Anlayabilseydin.

zeyhak_

Well-known member
Anlayabilseydin...
Anlatmak isterdim sana, anlatmak kardeşim...

Bize hayat veren, hayatımızda anlam kazandıran, bizi daima diri tutan bir kitabı anlatmak isterdim...

Öyle ihtiyacımız var ki; O kitabın sahaflarında yazılan ve yazılı olan her cümlenin şifa niteliğinde olan, ruhları takviye edip, yaratılış gayesini anlatan bir kitabı anlatmak isterdim... Onun o ulvi sözlerinden uzun uzadıya bahsetmek, seni onun içine çekmek isterdim...

O kitap ki; bir zikre, emriyle yankı bulup, 23 yılda kemale ermiş ve sözlerinin her biri, birer birer yaşayanlarda onu işitip fehm edenlerde hayat bulmuş. İşte böyle bir kitabın anatomisini anlatmak isterdim sana...

O kitap ki; bizden hem çok uzak, hem de çok yakın. Belki hepimizin evlerinde mevcut. Elimizi uzatsak alabilecek kadar yakın, ama ruhumuzla yaklaştığımızda; bizden fersah fersah uzak veya uzaklaştırılan bir kitap... İşte evlerde, kılıflarda, tozlu raflara ve belirli gün ve gecelere hasr duran, ondan başka işlevi olmadığı zannedilen bu kitabı, bulunduğu mahbus ve mahcur halinden kurtarıp, bu kitab’ın yerinin yüreklerde olduğunu... Bu kitabın yalnız dil ile değil tüm bedenle okunması ve okunan bedenlerde hayat bulması gerektiğini anlatmak isterdim. Şayet anlayabilseydin; O kitaptan uzaklaşan insanların nasıl bozulup, bayatladığını ve O’na yaklaşanların nasıl dirilip taptaze kaldıklarını anlatabilirim...

Sahte sanal saadetler sunan... Hayali mutluluklar var eden... işlevi olmayan kanunlar çıkarıp, insanları suça teşvik eden tüm güçlerden. Mahluku mahluka köle yapmaya çalışan tüm ideolojilerden, seni uzaklaştırıp; hakiki bir saadete, evrensel kanunlara ve yalnız hakka kulluğun olduğu bir dinin o kitabın sahaflarında saklı olduğunu... Oradaki saadetin baki olduğunu ve baki olanın yanında faniyi tercih etmenin ne kadar doğru olabileceğini anlatmak isterdim, anlayabilseydin eğer...

Seni ölümsüzlüğe, sonsuzluğa... Altında ırmaklar akan, arzuladığın her şeyi, hiçbir cefa çekmeden, yorgunluk hissetmeden, yanı başında bulabileceğin bahçeler vaad eden , firdevsleri, adn’ları ve naim cennetlerini anlatmak isterdim...

Seni yanlış istikametlere çekip, uçurumlara davet eden... Beyninin içindeki hücreleri yok edip, aklın fonksiyonunu yitiren... Seni boşluklara, polemik bir hayata iten tüm sebeplerden kurtarıp, kitapların mukaddesiyle tanıştırmak isterdim... Biliyorum ki barışık değilsin onunla, kuş gibi duruyorsun, işte aranızdaki bu kırgınlığın giderilmesiyle kaybettiğin iyi hasletlere nasılda kavuşacak ve onlarla değerinin artacağını anlatabilirdim...

O’na temiz olanlar yaklaşabilirler... Ruhunu kirleten tüm kirleri istiğfar suyuyla temizleyip, yönünü tüm batıl yönlerden çevirip, hakkın yönüne dönüp... Tüm şeytanlardan ALLAH’a sığınıp başlardın O’nu anlamaya... Hülasa:

Eğer anlayabilseydin... onunla yaşanan bir hayatın cennet. O’ndan ayrılığın cehennem olabileceğini anlatabilirim sana...


Yasemin Şuheda
alıntı

 

SaYa

Well-known member
Eğer anlayabilseydin... onunla yaşanan bir hayatın cennet. O’ndan ayrılığın cehennem olabileceğini anlatabilirim sana...


