Kainatın Baharı

ReþHa2

Well-known member
Kainatın Baharı: Risalet-i Muhammediye (a.s.m) ve Ahirzamanda İslam'ın İnkişaf Baharı

Bu konuyu iki başlık altında işlemek mümkündür.
a-Peygamber Efendimiz (a.s.m)'ın dünyaya teşrif etmeleri ve İslam dinini yayması. Evet Peygamberimiz ( a.s.m) gelmeden evvel, kainat manevi bir kış mevsimi yaşıyordu. İnsanlar, Allah'ı tanımıyor. Ahiretin güzelliğinden ve cennetin varlığından mahrum yaşıyorlardı. İnsanlar diri diri çocuklarını toprağa gömüyor ve o taşlaşmış kalpler bundan hiç etkilenmiyorlardı. Alem mahzun, insanlık mahzun ve asırlar mahzundu. Güzellik namına ne varsa, cehalet ve şirk buzları altında gizlenmiş ve manevi soğuklar her tarafta insanlığı donduruyordu.

İşte manevi buzlar hükmündeki cehalet ve zulüm ortamının yaşandığı bu dönemde, İlahi rahmet Hz. Muhammed (a.s.m) güneşini aydınlattı. Bu güneş, tüm karanlıkları ve manevi kışları ve soğukları izale edecek bir güçte idi. Mazlumların içi gülmüş ve ferah çiçekleri açmaya başlamıştı. Kalbi kırıkların elemleri izale olmuş ve rahmet güneşiyle ısınmışlardır. Küfür buzları erimiş, altından kardelenler fışkırmaya başlamıştır. Alemdeki istidat çekirdekleri, artık neşv-ü nema etmeye ve meyve vermeye başlamışlardı.

İşte yüzyirmidörtbin sahabe çiçeği o baharda yetişti. Yetişen o çiçekler, dünyaya güzel kokular yaymaya başladı. Dünyanın her tarafına, adalet, merhamet, iman, hidayet, ibadet kokularını neşrettiler. Onların gittikleri yerlere çekirdeklerini ve tohumlarını bıraktılar. Böylece 15 asırdır, o baharın tazeliği ve tecellisi hala devam etmektedir. İşte, Ebubekir'ler, Ömer'ler, Osman'lar, Ali'ler ve “ anam babam sana feda olsun ya Resulüllah” diyen tüm sahabe efendilerimizin hayatı ortada. Her birisi ayrı çiçek, ayrı bir meyve verdi.

Bu asırda muazzam bir bahar temizliği gerçekleşti. Herkes içini ve dışını temizledi. Küfür ve şirk kirinden temizlendikleri gibi, maddi kirlerden de temizlendiler. Bu bahar temizliği yanında bahar alerjisine, depresyonuna ve yorgunluğuna yakalananlarda oldu. Maalesef kendi iradelerini yanlış kullandıklarından, müthiş bir nefis titremesine, kalp depresyonuna ve akli yorgunluğa maruz kaldılar. Cahillerin babası olan Ebu cehil, Ebu Leheb gibi hastalıklı insanlar, bu bahardan kendi iradeleriyle olumsuz etkilendiler. Bununla beraber, bu gibi insanlar içlerini kirlettikleri için, başkaları zarar görmesin diye kalb kapılarına mühür vuruldu.

Bu konuda Bediüzzaman Said Nursi “Kalb gözü, sanki cevahire bir hazine olmak üzere Cenab-ı Hak tarafından yapılan bir binadır. Vakta ki sû'-i ihtiyarlarıyla ifsada uğradı ve cevherlere yapılan yerler, yılanlar ve akreplerle doldu; kapısı hatmedildi ki, o sâri hastalıktan başkaları mutazarrır olmasın.” ( İşarat-ul İ'caz, 77)

