I'cazü'l-kur'ân -2. Bölüm-

kasif1

Well-known member

Kur'ân'ın insan gücü üstündeki özellikleri


“Kur'ân-ı Kerim'de kullanılan malzemenin seçilişi harikuladedir. Yani Kur'ân, ele aldığı mevzuları öyle bir malzeme ve üslupla ifade etmiştir ki, daha ötesinde ifade olamaz.. Evet, böyle bir ifadeye ne cin, ne insan, ne de melek güç yetiremez. Ne var ki bu mucizevî keyfiyeti görmek için mutlaka Kur'ân âyetlerine ihatalı bir gözle bakmak icap eder.” (1)

“Her kelâmın, kalp, sır, hafî, ahfâ gibi rabbanî latifelere bakan yönleri vardır. Eğer kelâm, bu mertebeler arasında manâ yönüyle herhangi bir tenakuza, farklılığa sebebiyet veriyorsa, bu o kelâmın eksikliğine delâlet eder. Hemen hemen bütün beşerî kelâmlarda da bu eksiklik -nispet farkı mahfuz- vardır. Kur'ân ise böyle bir eksiklikten muallâ ve müberrâdır.” (2)

Bu ilim el-Câhız'ın “Nazmu'l-Kur'ân” adlı eserinde dediği gibi, üzerinde durup hakkında görüş beyan etmek her ilim sahibi için mümkün değildir... Kur'ân'a âit olan meâni ve beyân ilimlerinde üstünlük sağlayamadıkça, bunların hiçbiri Kur'ân ilmine giden yola sülük edemez...”

Zemahşerî, Kur'ân'ın İ'câzını veciz bir şekilde izah etmeye çalışır.
Ona göre Kur'ân iki cihetten mu'ciz bir kitaptır. Biri nazmının i'cazı, diğeri ise, onda gaybî haberlerin bulunmasıdır. Zemahşerî'ye göre Kur'ân'ın i'câzının en mühim yönü onun nazmıdır.

“...Nazım, Kur'ân'ın İ'câzının esasıdır. Meydan okuma onun hakkında cereyan etmektedir. Müfessire vâcib olan, ehemmiyetle ona dikkat etmesidir” dedikten sonra, Kur'ân'ın güzelliklerinin sırları hakkında ise “Bu sırlar ve nükteler ancak nazım ile ortaya çıkabilir” demektedir. O, nazım meselesinde Abdülkâhir el-Cürcânî'ye tâbi olur. Şüphe yok ki Zemahşerî, Abdülkâhir’in Kur'ân i'câzının güzelliği nazariyesini ilk defa tatbike koyan ve bunları Kur'ân'ın her sûresine sıra ile tatbik edendir. Şüphe yok ki Zemahşerî, bu konuda en fazla Abdülkâhir'den müteessir olmuştur. Bu hususta Zemahşerî’nin tesiri zamanımıza kadar ulaşmış, onun koyduğu esaslara uyulmuştur. Günümüzde bile belagat dersleri, el-Meâni, el-Beyân, el-Bedî gibi üç kısımda incelenmektedir. Tefsirinin hemen her sahifesinde bu hususlara temas edilmektedir... Meâni hususunda: İsmu'l-İşâre, İsmu'l-Mevsûl, isim cümlesi, haberin mübteda üzerine takdimi, tesniye, te'nis, nisbe, tenkir, izmâr, fiîl, ismi fail, mefûlü bihin hazfi, bedel, nida, i'câz üslûbu, tekrar üslûbu, iltifat üslûbu, lâfızlardaki gizlilik, nazım güzelliklerinin tahlili gibi konuları meâni ilmi içerisinde inceleyerek Kur'ân'ın nazmî i'câzının güzelliklerini ortaya çıkarmaya çalışır. O beyân ilmi içerisinde de, istiare, temsil, mecaz, kinaye, ta'riz, tahyil, şiir üslûbu gibi konuları ele alır. Bedi' ilmi içerisinde ise cinas, müşâkele, leff üslûbu gibi konuları inceler.