Rabbim anlayabilmemizi nasip etsin
Allah razı olsun.
 

huve

Well-known member
Senai DEMİRCİ

Çantamda taşımaya çalışıyorum. Ama zorlanıyorum. Kolayca sığmıyor. İnce kâğıda basılmışları da var ama sayfa sayısı yine fazla. Bir de meali ve meale dair notları ekleyince, iyice kalınlaşıyor. Kur’ân’dan söz ediyorum. Toplam 30 cüz ve her biri 20’şer sayfa.

Kur’ân’ı okumuyoruz. Okuyamıyoruz.
Kolay mı? Tam 600 sayfa. Niye bu kadar kalın? Sanki Rabbimiz, “Alın size sayfalarca Kur’ân; okuyabilirseniz okuyun bakayım” diye meydan mı okumuş biz kullarına? Hafız olmak isteyenlere de haddini bildirmek mi istemiş? “Yıllarca ezber yap da göreyim seni? Yüzlerce tekrar yap da, adam ol!” Azıcık olsaydı Kur’ân’ın sayfaları, hemen hepimiz az bir gayretle hafız olabilirdik! Sayfalar sayfaları izlemeseydi, meselâ otobüs beklerken bir hatim indirebilirdik! Ne hoş olurdu! Celâlini göstermek için mi bunca kalın tuttu Rabbimiz Kur’ân’ı? Korkutup da hizaya getirmek için mi bunca cüz, bunca uzun sureler, ayetler?
Hayır, hayır; eğer bizi vahiy karşısında ezmek olsaydı Rabbimizin dilediği, aksine, yarım sayfalık bir Kur’ân indirirdi. Ve derdi ki bize “İşte sizden istediklerim; bunları yaptınız yaptınız, yapmadınız yandınız!” Bizi korkutmak isteseydi, yıldırmayı tercih etseydi, meselâ sadece Fatiha’yı indirip “Ben anlattıklarımı anlattım; size anlayacak akıl da verdim, göreyim sizi anlayın! Hadi bakayım, kendinizi beğendirin bana! Bir yolunu bulun, gözüme girin!” diye kestirebilirdi. Ne gerek vardı ki Bakara’da uzun uzun konuşmalara? Niye anlatsındı ki kulu Mûsa’yı (as), Meryem’i, Yusuf’u (as), Yunus’u (as), Eyyûb’u (as) ve onca kıssaları hoş bir sohbet edasıyla? Mecbur muydu ki Rabbimiz, sanki biz O’na değil de O bize muhtaçmış gibi nezaketle, sabırla, her defasında yeni baştan hatırlatarak konuşmaya?
Çok iyi biliriz ki şefkatli öğretmenler, dersi tekrar ederler, bir defada anlaşılmayacağını anlayışla karşılayarak, yine yeni baştan alırlar. Dersi net olarak anlatsa da, kısa kesen, hiç tekrar etmeyen öğretmenlerde bir meydan okuma tavrı buluruz. Anlamayız o dersi. Korkarız öğretmeninden. Bir anlatışta anlayamayabileceğimizi anlayışla karşılamayan öğretmenden tırsarız, uzak dururuz. Dersi tekrarlayarak uzatan, örnekleri çoğaltarak bizimle daha uzun kalan öğretmenler daha şefkatlidir bize. Hele de “Şimdi not almayı bırakın, şöyle bir arkanıza yaslanın, beni dinleyin!” demesi vardır öğretmenlerin ki, şeker gibi gelir o dakikalar. Anlarız ki, öğretmenimiz bizim anlayabileceğimize inanıyor. Anlarız ki, öğretmenimiz hemen anlamasak da yeniden anlatmaya hevesli. Anlarız ki, not almadan bile anlayabileceğimiz bir dersimiz var.
