Sure

kasif1

Well-known member


“Zemahşeri'nin beyanı vechiyle, Kur'ân-ı Kerimin sûrelere taksim edilmiş bir şekilde nazil olmasında çok faydalar vardır.”(1)





“Sûrenin lügat anlamı: Yüksek makam, yüce derece, rütbe, mevki, nişan, alamet, şan ve şeref, sur, hisar, yapısı güzel ve yüksek bina, binanın kısım veya katları, duvarın yapısında kullanılan taş, kerpiç veya tuğla gibi malzemenin her bir sırası demektir.(…) Istılahta ise, Kur’an-ı Kerim’in biri diğerinden ayrılmış 114 bölümden oluşan küçük olsun büyük olsun, müstakil parçalarına sure denilir.”(2)





“Sûreler kendi içinde bütünlüğü olup Kur’ân-ı Kerim binasını meydana getiren bölümlerdir. Bununla ilgili en güçlü delil, benzerinin yapılması konusunda meydan okunan (Bakara: 23) en küçük Kur’ân birimini sûrenin teşkil etmesidir.(Fahreddin er-Râzi, II, 117), Çağdaş müfessirlerden Emin Ahsen Islâhi, surenin Kur’ân yorumundaki merkezi konumuna vurgu yaparak her bir sûrenin bir ana konusu bulunduğunu, kısa da olsa ondaki kelime ve cümlelerin belli bir konuyu destekleyecek özellikler taşıdığını belirtir (Birışık. sy. [2001], 71-75).(3)





“Yüce Allah, Kur’ân’ı 9 âyette Sûver (sureler) ile adlandırmıştır ve nitelendirmiştir…





Kur’ân’ın her bir bölümüne sûre denmesinin sebebi, âyetlerden ve kelimelerden oluştuğu içindir. Sûrelerin içerik açısından Mekki ve Medeni diye bölümlere ayrılması gibi. Kamus’ta şöyle geçer: Münezzel (indirilmiş) sûre, Kur’ân’da geçen sûredir. Çünkü indirilmiş olan bir başka sûreden sonra gelmiş ve tamamen ayrılmıştır. Sıhah-ı Muhtarda; suver, sûrenin çoğuludur. Allah katından indirilen ve Kur’ân’da geçen her bir bölüme verilen addır. Çünkü indirilmiş olan bir başka sûreden sonra gelmiş ve ondan tamamen ayrılmıştır.”(4)





Surelerin Sayısı:





“Âlimlerin çoğuna göre Kur’ân-ı Kerim 114 sûreden ibarettir. Bazı âlimler Enfal ile Tevbe’yi, bazıları da Duha ile İnşirah’ı birleştirerek 113 sayarlar. Sûre sayısını 112 veya 115 kabul eden âlimler de vardır. Kur’ân’ın en uzun suresi 286 ayet ile Bakara sûresidir. En kısa sure de 3 ayetle Kevser sûresidir.”(5)





“… Hicret'den evvel Mekke-i Mükerreme'de seksen altı Sûre, Hicret'den sonra da Medîne-i Münevvere'de yirmi sekiz Sûre-i Celîle nazil olmuştur. Bunların ekserisi uzun sûrelerdir. Bu sûrelerden bâzılarının müteaddid ismi vardır. Nitekim Fâtiha-i Şerife Sûresi'nin Fâtihatü'l-Kitâb, Ümmü'l-Kitâb, El-Seb'u'l-Mesânî gibi adları da vardır.”(6)





Sûrelerin Tertibi





“Sûrelerin tertibiyle ilgili, îslâm âlimleri arasında üç görüş belirtilmiştir:


a) Sûrelerin tertibi Hz. Peygamber tarafından yapılmıştır, yani tevkifidir.


b) Sûrelerin tertibi Sahabelerin ictihâdiyle meydana gelmiştir.


c) Bu tertib kısmen Hz. Peygamber, kısmen de Sahabe ictihâdiyle gerçekleşmiştir.





Sayılan bu görüşlerin münakaşa edilebilecek tarafı mevcut olmakla birlikte, akla ve olaylara uygun düşen durum, sûrelerin çoğunun tertibinin de Hz. Peygamber tarafından yapıldığı, dolayısiyle birçok sûrenin tertibinin tevkifi olduğu noktasında yoğunlaşmaktadır.”(7)





Muhsin Demirci’nin “Tefsir Usulü” eserinde sûrelerin tevkifi olduğunun daha isabetli bir görüş olduğu, içtihadi olduğunu benimsediğimiz takdirde bu olgunun hala devam edebileceği, dolayısıyla her müfessire, sûrelere isim koyma şansının tanımış olabileceği belirtilmektedir. Yukarıda da belirtildiği gibi sûrelerin tevkifi olduğu görüşü doğru kabul edilmektedir.





