Açıklamalı - 32. SÖZ-Muhabbet Bahsi

Ukbaa

Well-known member
Bismillâhirrahmânirrahîm,

Elhamdülillâhi rabbil âlemîn velâkıbetülil müttekîn vessalêtü vessalêmü alê seyyidine Muhammedivve alê êlihi vesahbihi ecmain, alê rasulüne salevât

32. SÖZ
MÜHİM BİR SUAL
Diyorsunuz ki: “Muhabbet, ihtiyarî değil.
Hem ihtiyac-ı fıtrîye binaen, leziz taamları ve meyveleri severim.

Evet sevmek muhabbet hissetmek bizim pek elimizde değil.
İsteyerek sevmek veya sevmemek mümkün olmuyor.
Hem fıtratımızda da sevmek var.
İhtiyaçlarımız var ve ihtiyaçlarımıza binaen yemeyi içmeyi seviyoruz
Hem sadece onları değil.

Peder ve vâlide ve evlâdlarımı severim.
Refika-i hayatımı severim.
Dost ve ahbablarımı severim.
Enbiya ve evliyayı severim.
Hayatımı, gençliğimi severim.
Baharı ve güzel şeyleri ve dünyayı severim.

Ama bir yandan da biliyoruz ki bunlar dünyevidir, fanidir.
Bizim aslında sevgimizi bu dünyevi şeylere değil,
Mahbub-u Hakiki’ye vermemiz lazım…

Nasıl bunları sevmeyeceğim?
Nasıl bütün bu muhabbetleri, Cenab-ı Hakk’ın zât ve sıfât ve esmasına verebilirim?
Bu ne demektir?

Elcevab: “Dört Nükte”yi dinle.

BİRİNCİ NÜKTE:
Muhabbet, çendan ihtiyarî değil.
Fakat ihtiyar ile, muhabbetin yüzü, bir mahbubdan diğer bir mahbuba dönebilir.

Evet sevmek elimizde değil,
Ama sevgimizi yönetmek onu yönlendirmek
Elimizde imiş

Meselâ: Bir mahbubun çirkinliğini göstermekle
veyahut asıl lâyık-ı muhabbet olan
diğer bir mahbuba perde veya âyine olduğunu göstermekle,
muhabbetin yüzü, mecazî mahbubdan hakikî mahbuba çevrilebilir.

Sevdiğimiz şeyleri aslında neden sevdiğimizi
Onlarda neyi sevdiğimizi görebilir, anlayabiliriz.
Ve o sevdiğimiz şeyin asıl kaynağını bulabilirsek
Ki her sevilen güzelliğin kaynağı Allah’tır, O’nun esmasıdır.
O zaman sevgimizi Allah’a çevirmek mümkün.

Misal bir insan olsa karşımızda
Onda bizim hoşumuza giden sevdiğimiz özellikleri
Cömertliğidir
Dürüstlüğüdür
Güvenilirliğidir
Güzelliğidir
Merhametidir vs.
O insanın cesedini değil, bu özelliklerini severiz.
Ve aslında bizim sevdiğimiz o kişiden ziyade
Allah’ın isim ve sıfatları olduğundan olayı bu şekilde değerlendirip
Sevgimizden Allah’a yol bulabilir, sevgimizi Allah’a yönlendirebiliriz.

Bunu nasıl anlayacağız peki?
O kişi yanımızda olmadığında hayatımızdan çıktığında
Diyebileceğiz ki, evet vardı ve bu bu isimlere ayna idi,
Ben bu tecellileri seviyordum.
Şimdi o sevdiklerin yine duruyor.
O tecellileri başka aynalarda görmek mümkündür.
Görmesem bile asıl sahibi Allah’tır ve o hep benimledir.

Bu nazarla bakınca vefatlarda insanı üzmez.
Fani ömrün bitmesi, mahlukattaki fanilik damgası onların geçici olduğunu görmemiz
Ve sevdiğimiz şeyin aslında o geçici şeyler olmadığını bilmemiz
Bizi Allah rızası için sevmeye ve Allah’ı sevmeye götüren bir yoldur.

