Gerçek, samimi Müslümanlık

nuriye

Well-known member
Aslında gerçek, samimi Müslümanlığın biz, Yunus'umuzun diliyle "kıldan ince ve kılıçtan keskince" bir yolda yürümek gibi hassasiyet isteyen bir iş olduğunu biliriz. Ama acaba bu duyarlılıkta, bu ciddiyette kaçımız İslamiyet'i yaşayarak temsil edebiliyoruz? Bir Fransız mühtedînin Bediüzzaman Hazretleri hakkındaki "İslamiyet'i ciddiye alan tek adam." ifadesini duyduğumda bu söz üzerinde çok düşünmüştüm. Öğrencilik yıllarımızda dinî bir okulda okumanın yanında kaldığımız yurtta İslâmiyet ile ilgili ayrıca iyi bir eğitim de alıyorduk. Ama onlar birer güzel bilgi idi... Ne zaman ki o güzellikleri azîmet ölçüsünde, kılı kırk yararcasına yaşayan bir rehberi gördük, o zaman gözlerimiz faltaşı gibi açıldı. Öğrendiklerimizle uygula-dıklarımız arasında ne kadar büyük farklılıklar vardı!.. Onları yaşayıp temsil eden bir kişi bile olsa, bizi azçok kendimize getirmeye yetti... Bu hususu biraz açmak için Sadettin Başer Bey'in hatıralarından bir misal sunmak istiyorum: "Bir gün, Başkurdistan Müftüsü Talgat Taceddin Bey'le İzmir'e ziyarete gitmiştik. Ziyaret sırasında Müftü Efendi, rahatsızlığından dolayı sekiz aydır uyku uyuyamadığı için sinirleri çok gergindi. Hocaefendi konuşurken de ikide bir sözünü kesiyor ve sorduğu sorularla da âdeta yine kendisi cevap vermek ister gibi bir tavır alıyordu. ‘Bu tutumu rahatsızlık doğurabilir' endişesiyle Müftü Efendi'ye, ‘Hocam kalksak iyi olur. Fazla meşgul etmeyelim. Yapacak başka işleri vardır.' diyerek, ikna etmeye çalışıyordum. Bu durumu fark eden Hocaefendi, bir ara kalktı ve beni çağırdı. Yanına vardığımda, ‘Sadettin Bey, hakikaten yapılacak çok işim var, kırmadan kaldırsanız iyi olur. Bazı kimseler kendilerini dinlettirmekten zevk alırlar.' dedi. Bir müddet sonra biz kalktık ve İstanbul'a geldik... Hocaefendi de telefonla beni arayarak İzmir'e gelmemi istedi. Gittim. Elime bir zarf verdi. Sonra da, “Benzımnî de olsa Talat Taceddin Bey'i gıybet etmiş oldum. Siz ayrıldıktan sonra çok rahatsız oldum ve uyuyamadım. Bu zarfı Müftü Efendi'ye verin.' dedi. İstanbul'a döndüm. Yanıma Salih Bey'i de alarak Müftü Bey'in kaldığı otele gittim. Zarfı uzattım. Açtı; içinde değerli bir hediye vardı. Mektubu okumaya başladı. Ama okurken ağlıyordu. Biz de meraklanmıştık. Bize, ‘Siz bu mektupta ne yazıldığını biliyor musunuz?' diye sordu. Bilmediğimizi söyledik. ‘Hocaefendi, beni gıybet ettiğinden hem de hangi sözlerle gıybet ettiğinden bahsederek benden hakkımı helâl etmemi istiyor. Bunu her insan yapamaz. İşte gerçek, samimî Müslümanlık budur.' dedi." Şimdi bakınız, "Sizden biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı?" (Hucurât Sûresi, 12) âyeti gıybetin nasıl çirkin bir şey olduğunu açıkça ifade ediyor. Hadislerde gıybet edenlerin "Allah'ım! Bizi ve gıybetini ettiğimiz şahsı mağfiret buyur." diye dua etmemizi ve gıybeti yapılan kimseyle karşılaşınca da, "Ben şöyle şöyle senin gıybetini yaptım. Bana hakkını helal et!" dememizi emreden ifadeler var. Kaçımız, bu emri yerine getirecek bir yüreklilik gösterebiliyoruz? Zaten böyle davransak bir daha kimsenin gıybetini yapabilir miyiz? Bazıları, "Canım ben yalan mı konuştum? Ben onun yaptıklarını söylüyorum." diye nefis müdafaasına bile kalkışabiliyor. Zaten gıybet, o kimse yokken onun yaptığı hoş olmayan şeyleri söylemektir. Yani yaptığı konuşma gıybettir. Eğer yapmadığını söylüyorsanız o, gıybetin üstüne bir de iftiradır; daha büyük bir günahtır. Eğer bu güzel İslâmiyet'in, güzel prensiplerini açıkbir yüreklilikle yaşasak, yani İslâmiyet'i böylece hayatımızda ciddi bir yere oturtsak, hem kendimizi hem de insanlığı düştüğü bu girdaptan Allah'ın izniyle kurtarabiliriz. Çünkü insanlığın içinde vicdan gibi, hassas teraziler ve güzel hasletler mündemiç... Üzerleri çeşitli şeylerle örtülse de böyle güzel örneklerle birden uyanıp cezbolmaları da söz konusudu. ABDULLAH AYMAZ
 

ARİF

Well-known member
ALLAH razı olsun...samimi müslümanlık ve samimiyetten bahsedince hocaefendinin yeni okuduğum şu yorumu aklıma geldi bende onu paylaşmış olayım....

Allah'ın sana bahşetmiş olduğu azalarının da zekatı olduğunu unutma.Yeri geldiğinde başkalarının ayıbını görmezden gelmek gözün,duymamakta kulağın zekatıdır..(m.f.gülen)

RABBİM bizleri ihlaslı birer kul eylesin gıybet batağındanda olbildiğine uzak etsin inş.
 
Üst