Imam Cafer-i Sadiktan örnekler

ARİF

Well-known member
İMAM CAFER-İ SADIKTAN ÖRNEKLER
İmam-ı Cafer-i Sadık'ın büyük babası Hazret-i Ali, büyük annesi de Hazret-i Fatıma'dır. (r.a.)Durum böyle olunca onun sahip olduğu itibar ve ma­kam her kula nasip değil elbette.
Zira soyu başka yere değil doğrudan doğruya Resûlüllah aleyhisselama varmakta, ahirzaman nebisine bağlanmaktadır.
İşte böyle aziz ve yüce seyyidler nesline dahil olan İmam Cafer-i Sadık'a bir gün meşhur veli Davud-u Tâi gelir ve şöyle ricada bulunur:
Resûlüllah'in aziz torunu! Bana nasihat et. Nasihatınıza ihtiyaç hissetmekteyim bugünlerde.Hazret-i İmam'ın cevabışöyle olur:
Sen geçmişinde çok kötü alışkanlıkları olan biriy­din. Ama öyle bir ilahî lutfa erdin ki, bunların hepsini de terkettin, tam ve temiz bir dinî hayata girdin, kısa za­manda da büyük inkişaflar gösterdin. Durum bu iken şimdi ben mi sana nasihat edeceğim? Yoksa sen mi bana nasihat etmelisin.
Davud-u Tâi şaşırır, der ki:
Siz Resûlüllah'm nesline dahilsiniz. Sizin hürmeti­nize kâinat yaratıldı, eflâk varlık dünyasına çıktı. Resûlüllah'ın torunlarına erişmek mümkün mü? Sizler seyyidlersiniz!
Tevazuda da eşsiz derecede bulunan Cafer-i Sadık Hazretleri şöyle cevap verir:
Dedikleriniz doğrudur. Kâinat dedem hürmetine yaratılmıştır. Ancak benim bundan hissem ne? Büyükdedem bana kıyamette benim sünnetime neden tamı ta­mına uymadın, neden eksikli, noksanlı geldin buraya, derse ne cevap vereceğim? İnsan kıyamette soyuyla, sopuyla kıymet kazanamaz. Belki kendi ilmiyle, ameliyle değer kazanır. Benim ilim ve amelim ne ki?
Davud-u Tâi, Hazret-i İmam'ın huzurundan çıkar, çöle açılır, başlar feryadü figan edip ağlamaya:
Ya Rabbi, der. Büyük dedesi Hazret-i Resul aleyhisselam, büyük annesi de Hazret-i Betûl (Fatıma) radıyallahü anha olmasına rağmen Cafer-i Sadık kendi ilmi­ni, amelini esas alıyor, onu da asla kâfi bulmuyor... Du­rum böyle olunca ya ben kimim? Benim ilmim, amelim ne ki?. Ben bir seyyid neslinden de değilim!
Cafer-i Sadık Hazretleri bu sözleriyle büyük dedesin­den naklettiği şu hadisle amel etmiş oluyor. Buyurmuş ki Kâinatın Efendisi:
Ameli kendisini gerileteni, nesebi ilerletemez!
Evet, bir kişinin yaptığı işler, icra ettiği ameller ken­disini geriletiyorsa, o bu gerileten amellerinin kurbanıdır, sorumlusudur. Nesebinin onu ilerletmesi mümkün olmaz. Soyu, sopu, babası, dedesi onu kurtaramaz. Zira ayette de Rabbimiz:
Her insan kendi yaptığı amelinin tutsağıdır, rehinidir.
Nitekim bu gerçek, Hazret-i İmam'da o kadar yerleş­mişti ki, büyük annesinin Hazret-i Fatıma, büyük dede­sinin de Resûlüllah (s.a.v.) oluşundan dolayı bir gevşek­lik duymaz, Kendini başkalarından asla üstün görmezdi.
Bir defasında kölelerini çağırmış, onlara şöyle demişti
Geliniz, sizinle bir anlaşma yapalım. Kıyamette kim kurtulursa o diğerlerine şefaat etsin. Ne dersiniz? Şimdiden birbirimize söz verelim mi?..
Köleler mahcub ve mahzun. Dediler ki:
Ey Resûlüllah'ın torunu, bizim şefaatımıza sizin ihtiyacınız yoktur. Bizim ise sizinkine ihtiyacımız vardır. -Dedeniz Muhammed aleyhisselam bütün ins ve cinne şe­faat edecektir. Elbette sizi de en önde tutar.
Ak sakalından, nur yüzünden aşağı pırıl pınl gözyaş­ları döken imam şöyle cevap verdi:
Ben bu halimle, bu amelimle dedemin yüzüne na­sıl bakacağımı düşünüyorum, bir türlü cesaret edemiyo­rum onun yakınına sokulmaya...

Ahmed Şahin “Olaylar Konuşuyor” s:140
 
Üst