Kur’ân’ın uzunluğu ve tekrarları, bir bakıma, “Hadi arkana yaslan benim güzel kulum, sana anlatacağım kıssalar var!” rahatlığını sunar bize. Böylece kalınlaşır Kur’ân. Sayfa üstüne sayfa eklenir. Der ki adeta Rabbimiz bize: “Bakara’yı kaçırdıysan, Al-i İmran var! Maide’de uyuduysan, Rahman var! Dilersen, sana anlatacağımın hepsini bir satırda bile anlatırım: İhlas var!” Bu da olmadıysa, kulağına pınar suyu gibi akacak, kalbine bahar meltemi değdirecek Rahman var! ‘Rabbinin hangi nimetlerini edersiniz inkâr?’ diye diye hatırlattıklarım, bir bir saydıklarım var!”
Yani ki... Kur’ân’ın bunca kalınlığının sebebi, Rabb-i Rahimimizin tekrar etme şefkatindendir. Anlayamayabileceğimizi anlayışla karşılama inceliğindendir. Unutabileceğimizi de unutmama olgunluğundandır.
“Ey kulum, [az önceki surede] açıkça ve defalarca söyledim sana, anlamadın mı? Bak bir daha söylüyorum! Unuttuysan da, üzülme! Ben bıkmam, usanmam, umut kesmem senden. Olsun, yine söylüyorum.”
“Sevgili kulum, kendine yazık ediyorsun, biricik ömrünü heba ediyorsun; işin ciddiyetini kavramamış gibisin. Demiştim ya sana; ‘Şeytan sana apaçık düşmandır!’ İyi dinle, tekrar ediyorum!”
“A benim güzel kulum; az önce hatırlattım sana, yine mi unuttun? Bir daha hatırlatıyorum. Kulum ve elçim Mûsa’nın başından geçenleri anlattığımda yok muydun? Öyleyse, şimdi sana biraz da kulum İbrahim’den (as) bahsedeyim, kulaklarını iyi aç. Hem böyle daha iyi anlayabilirsin. Olmadı mı? Hadi gel, bir de İsâ’dan (as) söz açalım.”
“Bak yine yanıldın, şeytana yeniden kandın. Hadi sil gözünün yaşını. Yeni baştan başlayalım. Hani demiştim ya sana, rahmetimden ümidini kesmeyeceksin diye. Yine söylüyorum... Sözümdeyim ben! Sen gel, yeter ki.. Gel!”
Bunlar çok hafif geliyorsa, bir de Risale-i Nur Külliyatı’na bakalım: “Kur’ân, kitab-ı zikir, kitab-ı dua, kitab-ı dâvet olduğundan, içinde tekrar müstahsendir, belki elzemdir, belki eblâğdır. Zira, zikrin şe’ni, tekrar ile tenvirdir. Duanın şe’ni, terdad ile takrirdir. Emir ve davetin şe’ni, tekrar ile te’kiddir.” Ne şefkatli ki Rabbimiz, bize kalınca bir Kur’ân indirmiş! Bizimle uzun uzun konuşmaktan usanmamış, bıkmamış... Her hatamızda, yeni baştan beyaz sayfalar açacak denli severmiş bizi. Gözden çıkarmazmış. “Ne haliniz varsa, görün!” demezmiş! Kalınmış Kur’ân, çok kalınmış! Diyorum ki, bundan böyle, Kur’ân’ı hiç olmazsa kitaplığımıza kalınlığını görecek şekilde koyalım. Sırtı değil, sayfaları görünür olsun. Kur’ân’ı okumasak da, Rabbimizin rahmetini sayfa sayfa sayalım...
 

medine gülü

Well-known member
Sahte sanal saadetler sunan... Hayali mutluluklar var eden... işlevi olmayan kanunlar çıkarıp, insanları suça teşvik eden tüm güçlerden. Mahluku mahluka köle yapmaya çalışan tüm ideolojilerden, seni uzaklaştırıp; hakiki bir saadete, evrensel kanunlara ve yalnız hakka kulluğun olduğu bir dinin o kitabın sahaflarında saklı olduğunu... Oradaki saadetin baki olduğunu ve baki olanın yanında faniyi tercih etmenin ne kadar doğru olabileceğini anlatmak isterdim, anlayabilseydin eğer...

allah razı olsun kardeşim..
 
Üst