5. Bölüm - 8. FASIL: Ensar'ın Allah ve Rasûlü Uğrunda Dünyanın Geçici Lezzetlerinden...

Huseyni

Müdavim
5. Bölüm - 8. FASIL: Ensar'ın Allah ve Rasûlü Uğrunda Dünyanın Geçici Lezzetlerinden...


8. FASIL: ENSAR’IN ALLAH ve RASÛLÜ UĞRUNDA DÜNYANIN GEÇİCİ LEZZETLERİNDEN ve MALLARINDAN VAZGEÇMELERİ


Ensar’ın Mekke’nin Fethi Sırasında Hz. Peygamber’e Yardımlarda Bulunması


- Abdullah b. Rebah şöyle anlatıyor: Müslümanlardan, Muaviye’ye birkaç heyet gidiyordu. Ebu Hüreyre ile ben de onların içerisinde bulunuyorduk. Aylardan Ramazan’dı. Yemekleri nöbetleşe hazırlıyorduk. Şöyle ki her akşam birimiz yemeği hazırlıyor ve diğerlerini davet ediyordu. Bu işi de en çok Ebu Hüreyre yapıyordu. Bir gün kendi kendime


“Hep onlar bizi davet ediyorlar, bugün de ben yemek hazırlayayım da onları çağırayım” dedim. Yemeği hazırladım ve sonra Ebu Hüreyre’yi bularak


“Ey Ebâ Hüreyre! Bu akşam, yemeği bende yiyeceğiz” dedim. Bunun üzerine


“Bunu ben yapacaktım; fakat sen daha çabuk davrandın” dedi. Sonra diğer arkadaşları da davet ettim. Akşam üstü biraraya geldiğimiz de Ebu Hüreyre


“Ey Ensar topluluğu! Size, sizinle ilgili olaylardan birini anlatmamı ister misin?” dedi ve Mekke’nin fethini şöylece anlattı:


“Hz. Peygamber Mekke’ye ulaştığında askeri iki gruba ayırdı. Bunlardan birinin başına Zübeyr’i diğerininkineyse Halid b. Velid’i getirdi. Ebu Ubeyde’yi de zırhsız olanların başına tayin etmişti. İslâm askerleri bu düzen içerisinde vadiye girdiler. Hz. Peygamber de kendi grubunun başında bulunuyordu. Kureyş’se derme-çatma bir orduyla karşımıza çıkmıştı. Kureyşliler şöyle düşünüyorlardı: “Biz bunları müslümanlara karşı gönderiyoruz. Eğer onları yenecek olurlarsa biz zâten kendilerindeniz. Yok eğer yenilirse o zaman da burnumuz bile kanamadan onlara teslim oluruz”.


Hz. Peygamber bir ara etrafa göz gezdirirken beni görüp


“Ey Ebâ Hüreyre!”
diye seslendiler, ben de

“Buyurun ey Allah’ın Rasûlü!” dedim.


“Bana Ensar’ı çağır! Fakat söyle onlardan başka kimse gelmesin!”
buyurdular. Hemen koşup Ensar’ı çağırdım. Onlar da gelip Hz. Peygamber’in çevresine toplandılar. Bundan sonra Hz. Peygamber onlara

“Görüyorsunuz ya, karşınızdakiler Kureyş’in sefilleri ve ayak takımıdır”
buyurdu. Sonra da ellerini birbirinin üzerine koyup “Safa tepesinde benimle buluşuncaya dek onları bu şekilde biçiniz” dedi. Hz. Peygamber’in huzurundan ayrıldık; fakat hiç birimiz onun dilediği şekilde öldürmeyi istemiyorduk. Zaten Mekke’liler de bize karşı koymuyorlardı. Ebu Süfyan Hz. Peygamber’e giderek

“Ey Allah’ın Rasûlü! Kureyş’in öldürülmeleri helal kılındı. Korkarım ki bu gidişle Kureyş diye birşey kalmayacaktır” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber


“Kim evine girip kapısını kapatır veya Ebu Süfyan’ın evine sığınırsa o güvenliktedir, kendisine dokunulmayacaktır!”
buyurdular. Böylece halk evlerine girip kapılarını da kilitlediler.