b-Ahirzamanda, İslam dininin bir bahar dönemini yaşayacağı müjdesi. Hadiste “Ümmetim mübarek bir ümmettir, evveli mi yoksa sonu mu daha iyidir bilinmez.” (Râmûzul-Ehâdîs s. 83, 1151. hadis.) buyurulmakla, ahirzamanda da Asr-ı saadete yakın bir dini inkişafın olacağının işaretleri verilmektedir. Nasıl ki, Peygamberimiz (a.s.m) dünyaya teşrif etmeden önce emsali görülmemiş bir fetret ve Cahilliye kışı yaşandı. Bu nedenle İslam güneşinin tesiri, daha güzel ve berrak hissedilebildi. Aynı şekilde, ahirzamanda beklenen bu inkişaf baharının evvelinde de dehşetli bir kış mevsimi yaşanacaktır. Bu konuyu istikbalde gelecek altın nesle mesaj sadedinde, Bediüzzaman hazretleri, “Ne yapayım, acele ettim, kışta geldim, sizler cennet-âsâ bir baharda geleceksiniz.” (Münazarat) ifadesiyle, güzel bir şekilde özetlemektedir.
Gerçekten Bediüzzaman, İslâmiyet'in gurbete düştüğü ve kışın şiddetinin tam hissedildiği zemheri gibi bir zamanda geldi. İslâmiyet adına her şeyin silinmek istendiği karanlık bir devirde, çorak bir zeminde vazife başına geçti. O, bu dinin sahipsiz olmadığını ve Peygamberimiz (a.s.m)'ın ahirzamanda müjdelediği baharın geleceğini görüyor gibiydi. Bu nedenle muasırlarına hep ümit vermeye çalışıyordu. “ Evet ümitvar olunuz! Şu istikbal inkılabatı içerisinde en yüksek gür sada İslam'ın sadası olacaktır. ” ayrıca bir Rus polisine “Bu kışın devamına ihtimâl verebilir misin? Her kışın bir baharı, her gecenin bir neharı vardır” (Tarihçe-i Hayat ) gibi ifadelerle müminlerin daima ümit taşımaları gerektiğini de daima vurgulamıştır.

Kendi zamanında yaşayan çoğu müminlerin, istikbalde meydana gelecek olan islami inkişafı fazla idrak edemediklerini ve ihtimal vermediklerini görünce de, onları bırakıp müstakbel İslam fedailerine seslenmiştir. Şöyle ki: “Neden dünya herkese terakki dünyası olsun da, yalnız bizim için tedennî dünyası olsun? Öyle mi? İşte, ben de sizinle konuşmayacağım. Şu tarafa dönüyorum; müstakbeldeki insanlarla konuşacağım.

Ey 300 seneden sonraki yüksek asrın arkasında gizlenmiş ve sâkitâne Nur'un sözünü dinleyen ve bir nazar-ı hafiyy-i gaybî ile bizi temaşa eden Saîdler, Hamzalar, Ömerler, Osmanlar, Tahirler, Yusuflar, Ahmedler ve saireler..! Sizlere hitap ediyorum. Başlarınızı kaldırınız "Sadakte" deyiniz. Ve böyle demek sizlere borç olsun. Şu muasırlarım (çağdaşlarım) varsın beni dinlemesinler. Tarih denilen mazi derelerinden sizin yüksek istikbalinize uzanan telsiz telgrafla sizin ile konuşuyorum. Ne yapayım acele ettim, kışta geldim. Sizler cennet-asa (cennet gibi) bir baharda geleceksiniz. Şimdi ekilen nur tohumları, zemininizde çiçek açacaktır.” (Münazarat)

Ahirzaman çok cihetlerle, asr-ı saadet dönemine benzemektedir. Çünkü, ikisinde de dehşetli manevi kışlar görülmüş, ikisinde de kıştan sonra çok meyvedar baharlar yaşanmış veya yaşanacaktır. Ayrıca, nasıl ki, asr-ı saadette bahar mevsiminden bazıları olumsuz etkilenmiştir. Ahirzamanda beklenen baharda da, elbette bazı kişi ve topluluklar bahar nezlesi, alerjisi, yorgunluğu ve depresyonu yaşayacaktır. Bu nedenle, bazı hastalıklarla mücadelede asr-ı saadetten alınacak çok dersler vardır.

