A. Dini Özellikler:
1. İnanç: Hz. Peygamber risaletle görevlendirilmesinden itibaren insanların inançlarını düzeltmek ve onları putlardan uzaklaştırmak için çalışmıştır. Putperestler sadece Allah'a ortak koşmakla kalmamışlar, ilah seviyesine yükselttikleri putlarını hem ibadetlerine hem de günlük hayatlarına sokmuşlardır. Bundan dolayıdır ki; Rasûlullah, İslam'a giren herkesin Kelime-i Tevhid getirmek suretiyle şirkten uzaklaşmasını, sadece Allah'a ibadet ve O'na dua etmesini bildirmiş; fal oku çekmeyi, sihir yapmayı, bazı şeyleri uğursuz saymayı, Allah'tan başkası için kurban kesmeyi, putlar üzerine yemin etmeyi, kader konusunda tartışmayı yasaklamıştır.Yine Hz. Peygamber Allah'a güvenmeyi ve ondan yardım talep etmeyi istemiştir. Nitekim hicret esnasında kendilerini takip eden müşriklerin Sevr mağarasına gelmeleri üzerine endişeye kapılan Ebû Bekir'e Rasûlullah "Korkma! Allah bizimle beraberdir."1 buyurmakla Allah'a güvenmeyi telkin etmiştir. Ayrıca Rasûlullah iman sahibi herkesin Allah'a yakın olması gerektiğini de; "Kul Allah'a bir karış yaklaşırsa, Allah ona bir arşın yaklaşır, o Allah'a bir arşın yaklaşırsa, Allah ona bir kulaç yaklaşır, yine o Allah'a yürüyerek giderse, Allah da ona koşarak gelir."2 hadisi ile beyan etmiştir. İnanç konusunda hiçbir kimsenin başkasını tekfir etmemesi gerektiğini "Bir kişi din kardeşini tekfir ederse, ikisinden biri, o tekfir sebebiyle muhakkak küfre döner"3 sözleriyle dile getirmiştir.
2. İbadet: İslamiyet, inançla birlikte ibadete de önem veren bir dindir. Cenâb-ı Hak "Ben cinleri ve insanları ancak Bana kulluk etsinler diye yarattım."4 buyurarak ibadetin insan hayatındaki önemine işaret etmiş. Rasûlullah da; "Allah sizin bedenlerinize ve suretlerinize ve mallarınıza bakmaz, kalplerinize ve amellerinize bakar."5 buyurarak, ibadetin inanan insan için değerini vurgulamıştır.
Hz. Peygamber'in hitap ettiği toplumda ibadet iki noktadan önem arz etmektedir. Birincisi cemaattir. Özellikle namaz başta olmak üzere cemaati gerektiren ibadetlerin mutlaka topluca yapılması hem toplumdaki fertlerin birbirine güvenini artırır, hem de ibadetten zevk alınarak yapılmasını sağlar. Rasûlullah'ın mescide ve cemaate devam etmeyenlerin evlerini yakma tehdidinde bulunmasının esprisi birlik ve beraberliğin bozulacağı endişesidir. İbadette ikinci önemli nokta devamlılıktır. Nitekim Rasûlullah: "Allah indinde amelin en makbulü sahibinin az da olsa devam üzere işlediği ameldir."6 buyurarak devam konusuna dikkat çekmiştir. Fert ve toplum hayatında namaz, oruç, zekat ve haccın ayrı yönleri vardır. Bütün bu ibadetler, fert olarak insanı olgunluğa erdirdiği gibi, toplum olarak birlik ve beraberliği, yardımlaşmayı ve dayanışmayı, başkalarına karşı fedakarlığı temin etmektedir.
3. Eğitim ve Öğretim: Hz. Peygamber toplumunun en önemli özelliklerinden birisi de; eğitim, öğretim ve ilimdir. Cenâb-ı Hakk'ın Hz. Peygamber'e ilk emri "Oku"dur. "Bilmiyorsanız bilenlere sorunuz. "7 "De ki: Ey Muhammed! Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?"8 âyetleri İslam'ın ilme, eğitime ve öğretime verdiği değeri ortaya koymaktadır.
