Akif ve İstiklal Marşı

kasif1

Well-known member
“Ağlarım ağlatamam hissederim söyleyemem.
Dili yok kalbimin ondan ne kadar bizarım.”

Binbir felaketin sahnede görünmek için sıraya girdiği bir zamanda felaketzede şairimiz kırık dökük kalbini dilendirmiş,
milletin bağrından kopup gelen
ve asırlar boyu tekâmülünü yapan bir edebiyatın asil bir meyvesi haline gelmiştir Çiğnenen her toprakta kırılan kalbi
işlenen her bid’atta acı feryadı
ezilen her karınca için bükülen kaddi,
yapılan her zulümde haykıran gür sesi vardır.
Evet istiklal marşı gibi kalplerimizden hançerelerimizden yekpare iman halinde çıkan ses onun sesidir.
Ruhlarımızda gürül gürül, köpük köpük ma’kes bulan bir çağlayan-misal... Everesti çukurda bırakan yüksek bir iman şahikasından akmasaydı,
ruhlarımızda bu kadar beyaz ve bu kadar temiz köpürür müydü?
O’nun sesi,
bayrak göndere çekilirken 40 milyonun tüylerini diken diken yapar, burnunun direğini sızlatan mânevî sestir.
Çünkü o, bayrağa kanının rengini veren kahraman dedenin
kanımın rengini bayraktan alan asil torunudur.
Çünkü o, istiklal harbinde kaşlarını çatan nazlı hilali, kükremiş sel gibi bendini aşıp, ezelden beri hür yaşamış bu milete,
düşman olan çılgınları ezen bir nesil olarak nazlı değil şanlı hale getirmiştir.
Akif’i sevmeliyiz!
Onu sevmek, fazileti, insanlığı, vatanı milleti sevmektir.
Onu sevmek, istiklal marşını yazdığında
kendine verilen yüksek ücreti orduya hediye eden yamalı gömlekli feragatı sevmektir. Onu sevmek istiklal marşını sevmektir.
İstiklal marşı ki; istiklal harbinin manevi yapısıdır.
Hiç bir millete nasip olmayan bir şan ve şeref hamlesi ile hâmile bu mana ruhumuzu binbir felaket karşısında daima ayakta tutmuştur.
Akif’i sevmek bayrağı sevmektir.
Göklerde bayrağı hür olarak dalgalanmayan millet, millet midir?
Göndere yabancı bayrakların asıldığı bir vatanda hangi huzurdan bahsedilir. Hangi malın, servetin, sıhhatin kıymeti vardır?
Akif denince;
mukaddes mefhumları en mukaddes emanet gibi ölünceye kadar koruyan ve onu dünyaya ait bütün menfaatlerin üstünde tutan
aziz bir ruh akla gelmelidir.
Hayatı boyunca muzdarib yaşamış bir çilekeş şairimizin
ölümünden 44 yıl sonra henüz çok şey değişmiş değildir.
Yine de dününden daha iyi olan, bu gününün yarınından kötü olmasını dileyen,
“eski hal muhal, ya yeni hal ya izmihlâl” diyen
nurlu sabahların horozları ötmeye başladı.
Feryad eden büyük ruha müjdeler olsun.
Bunlar, Edirnekapı’daki ızdırabla inleyen ‘kemiklerden
Van’daki horhor kalesine kadar
yurdunu düşman ayağına çiğnetmeyecektir.
 
Üst