Ey Allah’ım! Kavmimi Bağışla. Çünkü Onlar, Hakikati Bilmiyorlar.

Huseyni

Müdavim
Hz. Nûh’un (as), kavmini Tevhid’e dâvet etmesi

Hz. Nûh’un (as) hayatı, zorlu ve sıkıntılıdır. Çünkü Hz. Nûh (as), kavmi arasında uzun nesiller ve zamanlar kaldığı halde onlarda; sağır bir kulak, kapalı bir kalp ve taşlaşmış bir akıldan başka bir şey göremedi.


Hz. Nûh’un (as) uzun süre devam ettiği nasihat ve öğüdü onlara bir fayda sağlamadı. Ayrıca Allah’ın azabıyla korkutması ile de onları yaptıkları şeylerden alıkoyamadı. Ne zaman ki Hz. Nûh (as) onlara Allah’ı hatırlatınca, bu hatırlatması onların sapıklıklarını daha da arttırıyordu. Üstelik Hz. Nûh’un (as) dâvetine aldırış etmiyorlardı.


Hz. Nûh (as) kavmi arasında yaklaşık 950 sene kaldı. Bu zamanda Hz. Nûh (as) onları sapıklıktan kurtarmak ve onları taşlar ile bakırlardan yapılmış putlara tapmaktan uzaklaştırmak için “hikmetli yolların” hepsini kullandı. Buna rağmen Nûh kavminin ileri gelenleri ile birlikte bulunan diğer kimseler ise hiçbir şekilde kurtuluş yolunu bulamadılar. Fakat Hz. Nûh (as), onların bu yaptıklarına rağmen gece-gündüz ve gizli-açık olarak dâvetine devam etti. Ama bunların hepsine rağmen Nûh kavminin kalpleri yumuşamadığı gibi hakkı da bulamadılar. Ayrıca ihsanı kötülüğe ve lütfu zorluğa tercih ettiler. Bununla yetinmeyip Hz. Nûh’a (as) eziyet etmeye ve zulmetmeye yeltendiler. Fakat Hz. Nûh (as) onların bu yaptıkları karşısında şöyle demeye devam ediyordu:


“Ey Allah’ım! Kavmimi bağışla. Çünkü onlar, hakikati bilmiyorlar.”
Hz. Nûh (as), kavmine gidiyor ve onları putlara tapmaktan vazgeçip bir olan Allah’a ibadet etmeye dâvet ediyordu. Bunun üzerine kavmi, Hz. Nûh’a (as) karşı bir araya toplanıp memleketten terk ettirecek şekilde onu dövüyorlar, bayıltıncaya kadar boğazını sıkıyorlar, sonra da eti kemiğinden soyulmuş bir vaziyette hasırın içerisinde yolun kenarına atıyorlar ve ona:


“Bugünden itibaren (almış olduğun bu yaralar ile) yakın bir zamanda ölürsün ve azığın ile Cenâb-ı Allah’a dönersin” diyorlardı.


Onlar bu sözleri söyledikleri halde Hz. Nûh (as) onlara-yaralı olduğu halde-geri dönüyor ve onları Allah’a dâvet ediyor. Fakat onlar, Hz. Nûh’un (as) bu hareketine karşılık yine daha önce yaptıkları hareketlerin benzerlerini yapıyorlardı. Buna rağmen Hz. Nûh (as), kavminin kendisine bu yaptıklarına karşılık sabrediyor; onlar ve oğulları için kurtuluşu umuyor ve: “Belki Allah, onların soylarından dâvetimi kabul edecek ve kendisine iman edecek kimseleri çıkarır” diyordu.


Hz. Nûh’un (as) peygamberliği müddetinde ilk nesil yok olup gidince, onların yerine onlardan sonra daha kötüsü geldi. Yeni gelen nesil, oğullarına, Hz. Nuh’a (as) iman etmemelerine dair tavsiyede bulunuyorlardı. Çocuk ergenlik çağına eriştiğinde babası, oğluna: “Ey oğlum! Bu adamın dâvetinden sakın ve ona yüz verme. Yoksa seni atalarının dininden ve ilâhlarından geri gönderir” diyordu.