Hz. Peygamber döneminde eğitim ve öğretim Kur'ân ve sünnet eğitimi ile başlamıştır. Nitekim Rasûlullah "Sizin en hayırlınız, Kur'ân'ı öğrenen ve öğretendir."9 buyurmuştur. Hz. Peygamber, eğitim-öğretim ve ilim adına kadın ve erkeğin okuma yazma öğrenmesine gereken ehemmiyeti vermiş, Şifâ bint Abdillah'ı kadınlara okuma yazma öğretmek için görevlendirmiştir. Hatta Rasûlullah Bedir esirlerinden okuma yazma bilenlerin fidye bedeli olarak 10 Müslüman çocuğa okuma yazma öğretmelerini şart koşmuştur. Bunun yanı sıra Kur'ân ve sünnet eğitim ve öğretiminde pek çok sahabi görev almıştır. Hz. Peygamber, döneminde Müslümanların erkek-kadın, yaşlı-genç hiçbir ayrım yapmadan insan hayatını ilgilendiren bütün ilimlerle meşgul olmalarını istemiştir. İlim, eğitim ve öğretimde ihtisaslaşmayı emreden Rasûlullah, ilim sahibinin fazilet ehli olduğunu, ancak kibirden uzaklaşması ve ilmini gizlememesi gerektiğini ifade etmiştir.
4. Cahiliye Örf ve Adetleri ile İlişkiyi Kesmek: Hz. Peygamber dönemi toplumunun özelliklerinden birisi de Cahiliye dönemindeki yanlış örf, âdet ve davranışlarla tamamen ilişkiyi kesmektir. Rasûlullah getirdiği prensiplerle cahiliye dönemindeki inanç ve ibadet anlayışına son verip, yerine İslam'ı prensipleri yerleştirirken elbette bu dönemde var olan ve vahye ters düşen birtakım örf, âdet ve davranışlara devam etmesi beklenemezdi. Rasûlullah İslami açıdan batıl olarak nitelendirilen bütün davranışları sona erdirmeye çalışmış ve insanları inanç ve ibadet olarak putlardan uzaklaştırıp Allah'a yaklaştırırken ahlaki yönden de İslam ahlakı ile ahlaklandırmayı prensip edinmiştir.
Bu anlamda Rasûlullah, kan dökmeyi, hırsızlık yapmayı, zina etmeyi, yani; mal, can, ırz ve namus emniyetini bozacak her türlü davranış içinde olmayı, iftira ve gıybette bulunmayı, haksız kazanç olan faiz, karaborsacılık ve rüşveti yasaklamıştır. Nitekim Ezd kabilesinin zekatını toplayan İbnü'l-Lütbiye'nin bu kabileden kendisine verilen bir takım eşyaları zekat mallardan ayırınca Rasûlullah bunu hoş görmemiş: "Ananızın veya babanızın evinde otursaydınız bunlar verilecek miydi?" buyurarak bu malları geri almıştır. Rasûlullah karaborsacıyı lanetlemiş, aldatmayı, tüccarların yolda karşılanmasını yasaklamıştır. Yine bu dönemde aile hayatını zedeleyen davranışlarda bulunmak, kötü zanda bulunmak, alay etmek, ölçüye tartıya dikkat etmemek, zulmetmek, kötülüğe engel olmamak, kibirli olmak, fitne ve fesat çıkarmak veya alet olmak, tavır ve davranışlarla çevreyi rahatsız etmek, kin ve intikamcı olmak gibi davranışlar cahiliye örf ve âdeti sayıldığından Rasûlullah tarafından yasaklanmıştır.
5. Yardımlaşmak: Yardımlaşma ve dayanışma Hz. Peygamber toplumunun önemli özelliklerindendir. Mekke ve Medine döneminde Rasûlullah'a inananlar maddi ve manevi anlamda hep birbirleriyle yardımlaşmışlardır. Medineli Müslümanlar, muhacirlerin ihtiyaçlarını imkan ölçüsünde karşılamışlar ve bundan dolayı Ensar (Yardımcılar) adını almışlardır. Rasûlullah yoksul, fakir, yetim ve kimsesizlere yardım etmeyi ve onları sıkıntıdan kurtarmayı görev saymış: "Benim Uhud dağı kadar altınım olsa borcumun dışında gece yanımda bulunmasını ve ondan bir dinar kalmasını istemem."10 buyurmuştur. Yine Rasûlullah: "Sizden biriniz kendi nefsi için istediğini din kardeşi için istemedikçe gerçek mümin olamaz."11 buyurarak, yardımlaşmanın, başkalarının ihtiyaçlarını karşılamanın önemine işaret etmiştir.
