Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
İslamiyet
Alimler ve Evliyalar
Altın Silsile 30.Halka Mevlana Halid-i Bağdadi[ksa]Hazretleri[genel]
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="ashabulyemin" data-source="post: 187948" data-attributes="member: 12602"><p><strong>[PLAIN]2- Altın Silsile 30.Halka Mevlana Halid-i Bağdadi[ksa]Hazretleri[genel][/PLAIN]</strong></p><p></p><p><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px">KUZEY IRAK BÖLGESİ</span></span></p><p> </p><p> </p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'">Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri âlimlerin âlimi, mürşidlerin rehberiydi. Her gün aydınlatan nuruydu. Şeriat, tarikat, hakikat ve mârifet denilen dört ilmin kapısını açan gönüller sultanıydı. Kur’an ve Sünnet, onunla daha iyi anlaşılır oldu. Tasavvuf ve tarikatın incelikleri, hakikat ve mârifet nuruyla ortaya çıktı.</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'">Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri zâhirî ve bâtınî ilimlerde rehberdi. Âlimler ve mürşidler onunla nice sırlara ulaştı. Çünkü o, ruhlara can katan bir güneş gibiydi; gönülleri ısıttı. Günahtan ıstırap çeken kalplere neşe veren pınar gibiydi; imanları muhabbetle, aşkla, şevkle canlandırdı. Sâlih amellerle güzelleştirdi. Himmeti boldu. Elde ettiği ilimleri, gönüllerde konuşturdu.</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'">Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri zamanın gavsıydı, kendisinden medet istemeye gelenlere rahmet deryası gibi coşardı. Onun ilmine denizler kaynak, gökler vatan, güneş nur, ay karanlık gecelerin parlayan nişanıydı. Onda bir âli himmet vardı ki âlimler, velîler, mürşidler onun dertlisi ve sevdalısıydı. Nasıl girilirdi yüce sıfatlar dergâhına, nasıl yol bulunurdu yüceler yücesi Allah’ın katına? Yeryüzünde nice sırlar, onun duasıyla açıldı. “Kabul ederse yoluna kurban olayım” diyen sevenleri vardı.</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'">Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri Kuzey Irak’ta Kerkük’e çok yakın olan Süleymaniye şehrinin Karadağ kasabasında 1193 (1779) yılında dünyaya geldi. Karadağ hem akarsuları, bağları, bahçeleriyle hem de âlim seviyesinde mezunlar veren medreseleriyle şöhretliydi.</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'">Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri ilk yıllarını bu medreselerde tamamladı. Tefsir, hadis, kelâm ve fıkıh bilgileriyle tanındı. Devrin bütün İslâmî klasik eserlerini öğrendi. Ergenlik dönemine geldiğinde yazdığı şiirlerle gönülleri fethetti. Kendine özgü bir dünyası vardı; daha o dönemlerde maddî isteklerden arındırılmıştı; açlık bineğine binmiş, uykusuzluğu ise yol aracı edinmişti. Çocukluk döneminde halktan ayrı yaşamayı çok sevmişti.</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'">Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri bir müddet sonra ilmin gösterdiği ışığın izlerini takip ederek, pek çok âlimin ders halkasına katılmaya başladı. Bu durum onu, vatanı ve ailesinden ayrı kalmaya sevketti. Süleymaniye’de Molla Muhammed Sâlih, Şeyh Abdullah Harpûtî, Mollazâde Abdürrahim, Şeyh Muhammed Kasım gibi önde gelen âlimlerden ve devrin özellikle iki büyük âlimi Şeyh Seyyid Abdülkerim ve Abdürrahim Berzencî kardeşlerden zâhirî derslerini tamamladı, icâzet aldı.