Huseyni
Müdavim
Risale-i Nur mesleğinde, îmandan sonra en fazla takva ve amel-i salih esas tutulur
Bugünlerde, Kur'ân-ı Hakîmin nazarında îmandan sonra
en ziyade esas tutulan takva ve amel-i salih esaslarını düşündüm. Bugünlerde, Kur'ân-ı Hakîmin nazarında îmandan sonra
Takva, menhiyattan ve günahlardan içtinab etmek;
ve amel-i salih emir dairesinde hareket ve hayrat kazanmaktır.
Her zaman def-i şer, celb-i nef'a râcih olmakla beraber,
bu tahribat ve sefahet ve cazibedar hevesat zamanında,
bu takva olan def'i mefasid ve terk-i kebâir üssü'l-esas olup,
büyük bir rüçhaniyet kesb etmiş.
Bu zamanda tahribat ve menfi cereyan dehşetlendiği için,
takva bu tahribata karşı en büyük esastır.
Farzları yapan, kebîreleri işlemeyen, kurtulur.
Böyle kebâir-i azîme içinde, amel-i sâlihin ihlasla muvaffakıyeti pek azdır.
Hem, az bir amel-i salih, bu ağır şerait içinde çok hükmündedir.
Hem, takva içinde bir nevî amel-i sâlih var.
Çünkü, bir haramın terki vâciptir.
Bir vacibi işlemek, çok sünnetlere mukabil sevabı var.
Takva, böyle zamanlarda, binler günahın tehacümünde, birtek içtinab,
az bir amelle yüzer günah terkinde, yüzer vâcip işlenmiş oluyor.
Bu ehemmiyetli nokta, niyet ile, takva namiyle ve günahtan kaçınmak kastıyla,
menfi ibadetten gelen ehemmiyetli a'mal-i sâlihadır.
Risâle-i Nur Şakirtlerinin bu zamanda en mühim vazifeleri,
tahribata ve günahlara karşı takvayı esas tutup davranmak gerektir.
Madem her dakikada,
şimdiki tarz-ı hayat-ı içtimaiyede yüz günah insana karşı geliyor;
elbette takva ile ve niyet-i içtinab ile yüzer amel-i salih işlenmiş hükmündedir.
Kastamonu Lâhikası, s. 106