prof. dr. m.ali kapar
1. İnanç: Hz. Peygamber risaletle görevlendirilmesinden itibaren insanların inançlarını düzeltmek ve onları putlardan uzaklaştırmak için çalışmıştır. Putperestler sadece Allah'a ortak koşmakla kalmamışlar, ilah seviyesine yükselttikleri putlarını hem ibadetlerine hem de günlük hayatlarına sokmuşlardır. Bundan dolayıdır ki; Rasûlullah, İslam'a giren herkesin Kelime-i Tevhid getirmek suretiyle şirkten uzaklaşmasını, sadece Allah'a ibadet ve O'na dua etmesini bildirmiş; fal oku çekmeyi, sihir yapmayı, bazı şeyleri uğursuz saymayı, Allah'tan başkası için kurban kesmeyi, putlar üzerine yemin etmeyi, kader konusunda tartışmayı yasaklamıştır.Yine Hz. Peygamber Allah'a güvenmeyi ve ondan yardım talep etmeyi istemiştir. Nitekim hicret esnasında kendilerini takip eden müşriklerin Sevr mağarasına gelmeleri üzerine endişeye kapılan Ebû Bekir'e Rasûlullah "Korkma! Allah bizimle beraberdir."1 buyurmakla Allah'a güvenmeyi telkin etmiştir. Ayrıca Rasûlullah iman sahibi herkesin Allah'a yakın olması gerektiğini de; "Kul Allah'a bir karış yaklaşırsa, Allah ona bir arşın yaklaşır, o Allah'a bir arşın yaklaşırsa, Allah ona bir kulaç yaklaşır, yine o Allah'a yürüyerek giderse, Allah da ona koşarak gelir."2 hadisi ile beyan etmiştir. İnanç konusunda hiçbir kimsenin başkasını tekfir etmemesi gerektiğini "Bir kişi din kardeşini tekfir ederse, ikisinden biri, o tekfir sebebiyle muhakkak küfre döner"3 sözleriyle dile getirmiştir.
2. İbadet: İslamiyet, inançla birlikte ibadete de önem veren bir dindir. Cenâb-ı Hak "Ben cinleri ve insanları ancak Bana kulluk etsinler diye yarattım."4 buyurarak ibadetin insan hayatındaki önemine işaret etmiş. Rasûlullah da; "Allah sizin bedenlerinize ve suretlerinize ve mallarınıza bakmaz, kalplerinize ve amellerinize bakar."5 buyurarak, ibadetin inanan insan için değerini vurgulamıştır.
Hz. Peygamber'in hitap ettiği toplumda ibadet iki noktadan önem arz etmektedir. Birincisi cemaattir. Özellikle namaz başta olmak üzere cemaati gerektiren ibadetlerin mutlaka topluca yapılması hem toplumdaki fertlerin birbirine güvenini artırır, hem de ibadetten zevk alınarak yapılmasını sağlar. Rasûlullah'ın mescide ve cemaate devam etmeyenlerin evlerini yakma tehdidinde bulunmasının esprisi birlik ve beraberliğin bozulacağı endişesidir. İbadette ikinci önemli nokta devamlılıktır. Nitekim Rasûlullah: "Allah indinde amelin en makbulü sahibinin az da olsa devam üzere işlediği ameldir."6 buyurarak devam konusuna dikkat çekmiştir. Fert ve toplum hayatında namaz, oruç, zekat ve haccın ayrı yönleri vardır. Bütün bu ibadetler, fert olarak insanı olgunluğa erdirdiği gibi, toplum olarak birlik ve beraberliği, yardımlaşmayı ve dayanışmayı, başkalarına karşı fedakarlığı temin etmektedir.
3. Eğitim ve Öğretim: Hz. Peygamber toplumunun en önemli özelliklerinden birisi de; eğitim, öğretim ve ilimdir. Cenâb-ı Hakk'ın Hz. Peygamber'e ilk emri "Oku"dur. "Bilmiyorsanız bilenlere sorunuz. "7 "De ki: Ey Muhammed! Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?"8 âyetleri İslam'ın ilme, eğitime ve öğretime verdiği değeri ortaya koymaktadır.