Zemahşerî'ye göre, Kur'ân'ın i'câzının diğer yönü ise, onda gaybî haberlerin bulunmasıdır. “O, gaybî haberlerin doğruluğu mucize ve âyettir” demek suretiyle, gayb haberlerinin i'câzına işaret etmektedir. Bunu Bakara Sûresinin 23-24. âyetlerini izah ederken açığa kavuşturmaktadır. Daha sonra Zemahşerî gaybî haberler ihtiva eden âyetlere işaret ederek onlardaki mucizeyi göstermeye çalışır. Meselâ, Rûm Sûresinin 1-3. âyetlerini tefsir ederken.
“Bu âyet nübüvvetin sıhhatine ve Kur'ân’ın Allah indinden olduğuna şahadet eden açık âyetlerdendir. Onda Allah'dan gayrı kimsenin bilemeyeceği gayb haberleri vardır” demektedir. (3)

“(…) Bir diğer özellik; “Onu okuyan bıkmaz, onu dinleyen yorulmaz. Bilakis tilavet edildikçe halâveti artar. Devam edildikçe ona karşı olan muhabbet ziyadeleşir. Her defasında tazeliği aynen kendini gösterir. Onun dışındaki kelamlar, velev hüsün ve belagat açısından çok yüksek olsalar da bir kaç tekrardan sonra bıktırır, tekrarlan­dıkça özellikleri kaybolur. Yüce kitabımız halâvet yönünden her türlü lezzete sa­hiptir, en sıkıntılı anlarda enis bir arkadaş olur. Onun dışındaki kitaplar ise, en çok taraftarı olanları dahi belli bir süre sonra kaybeder. Bu yüzden Peygamberimiz (a.s.m.) Kur’ân hakkında şöyle buyurmuştur; “Çok tekrar edilmesi insanı sık­maz.”



Bediüzzaman’ın görüşü şöyledir:


“Hıfza çalışan çocukların tabakasına karşı dahi, Kur’ân-ı Hakîm; o nazik, zaif, basit ve bir sahife kitabı hıfzında tutamayan o çocukların küçük kafalarında, o büyük Kur’ân ve çok yerlerinde iltibas ve müşevveşiyete sebebiyet veren birbirine benziyen âyetlerin ve cümlelerin teşabühüyle beraber; kemâl-i suhûletle, kolaylıkla o çocukların hafızalarında yerleşmesi sûretinde, i’câzını onlara dahi gösterir.” (Mektubat, 166) (4)


“Kur’ân’ın icazı ve meydan okuma boyutu, bu devasa evrenin dürüleceği ve Allah’ın yeryüzüne varis olacağı güne dek sürecek, sedası gür ve sancağı yükseklerde dalgalanacaktır. Allah varislerin en hayırlısıdır. Kur’ân’ın icazından kasıt ve bununla ulaşılmak istenen yüksek gaye; Onun, Allah katından indirildiğini açıklamak ve kanıtlamaktır. Böylelikle iman ve amel, Kur’ân perspektifinden ele alınacak; İslam akidesi, hükümler ve düzen onunla açıklığa kavuşacaktır.” (5)

DİPNOTLAR:



1- Yusuf Bayram, Kur'ân ve İnsicam, Yeni Ümit Dergisi, S. 30, 1995.


2- Fethullah Gülen, Fasıldan Fasıla-2, Nil Yayınları.


3- İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, Fecr Yayınevi.


4- Abdülgafûr Mahmud Mustafa Ca'fer, http://www.sorularlaislamiyet.com/index.php?s=article&aid=9864


5- Salih İbrahim el-Büleyhi, Kur'ân İsimleri Antolojisi, trc. Muzaffer Marangozoğlu, Pınar Yayınları, İstanbul, 2006.
 
Üst