber-i meşhur olarak geçmektedir. bk. Aclûnî,Keşfü’l-Hafâ: 2:64; Tecrîd-i Sarîh Tercemesi: 1:107 (Diyanet İşleri Yayınları)

[/NOT]



Aleyhissalâtü Vesselâm: Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsunAleyhisselâm: Allah’ın selâmı onun üzerine olsun
Cenâb-ı Hak: Hakkın ta kendisi olan şeref ve yücelik sahibi AllahCâfer-i Sâdık: (bk. bilgiler)
Gavs-ı Âzam: [bk. bilgiler – Abdülkàdir-i Geylânî (k.s.)]Hasan: [bk. bilgiler – Hasan (r.a.)]
Hazret-i İbrahim: [bk. bilgiler – İbrahim (a.s.)]Hüseyin: [bk. bilgiler – Hüseyin (r.a.)]
cihet: taraf, yönekser-i mutlak: büyük çoğunluk
enbiya: nebiler, peygamberlerevliya: veliler, Allah dostları
hadîs: Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mübarek söz, fiil ve hareketi veya onun onayladığı başkasına ait söz, iş veya davranışhakikat: doğru, gerçek
hakikat-ı İslâmiye: İslâmiyetin hakikatleri, gerçekleriirşad etmek: doğru yolu göstermek
kamet: farz namaza durmadan önce okunan ezankısm-ı âzam: büyük bölüm
makbuliyet: kabul edilmiş olmamazhar: erişme, nail olma
mervî: rivayet edilen, nakledilen, aktarılanmeşahir-i insaniye: meşhur insanlar, ünlü kişiler
mürşid: irşad eden, doğru yolu gösterenmüstakim: dosdoğru olan
pîr: öndersalâvat: Peygamberimize edilen rahmet ve esenlik duası
sûret: biçim, şekilsırr-ı hikmet: herkesin bilmediği gizli yarar, sebep
tahsis-i hikmet: has kılınmanın hikmeti, namaza ait olmasının sırrıtarîk-i hakikat: hakikat yolu
tarîkat: mânevî ilerlemeye götüren yolvaad: söz verme
Âl-i Muhammed: Hz. Muhammed’in (a.s.m.) soyu, ailesiâl: soy, âile
îfa etmek: yerine getirmekümmet: Hz. Peygambere inanıp onun yolundan giden mü’minler
Şâh-ı Nakşibend: (bk. bilgiler)
 

Muvahhid1

Well-known member
Altıncı Şuâ -sayfa 137

kàfile-i kübrasının gittikleri ve açtıkları yolda, kendisi dahi o yüzer icmâ ve yüzer tevatürkuvvetinde bulunan ve şaşırmaları mümkün olmayan o cemaat-i uzmâya, o sırat-ı müstakimdeiltihak ve refakat ettiğini tahattur etmektir. Ve o tahatturla şübehat-ı şeytaniyeden veevham-ı seyyieden kurtulmaktır. Ve bu kàfile, bu kâinat Sahibinin dostları ve makbulmasnuları; ve onların muarızları, Onun düşmanları ve merdut mahlûkları olduğuna delil ise,zaman-ı Âdem’den beri o kàfileye daima muavenet-i gaybiye gelmesi ve muarızlarına her vakit musibet-i semâviye inmesidir.


Evet, kavm-i Nuh ve Semûd ve Âd ve Firavun ve Nemrud gibi bütün muarızlar, gazab-ı İlâhîyi ve azabını ihsas edecek bir tarzda gaybî tokatlar yedikleri gibi, kàfile-i kübrânın NuhAleyhisselâm, İbrahim Aleyhisselâm, Mûsâ Aleyhisselâm, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmgibi bütün kudsî kahramanları dahi, harika ve mu’cizâne ve gaybî bir surette mu’cizelere veihsanat-ı Rabbâniyeye mazhar olmuşlar. Birtek tokat hiddeti, birtek ikram muhabbeti gösterdiği halde, binler tokat muarızlara ve binler ikram ve muavenet kàfileye gelmesi,bedahet derecesinde ve gündüz gibi zâhir bir tarzda, o kàfilenin hakkaniyetine ve sırat-ı müstakîmde gittiğine şehadet ve delâlet eder. Fâtiha’da


blank.gif
1 صِرَاطَ الَّذِينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْo kàfileye ve

blank.gif
2 غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلاَ الضَّالِّينَmuarızlarına bakıyor. Burada beyan ettiğimiz nükte ise, Fâtiha’nın âhirinde daha zâhirdir.





[NOT]Dipnot-1 “Kendilerine nimet ve ihsanda bulunduğun peygamberlerinin ve onlara tâbi olan sâlih kullarının yoluna...” Fâtiha Sûresi, 1:7.

Dipnot-2 “Gazabına uğrayanların ve sapıtmış olanların yoluna değil.” Fâtiha Sûresi, 1:7.
[/NOT]





