Hansa Hatun

Yeltegiyan

Elfidam
“Hakîkî müslümanlık, en büyük bir kahramanlıktır”
Allâh'ın hak dîni olan İslâm'ın, Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- tarafından tebliğ edilmesinden sonra dünya üzerinde öyle bir değişim başlamıştır ki, bu hareketlilikten nasibini almayan hiçbir şey kalmamıştır. Önceden beri devam eden hiçbir şey eski hâlinde kalmamış, İslâm'a göre yeniden şekil almıştır. Bakışlar değişmiş, fikirler kemâle ermiş, ahlâk güzelleşmiş; insanlar, insanlık şiârını bulmuştur.
İslâm'ın ilk emri olan “Allâh'a îmân” öyle bir iksîrdir ki, girdiği her sîneyi yüksek mertebelere çıkararak bulunmaz bir kıymet hâline getirir. İnsan, asıl değerini, içinde taşıdığı bu cevherden alır.
Peygamber Efendimiz 'in elinden içtiği hakîkat şarâbı ile uyanarak kendine gelen ve hakikî kıymetini bulan insanların sayısını Allâh'tan başka kimsenin bilmesi mümkün değildir. Bunlardan sâdece birisini burada misâl olarak vereceğiz: Hansâ bint-i Amr es-Sülemiyye.
Hansâ, hem câhiliye, hem de İslâm devrini idrâk etmiş, şiir ve inşâda kendisi gibi mâhir başka bir kadının dünyaya ayak basmadığı husûsunda ittifak edilmiş bir kadın şâirdir. Hansâ, önceleri şiir olarak iki-üç beyit söyleyebilirdi. Ne zaman ki, birâderleri öldürüldü, ondan sonra âdetâ nutku açıldı ve çokça şiir söyleyip uzun uzun mersiyeler (ağıtlar) nazmetmeye başladı. Bu sebeple Hansâ'nın şiirlerinin büyük çoğunluğunu kardeşleri hakkında söylemiş olduğu mersiyeler oluşturur.
Şâir Hansâ, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- 'in zamanına yetişip onun huzûrunda İslâm'ı kabul etmiş ve sahâbîlik şerefini kazanmıştır. Rasûlullâh Efendimiz, Hansâ'nın şiirini bizzat kendi ağzından dinlemeyi arzu buyurduklarında, Hansâ, Peygamberimizin huzûrunda şiir okumuş, Efendimiz de onun şiirini son derece güzel bularak kendisini taltîf etmiştir.
Îmân nûruyla hayatı değişen ve harp meydanlarında kahramanlıklarıyla tarihe adını yazdıran Hansâ Hâtun, Kadîsiye muhârebesinde dört oğlu ile birlikte bulunmuştu. Savaştan önceki akşam onları cihâda teşvik ederek şu nasihatte bulundu:
“Evlatlarım! Siz kendi isteğinizle müslüman olmuş, kendi irâde ve ihtiyarınızla vatanınızı bırakıp buraya gelmişsiniz. Kendinden başka ilâh olmayan Allâh'a yemin ederim ki, hepiniz bir ananın oğulları olduğunuz gibi aynı zamanda bir babanın evlâdısınız. Ben size haram lokma yedirmedim, şerefinize leke sürmedim ve terbiyenizi ihmâl etmedim.
Siz bilirsiniz ki, Cenâb-ı Allâh, kâfirlerle muhârebe eden mü'minler için hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın duymadığı ve kimsenin aklına gelmeyen mükâfâtlar hazırlamıştır. Mâlûmunuz olsun ki, bâkî olan âhiret yurdu, fânî olan dünyâ evinden daha hayırlıdır. Cenâb-ı Hak:
“Ey mü'minler! Sabredin ve düşmanlarınıza karşı sebât gösterin. Cihâd için hazır ve râbıtalı bulunun, nöbet tutun. Allâh'ın emir ve yasaklarını gözetin ki felâh bulasınız.” (Âl-i İmrân, 200) buyuruyor.
O hâlde yarına sağ çıktığınız takdirde, inşallâh, gözünüzü açarak ve Allâh'tan düşmanları üzerine yardım isteyerek muhârebeye girişin. Eğer harbi kızışmış ve şiddetlenmiş olarak görürseniz tâ ortasına dalın! Askerlerin hiddetli ve şiddetli oldukları vakitte onların reisleriyle çarpışın. Böyle yaparsanız zafere nâil olur, ganîmet alır ve Cennet-i A'lâ'da ikram görürsünüz.”
Ertesi sabah, oğulları, analarının bu nasihatini tutarak harbe girişir ve büyük bir cengâverlikle vuruşarak dördü birden şehâdete nâil olurlar. Evlatlarının şehîd oldukları haberi Hansâ Hâtun'a ulaşınca:
“Beni evlatlarımın şehâdeti ile şereflendiren Allâh'a hamdolsun. Yüce Rabbimden beni, nihâyetsiz olan rahmetinde onlarla birlikte kılmasını niyâz ediyorum.” diyerek şükür ve duâ eder. (İbn-i Abdi'l-Berr, el-İstîâb , IV, 1827-29)
Müslüman olmadan önce kardeşlerinin ölümü ile dünyâyı ayağa kaldıran, ortalığı velveleye veren bu kadın şâir, Allâh'a ve âhirete îmânın tadına vardıktan sonra, öz evlatlarını kendi hitâbet kuvveti ile şehidliğe teşvîk ediyor ve ciğerpârelerinin dördünün birden Allâh yolunda şehid olduğunu duyunca da Allâh'a hamdediyor.
Önceden olduğu gibi yıllarca arkalarından mersiye düzmek yerine, sevinç gözyaşları içinde secdelere kapanıyor, şehîd evlatları vesîlesiyle Allâh'ın rahmetine nâil olmayı ümîd ediyor. İşte îmân potasında yoğrulan bir şahsiyet, bu derece seviye kazanır ve herkesi kendine hayrân bırakacak kahramanlıklar gösterir. Mehmed Âkif'in dediği gibi:
Şehâmet dîni, gayret dîni ancak Müslümanlık'tır;
Hakîkî müslümanlık, en büyük bir kahramanlıktır.
Cebânet, meskenet, dünyâda sığmaz rûh-i İslâm'a...
Kitâbullâh'ı işhâd eyledim -gördün ya- dâvâma.
 

