Hırs, hasâret ve muvaffakiyetsizliğin sebebidir

Nûrolog

Well-known member
İkinci Mebhas


بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ

اِنَّ اللّهَ هُوَ الرَّزَّاقُ ذُو الْقُوَّةِ اْلمَتِينُ * وَكَاَيِّنْ مِنْ دَابَّةٍ لاَ َتحْمِلُ رِزْقَهَا اَللّهُ يَرْزُقُهَا وَاِيَّاكُمْ وَ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ

Ey Ehl-i İman! Sabıkan, adâvet ne kadar zararlı olduğunu anladın Hem anla ki, adâvet kadar hayat-ı İslâmiyeye en müthiş bir maraz-ı muzır dahi, hırstır
Hırs, sebeb-i haybettir ve illet ve zillettir; ve mahrumiyet ve sefaleti getirir Evet, her milletten ziyade hırsla dünyaya saldıran Yahudi milletinin zillet ve sefaleti, bu hükme bir şahid-i kâtı'dır
Evet, hırs, zîhayat âleminde en geniş bir daireden tut, tâ en cüz'î bir ferde kadar sû-i tesirini gösterir Tevekkülvâri taleb-i rızık ise, bilâkis medar-ı rahattır ve her yerde hüsn-ü tesirini gösterir İşte, bir nevi zîhayat ve rızka muhtaç olan meyvedar ağaçlar ve nebatlar, tevekkülvâri, kanaatkârâne yerlerinde durup hırs göstermediklerinden, rızıkları onlara koşup geliyor Hayvanlardan pek fazla evlât besliyorlar Hayvânat ise, hırsla rızıkları peşinde koştukları için, pek çok zahmet ve noksaniyetle rızıklarını elde edebiliyorlar
Hem hayvânat dairesi içinde zaaf ve acz lisan-ı hâliyle tevekkül eden yavruların meşru ve mükemmel ve lâtif rızıkları hazine-i rahmetten verilmesi; ve hırsla rızıklarına saldıran canavarların gayr-ı meşru ve pek çok zahmetle kazandıkları nâhoş rızıkları gösteriyor ki, hırs sebeb-i mahrumiyettir; tevekkül ve kanaat ise vesile-i rahmettir
Hem daire-i insaniye içinde her milletten ziyade hırsla dünyaya yapışan ve aşk ile hayat-ı dünyeviyeye bağlanan Yahudi milleti, pek çok zahmetle kazandığı, kendine faydası az, yalnız hazinedarlık ettiği gayr-ı meşru bir servet-i ribâ ile bütün milletlerden yedikleri sille-i zillet ve sefalet, katl ve ihanet gösteriyor ki, hırs maden-i zillet ve hasârettir

