İnsan evvela nefsini sever.

La-Tahzen

Well-known member
İnsan evvela nefsini sever. Sonra akaribini, sonra milletini, sonra
zihayat mahlukları, sonra kainatı, dünyayı sever. Bu dairelerin
herbirisine karşı alakadardır. Onların lezzetleriyle mütelezziz ve
elemleriyle müteellim olabilir.

Halbuki şu herc ü merc alemde ve rüzgar
deveranında hiçbir şey kararında kalmadığından biçare kalb-i insan, her
vakit yaralanıyor. Elleri yapıştığı şeylerle, o şeyler gidip ellerini
paralıyor, belki koparıyor. Daima ızdırab içinde kalır, yahut gaflet ile
sarhoş olur.

Madem öyledir, ey nefis! Aklın varsa, bütün o muhabbetleri
topla, hakiki sahibine ver, şu belalardan kurtul.

Şu nihayetsiz
muhabbetler, nihayetsiz bir kemal ve cemal sahibine mahsustur.
Ne vakit
hakiki sahibine verdin, o vakit bütün eşyayı onun namıyla ve onun
ayinesi olduğu cihetle ızdırabsız sevebilirsin.

Demek şu muhabbet,
doğrudan doğruya kainata sarfedilmemek gerektir. Yoksa muhabbet en leziz
bir nimet iken, en elim bir nıkmet olur.

Risalei-i Nur Külliyatı 24. Söz’den
 
Üst