Allah Şahit

Nevzatt

Well-known member
zcU_gullerts4.jpg

19. Mektup Mu’cizât-ı Ahmediye Risalesi'nde Efendimizin (a.s.m.) üç yüzden fazla mucizesi anlatılarak peygamberliğinin delilerle ispatı gözler önüne serilir. Aslında asıl ispat 19. Söz Risalet-i Ahmediye ve 31. Söz Mirâc-ı Nebevî bahsinde yapılmıştır da, bu Mu’cizât-ı Ahmediye risalesiyle bir araya gelmiş ipliklerin kalın ve kopmaz halatları oluşturması gibi farklı bir tamamlama ve bütünlük oluşturulmuştur.

Kainatın yapıcısı insan neticesini ondan çıkarırken elbette ne yaptığını ve niçin yaptığını, tüm bunların sebebini, ne istediğini onlara açıklayacak, onlarla konuşacaktır. Konuşmasını bilen fikir sahibi insanlar içinde, konuşulmaya layık olacak daha mükemmel olanları seçerek konuşacaktır. Ki, seçtiği peygamberleriyle konuşmuş ve onlar vasıtasıyla insanlarla konuşmuştur. Ve elbette dost ve düşmanın ittifak ve ortak fikriyle, en yüksek ahlâkta, en kabiliyetli, en mükemmeli olan peygamberiyle de konuşmuş ve insanlara rehber yapmıştır. İnsaniyetin son mertebesi, nihai noktası ve peygamberliğin de zirve ismiyle; tamamlanmış en mükemmel ve son dinini göndermiş, en büyük ve şümullü konuşmasını yapmıştır!

Peygamberlik iddia ve davasıyla bir kişi meydana çıktığında, peygamber olduğuna dair delillerle, diğer insanlardan farklı olduğunu gösteren mucizeleriyle beraber gelir. Kendisiyle gönderilen vahiy en önemli delil, ispat edici ve mucize olmakla birlikte, elinden çıkan mucizeler onun peygamberliğinin şahidi ve tasdik edicisi olur. Mucize öyle bir tasdik ve ispat edicidir ki, Allah her zaman yapa geldiği kainattaki işleyiş ve adetini, peygamberinin duası hürmetine değiştirir. Sözle "Evet, bu benim peygamberimdir" sözünün fiilî olarak da tasdikidir bu!

Bu risalede zikredilen üç yüzden fazla mucizenin her biri "Evet"tir. Allah onun elinde gösterdiği bine yakın mucizeyle, onun peygamberliğine ve kendisinin resûlü olduğuna dair şahitliği bizzat kendisi yapar! Ve aynı zamanda kainat da her bir taifesiyle o mucizeleri üzerinde taşımakla kendi şahitliğini dile getirmiş olur: O ağlayan kütük, o yanına şikayete gelen dişi deve, o elinde zikreden taşlar, yanına gelen ve şahitlik edip yerine giden ağaç...

Gerçi peygamberliğinin delili mucizeleriyle de sınırlı değildir. Bütün fiil ve hareketleri, hâl ve konuşmaları, ahlâk ve davranışları, iç ve dış güzelliği, onun doğruluğunu ve ciddiyetini ispatlayan delillerdir. Pek çok kişiler sadece suretini görmekle, bir iki dakika sohbetinde bulunmakla imana gelmişler. Onun elinden çıkan bine yakın ve bu risalede zikredilen üç yüze yakın mucizenin her biri "Evet!" tasdiki olmakla birlikte; yüz binlerce farklı fikirdeki insanlar, farklı yollardan ve açılardan bu tasdiki yapmışlar. O insanların her biri ya bir tek mucizesini görmekle veya bir peygamberlik deliliyle (doğru sözlü olma, adaletli olma, şefkatli olma v.s.) belki bir tek kelâmıyla veya sadece yüzünü görmekle, velhasıl her biri ayrı birer delil veya alametle iman ile tasdik etmişler.

Koca bir ordunun az bir suyla suya kanmaları, yüzlerce insanın az bir yemekle doymaları gibi topluca şahit olunan mucizelerinden başka, kişilerin kişisel olarak görüp şahitlik ettikleri ayrı ayrı "Evet!" ler de ayrı cihetlerden tasdiklerdir ki, kopmaz bir halatın iplikleridir her biri...

Hastayken duasıyla iyileşen birinin "Evet"i, ak saçlarında peygamberin el izinin olduğu yer siyah kalan birinin o "Evet"i, bir gün ahlâken düşük bir kadının peygamberden yemeğini isteyip, uzatılan yemeğe "Hayır, ağzındakinden ver" diyecek kadar ileri gidip, peygamberin mübarek ağzından çıkarıp verirken belki güzel ahlâklı olması için yapılan peygamber duasını da beraberinde alıp o lokmadan sonra güzel ahlâkıyla ün salacak olan kadının "Evet"i.