</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'">Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri medreseden mezun olduktan sonra artık bütün zamanlarını ilim ve ibadetle geçirmeye başladı. Gerçi o, kendisini müderrisliğe lâyık görmüyordu, ama Karadağ’ın Baban bölgesi valisi İbrahim Paşa, kendi memleketinde onun müderris olmasını çok arzuluyordu. Hatta babası da bunu çok istiyordu. Ancak o henüz icâzet almadığı dersleri olduğunu düşünüyor, bütün bu isteklere,</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'">“Henüz teklif ettiğiniz görevlere hazır değilim” diye cevap veriyordu.</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'">Sonra Senendec’e geldi. Burada devrin büyük astronomi âlimleri vardı; örneğin Şeyh Muhammed Senendecî gibi... Bu zat, dönemin Ali Kuşçu’su diye anılıyordu.170 Onun derslerine katıldı, icâzet aldı. 1213 (1799) yılında ise henüz yirmi yaşındayken memleketine geriye döndü.</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'">O zaman Süleymaniye’de veba salgını baş göstermişti. Kendisinden icâzetnâme aldığı hocası Şeyh Seyyid Abdülkerim Berzencî de vefat etmişti. Onun vefatı üzerine medresede müderrisliği kabul etti. Ders vermeye başladı. Her haliyle insanlara örnekti. Dünyevî hırsı yoktu. Valiler ve yöneticiler onun ayağına gelirdi. Sözleri geçerli, davranışları övgüye lâyıktı. Taşıdığı sıfatların hakkını veriyordu. Ancak arada geçen zaman içinde ilâhî bir kuvvet onu bambaşka bir dünyaya yönlendirdi.</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'">Kâbe-i Muazzama’ya, Medine-i Münevvere’ye...</span></span></p><p> </p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'">SÜLEYMANİYE</span></span></p><p> </p><p> </p><p> </p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'">Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri o yıl hac ibadetini tamamladı. Memleketi Süleymaniye’ye döndü. Talebeleri ile derslerine yine başladı. Ancak gönül dünyasındaki aradığı huzuru hâlâ bulamamıştı. Süleymaniye’de geçirdiği bu yıllar, arayışın belki de sonuçlanan ilk basamakları olacaktı. Yol uzundu, ufuklar ötesi bir dünya vardı. Bu da tasavvuf ilminin konusuydu. Özündeki gani gönüllülük ve büyük gayret, yolunu aydınlatan bir kandilden de öteydi. Belki rahmânî bir nurdu veya ilâhî bir ikramdı.</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'">O günlerde Süleymaniye’ye Mevlânâ Muhammed Derviş Azîmâbâdî adında bir mürşid-i kâmil geldi. Bu zat, Delhi’den geliyordu. Yıllarca tasavvuf terbiyesi görmüş ve sonunda mürşidinin izni ile irşada başlamış kâmil bir veliydi. İnsanları irşad etmek üzere Buhara’ya uğramış, Şah-ı Nakşibend hazretlerini ziyaret etmişti. Süleymaniye’ye gelene kadar, bütün Mâverâünnehir bölgesini ve Horasan’ı dolaşmış, pek çok insana tasavvufî şevk ve heyecan kazandırmıştı. Şimdi de bir süre Süleymaniye’de kalacaktı.</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'">Mevlânâ Muhammed Derviş Azîmâbâdî hazretleri Süleymaniye’ye geldiğinde henüz genç denilecek biriyle karşılaştı. Bu delikanlının babası, Hz. Osman Efendimiz’in (r.a) torunlarındandı ve halk arasında Mîkâil Osmanî adıyla bilinirdi. Altı parmaklıydı. Annesinin nesebi ise Ehl-i beyt’e kadar uzanıyordu. Henüz yirmi yaşlarındaki bu genç, Süleymaniye’deki medresenin müderrisi ve dönemin Süleymaniye’deki Şâfiî mezhebi fıkıh âlimi sıfatıyla gelen misafiri karşılamıştı.