Hz. Peygamber doğruca Kâbe’ye gidip Hacerü’l-Esved’i istîlâm etti, yani sıvazlayıp öptü. Sonra da Ka’be’yi tavaf etmeye başladı. Elinde bir yay vardı ve onun bir ucundan tutuyordu. Mekkeli müşriklerin orada bulunan putlarının yanından geçtikçe elindeki o yayla onların gözlerine vuruyor ve bir yandan da
“Hak geldi bâtıl yok oldu; zâten bâtıl yok olmaya mahkûmdur” (İsrâ: 17/81) âyet-i kerimesini okuyordu. Tavaftan sonra Kâbe’nin yakınında bulunan Safâ tepesine çıktılar ve Kâbe’yi görecek şekilde oraya oturdular. Sonra ellerini kaldırarak Allah’a hamdedip dualarda bulunmaya başladılar. Ensar da tepenin etrafında duruyorlardı. Bu arada da kendi aralarında birbirlerine “Artık o (Hz. Peygamber) kendi memleketine, kavmine kavuştu. İsteğini elde etti. Zannetmiyoruz ki bundan sonra Medine’ye dönsün” diyorlardı.

O sırada Hz. Peygamber’e vahiy geldi. Biz vahyin geldiğini anlayabiliyorduk. Çünkü bizim hiç birimiz vahiy kesilinceye kadar Hz. Peygamber’e bakamazdık. Nihayet vahiy bitti ve Hz. Peygamber başını kaldırarak


“Ey Ensar topluluğu! Siz “Artık o kendi memleketine, kavmine kavuştu. İsteğini elde etti. Zannetmiyoruz ki bundan sonra Medine’ye dönsün” dediniz değil mi?”
buyurdular. Ensar da

“Evet ey Allah’ın Rasûlü! Gerçekten de bunu söyledik” dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurdular:


“Böyle yapacak olursam benim ismim neolacaktır? Hayır, siz yanılıyorsunuz! Şüphe yok ki ben Allah’ın kulu ve Rasûlüyüm. Allah’a ve sizlere hicret ettim. Yaşamım sizin yaşamınız olduğu gibi ölümüm de sizin ölümünüzdür”.
Bu sözler üzerine ona bakıp ağladılar ve

“Yemin ederiz ki bunları Allah’ın Rasûlünü kimseye kaptırmamak için, seni kıskandığımızdan dolayı söyledik” dediler. Hz. Peygamber de onlara


“Allah ve O’nun Rasûlü de sizi doğruluyor ve özrünüzü kabul ediyorlar?”
dedi.”[1]

______________________________

[1] Bidaye IV/307 (İmam Ahmed’den. Ayrıca hadisi Müslim ve Nesai’nin de Enu Hüreyre hadisinden, benzer şekilde rivayet ettikleri de kaydedilmiştir); Kenz VII/135 (İbn Ebi Şeybe’nin muhtasar olarak rivayet ettiği zikredilir).
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/384-385.
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: 5. Bölüm - 8. FASIL: Ensar'ın Allah ve Rasûlü Uğrunda Dünyanın Geçici Lezzetlerinden...


Ensar’ın Huneyn Savaşındaki Kahramanlıkları ve Hz. Peygamber’in Onları Övmesi


Huneyn savaşında Hevâzin, Gatafan ve diğer Arap kabileleri çoluk çocuklarını ve hayvanlarını da beraberinde getirmişlerdi. Hz. Peygamber’in yanında, serbest bıraktığı Mekke halkının hâricinde onbin asker vardı. Fakat sonunda bunların hepsi kaçıp Hz. Peygamber’i neredeyse tek başına bıraktılar. O gün Hz. Peygamber çevresine bakınıp iki kez seslenmişlerdir. Birincisinde sağına bakarak


“Ey Ensar topluluğu!”
demişler Ensar da

“Evet ey Allah’ın Rasûlü! Biz seninle beraberiz!” diye karşılık vermişlerdir. Bu kez de soluna dönen Hz. Peygamber yine

“Ey Ensar topluluğu!”
diye seslendiler. Ensar da ilkinde olduğu gibi yine

“Buyurun ey Allah’ın Resûlü! Bizler buradayız!” dediler. Bunun üzerine beyaz katırının üstünde bulunan Hz. Peygamber yere inerek

“Ben Allah’ın kulu ve Rasûlüyüm!”
buyurdular.

