Daha içler acısı bir durum anlatılmış üçüncü yazısında.Tebligdeki farklılıga bak,bizim arkadaşlarımızın Afrikalıların açlıgından,işsizliginden faydalanacagını zannetmem,hristiyanlar dinin özünü bile yanlış anlıyorlar,uyguluyorlar.Namazın sıhhati nasıl abdestin sıhhatine baglı yaptıgınız tebligin herşeyi ihlaslı olmalı.
http://www.zaman.com.tr/webapp-tr/yazar.do?yazino=583555_________________________________________________Afrikada başka bir yer Tanzanya;samimi gayretlere ve insanlara bir misal daha..
Yazının hepsi:
http://sizinti.com.tr/konu.sizinti?SIN=bd623ecaa3&k=3647&1715471721
Ertesi gün Erkan Ağabey’in kabrini ziyarete gidiyoruz. Okulun bahçesinde yalnız ama ulu bir çınar gibi duruyor. Mezarının başına çömelip onu düşünüyorum. Böyle bir hayata, kalbe ve imana hayran olmamak elde değil.
“Bir yiğit vardı gömdüler şu karşı bayıra…
Arkadan gömleğini, kefenini soydular
“Aman kalkar!” deyip üstüne taşlar koydular.”
Mısralarda anlatılan o yiğitler çoktan üzerindeki taşları atarak, o karşı bayırdan kalkmış, hem maddî hem de mânevî âlemde kıtalar aşıyordu. Mânevî âleme göç etmiş o yiğitlerin Tanzanya’daki ismi Erkan Ağabey’di.
Sonra kafama bir soru takılıyor. Peki ya bundan sonrası? Erkan Ağabey’in vefatıyla bu hizmet yarışı burada bitecek mi? Tanzanya’nın sıcak havasında vakit akarken buluyorum aradığımı. Her tanıştığım öğretmenin yüzünde ve gönlünde görüyorum cevabı. Her birinin hikâyesi başlı başına bir destan.
Birisi on bir senedir buralarda. Memleketini sorunca “Tanzanyalıyım!” diyecek kadar buralı olmuş, artık dönmeyi kafasından silmiş. Bir başkası, Tanzanyalı bir hanımla evlenmiş. Bu izdivacın meyvesi Orhan, çikolata teni ve siyah gözleriyle herkesin sevgisini kazanmış.
Bir diğer öğretmenimiz ise, henüz yirmi bir yaşında. Mezun olur olmaz buralara gelmiş. Okulun bahçesinde bekçi kulübesinden bozma üç metrekarelik bir odada yatıp kalkıyor. Gecelerini dil ve kültürünü bilmediği bir memleketin ortasında yapayalnız geçiriyor. Ve daha anlatılacak nice hikâye...