</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'">Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri misafire izzet ve ikramda bulundu. O zamanlar halk onu “Şeyh Hâlid” diye tanıyordu. Şeyh Hâlid, öteden beri içinde sakladığı niyetini, Süleymaniye’ye gelen mürşid-i kâmil Muhammed Derviş Azîmâbâdî hazretlerine açtı:</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'">“İçimde bir eksiklik var, bir mürşid-i kâmil arıyorum. Ancak bugüne kadar gönlümü dolduracak kâmil bir zat bulamadım. Bana ne yapmamı tavsiye edersiniz?”</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'">Mevlânâ Muhammed Derviş Azîmâbâdî hazretleri,</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'">“Delhi’de bir Allah dostu var, zamanın gavsıdır, kutb-ı ekberdir, gavs-ı âzamdır. Dilersen seni onun dergâhına götüreyim. Bir defasında ben onun, ‘Bu topraklara Anadolu’dan bir âlim gelecek!’ dediğini işitmiştim. Ümit ederim ki, o kişi sen olursun” dedi.</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'">Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri o anda içinde bir gönül huzuru hissetti. Mevlânâ Muhammed Derviş Azîmâbâdî hazretlerine sevgiyle sarıldı. Süleymaniye’de bulunduğu sırada ona çok hizmet etti. Bir müddet sonra da birlikte Delhi’ye doğru yola çıktılar.</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'">Mevlânâ Muhammed Derviş Azîmâbâdî hazretleri, Allah’ın seçkin kullarındandı. Açık sözlüydü. Kimsenin kınamasından korkmaz, krallar, sultanlar ve komutanların huzurunda bile cesaretle konuşurdu. Nice beldeler dolaşmıştı. Pek çok insan ondan etkilenmiş ve tasavvufa yönelmişti. Nihayet Buhara yakınlarındaki yerleşim yeri Medine-i Hadra’nın (Keş, bugünkü adı Sebez) yöneticisi tarafından zehirlenerek şehid edilmiş, hayatını da bu yolda feda ederek şehid olmuştu.</span></span></p><p> </p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'">ONU ÇEKEMEYENLER</span></span></p><p> </p><p> </p><p> </p><p> </p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'">Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri Abdullah-ı Dihlevî hazretlerinin dergâhında bir yıl kaldı. Hizmet ve zikir neyi gerektiriyorsa onu yaptı. Mürşidinin hizmetine koşan nice müridler vardı; ama o, Hâlid-i Bağdâdî hazretlerini küçük büyük her türlü hizmete koşturdu. Onun nefsine ait iddia, arzu ve istek ne varsa aldı götürdü. Geride tek şey kaldı; Hâlid-i Bağdâdî hazretleri...</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'">Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri bir yıl içinde eşine az rastlanır bir mürid oldu. Tasavvufî terbiyenin en girift mertebelerini aştı, nurlu müşahede âlemine ulaştı, velâyet makamlarına kavuştu. Allah’ın ona ikram ettiği ulvî mertebeleri mürşidi Abdullah-ı Dihlevî hazretleri müşahede edince, kendisine beş tarikatın irşad metodunu öğretti. Nakşibendî, Kâdirî, Kübreverdî, Sühreverdî ve Çiştî tarikatına göre mürşid-i kâmil oldu.</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'">Tüm bunlara ilâve olarak zâhirî ilimlerde tanınmış olan Şeyh Veliyyullah Hanefî-i Nakşibendî hazretlerinden de Buhârî, Müslim, Ebû Davud, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce olarak tanınan meşhur altı hadis kitabı Kütüb-i Sitte’yi rivayet icâzeti aldı.</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'">İşte bütün bunlardan sonra Abdullah-ı Dihlevî hazretleri, Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerini mürşid-i kâmil olarak tayin etti ve memleketine geriye dönmesini istedi.</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'">Abdullah-ı Dihlevî hazretleri müridleriyle birlikte, Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerini Delhi’nin 4 mil kadar dışına dualarla, bereketlerle, himmetlerle uğurladı.