Eyvàh!

Well-known member
Meşhur kadın şair sahabilerden: HANSA HATUN

Peygamber efendimiz zamanında, Amr’ın kızı olan meşhur kadın şair Hansa, çok güzel kahramanlık şiirleri söylerdi. Müslüman olduktan sonra, İslâm, onu üstün bir feragat ve fedakârlık timsali yapmış ve imanda kemale erdirmişti. Dört çocuğu Kadisiye harbinde şehit olduğu hâlde, cesaret ve sebatında asla bir sarsılma olmamıştı. Şehit anası olmanın verdiği teselli, ona evlat acısını bile unutturmuştu.
Başka söze ne hacet?
Hansa Hatun, Kadisiye muharebe meydanına giderek, çocuklarını şu tarihi sözleriyle coşturmuştur:
“Benim kahraman evlatlarım! Allaha yemin ederim ki, Ondan başka ibadet edilecek bir mabud yoktur. Siz aynı ananın ve aynı babanın çocuklarısınız. Ben kocama ihanet etmiş bir kadın olmadığım gibi, babanız da mazisi lekeli bir insan değildir. Hem de ben, zorla değil de kendi isteğimle İslâmiyeti kabul ettim. Ve yine kendi arzumla hicret ettim. Sizler işte böyle tertemiz bir maziye sahipsiniz.
Sizden; gireceğiniz savaşta bu asaletinize uygun bir cesaret ve kahramanlık bekliyorum. Din düşmanlarına ilk hücum eden sizler olmalısınız. Sizlerin arkada değil, daima en ön safta çarpıştığınızı görmeliyim. Çünkü bu harp, eski savaşlarımız gibi adi, basit çıkarlar uğruna yapılan çapulculuk ve yağmacılık hareketi değildir.
Elleriyle yaptıkları putlara tapan, kız çocuklarını diri diri gömecek kadar vahşete devam eden putperestlere, doğruyu ve hakkı gösterme hareketidir. Kısaca bu cihadda emir Allahtan, kumanda da Resulullah efendimizdendir. Başka söze ne hacet?”
Bu sözlerden sonra çocuklarını ayrı ayrı kucaklayan Hz. Hansa, ilave ederek diyor ki:
“Ya İslâmın zafer bayrağını Kadisiye’de dalgalandıracaksınız; yahut da din uğruna şehit olduğunuzu duyacağım!.."
Bir annenin çocuklarına karşı böyle kahramanca konuşması, orada bulunan diğer mücahidleri de coşturuyor ve Kadisiye’de İslâmın zafer bayrağının dalgalanmasına sebep oluyordu.
Şehit anası
Nitekim öyle de olmuştur. Hasta yatağında yatarken dört oğlunun da şehadet haberi getirilince, haberi getirenlere sordu:
- Yani ben, şehit anası mı oldum şimdi?
- Evet, şehit anası, hem de dört şehit anası...
- Zafer kimlerde?
- Zafer, müslümanlarda... Şimdi Kadisiye’de İslâmın bayrağı dalgalanıyor!
“İslâmın bir zaferi için dört oğlum da feda olsun!” diyen Hansa Hatun, ellerini kaldırarak şöyle yalvarıyor:
- Ya Rabbi! Bana emanet ettiğin dört kahramanı, yine senin dinin uğrunda feda etmiş bulunuyorum. Artık beni şehit anaları defterine kaydet! Benim için şehit anası olmak kâfi ikramdir. Bunu bana nasip eyle!
Her ne zaman Hansa Hatun’dan söz edilse, Resulullah efendimiz, onun için, “Örnek bir İslâm kadını” buyururlardı.