İKİNCİ NÜKTE:
Ta’dad ettiğin sevdiklerini, sevme demiyoruz.
Azönce saydıklarını sevme demiyoruz diyor.
Belki onları Cenab-ı Hakk’ın hesabına ve onun muhabbeti namına sev, deriz.

Meselâ: Leziz taamları, güzel meyveleri,
Cenab-ı Hakk’ın ihsanı ve o Rahman-ı Rahîm’in in’amı cihetinde sevmek,
“Rahman” ve “Mün’im” isimlerini sevmektir, hem manevî bir şükürdür.

Peki nasıl anlayacağız bu şekilde sevdiğimizi ?
Şu muhabbet, yalnız nefis hesabına olmadığını ve Rahman namına olduğunu gösteren;
meşru dairesinde kanaatkârane kazanmak
ve mütefekkirane, müteşekkirane yemektir.

Ve bunun yolunu da gösteriyor.
Meşru dairede kazanıyorsak, kanaat ediyorsak, yerken tefekkür ediyorsak
Ve şükrediyorsak demek Rahman namına, Mün'im namına seviyoruz
Başka türlü bir haldeysek vay halimize…

Peki anne babaya karşı sevgimizde ölçü nasıl olmalı?

Hem peder ve vâlideyi şefkat ile teçhiz eden
ve seni onların merhametli elleriyle terbiye ettiren hikmet
ve rahmet hesabına onlara hürmet ve muhabbet,
Cenab-ı Hakk’ın muhabbetine aittir.

O muhabbet ve hürmet, şefkat lillah için olduğuna alâmeti şudur ki:
Sevgimizin Allah namına oldup olmadığını nasıl anlayacağız ?
Onlar ihtiyar oldukları ve sana hiçbir faideleri kalmadığı
ve seni zahmet ve meşakkate attıkları zaman,
daha ziyade muhabbet ve merhamet ve şefkat etmektir.

Evet bize bir faydaları olmadığı zamanda bile biz onlara şefkat gösterebiliyorsak
Demek o sevgi nefis namına değildir.
Bu hem bize ölçü hem de olmamız gereken noktayı gösteren bir düstur.

Peder; kimseyi değil, yalnız veledinin kendinden daha ziyade iyi olmasını ister.
Ona mukabil veled dahi, pedere karşı hak dava edemez.
Demek vâlideyn ve veled ortasında fıtraten sebeb-i münakaşa yok.

Fıtraten aslında anne babamız ve bizim aramızda tartışma oluşturacak bir durum yok.
Yani hani şimdilerde duyuyoruz ya
Kuşak çatışmasıdır canım her evde olur çok doğal
Ya da baba anlamaz çocuk dinlemez vs
Bu durumlar fıtratımızdan gelen ve olmak zorunda olan şeyler değil.

Arada tartışma uyumsuzluk münakaşa olması sonradan olan,
Uygun yaşanmamaktan kaynaklanan sorunlar…
Ve aslında bu da o sorunların çözülebilir olduğunu gösteriyor.
Çünkü aslında arada muazzam bir sevgi var

Zira münakaşa, ya gıbta ve hasedden gelir.

Münakaşa,kavga, çekişme bunun iki sebebi olabilir.
Ya aşırı özenme, ya da kıskançlık çekememezlik

Pederde oğluna karşı o yok.
Veya münakaşa, haksızlıktan gelir.
Veledin hakkı yoktur ki, pederine karşı hak dava etsin.
Pederini haksız görse de, ona isyan edemez.

Burada iki tarafa da dokundurmalar var.
Husumet sebebi ya ebeveynin kendi çocuğunu kıskanmasından çekememesinden,
Ya da çocuğun anne babasına hak dava etmesinden kaynaklanabileceğini söylüyor.

Elimizi vicdanımıza koyup düşündüğümüzde
Bu iki durumunda olmaması gerektiğini, fıtrata uygun olmadığını görüyoruz
Eğer varsa, nefis hesabına çalışılmış demektir.
Anne babaya hak dava etmek için önce ilk 9 ayın, sonra ilk 10 senenin
sonra kalan yılların ücretini ödemek lazım.
Sonra belki hak dava edebiliriz.

Demek pederine isyan eden ve onu rencide eden, insan bozması bir canavardır.
Ve evlâdlarını, o Zât-ı Rahîm-i Kerim’in hediyeleri olduğu için kemal-i şefkat ve
merhamet ile onları sevmek ve muhafaza etmek, yine Hakk’a aittir.

İnsan eğer insansa, bile bile kötülük etmez.
Nefsini aradan çıkarıp dürüst bir şekilde olaya yaklaşabilen insan
Vicdanı ile düşünen insan kendi bebekliğinde, çocukluğunda
Ve en muhtaç anlarında anne babasının kendisini nasıl merhametle büyüttüğünü
Ki merhametle büyütmüştür yoksa şuanda burada olmazdık.
Merhamet olmasa geceler boyu ağlayan her işi dert olan bir veled çekilmez.
Çekilmeyip atılsa o veled kendi başına yaşayamaz, ölür.

Hala buradaysak demek muazzam bir merhamet var
Buna karşılık Rabbimizin de bize emrettiği gibi
Onlara karşı tavırlarda hep dikkatli olmak esas…

En damarımıza basıldığını düşündüğümüz zamanlarda bile
Allah rızasını düşünüp olayda kendi nefsimizin ve şeytanımızın parmaklarını düşünüp
Yine sakin kalmayı, sabretmeyi
En azından sabır göstermek için dua etmeyi bilmek lazım.

Hem dost ve ahbab ise:
Eğer onlar iman ve amel-i sâlih sebebiyle
Cenab-ı Hakk’ın dostları iseler, “El-hubbu Fillah” sırrınca
o muhabbet dahi, Hakk’a aittir.

Evet madem muhabbet bize verilmiş.
Bunu yönetmek iradesi de bir nebze elimizde…
O hissiyatı mümkün mertebe hak namına kullanmak için
yapmamız gerekenleri öğrenmek bize görev…
Hamd oldun elimizde bunları nasıl öğreneceğimizi
Nasıl yöneteceğimizi gösteren nurlar var elhamdülillah.
Allah istifademizi artırsın.

Subhâneke lâ ılmelene illema allemtene inneke entel alîmul hakîm ve ahiru de'vehüm enilhamdülillahi rabbil âlemin, el fatiha

21.30’da sohbet kanalında işlenen derstir.
Muhabbet-i Bakiye
 

memluk

Hatim Sorumlusu
Ey nefisperest nefsim, ey dünyaperest arkadaşım! Muhabbet, şu kâinatın bir sebeb-i vücududur

, hem şu kâinatın râbıtasıdır, hem şu kâinatın nurudur, hem hayatıdır. İnsan kâinatın en câmi’ bir meyvesi olduğu için, kâinatı istilâ edecek bir muhabbet, o meyvenin çekirdeği olan kalbine derc edilmiştir.
İşte şöyle nihayetsiz bir muhabbete lâyık olacak, nihayetsiz bir kemâl sahibi olabilir.
İşte, ey nefis ve ey arkadaş! İnsanın, havfa ve muhabbete âlet olacak iki cihaz, fıtratında derc olunmuştur. Alâküllihâl, o muhabbet ve havf, ya halka veya Halıka müteveccih olacak.
Halbuki halktan havf ise, elîm bir beliyyedir; halka muhabbet dahi belâlı bir musîbettir.
Çünkü, sen öylelerden korkarsın ki, sana merhamet etmez veya senin istirhâmını kabul etmez. Şu halde, havf elîm bir belâdır.




Muhabbet ise, sevdiğin şey, ya seni tanımaz, Allahaısmarladık demeyip gider (gençliğin ve malın gibi); ya muhabbetin için seni tahkir eder. Görmüyor musun ki, mecâzî aşklarda yüzde doksan dokuzu mâşukundan şikâyet eder.

Çünkü, Samed aynası olan bâtın-ı kalb ile, sanem-misâl dünyevî mahbublara perestiş etmek, o mahbubların nazarında sakîldir ve istiskàl eder, reddeder. Zîrâ fıtrat, fıtrî ve lâyık olmayan şeyi reddeder, atar. (Şehevânî sevmekler, bahsimizden hariçtir.)

Demek, sevdiğin şeyler ya seni tanımıyor, ya seni tahkir ediyor, ya sana refâkat etmiyor, senin rağmına müfârakat ediyor.

Mâdem öyledir, bu havf ve muhabbeti, öyle birisine tevcih et ki, senin havfın lezzetli bir tezellül olsun, muhabbetin zilletsiz bir saadet olsun.


Evet, Halık-ı Zülcelâlinden havf etmek, Onun rahmetinin şefkatine yol bulup ilticâ etmek demektir.

Havf, bir kamçıdır; Onun rahmetinin kucağına atar. Mâlûmdur ki, bir vâlide, meselâ, bir yavruyu korkutup, sînesine celb ediyor. O korku, o yavruya gayet lezzetlidir. Çünkü, şefkat sînesine celb ediyor. Halbuki, bütün vâlidelerin şefkatleri, rahmet-i İlâhiyenin bir lem’asıdır. Demek, havfullahta bir azîm lezzet vardır.

Mâdem havfullâhın böyle lezzeti bulunsa, muhabbetullahta ne kadar nihayetsiz lezzet bulunduğu mâlûm olur.
Hem, Allah’tan havf eden, başkaların kasâvetli, belâlı havfından kurtulur .

Hem, Allah hesâbına olduğu için mahlûkata ettiği muhabbet dahi, firâklı, elemli olmuyor.
 

zerrat

Well-known member
Evet madem muhabbet bize verilmiş.
Bunu yönetmek iradesi de bir nebze elimizde…
O hissiyatı mümkün mertebe hak namına kullanmak için
yapmamız gerekenleri öğrenmek bize görev…

ALLAH(C.C.) şaşırtmasın,her daim yar ve yardımcımız olsun,göz açıp kapayıncaya kadar bile bizi bize bırakmasın inşaALLAH.(Amin)

ALLAH(C.C.) Razı Olsun.
 

zerrat

Well-known member
''Mâdem öyledir, bu havf ve muhabbeti, öyle birisine tevcih et ki, senin havfın lezzetli bir tezellül olsun, muhabbetin zilletsiz bir saadet olsun.

Evet, Halık-ı Zülcelâlinden havf etmek, Onun rahmetinin şefkatine yol bulup ilticâ etmek demektir.


Mâdem havfullâhın böyle lezzeti bulunsa, muhabbetullahta ne kadar nihayetsiz lezzet bulunduğu mâlûm olur.

Hem, Allah’tan havf eden, başkaların kasâvetli, belâlı havfından kurtulur .

Hem, Allah hesâbına olduğu için mahlûkata ettiği muhabbet dahi, firâklı, elemli olmuyor.''

Okudukça ruhumuz rahatladı,manevi gıdamızı aldık,tadına doyamadık...Yarattığı zerreler adedince şükürler olsun YÜCE RABB'İMİZE(C.C.)
ALLAH(C.C.) Razı Olsun cümlenizden inşaALLAH.Çok teşekkür ediyoruz bu güzellikleri tekrar tekrar okumakla ancak rahatlıyoruz RABB'İMİZ(C.C.) ayırmasın hiç bir zaman inşaALLAH.
 

Hüzün Rüzgarý

Well-known member
Allah razı olsun.. Sevdiğim derslerdendir Muhabbet Bahsi.... Rabbim bütün muhabbetlerimizi O'na çevirebilmeyi nasip etsin.. yoksa sevilmeye layık olmaya şeyleri sevmek insana elem ve kedereden başka birşey vermiyor... selametle... :)
 
Üst