Aleyhissalâtü Vesselâm: Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsunFâtiha: Kur’ân-ı Kerimin 1. sûresi
Mûsâ: [bk. bilgiler – Mûsâ (a.s.)]Nuh: [bk. bilgiler – Nuh (a.s.)]
bedahet derecesinde: açıkça, aşikâr olarakbeyan etmek: açıklamak
cemaat-i uzmâ: büyük cemaat, toplulukdelâlet etmek: işaret etmek, delil olmak
evham-ı seyyie: kötü kuruntulargaybî: bilinmeyen, gayb âlemine ait
gazab-ı İlâhî: Allah’ın gazabıhakkaniyet: doğruluk, gerçekçilik
hiddet: öfkeicmâ: fikir birliği
ihsas etmek: hissettirmekihsânât-ı Rabbâniye: Allah’ın terbiye ve idaresinin lütuf ve bağışları
ikram: bağış, ihsaniltihak: katılma
kavm-i Firavun: (bk. bilgiler – Firavun)kavm-i Nemrud: (bk. bilgiler – Nemrud)
kavm-i Nuh: Hz. Nuh’un kavmi [bk. bilgiler – Nuh (a.s.)]kavm-i Semûd: [bk. bilgiler – Salih (a.s.)]
kavm-i Âd: (bk. bilgiler – Âd Kavmi)kudsî: her türlü kusur ve noksandan uzak, mukaddes
kàfile: grup, kervankàfile-i kübra: büyük grup, büyük kervan
mahlûk: yaratılmışmasnu: san’at eseri varlık
mazhar olmak: erişmek, nail olmakmerdut: reddedilmiş, geri çevrilmiş
muarız: karşı gelenmuavenet: yardım
muavenet-i gaybiye: gizli yardımmuhabbet: sevgi
musibet-i semâviye: gökten gelen musibetler, belâlarmu’cizane: mu’cizeli bir şekilde
mu’cize: Allah’ın izniyle peygamberler tarafından ortaya konulan ve bir benzerini yapmakta başkalarını aciz ve hayrette bırakan olağanüstü hâl ve hareketlernükte: ince ve derin anlamlı ve incelik
refakat etmek: arkadaşlık etmeksuret: biçim, şekil
sırat-ı müstakim: dosdoğru yoltahattur: hatırlama
tevatür: yalan söylemeleri mümkün olmayan topluluklardan gelen ve doğruluğu kesin olarak kanıtlanan haberzaman-ı Âdem: Âdem Peygamberin (a.s.) zamanı
zâhir: açık, gözle görülürâhir: son
İbrahim: [bk. bilgiler – İbrahim (a.s.)]şehadet: şahitlik, tanıklık
şübehat-ı şeytaniye: şeytanî şüpheler
 

Muvahhid1

Well-known member
Altıncı Şuâ -sayfa 138

Üçüncü cihet: Bu kadar tekrar ile kat’î verilecek olan bir şeyin vermesini istemesinin sırr-ı hikmeti şudur:


İstenilen şey, meselâ, Makam-ı Mahmud, bir uçtur. Pek büyük ve binler Makam-ı Mahmudgibi mühim hakikatleri ihtiva eden bir hakikat-ı âzamın bir dalıdır. Ve hilkat-i kâinatın en büyük neticesinin bir meyvesidir. Ve ucu ve dalı ve o meyveyi dua ile istemek ise, dolayısıyla ohakikat-i umumiye-i uzmânın tahakkukunu ve vücut bulmasını ve o şecere-i hilkatin en büyük dalı olan âlem-i bâkinin gelmesini ve tahakkukunu ve kâinatın en büyük neticesi olan haşir vekıyametin tahakkukunu ve dâr-ı saadetin açılmasını istemektir. Ve o istemekle, dâr-ı saadetin ve Cennetin en mühim bir sebeb-i vücudu olan ubudiyet-i beşeriyeye ve daavât-ı insaniyeye kendisi dahi iştirak etmektir. Ve bu kadar hadsiz derecede azîm bir maksat için, bu hadsizdualar dahi azdır.


Hem Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâma Makam-ı Mahmud verilmesi, umumümmete şefaat-i kübrasına işarettir. Hem o, bütün ümmetinin saadetiyle alâkadardır. Onun için hadsiz salâvat ve rahmet dualarını bütün ümmetten istemesi ayn-ı hikmettir.


سُبْحَانَكَ لاَعِلْمَ لَنَاۤ اِلاَّ مَاعَلَّمْتَنَاۤ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ
blank.gif
1





endOfSection.gif
endOfSection.gif




[NOT]
Dipnot-1 “Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki ilmi ve hikmeti herşeyi kuşatan Sensin.” Bakara Sûresi, 2:32.
[/NOT]




Aleyhissalâtü Vesselâm: Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsunMakam-ı Mahmûd: Peygamberimizin kavuşacağı, Allah tarafından vaad edilen yüksek makam
alâkadar: alâkalı, ilgiliayn-ı hikmet: hikmetin ta kendisi, tam yerli yerinde
azîm: büyük, yücecihet: yön, taraf
daavât-ı insaniye: insanların dualarıdâr-ı saadet: mutluluk yurdu, âhiret
hadsiz: sayısız, sınırsızhadsiz derecede: sonsuz derecede
hakikat: doğru, gerçekhakikat-i umumiye-i uzmâ: büyük ve umumî hakikat
hakikat-ı âzam: en büyük hakikathaşir: öldükten sonra âhirette tekrar diriltilip Allah’ın huzurunda toplanma
hilkat-i kâinat: kâinatın yaratılışıihtiva eden: içeren
iştirak etmek: katılmakkat’î: kesin olarak
kâinat: evren, bütün yaratılmışlarkıyamet: dünyanın sonu, varlığın bozulup dağılması
rahmet: şefkat, merhametsaadet: mutluluk
salâvat: Peygamberimize edilen rahmet ve esenlik duasısebeb-i vücud: varlık sebebi
sırr-ı hikmet: hikmet sırrı, herkesin bilmediği gizli sırtahakkuk: gerçekleşme
ubudiyet-i beşeriye: insanlığın ibadeti, kulluğuumum: bütün, genel
âlem-i bâkî: devamlı ve kalıcı olan âhiret âlemiümmet: Hz. Peygambere inanıp onun yolundan giden mü’minler
şecere-i hilkat: yaratılış ağacışefaat-i kübra: büyük şefaat; günahlarımızın bağışlanması için Peygamber Efendimizin aracılık etmesi
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst