6. Bölüm - 22. FASIL: Cihad Esnasında Zikretmek

Huseyni

Müdavim

22. FASIL: CİHAD ESNASlNDA ZİKRETMEK

Mekke’nin Fethinde Sahabenin Zikri


- Halk Mekke’ye fetih gecesi girdiler ve sabaha kadar tekbir ve tehlil içerisinde Kâbe’yi tavaf ettiler. Bunun üzerine Ebu Süfyan, Hind’e,

“Bunun Allah’tan olduğunu sanıyor musun?” dedi. Hind,

“Evet, bu Allah’tandır” dedi. Sonra Ebu Süfyan sabahladı ve Resûlullah’ın huzuruna gitti. Hz. Peygamber:

“Sen Hind’e bunun Allah’tan olduğunu zannediyor musun? dedin. O da sana,

“Evet, bu Allah‘tandır” dedi, deyince Ebu Süfyan:

“Ben şehadet ederim ki, sen Allah’ın kulu ve resûlüsün. Ebu Süfyan’ın kendisiyle and içtiği Allah’a yemin ederim, benim bu sözümü Hind’den başka hiç kimse işitmedi” dedi.[1]

________________________________

[1] Bidaye, IV/304; Kenzü’l-Ummal, V/291.


 

Huseyni

Müdavim

Sahabenin, Hayber Savaşında Her Vadide Zikretmeleri


- Ebu Musa el-Eş’ari şöyle anlatıyor: Hz. Peygamber, Hayber gazasına çıktığında, halk her bir vadiye yöneldiğinde ‘Allâhu Ekber, lâ ilâhe illallah’ diye yüksek sesle tekbir ve tevhid getirmeye başladı. Hz. Peygamber, “Nefislerinize şefkat ve merhamet ediniz. Kesinlikle siz sağır ve gaib bir kimseyi çağırmıyorsunuz. İşiten, yakın olan ve sizinle beraber bulunan bir zatı kibriyayı çağırıyorsunuz” dedi. Ben de, peygamber bunları söylerken tam Resülullah’ın bineğinin arkasında bulunuyordum. Peygamber benim, “Lâhavle velâ kuvvete illâ billah” dediğimi işitti ve


“Ey Abdullah b. Kays!” dedi.

“Buyurun ya Resülallah” dedim.

“Sana cennet hazinesinden olan bir kelimeyi haber vereyim mi?” dedi.

“Evet ya Râsulullah, ver, anam, babam sana feda olsun!” dedim. Hz. Peygamber,

“Lâhavle velâ kuvvete illâ billah! kelimesidir” dedi.[1]

_________________________________

[1] Buhari ve diğer hadis kitaplarında bu şekilde kaydedilmiştir. Fakat doğrusu şudur ki, bu hadise Hayber’den dönerken olmuştur. Çünkü Ebu Musa el-Eş’ari Hayber’in fethinden sonra Hz. Peygamber’e gelmiştir. Bidaye, IV/213.

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/473
 

Huseyni

Müdavim

Ashabın Yokuş ve İnişlerde Tekbir ve Tesbih Getirmeleri


- Biz bir tepeye veya dağa çıktığımızda tekbir getirirdik. Bir dereye, düze indiğimizde de tekbir getirirdik.[1]


____________________________

[1] Ayni, VII/36 (Buhari’den).

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/473
 

Huseyni

Müdavim

İbn Ömer’in Savaşanları İki Kısma Ayırması


- İnsanlar savaşta iki kısımdırlar. Bir kısmı çokça Allah’ı zikretmek ve zikrettirmek için. Yürüyüşte fesattan korunmak, arkadaşa yardım etmek, mallarından en güzelini Allah yolunda infak etmek için çıkmışlardır. Onlar dünya malını kazanmaktan ziyade, dünya malını Allah yolunda harcamaktan sevinç duyarlar. Bir savaşa katıldıklarında savaş alanında Allah’ın, kalplerinde bulunan en küçük bir şüpheye ve Müslümanlar hakkında önemsiz bir kötü niyete muttali olmasından haya duyarlardı. Ganimet mallarından bir şeyler çalma imkânlarına sahip olduklarında kalplerini ve amellerini bundan tertemiz tutarlardı. Şeytan onlara fitne vermeye, kalplerini yaralamaya muktedir olmazdı. İşte bunlardır ki, Allah kendi dinini onların eliyle üste çıkarır ve düşmanlarını mağlup eder.


İkinci kısma gelince, onlar ne Allah’ı anar, ne de anılmasını isterler. Fesat ve bozgunculuk yaparlar. Mallarını ancak zoraki bir şekilde sarfederler. Mallarından sarfettiklerini bir borç imiş gibi görürler. Şeytan bunu daima onlara hatırlatır. Bir savaşa katıldıklarında en geride ve niyeti kötü olanlar arasında olurlar. Dağ başlarına sığınır, savaşın sonunu beklerler. Allah Müslümanlar’a zafer verirse, herkesten çok yaygara koparır, türlü yalanlar uydururlar. Ganimetten çalma fırsatı bulurlarsa hiç çekinmeden bunu yaparlar. Şeytan onlara, “Bu ganimet malıdır” der. Allah onlara bolluk verdiğinde azarlar. Bir darlığa düştüklerinde de şeytan onları zengin olma ihtirasıyla yoldan çıkarır. İşte bunlar, sadece cisimleriyle mü’minler arasında bulunurlar. Fakat niyetleri ve işleri onlarınkinden tamamen ayrı olduğu için Allah onları kıyamet günü mü’minlerden ayırır.[1]

__________________________________

[1] Kenzü’l-Ummal, II/290 (İbn Asakir’den).

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/474
 
Üst