Sûrelerin İsimleri:





“Sûreler isimlerini kıssasını ihtiva ettikleri şahsiyetlerden (Nuh, Hud, Yusuf, Ali İmran, Muhammed gibi) veya topluluklardan (Cin, Melaike, Münafikun, Mutaffifin ), veya konulardan birinden veya ilk kelimelerden (kad semi’a, E.L.M Tenzil, Subhan, Lem Yekûn) veya başlarındaki huruf-i mukattaadan (Taha, Yasin, Kaf, Sad) almışlardır.”(8)





“Bazı sûrelere birden fazla isim verildiği gibi, iki veya ikiden fazla sûreler de tek isimle anılmıştır. Meselâ Fatiha sûresine yirmi kadar isim verilirken Felâk ve Nâs sûrelerine "Muavvizeteyn" denilmiştir.”(9)





“Kur’ân-ı Kerim’in sûrelere bölünmesi ve bunların isimlendirilmesi, bizzat vahiy sahibi tarafından yapılmıştır, yani tevkifîdir. Hadis-i şeriflerde sûrelerin adları zikrolunur: Fâtiha sûresi, İhlâs sûresi, Yâsîn sûresi, Kevser sûresi gibi. Filan sûrenin şu şu âyetleri diye sûrelerin isimleri birçok rivayetlerde geçmektedir. Demek bu sûreler, vahiy yoluyla, Resûlullah tarafından isimlendirilmiştir.”(10)





Surelerin Tasnifi





“Kur’an-ı Kerim’in metni pratik kolaylık gayesiyle surelerin teşkil ettiği bazı gruplara ayrılmıştır:


1. es-Seb’u’t-Tuvel: En uzun 7 sure demektir. Fatiha’dan sonra Tevbe suresinin sonuna kadar yani 2-9 sureleri arasını kapsar.


2. el- Muin: Ayet sayıları 100’e yaklaşan veya biraz geçen sureler.


3. el- Mesani: Ayet adedi 100’den az olanlar.


4. el- Mufassal: Mushaf-ı Şerif’in son bölümü olup, tercih edilen görüşe göre, başlangıcı 50. Olan Kaf suresinden itibaren, sonuncu (114.) Nas Suresine kadar olan kısımdır. Bu grup da 3’e ayrılır:
A) Tıval-ı Mufassal: (uzun) Kaf-Büruc, yani 50.-85. sureler.
B) Evsat-ı Mufassal: (orta) Tarık-Beyyine, yani 86.-98. sureler.
C) Kısar-ı Mufassal: (kısa) Zelzele- Nas, yani 99.-114. sureler.”(11)






“Vâsile (r.a.) Hz. Peygamber’in (s.a.s.) şöyle dediğini nakletmiştir: “Bana Tevrat karşılığında yedi uzun (sûre)verildi. Zebur karşılığında meîn (sûreleri) verildi. İncil karşılığında mesâni (sûreler) verildi. Mufassal (sûreleri) ile de üstün kılındım.” (Ahmed, Kebir, Cem’ül-Fevâid).





“Bazı sûrelerin Tül [es-Seb’u’t-Tuvel] sûrelere mi Meîn sûrelere mi girdiğinde değişik görüşler vardır. Fakat bu değişik görüşler hadisin mana ve maksadında bir değişiklik meydana getirmemektedir. Anlatılmak istenen şudur ki, ne kadar meşhur semavi kitap inmişse hepsinin karşılığı Kur’ân-ı Kerim’de mevcuttur. Onlara ilâve olarak Mufassal sûreler Kur’ân-ı Kerim’e hastır. Benzeri önceki kitaplarda yoktur.”(12)





“Kur’ânı Kerim âyetlerinde geçen sûre kelimesinin, muhteva bakımından ifadesi, Kur’ân tabiriyle aynı manadadır. Fakat dilin daha sonraki zamanlardaki kullanılışında, bu iki kelime birbirinden ayrılmıştır. “Kur’ân” kelimesi yazı ile tesbit edilmiş ve bir araya getirilmiş vahiylerin adı olmuş, “sûre” ise, başlangıçta her biri bir vahye delalet eden, fakat sonra Kur’ân’ın birçok vahy veya vahy parçalarından teşekkül eden kısımlarını ifade için kullanılmıştır.”(13)

Mekkî ve Medenî (Kur’ân'ın Mekke'de ve Medine'de İnen Bölümleri)


“Kur’ân-ı Kerim yirmiüç senelik bir süre içerisinde Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'e kısım kısım indirilmiştir. Rasûlullah bu sürenin çoğunluğunu Mekke'de geçirmiştir. Yüce Allah buyuruyor ki:


"Biz onu insanlara ağır ağır okuyasın diye bölüm bölüm ayırdığımız bir Kur’ân olarak (indirdik). Biz onu kısım kısım indirdik." (el-İsrâ, 17/106)


Bundan dolayı ilim adamları -yüce Allah'ın rahmeti üzerlerine olsun- Kur’ân'ı Mekkî ve Medenî olmak üzere iki kısma ayırmışlardır:


Mekkî Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'e Medine'ye hicretinden önce inen buyruklara denir.


Medenî ise Rasûlullah’a Medine'ye hicretinden sonra inen buyruklara denir.“(1)


“Bu konuda âlimlerin inceledikleri en önemli meseleler şunlardır:


1- Mekke'de inenler. 2- Medîne'de inenler. 3- Hakkında ihtilâf edilenler. 4- Medenî sûrelerdeki Mekkî âyetler. 5- Mekkî sûrelerdeki Medenî âyetler. 6- Mekke'de inip hükmü Medenî olanlar. 7-Medîne'de inip hükmü Mekkî olanlar. 8- Medenî olanda Mekkî nüzule benzeyenler. 9- Mekkî olanda Medenî nüzule benzeyenler. 10- Mekke'den Medîne'ye taşınanlar. 11- Medine'den Mekke'ye taşınanlar. 12- Gece inenler, gündüz inenler. 13- Yazın inenler, kışın inenler. 14- Hazarda inenler, seferde inenler.


Bunlar temel meseleler (nev'iler) olup, bunların ekseni, Mekkî ve Medenî'ye dayanır. Bundan dolayı, "Mekkî ve Medenî İlmi" diye adlandırılmıştır.“(2)


“(…) Mekkî ve Medenî ilmi kendisini kuşatan büyük ilgiye değer bir bilgi olup İslâm davetinin merhalelerini ve olaylarla tedrici olarak gelişen hikmet dolu adımlarını tesbit etmek, hem Mekke, hem de Medinede ve diğer yerlerde, yaşayanlarla ilişkilerini inceleyebilmek ve hem mü'minlere, hem müşriklere ve hem de ehli kitaba yapılan çeşitli hitapları zaptedebilmek için gerekli bir ilimdir.”(3)


“Bir sûrenin Mekkî veya Medenî olduğunu bilmenin, aynı konuda değişik hükümler ifade eden birden fazla âyetlerin, nâsihini mensûhundan ayırmak sûretiyle kesin bir hükme bağlanmasında; Kur’ân’ın tahrif ve tağyirinin (bozulmasının ve değiştirilmesinin) önlenmesinde ve ayrıca teşrî tarihinin bilinip, tedricî tekâmülün ortaya konulması… hususlarında büyük faydaları vardır.”(4)


“Bu ilmi hakkı ile ihata etmek bu geniş çerçeveli hususları bilmekle mümkün olduğundan konuları ve şekilleri de pek çoktur. O, hem zaman açısından bir tertip, hem mekân bakımından bir tahdit, hem konu bakımından bölümlere ayırma ve şahsî bakımdan da bir tayindir. “Mekkî, hicretten sonra da olsa Mekke de nazil olandır.” diyen mekânı göz önünde bulundurmuştur. “Mekkî, Mekkelilere hitap eden ve Medenî de Medinelilere hitap edendir” diyen, muhatap olan şahısları gözetmiştir. “Mekkî, Mekke dışında nazil olmuş olsa bile Rasulullah'ın Medine'ye, hicretinden önce nâzil olandır. Medenî ise, Medinede nazil olandır.” diyen, İslâm'ı davet merhalelerinde zaman sırasını gözetmiştir ki, meşhur olan görüş budur.”(5)


Kur’ân'ın Mekkî bölümleri üslûb ve konu bakımlarından Medenî bölümlerden ayrılmaktadır.“(6)