</span></span></p><p> </p><p> </p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'">Onu Çekemeyenler de Vardı</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'">Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri o günden itibaren tam beş gün yol aldı. Nereye gitse mürşidini anlatıyor, sâdât-ı kirâmın hayatından örnekler vererek sohbetler ediyordu. Bu yüzden geride bıraktığı köyler, kasabalar yalnız değildi; sûfîleri, dervişleri vardı ona bağlanan, onu bağrına basan, ellerini tutan ve intisap eden...</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'">1226 (1811) yıllarıydı. Süleymaniye’ye geldi. Aynı yıl, Seyyid Abdülkadir-i Geylânî hazretleri gibi bazı velîlerin kabirlerini ziyaret etmek için çeşitli ziyaretlerde bulundu. İnsanlar onun dergâhına akın akın gelmeye başladı. Artık o zâhirî ve bâtınî ilimlerde büyük bir âlim ve mürşid-i kâmildi. Bu yüzden kendisine “Zülcenâheyn” denildi.</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'">Fakat onu çekemeyenler her zaman olduğu gibi yine görevleri başındaydı. Haset ve fitneye yönelenler onu şikâyet etmekte gecikmedi. İftiralar ardı ardına geldi. Onun, dini kullandığına dair şikâyetler Kürdistan hâkimine ulaştı. Ancak o, kötülere iyi dualarıyla karşılık verdi. Ne var ki, şer ve haset insanın kalbine işleyince durmak bilmiyordu. Ve öyle oldu, durmadı. Bu kez, Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri bulunduğu şehirden hicret etme zamanının geldiğini düşündü ve Bağdat’a gitti.</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'">Bağdat’ta İhsâiye denilen yerde İsfahan Medresesi vardı. Öteden beri virane bir haldeydi. Orayı tamir etti. Dervişleri ve müridleriyle ölü toprakları canlandırdı. Medreseyi insanlara hizmet edilecek en güzide mekânlardan biri haline getirdi. Orası ilim ve zikir merkezi oldu.</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'">Ancak fitne ve fesat, girdiği yeri dağıtıp yok ediyordu. Kalbine fesat tohumlarını atanlar, Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerini de kendileri gibi gördüler. Her türlü kötülüğü ona reva buldular. Hatta Şeyh Ma‘rûf gibi kimileri de onun dinden çıktığına hükmettiler, bu konuda çeşitli risâleler yazdılar, şehirden uzaklaştırmak istediler, hakaret ettiler ve küçümsediler. Bu risâlelerden biri zamanın Bağdat Valisi Said Paşa’ya ulaştığında o hayretler içinde kalmış ve,</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'">“Allah, Allah! Coşkun denize ve parlak yıldıza benzeyen, herkesi kaplayan bir nur sahibi, gecelerini namaz kılmakla ihya eden, mânevî hazinelere sahip bir velîye kâfir denilirse, artık bugün kime müslüman denilebilir ki?” demekten kendini alamamıştı.</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'">Vali, kendisine gönderilen risâleye cevap niteliğini taşıyan ilmî bir tenkidi, Bağdat âlimlerine hazırlattı.175 Ve Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerine sahip çıktı. Onu halkın nazarında küçük düşürmeye çalışanların ışıklarını söndürdü, izlerini yok etti. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri de bir müddet sonra izzet ve ikramlar içinde Süleymaniye’ye geri döndü.