16.madde: ictihad ile ictihad nakzolunmaz

Tarihci

Marmara Tarih
16.Madde: el- ictihadü la yentekıdu bi’l- ictihad

İctihad ile ictihad nakzolunmaz


Bir müctehidin usulune uygun olarak yaptığı bir ictihad, bir başka müctehidin aynı konudaki bir başka ictihadını bozmaz. Bu ictihad da hükmünü devam ettirir. Bir başka deyişle bir müctehid ictihadıyla bir başka müctehidin ictihadını kaldıramaz. Bu prensip gereğince, İslam hukukunda, bir hakimin usulune uygun bir şekilde verdiği hüküm bir başka hakime götürülerek bozulamaz. Bir başka deyişle gerekçesiz olarak istinaf etmek caiz değildir. Bunun istisnası sultanın emridir. Sultan bir davanın tekrar görülmesini emretmişse bu davaya yeniden bakılıp, ilk hüküm hukuka aykırıysa bozulabilir. İctihadi meselelerde sultanın tercih ettiği ictihada göre hüküm verilir. Hadis i şerifte, ictihadda bulunanın, ictihadında isabet ederse on, edemezse bir sevab alacağı haber verilmektedir. Çünkü maksadı hakikati bulmaktır. Allah katında hakikat bir tanedir. Ama usulune uygun ictihad edip de doğruyu bulmakta isabet edemeyen müctehide hata izafe edilemez.

Müctehidin ictihadını ayeti kerime, sünneti nevebi veya icmaya aykırı olduğu ortaya çıkarsa, bu ictihad zaten baştan itibaren sahih olmadığından, kendisi veya başka müctehid tarafından bozulur ve onunla amel asla caiz olmaz. Çünkü “Hatası zahir olan zanna itibar yoktur” (madde 72).

Müctehidler, ictihad ettikten sonra, yeni bir bilgi, mesela bir hadisi şerif öğrendikleri zaman veya insanların ihtiyaçları, örf ve adetler değiştiği ve zaruret olduğu zaman ictihadlarını değiştirebilirler. Buna tecdid i ictihad (ictihadın yenilenmesi) denir. Müctehid artık önceki ictihadından rücu etmiş(dönmüş) sayılır. Bu Kuran ı Kerim deki bir ayetin neshedilmesine benzer. Nitekim bazı ayeti kerimeler, muvakkat bir zaman için konulmuş, sonra bir başka ayeti kerime ile neshedilmiş, yeni bu yürürlük zamanının bittiği bildirilmiştir. Artık önceki ayete uymak caiz olmaz. Hazreti Peygamber de benzer meselelerde, farklı zamanlarda, farklı hadisi şerifler buyurmuş; hatta bir husuta hükmettikten sonra, daha doğru olduğunu düşündüğü başka bir ictihadla hüküm verdiği de olmuştur. Hazret i Ömer bir husuta ictihad etmiş etmiş; kendisine daha evvel buna benzer bir hadisede farklı bir hüküm verdiği hatırlatılınca, “O zaman öyle ictihad etmiştik; şimdi böyle ictihad ediyoruz” demiştir. İmam Şafii de, Irak tan Mısır a geldikten sonra, burada başka türlü ictihadlarda bulunmuş ve Irak taki ictihadlarına uymaktan talebesini men etmişti. Bu takdirde o müctehidin daha önceki ictihadına göre yapılan işler sıhhatini muhafaza eder. Bunların yeniden yapılması veya düzeltilmesi gerekmez. Bundan sonraki işlerde artık yeni ictihada uyulması icab eder, eskisine uyulmaz. Ancak tercih ehli olan, yani mezheb imamının ictihadının delillerini iyi bilen alimler, örf, zaruret, maslahat veya delilinin kuvveti sebebiyle müctehidin önceki ictihadını tercih edebilir. Mesela Şafii alimleri, onyedi(bir rivayette yirmiiki) kadar meselede İmam Şafi nin Iraktaki ictihadları ile amel edilmesini uygun görmüşlerdir.

Bir müctehidin aynı meselede birbirinden farklı ictihadları varsa, bunların hangisinin önceki ictihad olduğu bilinmiyorsa veya bunlardan birisi sonraki alimler tarafından tercih edilmemişse, herhangi birine uyulabilir. Aynı mezhebdeki müctehidlerin farklı ictihadlarından herhangi birine uyulabilir. Aynı mezhebdeki müctehidlerin farklı ictihadlarından herhangi birine uymak da caizdir. Ancak sonra gelen mezhebde müctehidler, bu ictihadlarından biri, delilinin kuvveti veya zamanın değişmesi gibi bir sebeble tercih etmiş ise, “fetva böyledir”, “racih kavil budur”, “bu kabul sahihtir”, “müftabih kavil budur” gibi sözler söylemişler ise, artık mukallid için bu tercihe uymak lazım olur. Bir zaruret varsa, diğerine de uyulabilir.
 
Üst