“Sûrelerin Mekkî ve Medenî oluşları hakkında Hz. Peygamberden bir açıklama gelmemiştir. Zira onun sağlığında sahabenin böyle bir beyana ihtiyacı yoktur. O halde sûrelerin Mekkî mi, Medenî mi olduğunu bilmek sahabe ve tâbiûndan gelen haberlere dayanacaktır. Çünkü onlar vahyi müşahede etmişler ve vahiylerin zamanını ve sebebi nüzûllerini gözleriyle görmüşlerdi. Böyle olmasına rağmen sûrelerin Mekkî ve Medenî olduğunu gösteren alametler de yok değildir.”(7)


Üslûb Bakımından Farklılıklar


1. Mekkî buyruklarda çoğunlukla görülen güçlü bir üslûb ve sert bir hitaptır. Meselâ, el-Müddessir ve el-Kamer sûrelerini okuyabilirsiniz.


Medenî buyruklarda çoğunlukla görülen ise yumuşak bir üslûb ve kolay bir hitaptır. el-Mâide sûresini örnek olarak okuyabilirsiniz.


2. Mekkî sûrelerde çoğunlukla âyetler kısa, getirilen deliller güçlüdür. Örnek olarak Tûr sûresini okuyabilirsiniz.


Medenî buyruklara gelince, Medenî âyetler çoğunlukla uzun ve herhangi bir delil getirilmeksizin serbest bir şekilde hükümler sözkonusu edilmektedir. Bunun için el-Bakara sûresindeki deyn (borçlanma) âyetini (el-Bakara, 2/282) okuyabilirsiniz.


Konu Bakımından


1. Mekkî buyruklarda çoğunlukla görülen, tevhid ve doğru akideye dair açıklamalardır.


Medenî buyruklarda çoğunlukla görülen ise ibadetlere ve muamelata dair geniş açıklamalardır.


2. Kur’ân'ın Medine'de inen bölümlerinde cihad, cihada dair hükümler, münafıklar ve onların durumlarına dair geniş açıklamalar yer alır. Çünkü durum bunu gerektiriyordu. Zira Mekkî buyrukların aksine Medine'de cihad emri teşrî’ buyurulmuş ve münafıklık ortaya çıkmıştı.(8)


KUR’ÂN’IN MEKKÎ VE MEDENÎ SÛRELERİNİN BELAGAT FARKLILIĞI


Üstad Bediüzzaman’ın konu hakkındaki beyanı şöyledir:


Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyânın Mekke sûreleriyle, Medine sûreleri belâgat noktasında ve i'caz cihetinde ve tafsil ve icmal veçhinde birbirinden ayrı olmasının sırrı ve hikmeti şudur ki:


Mekke'de, birinci safta muhatap ve muarızları, Kureyş müşrikleri ve ümmîleri olduğundan, belâgatça kuvvetli bir üslup-u âlî ve i'cazlı, muknî, kanaat verici bir icmal ve tespit için tekrar lâzım geldiğinden, ekseriyetle Mekkiye sûreleri erkân-ı imaniyeyi ve tevhidin mertebelerini gayet kuvvetli ve yüksek ve i'cazlı bir îcaz ile tekrar edip ifade ederek, mebde' ve meâdı, Allah'ı ve âhireti, değil yalnız bir sayfada, bir âyette, bir cümlede, bir kelimede, belki bazan bir harfte ve takdim, tehir ve târif ve tenkir ve hazf ve zikir gibi heyetlerde öyle kuvvetli ispat eder ki, ilm-i belâgatın dâhî imamları hayretle karşılamışlar.(9)


Mekkî ve Medenî buyrukları bilmek, Kur’ân ilimleri arasında önemli bir çeşittir. Çünkü bunun birtakım faydaları vardır. Bu faydaların bir kısmını şöylece sayabiliriz:


1. Kur’ân belâğatının en yüksek mertebelerinde ortaya çıkması. Çünkü herbir topluma kendi durumlarına uygun güçlü ve ağır yahut yumuşak ve kolay üslûblarla hitap edilmiştir.


2. En üstün amaçlarıyla teşriî hikmetin ortaya çıkması. Çünkü teşrî muhatapların teşriî hükümleri kabul ve uygulamaya istidâdları ve muhataplarının durumlarının gereğine uygun olarak, ümmetlerin durumuna göre tedrici olarak kısım kısım gerçekleştirilmiştir.