</span></span></p><p> </p><p> </p><p><a href="http://www.konakdersleri.org/ilim.php?giris=493&konu=MEVLÂNÂ-HÂLID-I-BAGDADI-(k.s)" target="_blank">-kaynak-</a></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="ashabulyemin, post: 187948, member: 12602"] [b][PLAIN]2- Altın Silsile 30.Halka Mevlana Halid-i Bağdadi[ksa]Hazretleri[genel][/PLAIN][/b] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3]KUZEY IRAK BÖLGESİ[/SIZE][/FONT] [SIZE=3][FONT=Trebuchet MS]Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri âlimlerin âlimi, mürşidlerin rehberiydi. Her gün aydınlatan nuruydu. Şeriat, tarikat, hakikat ve mârifet denilen dört ilmin kapısını açan gönüller sultanıydı. Kur’an ve Sünnet, onunla daha iyi anlaşılır oldu. Tasavvuf ve tarikatın incelikleri, hakikat ve mârifet nuruyla ortaya çıktı.[/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Trebuchet MS]Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri zâhirî ve bâtınî ilimlerde rehberdi. Âlimler ve mürşidler onunla nice sırlara ulaştı. Çünkü o, ruhlara can katan bir güneş gibiydi; gönülleri ısıttı. Günahtan ıstırap çeken kalplere neşe veren pınar gibiydi; imanları muhabbetle, aşkla, şevkle canlandırdı. Sâlih amellerle güzelleştirdi. Himmeti boldu. Elde ettiği ilimleri, gönüllerde konuşturdu.[/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Trebuchet MS]Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri zamanın gavsıydı, kendisinden medet istemeye gelenlere rahmet deryası gibi coşardı. Onun ilmine denizler kaynak, gökler vatan, güneş nur, ay karanlık gecelerin parlayan nişanıydı. Onda bir âli himmet vardı ki âlimler, velîler, mürşidler onun dertlisi ve sevdalısıydı. Nasıl girilirdi yüce sıfatlar dergâhına, nasıl yol bulunurdu yüceler yücesi Allah’ın katına? Yeryüzünde nice sırlar, onun duasıyla açıldı. “Kabul ederse yoluna kurban olayım” diyen sevenleri vardı.[/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Trebuchet MS]Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri Kuzey Irak’ta Kerkük’e çok yakın olan Süleymaniye şehrinin Karadağ kasabasında 1193 (1779) yılında dünyaya geldi. Karadağ hem akarsuları, bağları, bahçeleriyle hem de âlim seviyesinde mezunlar veren medreseleriyle şöhretliydi.[/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Trebuchet MS]Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri ilk yıllarını bu medreselerde tamamladı. Tefsir, hadis, kelâm ve fıkıh bilgileriyle tanındı. Devrin bütün İslâmî klasik eserlerini öğrendi. Ergenlik dönemine geldiğinde yazdığı şiirlerle gönülleri fethetti. Kendine özgü bir dünyası vardı; daha o dönemlerde maddî isteklerden arındırılmıştı; açlık bineğine binmiş, uykusuzluğu ise yol aracı edinmişti. Çocukluk döneminde halktan ayrı yaşamayı çok sevmişti.[/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Trebuchet MS]Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri bir müddet sonra ilmin gösterdiği ışığın izlerini takip ederek, pek çok âlimin ders halkasına katılmaya başladı. Bu durum onu, vatanı ve ailesinden ayrı kalmaya sevketti. Süleymaniye’de Molla Muhammed Sâlih, Şeyh Abdullah Harpûtî, Mollazâde Abdürrahim, Şeyh Muhammed Kasım gibi önde gelen âlimlerden ve devrin özellikle iki büyük âlimi Şeyh Seyyid Abdülkerim ve Abdürrahim Berzencî kardeşlerden zâhirî derslerini tamamladı, icâzet aldı.[/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Trebuchet MS]Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri medreseden mezun olduktan sonra artık bütün zamanlarını ilim ve ibadetle geçirmeye başladı. Gerçi o, kendisini müderrisliğe lâyık görmüyordu, ama Karadağ’ın Baban bölgesi valisi İbrahim Paşa, kendi memleketinde onun müderris olmasını çok arzuluyordu. Hatta babası da bunu çok istiyordu. Ancak o henüz icâzet almadığı dersleri olduğunu düşünüyor, bütün bu isteklere,[/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Trebuchet MS]“Henüz teklif ettiğiniz görevlere hazır değilim” diye cevap veriyordu.