Kadının yaratılışındaki cazibesinin gereği olarak TESETTÜR!

NuruAhsen

Sonsuz Temâþâ
Tesettür, kadının yaratılışındaki cazibesinin koruyucu bir gereği olarak da incelenmektedir. Şöyle ki:
İslam'da kadın, özelliği olmayan cazibesiz yaratılmış bir varlık değildir ki mühimsenmesin de, giyim kuşamına koruyucu ölçüler getirilmesin, şurada burada birtakım taciz ve tahriklere maruz kalmasına basit olay olarak bakılsın.

İslam, kadına yüce bir makam vermiş, maruz kalacağı her takdirsizliği dikkate değer görmüş, kuracağı yuvada erkeğinin yanında, ailesinin içinde itibarsızlığa maruz kalmaması için koruyucu kurallar koyarak onu hep korumaya almıştır. Bu koruma kuralları sayesinde kadın, itibarını her yerde kolayca muhafaza etmiş, ailesi içinde ve toplumda hep hürmete layık halde kalmasını sağlamıştır. Bu sebeple korumaya alınan kadının giyimi de erkekten farklı ölçülerle tespit edilmiştir. Nitekim kadın gibi görüntü cazibesine sahip olmayan erkeğin kapatması farz olan avret yeri; sadece (göbek ile diz kapağı )arasından ibaret kalırken , tümüyle cazip vücut görüntüsüne sahip olan kadında durum tam aksi olarak tespit edilmiş,kadının ( el-yüz-ayak) dışında başı da dahil tüm bedenini örtmesinin farz olduğu hem de ittifakla tespit edilerek hükme bağlanmıştır.

Böylece teşhirden uzak, tacizli bakışların baskısından mahfuz bir giyimin koruması içine alınan kadının, şaibeli bakışların taciz ve tasallutundan korunması sağlanmıştır. Hatta kadını koruyan bu giyimin iki koruma özelliği de ayrıca tespit edilerek şöyle ifade edilmiştir:

- Teni gösterecek derecede ince olmamalı, vücut hatlarını belli edecek derecede de dar bulunmamalıdır!. Çünkü tenin rengini gösterecek incelikte, beden hatlarını da belli edecek darlıkta bir giyim, tacizli, tahrikli bakışları önlememekte, aksine daha da teşvik eder hale bile getirmektedir. Bundan dolayı Efendimiz (sas) Hazretleri, beden hatlarını belli edecek darlıkta ve teni gösterecek incelikte giyimden Rabb'imizin razı olmadığını bildirdiği hadisinde buyurmuş ki:

- Giyindiği halde giyinmemiş görüntüsünde olan kadınlar, tesettürsüz sayılırlar Allah yanında!..

Halbuki cinselliği öne çıkarmayacak bollukta bir giyim içinde olan kadın kendini daha güvende hisseder, yabancı bakışların taciz ve tecessüsünden daha emin şekilde korunabilir. Böylece hem emrine uygun giyindiği Allah'ın rızasını, hem de inanmış kulların şaibesiz hürmetini kazanmış olur.

Kaldı ki, koruyucu özelliğe sahip kadın giyiminin modası da tek ve dondurulmuş değildir. Kadının tercihine bırakılmıştır. Dilediği renkte, modada, biçimde ve zevkte giyimi tercih edebilir. Yeter ki, bakınca "beden hatlarını belli etmeyecek bollukta, teni göstermeyecek kalınlıkta" koruyucu bir giyim olsun.. Bu tarif içinde baktığımızda, pantolonun hanımlara ait giysi vasfına sahip olması için ya beden hatlarını dışa aksettirmeyecek bollukta olması, yahut üstünden giyilen bir giyimle kabaları kapatılmış halde giyilmesi gereği anlaşılmaktadır. Bu türlü giyimle kendini yabancı bakışlardan koruyan kadın, olanca cazibe ve çekiciliğiyle kendini yalnızca nikâhlısına saklar, beyinin beğenisine tahsis ve takdim eder. Böylece kadın beyinin dikkatini kendi üzerinde tutarak yuvasını korumayı hedef almakla kalmaz, yabancıların da dikkatini kendi üzerine çekmekten kaçınarak onların da aile bağını zayıflatan görüntü içinde olmaktan da kendini uzak tutmuş olur. Bundan dolayıdır ki, Efendimiz (sas) Hazretleri bir eline saf ipek kumaşı, diğer eline de altını alarak, "Bu iki ziynet eşyası ümmetimin erkeklerine haram; ancak kadınlarına helal kılındı!." buyurmuştur. Kadına bu zinetler helal kılınmıştır. Çünkü her kadın beyine karşı kullandığı ipek elbisesi, altın ziynetiyle beyinin dikkatini kendi üzerinde tutacak, kendisine ait ilgisini azaltacak bir bakımsızlık görüntüsü vermeyecektir ki, başkalarına göz kaymaları söz konusu olmasın da, toplumda başka aile de kendi nikâhlısıyla mutlu ve huzurlu yaşasın, öteki ailelerin mutluluğuna gölge düşüren bir görüntü vermesin, bakış içinde olmasınlar. Böylece İslam ailesi çevresinden emin şekilde kendi mutluluğunu yaşama emniyetine kavuşmuş olsun. Tarih boyunca olduğu gibi...