2- Haşir Baharı, İnsanların yaşadığı ve yaşayacağı baharların en görkemlisi ve en haşmetlisi, elbette “haşir baharı” olacaktır. Bütün semavi dinler, Allah'ın varlığı ve birliği konusundan sonra en fazla haşir ve ahiretten bahsediyorlar. Kur'anın üçte birisi haşirdir. Haşir baharında çoğu yüzler gülebileceği gibi, çoğu yüzler kararacaktır. Bazıları Tuba çiçeklerini koklayacak, ama bazıları Zakkum ağacının dehşetli kokusuyla baş başa kalacaklardır. Kimileri ilahi rahmetin süslediği bağ ve bahçelerde gezinti yaparken, kimileri de ilahi gazabın tecelli ettiği cehennem çukurlarına atılacaklardır. Haşir meselesinin ispatı sadedinde, Bediüzzaman Said Nursi'nin bazı ifadelerine yer vermemiz çok uygun olacaktır.

· Evet, âhirete nisbeten gayet dar bir sayfa hükmünde olan rûy-i zeminde had ve hesâba gelmeyen hârika san'at numûnelerini ve Haşir ve Kıyâmetin misâllerini göstermek ve üç yüz bin kitap hükmünde olan muntazam enva-ı masnuâtı, o tek sayfada kemâl-i intizam ile yazıp derc etmek, elbette geniş olan âlem-i âhirette latîf ve muntazam Cennetin binâsından ve icâdından daha müşküldür. Evet, Cennet bahardan ne kadar yüksek ise, o derece, bahar bahçelerinin hilkati o Cennetten daha müşküldür ve hayretfezâdır denilebilir.

· Evet, baharımızda yeryüzünü bir mahşer eden, yüz bin haşir numunelerini icâd eden Kadîr-i Mutlaka, Cennetin icâdı nasıl ağır olabilir?

· Haşr-i baharîde görüyoruz ki, beş altı gün zarfında küçük ve büyük hayvanât ve nebâtâttan üç yüz binden ziyâde envâı haşredip neşrediyor. Bütün ağaçların, otların köklerini ve bir kısım hayvanları aynen ihyâ edip iâde ediyor. Başkalarını ayniyet derecesinde bir misliyet sûretinde icâd ediyor. Halbuki, maddeten farkları pek az olan tohumcuklar o kadar karışmışken, kemâl-i imtiyaz ve teşhis ile, o kadar sürat ve vüs'at ve suhûlet içinde, kemâl-i intizam ve mîzan ile, altı gün veya altı hafta zarfında ihyâ ediliyor. Hiç kâbil midir ki, bu işleri yapan Zâta birşey ağır gelebilsin, semâvât ve arzı altı günde halk edemesin, insanı bir sayha ile haşredemesin? Hâşâ!

· Hem, bu bahar haşrine benzeyen, dünyanın her devrinde, her asrında, hattâ gece gündüzün tebdilinde, hattâ cevv-i havada bulutların icâd ve ifnâsında haşre numune ve misâl ve emâre olacak ne kadar nakışlar yaptığını gözünle görüyorsun. Hattâ, eğer hayalen bin sene evvel kendini farz etsen, sonra zamanın iki cenâhı olan mâzi ile müstakbeli birbirine karşılaştırsan, asırlar, günler adedince misâl-i haşir ve Kıyâmetin numunelerini göreceksin.

· Haşirde sizi ihya edecek Zât, öyle bir Zâttır ki, bütün kâinat O'na emirber nefer hükmündedir. Emr-i "Kün Fe Yekün" 'e karşı kemâl-i inkıyad ile serfürû eder. Bir baharı halketmek, bir çiçek kadar O'na ehven gelir. Bütün hayvanatı îcad etmek, bir sinek îcadı kadar kudretine kolay gelir bir Zâttır. ( 10. Söz)
 

Livza

Well-known member
wale4br7qz2yh6.gif


tsklerpq7.gif


 
Üst