Daha sonra müşrikler kaçtılar ve geride de çok ganimet bıraktılar. Hz. Peygamber bunları Muhacirlerle diğer Mekke’liler arasında paylaştırdı. Bunlardan Ensar’a hiç birşey vermedi. Bunun üzerine Ensar kendi aralarında

“Savaş çıktığı zaman biz çağırılıyoruz. Fakat iş ganimet taksimine geldiğinde bizden başkasına veriliyor” dediler. Bu sözler Hz. peygamber’in kulağına gittiğinde onları bir çadırda toplayarak

“Ey Ensar! Kulağıma bazı sözler çalındı. Ne olduğunu söyler misiniz?”
Onlardan hiç kimse buna cevap vermedi. Hz. Peygamber de

“Ey Ensar topluluğu! Diğerleri dünyayı götürürlerken siz de evlerinize Allah’ın Rasûlünü ve ona bağlılığı götürmek istemez misiniz?”
buyurdu. Ensar’sa

“Evet ey Allah’ın Rasûlü! Bunu kabul ediyoruz” diye cevap verdiler. Onların bu cevapları üzerine Hz. Peygamber de

“Eğer insanlar bir vadide, Ensar da bir dağ yolunda gitmiş olsalar ben yine de Ensar’ı tâkip ederdim”
buyurdular. Bu hadise bir toplulukta anlatılırken dinleyenlerden biri olayı anlatana

“Ey Ebâ Hamza! Sen bunları gözlerinle gördün değil mi?” diye sordu. O da

“Tabii ki gördüm; Hz. Peygamber’i bırakıp da nereye gidecektim!” dedi.
[1]

Hz. Peygamber, Huneyn gününde alınan ganimetleri henüz müslüman olmuş ve İslâm’a yeni gönül vermiş Kureyşlilerle diğer Araplar arasında paylaştırdı. Bu ganimetlerden Ensar’a hiç birşey vermedi. Ensar bundan dolayı kırıldılar. Hatta içlerinden birisi

“Allah’a yemin ederim ki Hz. Peygamber kendi kavmine kavuşunca bizleri unuttu” dedi. Sonunda Sa’d b. Übâde Hz. Peygamber’e giderek

“Ey Allah’ın Rasûlü! Ensar sana kırılmıştır” dedi. Hz. Peygamber de sebebini sordu. Sa’d da

“Bu savaşta elde edilen ganimetleri kendi kavmine ve diğer Araplara taksim ettin, onlara birşey vermedin” dedi.

Hz. Peygamber Sa’d’a

“Ey Sa’d! Sen de onlarla birlikte misin?”
diye sordu. Sa’d buna

“Ben de kavmimin bir ferdiyim” diye cevap verdi. Hz. Peygamber de

“Git onları şu alanda topla ve sonra da gel bana haber ver!”
dedi. Sa’d Hz. Peygamber’in huzurundan çıkarak Ensar’ı onun dediği alana topladı. Bu arada Muhacirlerden bazıları da bu toplantıya katılmak istediler ve onlara da izin verildi. Bazı kimselerse oraya kabul edilmediler. Ancak Ensar’dan gelmeyen kalmadı. Bundan sonra Sa’d Hz. Peygamber’e giderek

“Ey Allah’ın rasûlü! Ensar emrettiğin gibi toplanmışlardır” dedi. Hz. Peygamber de Sa’d’la birlikte oraya gitti. Allah’a hamdü senâlarda bulunduktan sonra şunları söyledi:

“Ey Ensar topluluğu! Siz sapıklık içerisindeyken benim gelişimle Allah sizi hidâyete erdirmedim mi? Fakir olan sizleri servet sahibi yapıp, birbirlerinizin amansız düşmanları iken birleştirip kardeş yapmadı mı?”
Ensar

“Evet ey Allah’ın Rasûlü!” dediler. Sonra Hz. Peygamber

“Ey Ensar topluluğu! Bana cevap vermeyecek misiniz?”
buyurdu. Ensar da

“Ne diyelim ey Allah’ın Rasûlü! Hangi birinde sana cevap verelim! Biz Allah’a ve O’nun Rasûlüne çok minnettarız” dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber şunları söyledi:

“Allah’a yemin ederim ki siz bana kovulup da içimize geldiğinde seni bağrımıza bastık; fakir iken mallarımızı seninle paylaştık, korku içerisinde bulunuyordun seni güvenliğe kavuşturduk ve hiç kimse sana yardım etmezken bizler yardım ettik” diyebilirdiniz. Ben de o zaman haklı olduğunuzu söyler, sizi tasdik ederdim”.
Ensar yine

“Biz Allah’a ve O’nun Rasülüne çok minnettarız!” dediler. Hz. Peygamber de son olarak şunları söylediler:

