Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin.

Ahmet.1

Well-known member
Arkadaş! Amele ve taate muvaffak olamayan azabdan korkar, yeise düşer. Böyle bir me'yusun gözüne, dinî mes'elelere münafî edna ve zayıf bir emare, kocaman bir bürhan görünür. Böyle birkaç emareyi elde eder etmez, diğer emarelerin saikasıyla ilân-ı isyan ederek İslâm dairesinden çıkar, şeytanın ordusuna iltihak eder. Binaenaleyh a'male muvaffak olamayanlar, yeise düşmemek için şu âyete müracaat etsin:
ﻗُﻞْ ﻳَﺎ ﻋِﺒَﺎﺩِﻯَ ﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﺍَﺳْﺮَﻓُﻮﺍ ﻋَﻠَٓﻰ ﺍَﻧْﻔُﺴِﻬِﻢْ ﻻ َ ﺗَﻘْﻨَﻄُﻮﺍ ﻣِﻦْ ﺭَﺣْﻤَﺔِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍِﻥَّ ﺍﻟﻠَّﻪَ ﻳَﻐْﻔِﺮُ ﺍﻟﺬُّﻧُﻮﺏَ ﺟَﻤِﻴﻌًﺎ ﺍِﻧَّﻪُ ﻫُﻮَ ﺍﻟْﻐَﻔُﻮﺭُ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢُ ("De ki: Ey günahta aşırı giderek nefislerine zulmetmiş olan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Muhakkak ki Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir." Zümer Suresi, 39: 53.)

Said Nursi



Ye's: Ümitsizlik.
Amel: Bir emri veya vazifeyi yerine getirme. Çalışma.
Taat: İbadet etme, emirlere uyma, itaat etme.
Muvaffak: Başarılı.
Azab: Eziyet, sıkıntı, ızdırab, acı.
Yeis: Ümitsizlik.
Me'yus: Ümitsiz.
Münafî: Zıt, aykırı, ters.
Edna: En aşağı. En az, en küçük.
Emare: Belirti.
Bürhan: Kesin delil.
Saika: Sürükleyici sebep.
İlân-ı isyan: İsyan ettiğini bildirme.
İltihak: Katılma.
Binaenaleyh: Bundan dolayı.
A'mal: Yapılanlar, ameller.
Âyet: Kur'an-ı Kerimden her bir cümle.
 

Ahmet.1

Well-known member
Bakara, 160. Ayet: Ancak tövbe edip durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıkça ortaya koyanlar (lânetlenmekten) kurtulmuşlardır. Çünkü ben onların tövbelerini kabul ederim. Zira ben tövbeleri çok kabul edenim, çok merhamet edenim.
 
Üst