Risale-i Nur Manevî Bir Tefsirdir

mihrimah

Well-known member
Tefsir alanında ülkemizin yetiştirdiği en önde gelen isimlerinden Prof. Dr. Suat Yıldırım, Moral Dünyası Dergisi’nin Mart 2008 sayısında yayınlanan makalesinde Risale-i Nur’un nasıl bir tefsir olduğuna dair önemli açıklamalarda bulundu.

Cumhuriyet dönemi boyunca adından sıklıkla bahsedilen İslam âlimi ve dava adamı Bediüzzaman Said Nursî ve eserleri olan Risale-i Nur Külliyatı çok farklı ve geniş çaplı araştırmalar yapıldı, yorumlar ortaya konuldu.
Tefsir alanında ülkemizin yetiştirdiği en önde gelen isimlerinden Prof. Dr. Suat Yıldırım, Moral Dünyası Dergisi’nin Mart 2008 sayısında yayınlanan makalesinde Risale-i Nur’un nasıl bir tefsir olduğuna dair önemli açıklamalarda bulundu. Risale-i Nur’u “Manevî tefsir” olarak niteleyen Prof. Yıldırım, bu görüşünü önde gelen İslam âlimlerin yaklaşımını şöyle dile getirdi:
“Kur’an’ın tefsirini, başlıca ikiye ayırma görüşü İmam Gazali, İbn-i Kayyim ve Muhammed Abduh gibi zatlar tarafından da vurgulanmıştır. İşte Risale-i Nur, ‘manevî tefsir’ kabilindendir. Manevî tefsir bazılarının zannettiği üzere, ‘işarî tefsir” demek olmayıp, lafızdan çok, manayı esas alan, manaları anlatmaya yönelen tefsir tarzıdır.”
Prof. Yıldırım makalesinde, Üstad Bediüzzaman’ın yaşadığı dönemin dikkate alınması zaruretini de dile getirdikten sonra şu açıklamayı yaptı:
“Dinî ilimlerin öğretiminin zayıfladığı, insanların himmetlerinin ve dinî ilimlere ayırabildikleri zamanın azaldığı bir dönemde, işe en sağlam yerinden başlamak gerekiyordu. İşte Üstad Bediüzzaman’ın tefsiri, dinin temeli olan; Allah Teala’nın varlığı, birliği, sıfatları, melekler, kitaplar, nübüvvet, vahiy, ahiret hayatı gibi meselelerde, güçlü açıklamalar yapmıştır. Bunları yaparken, diğer tefsirlerdeki gibi farklı kıraat vecihleri, esbab-ı nüzul, i’rab, lügat vb. yönlerini açıklamamıştır. Bu konular önemsiz olduğundan değil, bu hususta ayrıntılı açıklamaların bulunduğu geniş tefsirlere havale ettiğinden ötürü böyle yapmıştır.”
Günümüz insanına Kur’an hakikatlerinin rahatlıkla anlaşılacak şekilde sunulmasına olan şiddetli ihtiyaca dikkat çeken Prof. Yıldırım, Risale-i Nur’da aktarılan pek çok yorum ve izahın hemen her kesimden insanın rahatlıkla anlayacağı, hayatına aktarabileceği bir özellik taşıdığını dile getirdi. Buna dair Risale-i Nur’da yer alan çok sayıda örnekten bazılarını okurlarıyla paylaştı. Örneğin “Birinci Lem’a”da geçen bir örnek üzerinde şu açıklamalarda bulundu:
“Hz. Yunus’un (a.s) denizde balık tarafından yutulması zahirî bir hadisedir. Bediüzzaman, bu gerçekten hareket ederek her birimizin ondan daha müşkül durumda olduğumuzu, balığın onu yuttuğu gibi nefs-i emmaremizin de bizi yutup ihtiraslarımıza hapsettiğini, dalgalı dünya denizinde boğulmamak için, balığı bir denizaltı gemisi gibi bize hizmet ettirecek bir hâle gelmemiz için Hz. Yunus gibi tam bir teslimiyetle Yüce Rabb’imize sığınmamız gerektiğini güzelce anlatarak bu kıssayı nasıl okumamız lazım geldiğini bildirir.”
Tefsir âlimi Prof. Yıldırım’ın makalesinde Risale-i Nur’la ilgili ifade ettiği tespitlerden bazıları şunlar:
Risale-i Nur Külliyatı’nın müellifi, eserini yazarken yanında Kur’an-ı Hakîm’den başka kaynak bulunmuyordu.
Üstün ikna kabiliyetine sahip bir tefsirdir. Farklı seviyedeki insanlara hitap edip herkesin kendi durumuna göre yararlanmasını sağlamaktadır. Çok zengin bir muhtevaya sahiptir.
Risale-i Nur, getirdiği misaller ve diğer bazı özellikleriyle derin hakikatleri sade insanlara bile anlatıyor.
Risale-i Nur’un üzerinde durduğu temel konulardan biri Kur’an’ın hakkaniyeti, yani gerçeğin ta kendisi olmasıdır. O, insanlara iyice temellendirilmiş bir Kur’an anlayışı vermeye büyük özen gösterir.
Üstad Bediüzzaman hemen her bahsi, bir ayet-i kerime ile başlatır. Böylece yazacağı şeylerin, o ayetin feyzinden bazı katreler olduğunu gösterir. Fakat ayetin mealini vermez. Diğer tefsirlerin yaptığı tarzda açıklamalara girişmez. Onları önemsiz gördüğünden değil, öteki tefsirlerde zaten yapıldığından ötürü onlara havale eder. Anlatırken akla hitap eden deliller gösterir, bazen misaller verir, bazen hikâye zikreder. Kur’an’dan başka kaynağa müracaat etmez. Yeri geldiğinde hafızasından ilgili hadis-i şerifler nakleder.

Kaynak:moraldergisi.com
 
Üst