1- "Şüphesiz ki rızık veren, mutlak kudret ve kuvvet sahibi olan ancak Allah'tır" Zâriyat Sûresi: 51:58
2- "Yeryüzünde yürüyen ve kendi rızkını yüklenemeyen nice canlının ve sizin rızkınızı Allah verir O herşeyi hakkıyla işitir, herşeyi hakkıyla bilir" Ankebut Sûresi: 29:60
Hem harîs bir insan her vakit hasârete düştüğüne dair o kadar vakıalar var kiاَلْحَرِيصُخَائِبٌخَاسِرٌdarb-ı mesel hükmüne geçmiş, umumun nazarında bir hakikat-i âmme olarak kabul edilmiştir
Madem öyledir Eğer malı çok seversen, hırsla değil, belki kanaatle malı talep et, tâ çok gelsin
Ehl-i kanaat ile ehl-i hırs, iki şahsa benzer ki, büyük bir zâtın divanhanesine giriyorlar Birisi kalbinden der: "Beni yalnız kabul etsin; dışarıdaki soğuktan kurtulsam bana kâfidir En aşağıdaki iskemleyi de bana verseler, lütuftur"
İkinci adam, güya bir hakkı varmış gibi ve herkes ona hürmet etmeye mecburmuş gibi, mağrurâne der ki: "Bana en yukarı iskemleyi vermeli" O hırsla girer, gözünü yukarı mevkilere diker, onlara gitmek ister Fakat divanhane sahibi onu geri döndürüp aşağı oturtur Ona teşekkür lâzımken, teşekküre bedel kalbinden kızıyor Teşekkür değil, bilâkis hane sahibini tenkit ediyor Hane sahibi de ondan istiskal ediyor
Birinci adam mütevaziâne giriyor, en aşağıdaki iskemleye oturmak istiyor Onun o kanaati, divanhane sahibinin hoşuna gidiyor "Daha yukarı iskemleye buyurun" der O da gittikçe teşekkürâtını ziyadeleştirir; memnuniyeti tezayüd eder
İşte, dünya bir divanhane-i Rahmân'dır Zemin yüzü bir sofra-i rahmettir Derecât-ı erzak ve merâtib-i nimet dahi iskemleler hükmündedir
Hem, en cüz'î işlerde de herkes hırsın sû-i tesirini hissedebilir
Meselâ, iki dilenci birşey istedikleri vakit, hırsla ilhah eden dilenciden istiskal edip vermemek, diğer sakin dilenciye merhamet edip vermek, herkes kalbinde hisseder
Hem meselâ, gecede uykun kaçmış; sen yatmak istesen, lâkayt kalsan, uykun gelebilir Eğer hırsla uyku istesen, "Aman yatayım, aman yatayım" dersen, bütün bütün uykunu kaçırırsın
Hem meselâ, mühim bir netice için birisini hırsla beklersin "Aman gelmedi, aman gelmedi" deyip, en nihayet hırs senin sabrını tüketip, kalkar gidersin Bir dakika sonra o adam gelir; fakat beklediğin o mühim netice bozulur
Şu hâdisâtın sırrı şudur ki: Nasıl ki bir ekmeğin vücudu, tarla, harman, değirmen, fırına terettüp eder Öyle de, tertib-i eşyada bir teennî-i hikmet vardır Hırs sebebiyle, teennî ile hareket edilmediği için, o tertipli eşyadaki mânevî basamakları müraat etmez; ya atlar, düşer veyahut bir basamağı noksan bırakır, maksada çıkamaz

Hırs, hasâret ve muvaffakiyetsizliğin sebebidir

Birinci adam mütevaziâne giriyor, en aşağıdaki iskemleye oturmak istiyor Onun o kanaati, divanhane sahibinin hoşuna gidiyor "Daha yukarı iskemleye buyurun" der O da gittikçe teşekkürâtını ziyadeleştirir; memnuniyeti tezayüd eder
İşte, dünya bir divanhane-i Rahmân'dır Zemin yüzü bir sofra-i rahmettir Derecât-ı erzak ve merâtib-i nimet dahi iskemleler hükmündedir
Hem, en cüz'î işlerde de herkes hırsın sû-i tesirini hissedebilir
Meselâ, iki dilenci birşey istedikleri vakit, hırsla ilhah eden dilenciden istiskal edip vermemek, diğer sakin dilenciye merhamet edip vermek, herkes kalbinde hisseder
Hem meselâ, gecede uykun kaçmış; sen yatmak istesen, lâkayt kalsan, uykun gelebilir Eğer hırsla uyku istesen, "Aman yatayım, aman yatayım" dersen, bütün bütün uykunu kaçırırsın

Hem meselâ, mühim bir netice için birisini hırsla beklersin "Aman gelmedi, aman gelmedi" deyip, en nihayet hırs senin sabrını tüketip, kalkar gidersin Bir dakika sonra o adam gelir; fakat beklediğin o mühim netice bozulur
Şu hâdisâtın sırrı şudur ki: Nasıl ki bir ekmeğin vücudu, tarla, harman, değirmen, fırına terettüp eder Öyle de, tertib-i eşyada bir teennî-i hikmet vardır Hırs sebebiyle, teennî ile hareket edilmediği için, o tertipli eşyadaki mânevî basamakları müraat etmez; ya atlar, düşer veyahut bir basamağı noksan bırakır, maksada çıkamaz

Mektubat | Yirmi İkinci Mektup
 
Üst