3. Yüce Allah'ın yoluna davet edenlerin eğitilmesi ve onların Kur’ân-ı Kerim'in muhataplar açısından üslûb ve konuların seçiminde izlediği yolu izlemeye yönlendirmesi. Çünkü Kur’ân daha önemliyi önceleyen bir üslûba sahiptir. Ayrıca sıkılığın ve kolaylığın yerli yerince kullanılması konusunda da davetçiler bu yolla eğitilirler.


4. Biri Mekkî, diğeri Medenî olmak üzere iki âyet bulunsa ve bunlarda neshin şartları bulunacak olursa, nâsih mensûhtan ayırdedilebilir. Çünkü Medine'de inen buyruk Mekke'de inen buyruğu neshedici olur. Çünkü Medine'de inen âyet, Mekke'de inenden daha sonra inmiş demektir.“(10)


“Sûrelerin Mekkî ve Medenî oluşu hakkındaki görüşler üç grubda toplanmaktadır.


1- Vahyin nâzil olduğu mekân dikkate alınarak yapılan taksim.


2- Hicret nazarı itibare alınarak yapılan taksim.


3- Muhatablar nazarı dikkate alınarak yapılan taksim.”(11)


Devam edecek…


DİPNOTLAR


1- Muhammed Salih el-Useymîn, Tefsir Usulüne Giriş, Çev. M. Beşir Eryarsoy.


2- Menna Halil el–Kattan, Ulumul Kur’ân, Timaş Yayınları.


3- Subhi es-Salih, Kur’an İlimleri, Hibaş Yayınları.


4- Abdurrahman Çetin, Kur’an İlimleri ve Kur’an-ı Kerim Tarihi, Dergâh Yayınları, İstanbul, 1982.


5- es-Salih, a.g.e.


6- el-Useymin, a.g.e.


7- İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Usulü, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2009.


8- el-Useymin, a.g.e.


9- Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, Zehra Yayıncılık, İstanbul, 2007.


10- el-Useymin, a.g.e.


11- Cerrahoğlu, a.g.e.
Mekke’de Nazil Olan Sûreler:


Alak, Kalem, Müzzemmil, Müddessir, Fatiha, Leheb, Tekvir, A’la, Leyl, Fecr, Duha, İnşirah, Asr, Adiyat, Kevser, Tekasür, Maun, Kâfirun, Fil, Felak, Nas, İhlâs, Necm, Abese, Kadir, Şems, Buruc, Tin, Kureyş, Karia, Kıyamet, Hümeze, Mürselat, Kaf, Beled, Tarık, Kamer, Sad, A’raf, Cin, Yasin, Furkan, Fatır, Meryem, Taha, Vakıa, Şuara, Neml, Kasas, İsra, Yunus, Hud, Yusuf, Hicr, En’am, Saffat, Lokman, Sebe’, Zümer, Mü’min, Fussilet, Şura, Zuhruf, Duhan, Casiye, Ahkaf, Zariyat, Ğaşiye, Kehf, Nahl, Nuh, İbrahim, Enbiya, Mü’minun, Secde, Tur, Mülk, Hakka, Mearic, Nebe’, Naziat, İnfitar, İnşikak, Rum, Ankebut, Mutaffifin.


Medine’de Nazil Olan Sûreler:


Bakara, Enfal, Al-i İmran, Ahzab, Mümtehine, Nisa, Zelzele, Hadid, Muhammed, Ra’d, Rahman, İnsan, Talak, Beyyine, Haşr, Nur, Hacc, Münafikun, Mücadele, Hucurat, Tahrim, Teğabun, Saf, Cum’a, Feth, Maide, Tevbe, Nasr.


Hakkında İhtilaf Edilen Sûreler:


Mekke’de veya Medine’de indiği konusunda ihtilaf edilen sureler şunlardır: Fatiha, Ra’d, Rahman, Saf, Teğabun, Mutaffifin, Kadr, Beyyine, Zelzele, İhlâs, Felak, Nas.(1)


Mekki Ve Medeni Sûreleri Bilmenin Faydaları:


Mekki ve Medeni’yi bilmenin birçok faydaları vardır. En önemlileri şunlardır:


1) Kur’ân’ın tefsirinde ondan yararlanmak: Her ne kadar sebebin hususi olmasına değil de, lafzın umumi olmasına itibar edilirse de, nüzul yerlerini bilmek, ayeti anlamaya ve onu doğru olarak tefsir etmeye yardım eder.


2) Kur’ân’ın üsluplarından zevk almak ve Allah’a davet üslubunda onlardan yararlanmak.