Hansa Hatun, ilk önce, Süleymoğulları kabilesinden Revaha bin Abdülaziz Selmi isimli bir zat ile evlenmişti. Onun vefatından sonra Mirdas bin Ebi Amir ile evlendi.
Medine’nin yolunu tuttu
Risalet güneşi Mekke’de doğup da dünyayı aydınlattığı zaman, bu güneşin aydınlığı her tarafa yayıldı. Hz. Hansa’nın gözü de bu nur ile aydınlandı. Kendi kabilesinden birkaç kişiyi de yanına katarak Medine’nin yolunu tuttu. Huzuru saadete vararak İslâmiyet ile şereflendi.
Hansa Hatun, devrinin meşhur şairlerindendir. Peygamber efendimiz, onun şiirlerini bir hayli dinlediler. Bu hanımın fesahat ve belagatını takdir buyurdular.
Hz. Hansa, ilk olarak şairliğe şöyle başlamıştı:
Arada sırada bir-iki şiir söylüyordu. Fakat Esedoğulları kabilesi ile onun kabilesi arasındaki savaşta, öz kardeşi Muaviye öldürüldü. Diğer üvey kardeşi Sahr da mizrakla yaralandı. Hansa Hatun bir sene kadar kardeşine ihtimamla baktı, fakat yara bir türlü iyileşmedi. Sahr da bu yaradan kurtulamayıp, o da öldü.
Hz. Hansa da bu iki kardeşinin ayrılığından müteessir olup, bunlar için mersiye söylemeye başladı ve şair olup ortaya çıktı.
Hz. Ömer, Hansa Hatunun çocuklarının Kadisiye’de şehit olmaları üzerine, şehitlerin çocuklarının her biri için senelik iki yüz dirhem maaş bağladı ve Hz. Hansa’nın ismi de şehit çocukları ile birlikte anıldı.
Birgün Hansa Hatun, Hz. Aişe’nin huzuruna gelmişti. Başında matem işareti vardı. Hz. Aisş de Hz. Hansa’yı böyle görünce dedi ki:
- Ey Hansa, böyle yapma! Bu şekilde matem tutmayı dinimiz yasaklamıştır.
Hz. Hansa da şöyle cevap verdi:
- Ben bunu bilmiyordum, böyle yapmanın men edildiğinden haberim yoktu. Fakat bunu böyle yaptığımın bir sebebi vardır.
Hansa Hatun böyle söyledikten sonra, bu sebebi şöyle anlattı:
“Cahiliye devrinde, babamın, beni verdiği kocam çok müsrif bir kimseydi. Kendisinin de, benim de, bütün varımı, yoğumu dağıttı. Kumara verdi. Bunun için parasız, pulsuz kalıp muhtaç duruma düştük. Kardeşim Sahr malını ikiye bölüp, bize bir şeyler vermişti. Az zaman sonra bu mal da heba olup gitti.
Hep dağıtıyor
Kardeşim Sahr, benim parasız kalıp muhtaç duruma düstüğümü görmüş ve buna çok üzülmüştü. Geride kalan diğer hisseden de bana yine verdi. Karısı kendisine, dedi ki:
- Bu böyle olmaz, sen daha ne zamana kadar kız kardeşin Hansa’ya malını vermekte devam edeceksin? Onun kocası hep kumar oynuyor ve nesi var, nesi yoksa hep dağıtıyor.
Sahr karısına cevaben şu şiiri söyledi:
- Yemin ederim ki, ona malımın iyisini vereceğim, o afife bir kadındır. Eğer ben ölürsem, o da kendi başörtüsüyle benim matemimi tutar.”
Bunları anlatan Hansa Hatun sözlerini şöyle bitirdi:
- İşte ben de onun matemi için böyle yapıyordum.
Hz. Hansa 646 yılında vefat etti..
 
Üst