“Ey Ensar topluluğu! Gönüllerini almak amacıyla yeni müslüman olmuş bir kavme verdiğim geçici dünya malı için bana darıldınız. diğer taraftan size de Allah’ın vermiş olduğu İslâm şerefini verdim. Ey Ensar topluluğu? Halk evlerine koyun ve deve götürürlerken siz de evlerinize, yurdunuza Allah’ın Rasûlünü götürmek istemez misiniz? Muhammed’in nefsini elinde tutana yemin ederim ki eğer halk bir yola, Ensar da başka bir yola gitse ben Ensar’ın gitmekte olduğu yolu tercih ederim. Ey Allah’ım! Sen Ensar’a merhamet et! Onların çocuklarına ve torunlarına da merhamet et!”.
Bu sözler üzerine orada bulunan Ensar sakalları ıslanıncaya kadar ağladılar ve

“Biz Allah’ı Rabb olarak tanıyor ve O’nun Rasûlünün taksimine de razı oluyoruz” dediler. Bundan sonra Hz. Peygamber kalktı ve gitti; oradakiler de dağıldılar.
[2]

- Hz. Peygamber, Hevâzin ganimetlerinden olan Huneyn fey’ini güzel bir şekilde taksim etti. Kureyşlilere ve yeni müslüman olan diğer Arap kabilelerine bol bol verdi. Bunu gören Ensar Hz. Peygamber’e gücendiler. Hz. Peygamber bunu işittiğinde onların topluca bulundukları yere gitti ve

“Ensar’dan olmayanlar burayı terketsin! Onlarla konuşacaklarım vardır”
dedi. Sonra da kelime-i şehâdet getirip Allah’a hamdetti ve şunları söyledi.

“Ey Ensar topluluğu! Şu yeni müslümanlara vermiş olduğum ganimetler hakkındaki konuşmalarınız kulağıma kadar geldi. Bundan kastım onları İslâm’a tam olarak bağlamaktı. Zannediyorum ki onlar bugünden sonra Allah’ın birliğine şahitlik edip O’nun yolunda savaşlara katılacaklardır. Çünkü artık Allah Teâlâ onların kalblerine İslâm’ı sokmuştur. Ey Ensar topluluğu! Allah Teâlâ iman vermek suretiyle minnette bulunup size üstünlük ve şeref bahşetmemiş midir? O size Allah’ın ve Rasûlü’nün Ensarı gibi en güzel bir ismi vermedi mi. Şunu biliniz ki eğer halk bir vadiye siz de diğer bir vadiye gidecek olsanız ben diğerlerini bırakıp sizi takip edeceğim. Halk koyun, deve ve diğer ganimetleri, siz de Allah’ın Rasûlünü götürünüz; bunu istemez misiniz?”
Ensar bu sözlere

“Bunu kabul ediyoruz” diye karşılık verdiler. Hz. Peygamber’se

“Öyleyse söylediklerimin karşılığı olarak bana cevap veriniz!”
buyurdular. Ensar da şöyle karşılık verdiler:

“Ey Allah’ın Rasûlü! Biz karanlıklar içerisinde bulunuyorduk; Allah Teâlâ senin vasıtanla bizi nura kavuşturdu. İçimize geldiğinde biz bir ateş çukurunun tam kıyısında bulunuyorduk, Allah Teâlâ senin vasıtanla bizi ateşten kurtardı. Biz sapıklıklar içerisinde bocalıyorduk; Allah senin vasıtanla bizi hidayete erdirdi. Biz rabb olarak Allah’ı, din olarak İslâm’ı, peygamber olarak da Muhammed’i kabul ettik. Ey Allah’ın Rasûlü! Ganimeti istediğin şekilde dağıt! Bütün konularda dilediğin gibi davran! Biz sana karışmayız; istediğini yapma yetkisine sahipsin!” Buna karşılık Hz. Peygamber de şunları söyledi:

“Allah’a yemin ederim ki daha değişik bir cevap verebilirdiniz ve ben de “Doğru söylediniz!” derdim. Eğer siz “Sen kovulmuş olarak içimize geldin de biz sana kucak açmadık mı; herkes seni yalanlarken tasdik edenler biz olmadık mı? Hiç kimseden bir yardım görmezken sana biz yardım etmedik mi; kendi kavminin bile kabul etmediklerini biz kabul etmedik mi? demiş olsaydınız kesinlikle doğru söylemiş olurdunuz”
buyurdu. Ensar

“Allah’a ve O’nun Rasûlüne minnettar olanlar bizleriz! Allah Rasûlünün hem bizim hem de diğer bütün insanların üzerinde çok büyük hakkı vardır!” diyerek ağlamaya başladılar. Bunun üzerine Hz. Peygamber de onlarla birlikte ağladı.
[3]

