Hitap çiçeği ya da dil zakkumu

FaKiR

Meþveret Bþk.
Hitap çiçeği ya da dil zakkumu


Soru: Hak dostları, ma’rifet-i ilâhiyeye giden yolda kıllet-i kelâmı (az ve öz konuşmayı) önemli bir basamak olarak görmüşler. Fakat, günümüzün insanı konuşmayı çok seviyor; dolayısıyla da, sükûtîliğin vakarından da mahrum kalıyor. Çok konuşma, bir rahatsızlık emaresi ve bir kayıp noktası ise nasıl tedavi edilebilir?

Cevap:

Hazreti Üstad’ın ifadesiyle, en eşref mahluk olan insanda hitap çiçeği açmıştır.

O, hem kendisine konuşulan, muhatap alınan bir varlıktır, hem de kendisi konuşur, duygu ve düşüncelerini ifade eder.

İnsanın dili hem Allah’ın en büyük nimetlerindendir, hem de potansiyel olarak insana verilen en büyük bir nıkmettir; evet dil, bazen bir rahmettir, bazen de bela ve musibettir.


Rivayete göre; bir gün Davud Peygamber, Lokman aleyhisselam’dan bir koyun kesip en iyi yerinden iki parça et getirmesini istemiş; Hazreti Lokman da, ona kestiği hayvanın dilini ve yüreğini getirmiş. Birkaç gün geçince Davud Aleyhisselâm bu defa hayvanın en kötü yerinden iki parça et getirmesini istemiş. O yine dilini ve yüreğini getirmiş. Hazreti Davud, bunun sebebini sorunca Hazreti Lokman şöyle demiş: "Bu ikisi iyi olursa, bunlardan daha iyisi, kötü olursa da bunlardan daha kötüsü olmaz."

Evet, dil hayırda kullanılırsa, insanı kaldıran, yükselten, âlâ-yı illîyîn-i kemâlâta çıkaran bir uzuvdur; şerde istimal edilirse de, onu batıran, alçaltan ve esfel-i sâfilîne düşüren bir organdır. Dil, bazen insanı alır Cennete götürür; bazen de onu başaşağı Cehenneme sürükler.


Hazreti Enes (radıyallahu anh) şu sözleriyle dilin bir hüsran sebebi olabileceğini ifade etmektedir: "Bir adam, vefat eden bir şahıs hakkında, Rasûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın da işiteceği şekilde "Cennet mübarek olsun!" demişti. O söz üzerine Allah Rasûlü buyurdular ki: "Nereden biliyorsun? Belki de o mâlâyânî konuştu veya kendisini zengin kılmayacak bir miktarda cimrilik etti!" Evet, insanı, Allah’tan, Cennetten ve insanlardan uzaklaştıran ama Cehenneme yaklaştıran cimrilik gibi, mâlâyânî, çok ve gereksiz konuşmalar da bir uzaklık ve hüsran sebebi olabilmektedir.

Ümmetini böyle bir akıbete karşı ikaz eden Allah Rasûlü (aleyhissalâtu vesselam) buyururlar ki: "Kul (bazen), Allah’ın rızasına uygun olan bir kelamı, ehemmiyet vermeksizin sarfeder de Allah o söz sebebiyle kulun Cennetteki derecesini yükseltir. Yine kul (bazen) Allah’ın hoşnutsuzluğuna sebep olan bir kelimeyi ehemmiyet vermeksizin sarfeder de Allah, o sözden dolayı onu cehennemde yetmiş yıllık aşağıya atar."


Az, öz, yerinde ve bir lüzuma binaen konuşmanın bir fazilet, boş ve çok konuşmanın da bir zaaf ve felaket sebebi olduğu ile alakalı hadis-i şeriflere bakılırsa, en büyük söz sultanı olan Peygamberimizin beyana çok önem verdiği görülecektir.


Hatta Efendimiz, dile sahip olmayı Cennet alışverişinde bir pazarlık şartı olarak ifade etmekte ve "Kim bana, iki çene ve apış arası mevzuunda söz verir, kefil olursa, ben de ona Cennet için kefil olurum." buyurmaktadır.

Çünkü dil, bütün tesbihât, tahmîdât ve tekbirâtı seslendiren bir enstrümandır. Minarelerde Ulûhiyet hakikatini bir bayrak gibi dalgalandıran ve nâm-ı celîl-i Muhammedî’yi dört bir yanda ilân eden dildir.

Emr-i bi’l-ma’ruf nehy-i ani’l-münker vazifesini yerine getiren dildir.


İnsan, Cenâb-ı Hakk’ı diliyle tesbih ve takdis eder; onunla, kainât kitabını ve onun ezeli tercümesi olan Kur’ân’ı, âyât-ı beyyinâtı okur ve başkalarına anlatır.

Bazen, ifade ve beyanı vasıtasıyla inanmayan bir insanın hidayetine vesilelik eder, eder de üzerine güneşin doğup battığı her şeyden daha hayırlı bir iş yapmış olur.. ve insan, diliyle a’lây-ı illîyîne çıkar, sıddîkiyet zirvesine taht kurar.
M.F.GÜLEN
 
Üst