Hz. Peygamber döneminde eğitim ve öğretim Kur'ân ve sünnet eğitimi ile başlamıştır. Nitekim Rasûlullah "Sizin en hayırlınız, Kur'ân'ı öğrenen ve öğretendir."9 buyurmuştur. Hz. Peygamber, eğitim-öğretim ve ilim adına kadın ve erkeğin okuma yazma öğrenmesine gereken ehemmiyeti vermiş, Şifâ bint Abdillah'ı kadınlara okuma yazma öğretmek için görevlendirmiştir. Hatta Rasûlullah Bedir esirlerinden okuma yazma bilenlerin fidye bedeli olarak 10 Müslüman çocuğa okuma yazma öğretmelerini şart koşmuştur. Bunun yanı sıra Kur'ân ve sünnet eğitim ve öğretiminde pek çok sahabi görev almıştır. Hz. Peygamber, döneminde Müslümanların erkek-kadın, yaşlı-genç hiçbir ayrım yapmadan insan hayatını ilgilendiren bütün ilimlerle meşgul olmalarını istemiştir. İlim, eğitim ve öğretimde ihtisaslaşmayı emreden Rasûlullah, ilim sahibinin fazilet ehli olduğunu, ancak kibirden uzaklaşması ve ilmini gizlememesi gerektiğini ifade etmiştir.
4. Cahiliye Örf ve Adetleri ile İlişkiyi Kesmek: Hz. Peygamber dönemi toplumunun özelliklerinden birisi de Cahiliye dönemindeki yanlış örf, âdet ve davranışlarla tamamen ilişkiyi kesmektir. Rasûlullah getirdiği prensiplerle cahiliye dönemindeki inanç ve ibadet anlayışına son verip, yerine İslam'ı prensipleri yerleştirirken elbette bu dönemde var olan ve vahye ters düşen birtakım örf, âdet ve davranışlara devam etmesi beklenemezdi. Rasûlullah İslami açıdan batıl olarak nitelendirilen bütün davranışları sona erdirmeye çalışmış ve insanları inanç ve ibadet olarak putlardan uzaklaştırıp Allah'a yaklaştırırken ahlaki yönden de İslam ahlakı ile ahlaklandırmayı prensip edinmiştir.
Bu anlamda Rasûlullah, kan dökmeyi, hırsızlık yapmayı, zina etmeyi, yani; mal, can, ırz ve namus emniyetini bozacak her türlü davranış içinde olmayı, iftira ve gıybette bulunmayı, haksız kazanç olan faiz, karaborsacılık ve rüşveti yasaklamıştır. Nitekim Ezd kabilesinin zekatını toplayan İbnü'l-Lütbiye'nin bu kabileden kendisine verilen bir takım eşyaları zekat mallardan ayırınca Rasûlullah bunu hoş görmemiş: "Ananızın veya babanızın evinde otursaydınız bunlar verilecek miydi?" buyurarak bu malları geri almıştır. Rasûlullah karaborsacıyı lanetlemiş, aldatmayı, tüccarların yolda karşılanmasını yasaklamıştır. Yine bu dönemde aile hayatını zedeleyen davranışlarda bulunmak, kötü zanda bulunmak, alay etmek, ölçüye tartıya dikkat etmemek, zulmetmek, kötülüğe engel olmamak, kibirli olmak, fitne ve fesat çıkarmak veya alet olmak, tavır ve davranışlarla çevreyi rahatsız etmek, kin ve intikamcı olmak gibi davranışlar cahiliye örf ve âdeti sayıldığından Rasûlullah tarafından yasaklanmıştır.
5. Yardımlaşmak: Yardımlaşma ve dayanışma Hz. Peygamber toplumunun önemli özelliklerindendir. Mekke ve Medine döneminde Rasûlullah'a inananlar maddi ve manevi anlamda hep birbirleriyle yardımlaşmışlardır. Medineli Müslümanlar, muhacirlerin ihtiyaçlarını imkan ölçüsünde karşılamışlar ve bundan dolayı Ensar (Yardımcılar) adını almışlardır. Rasûlullah yoksul, fakir, yetim ve kimsesizlere yardım etmeyi ve onları sıkıntıdan kurtarmayı görev saymış: "Benim Uhud dağı kadar altınım olsa borcumun dışında gece yanımda bulunmasını ve ondan bir dinar kalmasını istemem."10 buyurmuştur. Yine Rasûlullah: "Sizden biriniz kendi nefsi için istediğini din kardeşi için istemedikçe gerçek mümin olamaz."11 buyurarak, yardımlaşmanın, başkalarının ihtiyaçlarını karşılamanın önemine işaret etmiştir.
prof. dr. m.ali kapar