3) Kur’ânî ayetler içinden Siret-i Nebeviyeye vakıf olmak.(2)


Mekki Sûrelerin Alametleri:


1) Kur’ân’da “Kella” lafzının geçtiği sûreler Mekkidir. Bu lafız 15 sûrede 33 defa geçmektedir.


2) İçinde Secde âyeti bulunan her sûre Mekkidir.


3) Bakara ve Âl-i İmran’ın dışında başında heca harfi (Hurufu Mukatta’a) bulunan her sûre Mekkidir. Ra’d sûresi ihtilaflıdır.


4) Bakara sûresi hariç içinde Nebi ve Rasullerin, geçmiş milletlerin, Âdem ve İblis’in kıssasını ihtiva eden her sûre Mekkidir.


5) İstisnasına rağmen çoğunlukla “Ey insanlar!” ibaresi bulunan her sûre Mekkidir. “Ey iman edenler!” hitabının bulunduğu Hacc 77 âyeti konusunda ihtilaf vardır.


Medeni Sûrelerin Alametleri:


1) Şer’i cezalar (hudud) ve miras paylarını (feraiz) ihtiva eden sureler Medenidir.


2) Cihad ve hükümlerini ihtiva eden sureler Medenidir.


3) Ankebut suresi hariç münafıklardan bahseden her sure Medenidir.(3)


“Mekke ehline hitab eden sûreler kısa ve vecizdirler. Çünkü onun muhatabları fesahât ehli idiler. Milletin ve ferdin terbiyesi için, geçmiş milletlerden ve Peygamberlerden örnekler vererek, tedrici olarak ıslah yolunu tercih etmiştir.”(4)


“Medinelilere hitab eden sûreler ise, şeriatın vaz’ı ve tatbiki, ibâdât ve muamelât üzerinde durur. Ehli Kitabdan olan yahudi ve hristiyanların inançlarındaki sapkınlıkları, işledikleri cinayetleri ve kitablarında yaptıkları tahrifleri beyân eder. Mekkî sûrelerde görülen vecizlik, Medenî sûrelerde aksine dönerek itnâb ve tatvil yolu tutulmuştur.


Ayrıca Mekkî ve Medenî sûreler dört nev’e ayrılır:


1- Sûrenin tamamı Mekkî olur.


2- Sûrenin tamamı Medenî olur.


3- Mekkî olan sûre için de bazı Medenî âyetler bulunur.


4- Medenî olan sûre içinde Mekkî âyetler bulunur.”(5)


“Medenî sûrelerin her zaman değil de, ekseriya hâiz oldukları vasıflar ise şunlardır:


1- Sûre ve âyetlere, teşriî ahkâmı vazeden, sakin ve rahat bir üslûp hâkimdir. Bundan ötürü âyetler ve sûreler daha uzundurlar. Prof. Mehdî Bâzergan, Seyr-i Tahavvul-i Kur’ân adını taşıyan ve modern matematik ve istatistik usûllerini uygulayan çalışmasında, ortalama âyet uzunluğunun, devamlı surette kısadan uzuna doğru hep yükselen bir eğri çizdiğini ispatlamıştır.


2- Dinî hakikatlere dâir tafsilâtlı deliller ihtiva ederler.
Mekke’de İslâm çağrısı, şiddetli mukavemete ve işkenceye mâruz kaldığından, müşrikleri müessir bir tarzda red, müminleri ise teselli eden âyetlerin gönderilmesi normaldir. Medine’de üç insan grubu vardı: Müminler, münafıklar ve Yahudiler. Kur’ân Ehl-i Kitabı müşterek kelimeye yani tevhide (Âl-i İmran, 64), Tevrat gibi Kur’ân’ı da kabul etmeye çağırdı. Münafıkların iç yüzlerini ortaya koydu. Müminleri ise sırat-ı müstakimde devama teşvik edip, hayatın her türlü tezahüründe gerekli düsturları onlara öğretti. Zamanı gelmeden, ilgili hükümler gönderilmedi.”(6)



DİPNOTLAR


1- Muhammed Salih el-Useymîn-Muhammed Nasıruddin el-Elbani, Tefsir Usulü.


2- el-Useymîn-el-Elbani, a.g.e.


3- el-Useymîn-el-Elbani, a.g.e


4- İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Usulü, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2009


5- Cerrahoğlu, a.g.e.


6- Suat Yıldırım, Anahatlarıyla Kur'ân-ı Kerim ve Kur'ân İlimlerine Giriş, Ensar Neşriyat, İstanbul, 2009.
 
Üst