[/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Trebuchet MS]Sonra Senendec’e geldi. Burada devrin büyük astronomi âlimleri vardı; örneğin Şeyh Muhammed Senendecî gibi... Bu zat, dönemin Ali Kuşçu’su diye anılıyordu.170 Onun derslerine katıldı, icâzet aldı. 1213 (1799) yılında ise henüz yirmi yaşındayken memleketine geriye döndü.[/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Trebuchet MS]O zaman Süleymaniye’de veba salgını baş göstermişti. Kendisinden icâzetnâme aldığı hocası Şeyh Seyyid Abdülkerim Berzencî de vefat etmişti. Onun vefatı üzerine medresede müderrisliği kabul etti. Ders vermeye başladı. Her haliyle insanlara örnekti. Dünyevî hırsı yoktu. Valiler ve yöneticiler onun ayağına gelirdi. Sözleri geçerli, davranışları övgüye lâyıktı. Taşıdığı sıfatların hakkını veriyordu. Ancak arada geçen zaman içinde ilâhî bir kuvvet onu bambaşka bir dünyaya yönlendirdi.[/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Trebuchet MS]Kâbe-i Muazzama’ya, Medine-i Münevvere’ye...[/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Trebuchet MS]SÜLEYMANİYE[/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Trebuchet MS]Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri o yıl hac ibadetini tamamladı. Memleketi Süleymaniye’ye döndü. Talebeleri ile derslerine yine başladı. Ancak gönül dünyasındaki aradığı huzuru hâlâ bulamamıştı. Süleymaniye’de geçirdiği bu yıllar, arayışın belki de sonuçlanan ilk basamakları olacaktı. Yol uzundu, ufuklar ötesi bir dünya vardı. Bu da tasavvuf ilminin konusuydu. Özündeki gani gönüllülük ve büyük gayret, yolunu aydınlatan bir kandilden de öteydi. Belki rahmânî bir nurdu veya ilâhî bir ikramdı.[/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Trebuchet MS]O günlerde Süleymaniye’ye Mevlânâ Muhammed Derviş Azîmâbâdî adında bir mürşid-i kâmil geldi. Bu zat, Delhi’den geliyordu. Yıllarca tasavvuf terbiyesi görmüş ve sonunda mürşidinin izni ile irşada başlamış kâmil bir veliydi. İnsanları irşad etmek üzere Buhara’ya uğramış, Şah-ı Nakşibend hazretlerini ziyaret etmişti. Süleymaniye’ye gelene kadar, bütün Mâverâünnehir bölgesini ve Horasan’ı dolaşmış, pek çok insana tasavvufî şevk ve heyecan kazandırmıştı. Şimdi de bir süre Süleymaniye’de kalacaktı.[/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Trebuchet MS]Mevlânâ Muhammed Derviş Azîmâbâdî hazretleri Süleymaniye’ye geldiğinde henüz genç denilecek biriyle karşılaştı. Bu delikanlının babası, Hz. Osman Efendimiz’in (r.a) torunlarındandı ve halk arasında Mîkâil Osmanî adıyla bilinirdi. Altı parmaklıydı. Annesinin nesebi ise Ehl-i beyt’e kadar uzanıyordu. Henüz yirmi yaşlarındaki bu genç, Süleymaniye’deki medresenin müderrisi ve dönemin Süleymaniye’deki Şâfiî mezhebi fıkıh âlimi sıfatıyla gelen misafiri karşılamıştı.[/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Trebuchet MS]Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri misafire izzet ve ikramda bulundu. O zamanlar halk onu “Şeyh Hâlid” diye tanıyordu. Şeyh Hâlid, öteden beri içinde sakladığı niyetini, Süleymaniye’ye gelen mürşid-i kâmil Muhammed Derviş Azîmâbâdî hazretlerine açtı:[/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Trebuchet MS]“İçimde bir eksiklik var, bir mürşid-i kâmil arıyorum. Ancak bugüne kadar gönlümü dolduracak kâmil bir zat bulamadım. Bana ne yapmamı tavsiye edersiniz?”