Sahabelerin, (ki Sahabe onu bir an olsun görmüş mümin kişiye denir) onu gören, belki bir iki dakika sohbetine mazhar olabilen her bir Sahabenin farklı cihetlerden şahit oluşlarla yapmış oldukları ayrı ayrı "Evet" ler.

Kendinden önceki peygamberlerin "Son ve büyük peygamberi" müjdeleyip haber vermesi, tahrif edilmiş İncil ve Tevrat’ta yüzden fazla "Evet"lerle insanların Kainatın Efendisine (a.s.m.) çok önceden hazırlandırılmaları!

Ve kendisinden sonra gelen, tarihi okuyan, araştıran yerli-yabancı ehl-i tahkik ve araştırmacıların ayrı ayrı "Evet"leri... (Tarih okuyan dedim de, “1500 sene öncesinin tarihi kayıtları mı kalır şimdiye?” diye ara sıra bilinçsiz ve bilgisiz bir soru dolaşır insanların dilinde. Onlar daha çok tarihi, cumhuriyetin kuruluş aşamasından itibaren okuyup bilen, hani yakın tarihi bolca ezberleyen, altı yüz senelik Osmanlı tarihini bile okumadığı için anlamayabilen, Topkapı Sarayı ve surlar ve hisarlar orada gözünün önünde durduğu halde bir anlam veremeyen veya birleştiremeyen zevattır. M.Ö. 300’den kalma çanak çömlek görse, Asurlar, Sümerler dese tarih hocası hemen inanıverir de, 1500 sene öncesi çok uzun bir zaman öncesiymiş, tarih yazılmışsa bile çoktan güveler o kitapları yemiştir diye mi algılar da akıl sır erdiremez, hayret! Üstelik burada söz konusu olan basit bir kavimler tarihi değil, son büyük peygamberdir. Sahabeler, bu işin uzmanı ve ihtisasçıları olan hadis rivayet edicileri de bunu yapmış ve her birini titizlikle kaydetmişler!)

Peygamberden sonra gelen yerli-yabancı her bir araştırmacı, şair, devlet adamı, sanatçı v.s. ayrı ayrı "Evet!" lerini bildirmişler. Hatta apaçık mucizeleri gören, ama "Bu bir sihirdir" diyen inatçı inkârcılar bile, gördüklerini tasdik ediyorlar! "Evet, biz de gördük" diyorlar! Ama kendilerini veya kendilerine tabii olanları aldatmak için "Sihirdir" diyorlar! Bu da o cihetten gelen başka bir "Evet..."

Onunla manevi alemde sohbet edip ders ve feyiz alan nice evliyanın, hatta rüyasında gören nice müminlerin bambaşka "Evet"leri... Her biri ipliklerin bir araya gelip halatlar kalınlığında olan kopmaz "Evet"i... "Evet, sen Allah’ın resûlüsün!"

Ama Mu’cizât-ı Ahmediye risalesini okumaya başlarken yine de bir tuhaf olursunuz. İlk başlayan ayet size çok farklı bir heyecan sunar yine de. Ve bu risaleyi okumanız boyunca o ayet heyecanınıza eşlik eder. Hani her öğle namazından sonra okursunuz belki bu ayeti, Kur’ân’da kim bilir kaç kere okumuşsunuzdur. Ama risalede bu ayet güneşler gibi parlar da, her bir nükteli işareti okurken bambaşka bir heyecan ve tat sunar. Zira bambaşka bir "şahitlik" vardır orada.

Evet, Kur’ân peygamberin aynı zamanda en büyük mucizesi ve onu ispatlayan "Evet" idir. Kur’ân’ın pek çok yerinde, peygamberin Allah’ın resûlü olduğuna ayetler de bulursunuz. Mesela Yasin Suresinin üçüncü ayet meâli, “Sen Allah tarafından insanlara gönderilmiş peygamberlerdensin” dir. “Onlara de ki!” diye başlayan her ayet ayrı bir "Evet" tir. Evet’lerin içinden bambaşka "Evet" ler çıkar durmadan...

Ama dediğim gibi kelimelere sığmaz, dile yeterince yansıtılamaz, beni de o heyecanı anlatmaktan aciz bırakan bir "Evet" tir bu risalenin başında zikredilen ayet...

”Bütün dinlere üstün kılmak üzere Resûlünü hidayet ve hak din ile gönderen Odur. Buna şahit olarak Allah yeter. Muhammed Allah’ın Resûlüdür.” (Fetih Suresi, 28-29.)

Zira aklıma kelime-i şehadet ve kelime-i tevhit gelir. Allah’ın varlığına ve birliğine, Muhammed’in (a.s.m.) Onun kulu ve resûlü olduğuna şahitlik ederiz ya! Allah bu şahitliği ayette bizzat kendisi yapar. Arapça okunuşuyla;

“Ve kefâ billâhi şehîdâ. Muhammedurresûlullah”

“Buna şahit olarak Allah yeter. Muhammed Allah’ın Resûlüdür.”
 
Üst