Bu bakış açısıyla baktığımızda tesettür hem şahsı, hem de komşu ve toplumu karşılıklı tahrikten koruyan özelliğe sahiptir. Kimseye zarar vermez, herkese faydası olur. Ancak kendini tesettürsüzlüğe alıştırmış olanlar bunu uygulamada zorlanabilirler. Elbette onlara da (yaşayarak örnek olmanın dışında) bir ısrar ve iddiamız olmaz. Çünkü dinde zorlama yoktur. "Lâ ikrahe fiddin!." buyuruyor Rabb'imiz. Doğru ile eğri artık açıklanmıştır. İnsanlar kendi iradeleriyle yapmalılar tercihlerini. (Bakara Sûresi 256).




Ahmet Şahin
 

ARİF

Well-known member
Kadının elbisesi:
İslâm kadının, nâmahrem olanlara karşı örtünmesini emretmiştir. Erkek ve kadın için örtülmesi gereken yerlerin sınırı ileride gelecektir. Burada kıyâfet açısından işaret edilmesi gereken iki nokta vardır:
a) Kadının elbisesi vücudunu göstermeyecek kadar kalın olacaktır.
b) Göğüs, bel, kalçalar gibi şehvet çekici uzuvları teşhir edecek kadar sıkı ve dar olmayacaktır.
Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Cehennemliklerden iki sınıf vardır ki ben onları (dünyada) görmedim: Birincisi yanlarında bulunan öküz kuyruğu gibi kırbaçlarla halkı kırbaçlayan kimseler. İkincisi giyinmiş çıplak, (kalçasını) oynatan, salınarak yürüyen, başları, salınan deve hörgücü gibi kadınlardır; bunlar cennete giremezler, onun kokusunu da alamazlar; halbuki onun kokusu mesâfelerin ötesinden alınır."44
Bu hadiste geçen "giyinmiş çıplak" ifadesi "bazı yerlerini örtüp, bazı yerlerini açan veya ince ve dar elbise giyen kadınlardır" şeklinde açıklanmıştır. Bu ifadeyi, "örtülü olmalarına rağmen davranışları ile karşı cinsin cinsî duygularını tahrik eden kadınlar" şeklinde anlamak da mümkündür.
c) Kadın erkeğe, erkek de kadına benzemeye özenmeyecektir. Her iki cinsin kendilerine muhsus özellikleri ve buna uygun kıyâfetleri vardır. Karşı cinse özenti bir ruh bozukluğu ve ahlâkî sapıklıktır. Bu sebeple Peygamberimiz (s.a.v.) erkeğin kadın, kadının da erkek elbisesi giymesini menetmiş,45 karşı cinse benzeme özentisini lânetlemiştir.46
Giyinme ile alâkalı nassların hükümlerini el-Mavsılî şöyle özetliyor:
Elbisenin farz olanı, kapanması gereken yerleri (avret) örten, soğuk ve sıcağa karşı insanı koruyandır. Bunun da orta derecede pamuk veya ketenden olması uygundur.
Müstehab olanı hem örtünmek hem de güzel görünmektir.
Mübah olanı ise cuma ve bayramlarda, topluluk içinde güzel görünmek için giyilen güzel elbisedir.
Mekruh olanı böbürlenmek ve gösteriş yapmak için giyinmektir.
Elbise renginin beyaz olması müstehap ve asfur ile boyanmış olması erkeklere mekruhtur...47
Bu görüş hanefîlere aittir. Birbirini tamamlayan hadislerden anlaşıldığına göre mekruh olan asfur ile boyanan kırmızıdır. Diğer kırmızılar mekruh değildir.
prf.dr.hayrettin karaman
 
Üst