[/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Trebuchet MS]Mevlânâ Muhammed Derviş Azîmâbâdî hazretleri,[/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Trebuchet MS]“Delhi’de bir Allah dostu var, zamanın gavsıdır, kutb-ı ekberdir, gavs-ı âzamdır. Dilersen seni onun dergâhına götüreyim. Bir defasında ben onun, ‘Bu topraklara Anadolu’dan bir âlim gelecek!’ dediğini işitmiştim. Ümit ederim ki, o kişi sen olursun” dedi.[/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Trebuchet MS]Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri o anda içinde bir gönül huzuru hissetti. Mevlânâ Muhammed Derviş Azîmâbâdî hazretlerine sevgiyle sarıldı. Süleymaniye’de bulunduğu sırada ona çok hizmet etti. Bir müddet sonra da birlikte Delhi’ye doğru yola çıktılar.[/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Trebuchet MS]Mevlânâ Muhammed Derviş Azîmâbâdî hazretleri, Allah’ın seçkin kullarındandı. Açık sözlüydü. Kimsenin kınamasından korkmaz, krallar, sultanlar ve komutanların huzurunda bile cesaretle konuşurdu. Nice beldeler dolaşmıştı. Pek çok insan ondan etkilenmiş ve tasavvufa yönelmişti. Nihayet Buhara yakınlarındaki yerleşim yeri Medine-i Hadra’nın (Keş, bugünkü adı Sebez) yöneticisi tarafından zehirlenerek şehid edilmiş, hayatını da bu yolda feda ederek şehid olmuştu.[/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Trebuchet MS]ONU ÇEKEMEYENLER[/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Trebuchet MS]Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri Abdullah-ı Dihlevî hazretlerinin dergâhında bir yıl kaldı. Hizmet ve zikir neyi gerektiriyorsa onu yaptı. Mürşidinin hizmetine koşan nice müridler vardı; ama o, Hâlid-i Bağdâdî hazretlerini küçük büyük her türlü hizmete koşturdu. Onun nefsine ait iddia, arzu ve istek ne varsa aldı götürdü. Geride tek şey kaldı; Hâlid-i Bağdâdî hazretleri...[/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Trebuchet MS]Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri bir yıl içinde eşine az rastlanır bir mürid oldu. Tasavvufî terbiyenin en girift mertebelerini aştı, nurlu müşahede âlemine ulaştı, velâyet makamlarına kavuştu. Allah’ın ona ikram ettiği ulvî mertebeleri mürşidi Abdullah-ı Dihlevî hazretleri müşahede edince, kendisine beş tarikatın irşad metodunu öğretti. Nakşibendî, Kâdirî, Kübreverdî, Sühreverdî ve Çiştî tarikatına göre mürşid-i kâmil oldu.[/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Trebuchet MS]Tüm bunlara ilâve olarak zâhirî ilimlerde tanınmış olan Şeyh Veliyyullah Hanefî-i Nakşibendî hazretlerinden de Buhârî, Müslim, Ebû Davud, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce olarak tanınan meşhur altı hadis kitabı Kütüb-i Sitte’yi rivayet icâzeti aldı.[/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Trebuchet MS]İşte bütün bunlardan sonra Abdullah-ı Dihlevî hazretleri, Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerini mürşid-i kâmil olarak tayin etti ve memleketine geriye dönmesini istedi.[/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Trebuchet MS]Abdullah-ı Dihlevî hazretleri müridleriyle birlikte, Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerini Delhi’nin 4 mil kadar dışına dualarla, bereketlerle, himmetlerle uğurladı.