- Hz. Peygamber Hevazinlilerden elde edilen ganimetleri paylaştırırken bazı kimselere yüz deve verdi. Bunu gören Ensar’dan bazıları

“Allah, Rasûlünü affetsin! Kılıçlarımızdan hâlâ Kureyşlilerin kanları damlarken ganimetten bizlere birşey vermiyor da Kureyşlilere veriyor” dediler. Hz. Peygamber bunları işittiğinde onlara haber gönderdi ve deriden yapılmış bir çadırda toplanmalarını istedi. Ensar Hz. Peygamber’in söylediği yerde toplandılar. Hz. Peygamber de oraya geldi ve Ensar’ın dışındakileri oradan çıkardı. Sonra Hz. peygamber ayağa kalkarak

“Bazı sözler işitiyorum; ne olduğunu bana da söyler misiniz?”
buyurdular. Ensar’sa şunları söyledi:

“Ey Allah’ın Rasûlü! Bu sözleri hepimiz söylemiş değiliz. Ancak içimizden bazı genç kimseler ‘Allah, Rasûlünü bağışlasın! Kılıçlarımızdan hâlâ Kureyşlilerin kanları damlamakta iken, elde edilen ganimetlerden bizlere birşey vermiyor da Kureyşlilere veriyor’ dediler”. Hz. Peygamber

“Ben bunları küfürden yeni çıkmış bazı kimselerin gönüllerini kazanmak için vermiştim. Halk ganimet mallarını götürürken siz de yurdunuza, evlerinize Allah’ın peygamberini götürmek istemez misiniz? Allah’a yemin ederim ki sizin payınıza düşen onlarınkinden çok daha hayırlıdır”
buyurdular. Ensar da

“Ey Allah’ın Rasûlü! Biz bunu kabul ediyoruz!” dediler. Son olarak Hz. Peygamber şunları söylediler:

“Bir zaman gelecektir ki diğer bazı insanların sizden üstün tutulduklarını göreceksiniz. Ancak Allah ve Rasûlüne kavuşuncaya kadar bütün bunlara sabrediniz. Bense sizleri Kevser havuzu başında bekliyor olacağım”
[4]

- Hz. Peygamber Ensar’a şunları söyledi: “Siz insanların içlerinden giymekte oldukları elbiseler gibisiniz. Halk ise dıştan giyilen elbiseler mesâbesindedir. (Siz bana daha yakınsınız). Halk elde edilen koyun ve develeri götürürken siz de Allah’ın Rasûlünü yurdunuza götüreceksiniz, buna razı olmaz mısınız?”. Ensar

“Evet, buna razıyız!” diye karşılık verdiler. Bunun üzerine Hz. Peygamber de

“Ensar benim sandığım ve heybemdir; güvendiğim kimselerdir. Halk bir yola, Ensar da başka bir yola gidecek olsalar ben Ensar’ın yolunu tercih ederim. Eğer hicret edenlerden biri olmamış olsaydım Ensar’dan bir kişi olmak isterdim”
buyurdular.[5]

______________________________

[1] Bidaye IV/357 (Buhari, Enes’ten); Kenz V/307 (İbn ebi Şeybe ve İbn Asakir’in de benzer şekilde rivayet ettiği kaydedilmektedir).
[2] Bidaye IV/358 (İbn İshak, Ebu Said el- Hudri’den. ‘Hadiseyi İmam Ahmed de İbn İshak hadisinden böyle rivayet etmiştir. Fakat Kütüb-ü Sitte sahiplerinden hiç biri bu yoldan rivayet etmemiştir” deniliyor); Kenz VII/135 (İbn Ebi Şeybe, Ebu Said el-Hudr’i’den. Buhari de bir kısımını Abdullah b. zeyd b. Asım’dan).
[3] Heysemi X/31 (Tabarani, Saib b. Yezid’den).
[4] Bidaye IV/356 (Buhari, Enes b. Malik’ten).
[5] Bidaye IV/356 (İmam Ahmed, Enes b. Malik’ten).
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/385-389.
 

Said1

Member
Cevap: 5. Bölüm - 8. FASIL: Ensar'ın Allah ve Rasûlü Uğrunda Dünyanın Geçici Lezzetlerinden...

medineli ensarın İslam tarihindeki kıyamı ve önemi adeta bir dönüm noktası..Asrın müslümanları olarak ensara bakıp çok ders çıkarmamız gerekir.Allah razı olsun ,faideli bir yazı ..
 
Üst