Hz. Nûh (as), onların iman etmelerinden ümit kesince Allah’a şöyle niyazda bulundu:


“Ey Rabbim! Gece-gündüz ve gizli-açık olarak kavmime tebliğde bulundum. Fakat bunun karşılığında onlar uzun bir süre geçtiği halde iman etmediklerinden dolayı kâfirlerden yeryüzünde dolaşan hiçbir kimseyi bırakma! Çünkü sen onları yeryüzünde dolaşır bir vaziyette bırakırsan sana iman etmiş olan kullarını, senin hak yolundan çıkarırlar. Sonra onlar kâfir ve günahkâr nesiller dünyaya getirirler.” (Nuh Sûresi, 26-27)

Ramazan/Yeniasya
AHMET ÖZDEMİR
27.08.2009
 

Huseyni

Müdavim
Kırk Yıl Süren Kıtlık...

Nuh kavminin, Hz. Nuh’a ve ashabına işkenceye başlamaları üzerine, Allah kırk yıl yağmurları kesti. Bu sürede onların malları ve hayvanları helâk oldu. Bağları bahçeleri kurudu. Kadınları doğum yapamaz olup nesilleri kesildi. Bir zamanlar onunla alay edenler, şiddetli bir kıtlığın girdabına girdiler. Geçim sıkıntısından ne yapacaklarını şaşırdılar. Hz. Nuh’a başvurarak bu sıkıntılardan nasıl kurtulacaklarını sordular. Hz. Nuh da şöyle cevap verdi:


“Ey kavmim! Başınıza gelen bunca belâ, işleye geldiğiniz günahlar ve kusurlar yüzündendir. Allah’a ibadeti bırakıp putlara taparak, kâinatı yaratan Cenâb-ı Hakk’ı gazablandırdınız. Bu sebepten yağmurlar kesildi. Sizin yüzünüzden masum hayvanlar da zarar gördü. Ama sizin Rabbiniz günahları affedici, Rahim ve Kerim’dir. Rabbinizden af dileyiniz. Zira o Gafurdur. Mağfiret dileyin ki üzerinize bol bol yağmur indirsin. Size mal ve evlâd ihsan buyursun, size bahçeler, ırmaklar, su kanalları nasib etsin.


“Ey kavmim, ne oldu size ki, sizi tavırdan tavıra yaratan Allah’ın büyüklüğünü kabul etmiyorsunuz? Size dünyada ve ahirette sonsuz nimetler ihsan edecek Rabbinize ibadet etmeyip putlara tapıyorsunuz. Bu size hiç yakışır mı? Hâlbuki Allah’ın büyüklüğüne ve hak Mabud olduğuna o kadar çok deliller vardır ki, saymakla bitmez.


“Siz kendi yaratılışınıza bakmıyor musunuz? Sizi yoktan var eden, sıra ile toprak, sonra nebat, sonra gıda, sonra nutfe, sonra kan pıhtısı, sonra et parçası, sonra etle karışık kemik yığını ve sonra da ahsen-i takvim üzere insan sûretinde yaratan Allah, sizi sayısız cihazlar ve duygularla techiz etmiştir. Sizi böylesine ulvî makama yükselten Allah, daha sonra yüksek makamlara çıkaramaz mı ki, O'na inanmıyor ve ibadet etmiyorsunuz.


Eğer bu hakikatleri anlamakta güçlük çekiyorsanız, başınızı kaldırıp Cenâb-ı Hakk’ın gökyüzünü nasıl tabaka tabaka yarattığını, ayı ve güneşi size nasıl ısındırıcı ve ışık verici bir lamba ve soba yaptığını ve binlerce yıldızı direksiz nasıl durdurduğunu düşünün. Görmez misiniz ki Allah yedi kat göğü tam birbiri ile uyum içinde yarattı? Gökte Ay’ı bir nûr, Güneş’i ise lâmba yaptı.


“Ey kavmim! Gökyüzüne bakarak da Allah’ın bir ve ortaksız olduğunu anlayamadınızsa, hiç olmazsa her zaman muhtaç olduğunuz ve bütün gün onun için çalıştığınız rızkınıza bakın. Eğer yeme-içmeyi terk etseniz hayatınız sona erer. Allah sizi yerden nebat bitirircesine bitirip yetiştirdi.” (Nuh Sûresi, 10-17)


Kavmine vaaz ve nasihatte bulunduktan sonra sözlerini şöyle tamamladı:


“Ey kavmim artık insafa gelin, Allah’a iman edip putlara tapmaktan vazgeçin. Sizi bekleyen dehşetli belâdan Allah’a sığının. Rabbinizden af dileyiniz. Zira o Gafurdur.” (Nuh Sûresi, 10)


“Nihayet bir gün ölecek, kabre gireceksiniz. Sonra sizi tekrar oraya gönderip, yine sizi oradan çıkaracaktır. Amellerinizin ceza ve mükâfatını verecektir.” (Nuh Sûresi, 18 )


Hz. Nuh’a çok kızdılar. Adeta, “Senin bizi imana dâvet etmekten başka işin yok mu? Yeter artık! Ne olacaksa olsun” dercesine Hz. Nuh’a şöyle çıkıştılar:


“Ey Nûh! dediler. Bizimle mücadele ettin, bu mücadelende de hayli ileri gittin. Yeter artık, eğer doğru söyleyenlerden isen haydi bizi tehdit edip durduğun o azabı getir de görelim!” (Hud Sûresi, 32) dediler. Hz. Nuh, şöyle dedi:


“Onu, dilerse ancak Allah getirir ve O’nun elinden siz asla kaçıp kurtulamazsınız. Allah sizin helâkinizi dilemişse, ben sizin iyiliğinizi arzu etsem bile, size öğüt verip iyiliğinizi istemem size fayda etmez. Rabbiniz O’dur ve siz O’nun huzuruna götürüleceksiniz.” (Hud Sûresi, 33-34)


AHMET ÖZDEMİR
Ramazan/Yeniasya
28.08.2009
 

Huseyni

Müdavim
Hz. Nûh’un (as) Gemisi

Hz. Nûh (as), kavminin iman etmesinden ümit kesince, uzun bir süre bekledi. Daha sonra Allah, kendisiyle birlikte iman edenlerden başka kavminden hiçbir kimsenin iman etmeyeceğini ona vahyetti: “Artık halkından, daha önce iman etmiş olanlar dışında, hiç kimse iman etmeyecek. Öyleyse o kâfirlerin yaptıklarından dolayı kederlenme de.” (Hûd Sûresi, 36)

Allah, Hz. Nûh’a (as), “kavminin tufan ile helâk edileceğini ve onlardan hiç kimsenin kalmayacağını” bildirdi. Bunun üzerine Allah, Hz. Nûh’a (as) bir gemi yapmasını vahyetti:

“Bizim gözetimimiz altında ve vahyimiz doğrultusunda, gemiyi yap ve o zalimler lehinde Ben’den hiçbir ricada bulunma. Çünkü onlar suda boğulacaklardır.” (Hûd Sûresi, 37)

Nuh (a.s.), “Yâ Rabb! Gemiyi nasıl yapayım?” diye sordu. Allah tarafından:

“Onu, üç suret üzerine devrik yap: Başını horoz başı gibi, karnını kuş karnı gibi, kuyruğunu horoz kuyruğu gibi meyilli yap ve üç kat olarak yap!” buyuruldu.

Geminin yapılışı, iki yıl sürdü. Geminin üst katında, su ve yiyecek depoları yapılmıştı. Hz. Nûh’un (as) kavmi onunla alay ediyorlar, eğleniyorlar ve “Ey Nûh! Sen daha düne kadar bir Peygamber olduğunu iddia ediyordun. Bugün ise marangoz olmuşsun” diyorlardı. Onların tavrı Kur’ân’da şöyle anlatılmaktadır:

“Nuh gemiyi yapıyor, halkından ileri gelenler her ne zaman yanından geçseler onunla alay ediyorlardı. Nuh da: ‘Siz, şimdi bizimle alay ediyorsanız, elbet bizim de sizinle alay edeceğimiz bir gün gelir. Artık rüsvay edecek azabın kime gelip çatacağını, ayrıca âhiretteki daimî azabın da kimin üzerine ineceğini yakında görüp öğrenirsiniz.’” (Hûd Sûresi, 38-39)

Mü’minler onlara, “Siz yerden ve gökten fışkırarak her yeri istilâ edecek sularda boğulurken, biz şu yapmakta olduğumuz gemi ile sizi boğan sular üzerinde emniyetle yüzeceğiz. Siz zulmünüz ve küfrünüz sebebiyle odunu insanlar ve taşlar olan cehennemde yanarken, bizler cennette Rabbimizin lütfuyla yine mutlu olacağız. O zaman biz de sizlerle alay edip sizlerden intikam alacağız” diye karşılık veriyorlardı.

Geminin yapımından sonra yapılacaklar Kur’ân’da şöyle haber veriliyordu:
“Nihayet emrimiz gelip de tennur kaynadığı zaman Nuh’a dedik ki: ‘Her hayvan türünden erkekli dişili ikişer eş ile haklarında helâk hükmü verilmiş olanları hariç olmak üzere, aileni, bir de iman edenleri gemiye al!’ Nuh dedi ki: ‘Binin gemiye! Onun yüzüp gitmesi de, durması da Allah’ın adıyladır. Gerçekten Rabbim Gafurdur, Rahîmdir (affı, rahmet ve ihsanı pek boldur).” (Hûd Sûresi, 40-41)

Nuh (as); gemiye oğulları Sam, Ham, Yâfes ve bunların zevceleri ile kendisine iman etmiş bulunan altı kişiyi bindirdi. Oğlu Yam (Ken’an) ise, geri kaldı. Çünkü o, kâfirdi. Nuh’un (as) karısı Vâile de kâfirdi. Kavmi gibi küfür üzerinde direnerek onlarla birlikte suda boğulup gidecekti.

Hz. Nûh (as), geminin yapımını bitirince Cenâb-ı Allah ona, kendisiyle birlikte ailesini ve iman etmiş mü’minler topluluğunu, dişi ve erkek olmak üzere her gruptan hayvanları gemiye yüklemesini emretti. Âdem’in (as), Cebrail (as) tarafından getirilen tâbutu da, gemiye alındı ve erkeklerle kadınlar arasına konuldu.

AHMET ÖZDEMİR
Ramazan/Yeniasya
29.08.2009
 

Huseyni

Müdavim
Hz. Nuh Kavminin Helakı...

nuh.jpg

Kral’ın, gemiyi ve gemidekileri yakmak için gelmesi

Hz. Nuh'un (as), gemiye bindiği ve azığını gemiye yüklediği haberini alınca, Kral Dermesil:

“Onları, akıtıp taşıyacak su nerede?!” diyerek gemiyi yakmak üzere adamlarından bir takım süvarilerle birlikte geminin bulunduğu yere kadar gitti. Nuh'un (as) oğlu Yam da, Kralla birlikte gelenler arasında idi. Kral, Nuh'a (as) seslenip: “Gemileri, tartacak su nerede?” dedi. Nuh (as):
“O su, senin durduğun yerde, sana gelecektir!” dedi. Kral:
“Bu, çok şaşılacak, hiç olmayacak şeydir! Demek, sen, kuru toprakta şu gemiyi yüzdürecek sular, seller olacağını söylüyorsun ha?! Sen de, seninle birlikte bulunanlar da, onun içinden hemen ininiz! Yoksa, hepinizi, yakarım!” dedi. Nuh (as):

“Allâh’a karşı, gururunu çoğaltma da imana gelmekte acele et! Allâh’a eş, ortak koşmayı bırakıp Müslüman ol, doğru yolu bul! Aksi takdirde, azabı, önünde hâzır bulacaksın!” dedi. Daha sonra Allah, gemi yapımının bittiğini ve tufanın başlayacağına dair bir alâmeti ona gösterdi ki o alâmet, tandırın su ile dolup taşmasıydı. Bu tandırdan maksat; yeryüzünün şeklidir. Yani yeryüzünün diğer yerlerinden suyun kaynamasıdır. Tufanın başlamasından itibaren gemideki yolcuların dışında yeryüzünde kalanlardan hiçbiri boğulmaktan kurtulamadı.

Ne zaman ki, Allah’ın belirttiği alâmet görününce Hz. Nûh (as), ailesi ve mü'minler gemiye bindiler. Daha önceden yeryüzü halkının bilmediği ve ondan sonrada yağdırmadığı bir yağmuru, Allah, semadan yeryüzüne gönderdi. Allah yeryüzüne emrederek bütün vadi ve köşelerinden su çıkarttı. Bunun üzerine yeryüzü geniş yollara ve başka şekillere ayrılarak kaynadı. Bu olay Kur’ân-ı Kerim’de şöyle anlatılmaktadır:

“O da: ‘Ya Rabbî, ben mağlûbum, artık Sen bana yardım et!’ dedi. Biz de derhal, boşalan bir su ile göğün kapılarını açtık. Yeri pınar pınar fışkırttık. Öyle ki her iki su kütlesi, takdir edilen o işin olması için birleşti. Biz Nuh’u, levha halindeki tahtalar ve çivilerle yapılmış gemiye bindirdik. O kadri bilinmemiş değerli insana, bir mükâfat olarak gemi, Bizim inayetimiz altında akıp gidiyordu.” (Kamer Sûresi, 10-14)

Su, yeryüzünde bulunan dağın en büyüğünün doruk noktasını da aşarak metrelerce yükseldi. Tufan, yeryüzünün uzunluğu ve eninde bütün her tarafını kaplamıştı. Tufanın yeryüzünün her yerini kaplaması itibariyle, tufan ile birlikte canlılardan hiçbirisi dahi yeryüzünde kalmayıp hepsi yok olup gitmiştir. Böylece su, Nûh kavminin üzerini de aşmış ve tufan, onları alıp götürmüştü.

İşte tufan ile geminin dışında kalan bütün insanlar yok olup, insanlık tekrar Hz. Nûh (as) ile başladığından dolayı Hz. Nûh'a (as) “İkinci Ebu’l-beşer” , yani "İnsanlığın İkinci Babası” denilmiştir. Çünkü tufandan sonraki yeryüzü halkı, Hz. Nûh ve gemide bulunan mü'minlerden türemiştir.

AHMET ÖZDEMİR
Ramazan/Yeniasya
30.08.2009
 

Huseyni

Müdavim
Hz. Nuh’un (as) İman Etmeyen Karısı ve Oğlu.

Hz. Nuh’un (as) karısı, Hz. Nuh’a (as) iman etmemiş olduğu için gemiye binmemiş ve kocasının gizli sırlarını, kavminin putperest idarecilerine ulaştırmak sûretiyle ona ihanet edip arkadan vurmaya çalışmıştı. Hz. Nuh’un (as) yüzüne karşı “mecnun” diyecek kadar da alçaklıkta ileri gitmişti.

Herkes gemiye binmiş, tufan başlamıştı. Bu sırada Hz. Nuh’un oğullarından biri olan Kenan bir köşede tek başına oturuyordu. Annesi gibi o da Hz. Nuh’a iman etmemişti. O ana kadar Kenan’a sözünü dinletemeyen Hz. Nuh, hem babalık hem de peygamberlik şefkatiyle belki son anda imana gelir ümidiyle dâvetini tekrarladı. Kenan ise eski inadında devam etmişti ve helâk olup gidenlerden olmuştur. Allah, Hz. Nûh (as) ile oğlu arasında geçen kıssayı şöyle anlatmaktadır:

“Nuh dedi ki: ‘Binin gemiye! Onun yüzüp gitmesi de, durması da Allah’ın adıyladır. Gerçekten Rabbim Gafurdur, Rahîmdir’ (Affı, rahmet ve ihsanı pek boldur). Gemi onları dağlar gibi dalgalar arasından geçirirken, Nuh biraz ötede olan oğluna:

‘Evlâdım, gel sen de bizimle gemiye bin de, kâfirlerle beraber kalma!’ diye seslendi. O: ‘Beni sudan koruyacak bir dağa sığınırım!’ dedi. Nuh ise: ‘Bugün Allah’ın helâk emrinden koruyacak hiçbir kuvvet yoktur. Ancak O’nun merhamet ettiği kurtulur!’ der demez, birden aralarına dalga girdi ve oğlu boğulanlardan oldu.

“Kâfirler boğulduktan sonra yerle göğe: ‘Ey yer suyunu yut ve sen ey gök suyunu tut!’ diye emir buyruldu. Su çekildi, iş bitirildi ve gemi Cudi üzerinde yerleşti ve ‘Kahrolsun o zalimler!’ denildi.” (Hûd Sûresi, 41-44)

İnsanlar bizzat kendi iradeleriyle imana talip olmadıkça, Allah kimsenin kalbine zorla iman koymaz. İmanı elde etmiş kimselerin kalbinden de, hiçbir sebep yokken imanını zorla çekip almaz. Kul kendi fiil ve hareketleriyle mü’min olma liyakatini kaybederse, Allah da onun kalbindeki iman nurunu söndürür, o kulu küfür karanlıklarına atar.

Hz. Nuh’un (as) karısı ve oğlu peygamber ocağında yaşadıkları ve iyi bir çevrede bulundukları halde, irade ve ihtiyarlarını kötüye kullanarak iman etmemişlerdir. Asıl mesele, kişinin hür iradesiyle iman ve küfür yolundan birini tercih etmekte düğümlenmektedir. İmanı elde etmek için, önce insanda arzu, cehd, gayret ve takip lâzımdır. Allah’ın onu ihsan etmesi, işte bu başlangıçlar üzerinde tecelli edecektir. İnsan da böylece mü’min bir kul olacaktır.

“Öyleyse, iman, Şems-i Ezelî’den vicdan-ı beşere ihsan edilen bir nur ve bir şuâdır ki, vicdanın içyüzünü tamamıyla ışıklandırır. Ve bu sayede, bütün kâinatla bir ünsiyet, bir emniyet peyda olur ve her şeyle kesb-i muârefe eder. Ve insanın kalbinde öyle bir kuvve-i maneviye husûle gelir ki, insan, o kuvvetle her musîbete, her hâdiseye karşı mukavemet edebilir. Ve öyle bir vüs’at ve genişlik verir ki, insan o vüs’atle geçmiş ve gelecek zamanları yutabilir.” (İşârâtü’l-İ’câz, s. 74)

Burada mü’minlerin annesi Hz. Hatice (r.anhâ) validemizi hatırlamamak elde değil. O ilk anda Resûl-i Ekrem’e (asm) bütün varlığıyla destek olmuştur. Onun gibi Hz. Nuh’un karısı Vaile ve oğlu Kenan da aynı sadakat ve desteği gösterseydi, belki Hz. Nuh (as) bu kadar sıkıntının altında ezilmeyecekti.
Dâhildeki huzursuzluk, insan için dışarıdan gelen huzursuzluktan daha etkili ve yıkıcıdır. İşte Hz. Nuh (as) dışarıda putperest ve zalim bir kavme içeride de onlarla işbirliği yapan oğlu Kenan ve karısı Vaile’ye karşı çetin bir mücadele vermek zorunda kalmıştı.


AHMET ÖZDEMİR
Ramazan/Yeniasya
31.08.2009
 

genççevreci

Active member
Cevap: Hz. Nuh’un (as) İman Etmeyen Karısı ve Oğlu.

“Öyleyse, iman, Şems-i Ezelî’den vicdan-ı beşere ihsan edilen bir nur ve bir şuâdır ki, vicdanın içyüzünü tamamıyla ışıklandırır. Ve bu sayede, bütün kâinatla bir ünsiyet, bir emniyet peyda olur ve her şeyle kesb-i muârefe eder. Ve insanın kalbinde öyle bir kuvve-i maneviye husûle gelir ki, insan, o kuvvetle her musîbete, her hâdiseye karşı mukavemet edebilir. Ve öyle bir vüs’at ve genişlik verir ki, insan o vüs’atle geçmiş ve gelecek zamanları yutabilir.” (İşârâtü’l-İ’câz, s. 74)


yaaaa ALLAH imanımızı kadim ve daim eylesin
 
Üst