[/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Trebuchet MS]Onu Çekemeyenler de Vardı[/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Trebuchet MS]Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri o günden itibaren tam beş gün yol aldı. Nereye gitse mürşidini anlatıyor, sâdât-ı kirâmın hayatından örnekler vererek sohbetler ediyordu. Bu yüzden geride bıraktığı köyler, kasabalar yalnız değildi; sûfîleri, dervişleri vardı ona bağlanan, onu bağrına basan, ellerini tutan ve intisap eden...[/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Trebuchet MS]1226 (1811) yıllarıydı. Süleymaniye’ye geldi. Aynı yıl, Seyyid Abdülkadir-i Geylânî hazretleri gibi bazı velîlerin kabirlerini ziyaret etmek için çeşitli ziyaretlerde bulundu. İnsanlar onun dergâhına akın akın gelmeye başladı. Artık o zâhirî ve bâtınî ilimlerde büyük bir âlim ve mürşid-i kâmildi. Bu yüzden kendisine “Zülcenâheyn” denildi.[/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Trebuchet MS]Fakat onu çekemeyenler her zaman olduğu gibi yine görevleri başındaydı. Haset ve fitneye yönelenler onu şikâyet etmekte gecikmedi. İftiralar ardı ardına geldi. Onun, dini kullandığına dair şikâyetler Kürdistan hâkimine ulaştı. Ancak o, kötülere iyi dualarıyla karşılık verdi. Ne var ki, şer ve haset insanın kalbine işleyince durmak bilmiyordu. Ve öyle oldu, durmadı. Bu kez, Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri bulunduğu şehirden hicret etme zamanının geldiğini düşündü ve Bağdat’a gitti.[/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Trebuchet MS]Bağdat’ta İhsâiye denilen yerde İsfahan Medresesi vardı. Öteden beri virane bir haldeydi. Orayı tamir etti. Dervişleri ve müridleriyle ölü toprakları canlandırdı. Medreseyi insanlara hizmet edilecek en güzide mekânlardan biri haline getirdi. Orası ilim ve zikir merkezi oldu.[/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Trebuchet MS]Ancak fitne ve fesat, girdiği yeri dağıtıp yok ediyordu. Kalbine fesat tohumlarını atanlar, Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerini de kendileri gibi gördüler. Her türlü kötülüğü ona reva buldular. Hatta Şeyh Ma‘rûf gibi kimileri de onun dinden çıktığına hükmettiler, bu konuda çeşitli risâleler yazdılar, şehirden uzaklaştırmak istediler, hakaret ettiler ve küçümsediler. Bu risâlelerden biri zamanın Bağdat Valisi Said Paşa’ya ulaştığında o hayretler içinde kalmış ve,[/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Trebuchet MS]“Allah, Allah! Coşkun denize ve parlak yıldıza benzeyen, herkesi kaplayan bir nur sahibi, gecelerini namaz kılmakla ihya eden, mânevî hazinelere sahip bir velîye kâfir denilirse, artık bugün kime müslüman denilebilir ki?” demekten kendini alamamıştı.[/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=Trebuchet MS]Vali, kendisine gönderilen risâleye cevap niteliğini taşıyan ilmî bir tenkidi, Bağdat âlimlerine hazırlattı.175 Ve Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerine sahip çıktı. Onu halkın nazarında küçük düşürmeye çalışanların ışıklarını söndürdü, izlerini yok etti. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri de bir müddet sonra izzet ve ikramlar içinde Süleymaniye’ye geri döndü.[/FONT][/SIZE] [URL="http://www.konakdersleri.org/ilim.php?giris=493&konu=MEVLÂNÂ-HÂLID-I-BAGDADI-(k.s)"]-kaynak-[/URL] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][/SIZE][/FONT] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
İslamiyet
Alimler ve Evliyalar
Altın Silsile 30.Halka Mevlana Halid-i Bağdadi[ksa]Hazretleri[genel]
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst