çarşaf

Çarşaf hakkında
Mukaddime

Peygamberimiz (asv) “biz peygamberler topluluğu insanlara akıllarının miktarınca konuşmakla emrolunduk” buyurmuştur. Başka bir hadiste de “İnsanlara onların anlayıp kabul edeceği şekilde konuşun. Allah ve Resulünün yalanlanması hoşunuza gider mi?” buyurmuştur. (Makasidül-Hasene). Bu iki hadise göre İslamı diğer insanlara anlatan, tebliğ eden insanlar, muhatabın durumunu gözeterek onların anlayıp, kabul edeceği mevzulardan başlamaları gerekir. Merdivenin basamakları gibi eğitimin ve tebliğin de basamakları vardır. Eğer buna riayet etmezsek bazen, bazı insanlara faydadan ziyade, zarar verebiliriz. Kazanılabilecek insanları da kaybedebiliriz
Günümüzde halkın çarşafa karşı tedirginliği herkesin malumu. İslamı bilmeyen, yaşamayan veya yeni yaşamaya başlamış kimselerin yanında bu gibi mevzuları açmamak en iyisidir. Çünki bu kimseler, bazen bu gibi mevzuları kaldıramazlar. Ya itiraz ederek günaha girerler veya bizden ve islamiyetten soğurlar. Bu gibi kimselerle konuşurken ilk önce onların tedirgin oldukları, kendilerine zor gelen şeylerden değilde, İslamın güzelliğinden, islamı yaşamanın ehemmiyetinden bahsetmemiz ve onların islamı anlamalarına, sevmelerine, yaşamalarına vesile olacak mevzulardan bahsetmemiz gerekir. Eğer çarşafla ilgili bir mevzu açılırsa ve çarşafa hucum edilirse, bizim de delilli, ispatlı bir şekilde çarşafı müdafaa etmemizde gerekir.* (aşağıda gelecek) Bununla beraber çarşaf için “olmazsa olmaz” demeyip, islamın tedrici üslubu gözönünde bulundurularak açık kadınların başlarının örtmesinin bile büyük bir şey olduğu ifade edilmeli, fakat çarşafın en güzel olduğu, Allahın bundan daha çok razı olacağı da anlatılmalıdır.
Muhatabımız şuurlu bir müslüman hanım ise ona da çarşafı tavsiye etmek, çarşafa tarafdar olmasını sağlamaya çalışmak gerekir.
-----------------
* Halkın çarşafa karşı tedirginliğin asıl sebebi, onun Kuran tarafından emredildiğini bilmemektir. Herkes tesettürün Kuranın bir emri olduğunu biliyor. Fakat onlar, yalnızca baş örtmenin yeterli olduğunu zannediyorlar. Delilli ispatlı bir şekilde çarşafın kuranın emri olduğu anlatılırsa bu tedirginlik büyük ölçüde kırılabilir (inşaallah).
ÇARŞAF HAKKINDAKİ AYET VE BU HUSUSTA MÜFESSİRLERİN BEYANI
“Ey Peygamber! Zevcelerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle: ( başlarını ve yüzlerini kapatacak şekilde ) cilbablarının (dış örtülerinin) bir kısmı ile üzerlerini sıkıca örtsünler. Bu, onların (hür ve iffetli olduklarının) bilinip incitilmemeleri için daha elverişlidir. Allah, gafûrdur (mağfiret eder), rahîmdir (merhamet eder).”
Ahzab : 59
1- Sebebi nüzul : Medinenin fasıkları (münafıkları) kadınlara laf atarak onlara eziyet ediyorlardı. “Niçin müslüman kadınları rahatsız ediyorsunuz” denildiği zaman, “biz bunu yalnızca köle kadınlara yapıyoruz” diyorlardı. Allahü teala hür iffetli kadınların diğerlerinden ayırt edilmeleri için bu ayeti indirdi. (İbni kesir, Dürrül mensur) bu ayet tesettürün iddia edildiği gibi esaret değil, kadınların hürriyet ve asaletinin ifadesi olduğunuda gösterir.
2- Ayette geçen cilbabın tarifleri:
a) Baştan aşağı örten çarşaf, ferrace, car gibi dış elbisenin adıdır
b) Kadınların elbiselerinin üstüne giydikleri her çeşit giysidir.
c) Tepeden tırnağa örten giysidir. Kadınların tesettür ettikleri her türlü elbise ve başka şeylerdir.
d) Çarşaf ve peçedir. (elmalı. C:6-s:337)
e) Vehbi efendi nur suresinin 31. ayetini tefsir ederken şöyle der “ hatunların zinetini setriçin çarşaf örtünmeleri lazım ve vacib olduğu bu ayetten sarahaten müstefad olan fevaid (istifade edilen faideler) cümlesindendir” (Hülasatül Beyan : c: 9.s:3719)
3- cilbabı giyme tarzı :
1- İbni abbas (r.a) yukarıda mealini verdiğimiz Ahzab suresinin 59. ayeti hakkında şöyle demiştir “Allah mü’min kadınlara bir hacet için dışarı çıktıklarında yüzlerini başlarının üzerinden cilbablarıyla örtmelerini ve yalnızca bir gözlerini açmalarını emretmiştir. (Taberi, İbni Kesir, Suyuti Dürrül Mensur Ve Sabuni)
2- İbni Sirin şöyle demiştir : bu ayeti (tabiinin büyük alimlerinden) Abidetüs-selmaniden sordum. Elbisesiyle başını, yüzünü örterek, sol gözünü açarak, hareketleriyle nasıl olacağını gösterdi. (Suyuti Dürrül Mensur, İbni Kesir )
3- İbni abbas ve Katade şöylede demişlerdir : Alnının üzerinden bağlar, diğer ucunu da burnunun üzerinden bırakır. Gözleri görünse de bu hal onun göğsünü ve yüzünün büyük bir kısmını örter. Hasanı Basri ise “yüzünün yarısını örter” demiştir. (Tefsiri Kurtubi ve İbni Kesir)
4- Tefsiri Beyzavi : Bir hacet için dışarı çıktıklarında çarşaflarıyla bedenlerini ve yüzlerini örtsünler. (c: 2-s:252)
5- Ebul Ferec İbnül Cevzi : başlarını ve yüzlerini örtsünler. (Zadül Mesir. C:6-s:422)
6- Tefsiri Celaleyn : Cilbab kadının bütün vucudunu örten örtüdür. Hacetleri için dışarı çıkarken bir kısmıyla yüzlerini örterler, ancak bir gözlerini açıkta bırakırlar.
7- Sahabe ve tabiin döneminden sonra gelen bütün büyük müfessirler de bu ayeti (yukarıda geçtiği gibi) aynı şekilde tefsir etmişlerdir. (Tefhimül Kur’an: c:4.s:459)
8- Tefsirlerin izahlarından anlaşılacağı üzere : cilbabı örtmekte iki şekil vardır. Birisi kaşlarına kadar başını örttükten sonra büküp yüzünü de örtmek ve yalnız tek bir gözünü açık bırakmak. İkincisi de alnının üzerinden sıkıca sardıktan sonra burnunun üzerinden dolayıp, gözlerini ikisi de açık kalsa bile yüzün büyük bir kısmını ve göğsü tamamen örtmüş bulunmaktır. (Elmalı : c:6-s:338)

4- Cilbabın tatbik şekli :
1- Ümmü Seleme (ra) şöyle demiştir : cilbab ayeti nazil olduğunda ensar kadınları üzerlerine siyah elbiseler giyerek öyle bir ağırbaşlılıkla çıkmışlardı ki; başları üzerinde kuşlar varmış gibi idi. (Elmalı : c.6-s.338, Kurtubi)
2- Hz. Aişe (r.a)de şöyle demiştir : Ensar kadınlarına Allah rahmet etsin. Cilbab ayeti indiği zaman mırtılarını yardılar, onunla başlarını sardılar da Resulullah (asv) arkasında öyle namaz kıldılar ki, sanki başlarında kargalar varmış gibi idi. (Elmalı : c.6-s.338) (mırtı bir çeşit kumaştır)
3- Hz. Aişe (r.a) nın cilbabıyla yüzünü örttüğüne dair buharide bir rivayette vardır.
4- Rivayetlerden anlaşıldığına göre peygamberimiz (asv) döneminde peçe takan kadınlar bile vardı. (Bütün Yönleriyle Asrı Saadet: c.4.s.356)
5- Müslüman ahalide günümüze gelinceye kadar yukarıdaki kur’anın emri ve onun izahları muvacehesinde hareket etmişlerdir. Elmalı yukarıdaki cilbabın sarma şeklinin birincisini, yani yalnızca bir gözü açık bırakmayı tarif ederken “bizler yetiştiğimiz zaman memleketlerimizde annelerimizin tesettür tarzı bu idi” der. İkincisini anlatırken de “ 1310 da İstanbula geldiğim zaman İstanbul hanımları bir peçe ilave edilmek ve elde açık şemsiye bulunmak şartıyle tesettür tarzları da buydu” der. . (Elmalı : c.6-s.338)
6- Hülasa : Çarşaf, luzumsuz, gereksiz bir takva değil kur’anın emridir. Başta sahabeler olmak üzere Ümmeti Muhammedde şimdiye kadar bu emre imtisal edegelmişlerdir. Günümüzdeki hanımlarda “kınayan kimsenin kınamasından korkmazlar” ayeti mucibince bu emre imtisal etmelidirler. Fakat başkalarına bu hakikatı anlatır veya tavsiye ederken karşıdaki muhatabın durumunu da gözönünde bulundurmak gerekir.

Mesele :
Burada şöyle bir itiraz akla gelebilir : “Görünen kısmı müstesna, zinetlerini göstermesinler.” (Nur: 31) ayetinde görünen kısımdan kasıd ülemanın cumhuruna göre eller ve yüzdür. Buna göre eller ve yüz avret değildir ve örtmeye gerek yoktur. Halbuki yukarıdaki açıklamalarda, dışarı çıkarken kadının yüzünü de örtmesi lazım geldiği anlatılıyor. Bu ise bir çelişkidir.
Elcevap: Ayetteki ibaha ve ülemanın “el ve yüz avret değildir” ifadesi, kadının evinden dışarı çıkarken yüzünü açmasına bir cevaz vermiyor. Bu hususta ülema el ve yüzün açılmasıyla ilgili şunlarıda söylemiştir:
1- El-yüz avret değildir demekle bunları açmak gerekir manası kastedilmemiştir. Bazı haller ve zamanlarda bunları örtmede zorluk olduğu için şeriat bunda ruhsat göstermiştir. Fakat bu ruhsat daimi değil, bazı hallerle kayıtlıdır.
2- İbadet esnasında (ihram, namaz gibi durumlarda) kadın el ve yüzünü açar. (Beyzavi, Makalatı Kevseri)
3- Mahkemede şahitlik, dünürlük, tedavi gibi sebeplerle kadın el ve yüzünü açabilir. (Razi (mefatihül gayb), Elmalı)
4- Ülemanın kadının el ve yüzünü açmasına verdiği cevaz fitne olmadığı zamanlarla mukayyeddir. Fitne korkusu olduğu takdirde kadının yüzünü örtmesi emredilir. (Makalatı kevseri : 309, Tefsiri Kurtubi, Tefsiri Celaleyn)
5- Genç bir kadının erkekler arasında yüzünü açması men’ edilir. Çünkü bu durumda fitne söz konusudur. Yahut şehvetle bakmak söz konusudur. Bunun manası şudur : böyle bir kadın erkeklerin yüzünü görüp, fitne meydana gelir korkusuyla yüzünü açmaktan alıkonulur. Çünkü yüzü açık olan kadına şehvetle bakılır. (Zuhayli:c.1.s.458, İbni Abidin Tercemesi: c.2.s.113) Günümüz geçmiş asırlarla mukayese edilemeyecek kadar fitneli bir zamandır. Ülemanın kendi asırları için söyledikleri şey bizim için muzaaf bir durumdur.


kurtubi
celaleyn
 

hulusi

Well-known member
Ve kesretle vâki olduğundan, cidden şiddetle nâmahremlerden fıtratı korkar ve cibilliyeti sakınmak ister. Ve tesettürle, nâmahremin iştahını açmamak ve tecavüzüne meydan vermemek, zayıf hilkati emreder ve kuvvetli ihtar eder. Ve bir siperi ve kalesi, çarşafı olduğunu gösteriyor.
 
T

Tevhid_Nur

Misafir
Sabûnî'nin Ehl-i bid'ayı hakka da'vetidir

''Revâiü'l-Beyân Tefsîru Âyâti'l-Ahkâm Mine'l-Kur'ân" adlı tefsirin sahibi Muhammed Ali es-Sabûnî'nin ehl-i bid'ayı hakka da'vet etmesidir.


YÜZÜ AÇIK BIRAKMA BİD'ASI

"Günümüzde şeametli şöyle yeni bir da'vâ ortaya atılmıştır ki: Kadın, yüzünü açık bırakmayı da'vâ etmekte, yuvasından dışarı çıkarken, şimdiye kadar âdet-i Islâmiyye olan yüzünün nikâbını (örtüsünü) kaldırıp, yüzü açık olarak sokağa çıkmakta ve yabancı erkeklerin huzurunda yüzünü açık bırakmakta bir beis görmemektedir, îsnâd ettikleri delil ise şudur ki;

" 'Yüz avret değildir. Bu sebeble yüzü örtmek, şer'i örtünmede dâhil değildir. O hâlde, yüzü açık gezmekte mahzur yoktur' diyorlar.

"Bu da'vânın menşei ise; kendilerini, her yüz sene başında gelmesi hadîsle sabit olan muslih-i dîn ve müceddid-i dîn olan zevât-ı âliyye seviyesinde görüp, îmân ve Islâmiyyet hususunda tecdîdât yaparak ehl-i îmân arasında güya karşılıklı anlaşma ve dayanışmayı te'mîn edip, Islâmiyyet uğrunda fedâkârlık ruhunu yaymak istediklerini da'vâ eden kimselerdir.

"Kadının yüzünün açık kalması da'vâsı, ehl-i ilim olduklarını iddia edenlerin ortaya attıkları bid'akârâne yeni bir da'vâdır. Böyle kimseler, ictihâd da'vâsında bulunuyorlar ve müctehid imamlarına karşı hadlerini aşarak; yeni, asri ve arzı olan re'yleriyle ve bid'akârâne, dar görüşleriyle onlarla mübâreze ettikleri¬ni bu çeşit bid'avârî bâtıl hükümleriyle isbât etmek istiyorlar.

"Hem bu tâife-i insâniyye da'vâ ediyorlar ki: 'Biz de mezheb imamlarının dînde ictihâd yaptıkları gibi ictihâd yapabiliriz.' Yâni, kendilerini müctehid derecesinde kabul ederek, halkın kendilerine tâbi' olup, onlara yardımcı ve destek olmalarını da'vâ etmektedirler.

"Bu, yüzü açık bırakma da'vâsı, gençler arasında, bilhassa Is-lâmiyyet ruhundan uzaklaşarak bu asnn te'sîri altında kalanlar arasında revaç bulmuştur. Bunu isteyenler, hak bir da'vâ olduğu için değil; belki hevâ-i nefsin hoşuna gittiği ve ona da'vet edici olduğu için istiyorlar. Çünkü, nefis, şehvanî arzu ve isteklerini yerine getirmeyi sever ve ister. Her inşânda şehvanî arzular olduğuna göre, böyle haram ve bid'akârâne şeylere taraftar olup, bunları da'vâ edenlere rastlamamız hayreti mûcib değildir. Çünkü, böyle insanlar, hayvanı ve şehvanî hislerine mağlûb oldukları için elbette böyle bid'akârâne şeylerin revacına taraftar olacaklar ve Islâmiyyetin hükmü budur diye, perde altında bâtıl da'vâlarının yayılmasına çalışacaklardır.

"Eğer bu gibi insânların da'vâları, sâdece açık saçık bir şekilde çarşı ve sokaklarda gezen ve câhiliyye devrindeki kadinlar gibi haya perdelerini yırtarak islâm'ın ahlâkına muhalif olarak hicâb-ı şer'îlerini çıkarıp, izhar-ı zînet eden kadınları tesettüre,ihtişama ve Cenab-ı Hakk’ın emrettiği cilbâbı üzerlerine örtmeye da'vet etmek ise; o zaman bu da'vâlarında bir derece haklı olabilirler.Çünkü, bu tip kadınlar, tam tesettüre hemen riâyet edemeyebilirler. Böyle kadınlar hakkında: 'Yüz ve el hususunda biraz vüs’at vardır. Hikmet muktezasınca bu iş tedricen, yavaş yavaş olur. Şimdi vücutlarını örtsünler, daha sonra imanları kemal buldukça yüzlerini ve ellerini de kapatırlar’ deseler belki da'vâları kabul edilir. Fakat, bu ehl-i bid'a taifesi, Cenâb-ı Hakk'ın örtmesini emrettiği yerlerini cilbâb ve nikâblanyla örtüp, tesettüre riâyet eden ve Islâmiyyetin ihtişamını muhafaza ederek itaat eden mü'mine kadınları, yüzlerini açmaya teşvik edip kadının hakikî zîneti olan haya ve vakar perdelerini kaldırmaya da'vet ediyorlar. Güya kendi zu'mlannca Kitâb ve Sün-net'e uyduklarım söyleyip, 'Yüz avret olmadığı için örtülmesi lâzım değildir, kadınlar yüzlerindeki nikâhlarını çıkarmalıdırlar' diye bid'akârâne fetvalar veriyorlar.

"Asr-ı Saadette cereyan eden tâhire bir Müslüman kadının hâdisesi, hakikaten medâr-ı ibret olup, sahabelerin kemâl-i îmânlarından dolayı haya hususunda ne derece titiz davrandıklarını gösteren şâyân-ı takdir bir hâdisedir. Hâdise şöyle cereyan ediyor:

"Müslüman kadınlardan birinin Peygamber Efendimiz
sav.gif
'in de katıldığı bir gazada oğlu şehit olmuştu. Bu mü'mine kadın, yüzü örtülü olduğu hâlde ölüler arasında oğlunu arıyordu. Ona denildi ki: 'Yüzün örtülü iken oğlunu nasıl bulabilirsin?'

"O müslüman kadın şöyle cevâb verdi: 'Veledimi kaybedeyim de, hayamı kaybetmeyeyim.' (Yâni, 'Benim nazarımda if¬fetimi korumak için taktığım bu nikâh, oğlumdan daha ehemmiyyetlidir. Nikâhım ki, haya perdemdir; oğluma feda edemem' demek istemiştir.)"

"Evet, hakikaten dîn nâmına kadını, yüzünü açık bırakmaya da'vet edip, buna cevaz verenlerin durumu medar-ı hayrettir. Hem erkeklerin ahlaken sükût ettiği, gençlerin fasık olup sersemleştiği-ALLAH'ın koruduğu kimseler müstesna- ve fısk-u fücurun çoğaldığı böyle bir asırda, kadınları yüzlerinin perdesi olan nikabını açarak yüzü açık gezmeyi güzel göstermek suretiyle fetva verenlerin iman ve İslamiyet namına ortaya çıkmaları, elbette medar-ı hayret ve eseftir.

"Biz de, bu asırda ortaya çıkıp, hadlerini aşarak müctehidlik ve müceddidlik da'vâsında bulunanlara deriz ki: Durunuz! Haddinizi aşmayınız! Sizler sırât-ı müstakimden inhiraf etmişsiniz. Hem siz, sakim re'ylerinizle islâmiyyetin ve şeriatın ahkâmı hakkındaki sahîh, sağlam ve doğru fikri cerhedip yaralamışsınız.

" 'Kadının yüzü avret değildir' diyen fukahâ-yi îslâm, fitne korkusu olmamak ve fitneden emîn olmak şartını koşmuşlar ve demişler ki: 'Yüz avret değildir. Fakat, fitne korkusu olduğu (yâni, şehvetle nazar vuku'bulduğu) takdirde kadının yüzünü açık bırakması haramdır.' Acaba böyle dehşetli ve fitneli bir asırda fitneden hiç emîn olunur mu?

"islâm dîni, fitne korkusundan dolayı kadının yabancı erkeklerin yanında avretinden herhangi bir tarafı açmasını haram kılmıştır. Hiç ma'kûlmüdür ki, islâm dîni kadına, saçın ve ayaklarını setretmesini emretsin de, ona cemâlin merkezi olan yüzünü açmasına müsamaha edip müsâade etsin!!! Acaba hangisi daha fazla fitneye sebebiyyet verip, şehvet uyandırır; kadının yüzü mü, yoksa ayakları mı?

"Ey bid'akârâne fetva verenler! Aklınızı başınıza toplayınız! Müslümanları dînleri hususunda şübheye ve iltibasa düşürmeyiniz!

"Acaba halhalin sesi, erkeklerin kalbinde şehvanî hislerin harekete geçmesine sebebiyyet vermesin diye, kadına ayaklarını yere vurmasını nehyeden ve zînetinden bir şeyi izhâr etmesini yasaklayan islâm dîni, hiç mümkün müdür ki; kadına, güzelliğin tezahür ettiği, fitnenin zuhur ettiği ve hâtırât-ı şeytâniyyenin temekkün ettiği a'zâ olan yüzünü yabancı erkeklerin yanında açmasına zaruret olmadıkça müsâade etsin. Hâşâ!' (Revâ-iü'1-Beyân Tefsîru Ayâti'l-Ahkâm Mine'l-Kur'ân, c. 2, s. 171-173)
 
T

Tevhid_Nur

Misafir
Hakiki Tesettür(Nimetü'l İslam İlmihali/Hanefi Mezhebi)

Muhterem kardeşlerim,

Bugün tesettür konusunda İslam ümmeti içerisinde herkes farklı şeyler söyleyip durmaktadır.

Özellikle Hanefi mezhebinde yüzün avret olmadığı, dolayısıyla örtülmesinin gerekli olmadığı gibi bir batıl anlayış alem-i İslam içerisinde revaç bulmuştur.

Bu konuda tefsir kitaplarındaki şer'i tesettür şeklinin tarifinden de öte, bir fıkıh kitabından bu mevzuyu öğrenmek isteyen kardeşlere aşağıdaki bölümü sunuyoruz..

Bilindiği gibi, bu zamanda ulema-i su tabir edilen ifsad edici, kendi aklına güvenen alimler çoğaldığı için, bunların çıkardığı kitaplara tamamen güvenmek son derece yanlış ve tehlikeli bir harekettir.

İşte biz de, Osmanlı Devleti'nde senelerce ders kitabı olarak okutulan, Hanefi mezhebinin en muteber ilmihallerinden biri olan Muhammed Zihni Efendi'nin Nimetü'l İslam adlı eserinden tesettürle ilgili bölümü aynen aktarıyoruz:

"Kadınların mesturiyetleri (örtülü olmaları) kendilerini siyânet ve haklarında şeref ve siyâdettir. Zıddı müptezellik ve mehânettir. Çünkü kadınlar erkeklerin tecavüz yeridir. Tecavüz hedefi olmak kadar zillet olamaz. Kadının izzeti iffetindendir. İffeti de göreceği tecavüzden uzaklık nisbetindedir. Bu uzaklıkta da saklanmaktan daha doğru yol yoktur.

Saklanma ve örtünmenin nevi ikidir: Biri ev içinde saklanmaktır ki, kadın kısmının ev içinde kocasından ve mahremlerinden başka sına karışıp görüşmemesi ve görünmemesidir. Diğeri ev dışında saklanmadır ki, kimseye görünmemek üzere yüzünü ve baştan ayağa ki dar bütün endamını ve hatta elbisesini setir ve ihfâ (örtüp gizleme) üzere olmaktır. Bunun zıddına tekeşşüf (açılma) ve evvelkinin zıddına tebezzül (bayağılaşma) tabir olunur. Kadınlar, tekeşşüf ve tebezzülden ve erkeklerin iştahlı gözlerine dar örtülerle endamını arzetmekten men edilmişlerdir. Yüzlerini, ellerini ve hatta ayaklarını namazda açık bulundurabilirler. Fakat zaruret olmadıkça mahrem olmayana bunları da gösteremezler. Sokakta yüz açmak, elbisenin kolunu veya eteğini örtüden çıkarmak şeriatın emrine aykırıdır. Saklanmak Kur'anın emridir, onu önemsememenin vebali büyüktür.

«Yüz namahrem değildir» sözü, namaz hakkından başkasında galattır.

Avret yerini örtmek erkeklerde ve kadınlarda çok eskidir. Arap kadınları İslâm dininden önce ve hatta İslâmiyetin başlarında erkeklere karışıp başlarında bir örtü bulunur ve fakat birçoğunda kayıtsızlıkla yaka açığı ve kol bileziği görünür ve örtü içinde olanlar böyle yürüyüp yere ayak vurdukça bacaklarındaki halhalların varlığı ihsas olunurdu.

Ahzab sûresi ile hicab (örtü) âyetinin nüzulunda bunlar nehy ve kadınlar erkekle ihtilattan men olunarak örtü altında siyanet kılındılar. Ziynetlerinden sayılan elbiselerini dahi erkekten setre memur olarak bürgü ve çarşaflar içinde bulundular ve yüzlerine rükab çekip yalnız gözlerini açık bulundurdular.

(Ara Not:Bu kısım çok acı verici ve manidar.. )

Kılıklar zaman ve mekâna göre değişik olageldiyse de İslâm ehlinin kadınlarının saklılıkları ALLAH'a hamd olsun ki, zail olmadı. Hatta müslümanlara tebaa olan gayrimüslim kadınları bile bazı yerlerde görülen kalıntıların delâleti veçhile örtülü ve saklı oldular . Ancak kadınlar zümresince her vakit için tabiî hâl olan erkeğe güzelliklerini göstermek meyli erkeklerin müsamahaları ile onları tebezzül (bayağılaşma) uçurumuna vardırır oldu: Sokaklarda örtüler açılmakta, sağrılar gerilmekte, kulaklarla beraber yüzler, bileklerle beraber eller, dirseklerle beraber kolların elbisesi ve süslü etekleri gösterilmektedir ki, bu hallerden onların hesabına müteşerri erkekler utanmaktadır." (Nimetü'l İslam)

İşte Hanefi mezhebinin hükmü..

Selametle..


Alıntıdır(Muhammediler İlim Yurduna Teşekkürler)
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Cevap: Hakiki Tesettür(Nimetü'l İslam İlmihali/Hanefi Mezhebi)

Kardeş aklıma takıldı neden hep tesettür hassaten çarşaf ile ilgileniyorsunuz ? Bu konuda ihtisas mı ediyorsunuz. Beni yanlış anlamanızı istemem ancak dikkatimi çekdi soramadan edemedim..
 
T

Tevhid_Nur

Misafir
Cevap: Hakiki Tesettür(Nimetü'l İslam İlmihali/Hanefi Mezhebi)

Biraz tefekkür eden kavrayacaktır.Birden fazla kaynak eklemem doyurucu bilgi olması
içindir.
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Kadının dış örtüsü nasıl olmalıdır. Eller ayaklar nereye kadar açık olmalıdır?

Biraz tefekkür eden kavrayacaktır.Birden fazla kaynak eklemem doyurucu bilgi olması
içindir.

Tevhid_Nur nickini kullandığınıza göre Risale-i Nu okuyor ve tabisiniz. Öyleyse bize içtihad risalesinde Ustad Bediüzzaman ne diyor ? Ve verdiğiniz kaynaklar kime göre kaynak ? İkinci husus bir şeyleri farz mış gibi gözümüze sokmanın anlamı nerede doyuruculuk diye geciyor ? Siz belli ki farzı bilmiyorsunuz öyleyse birazda bizi dinleyiniz :

MÜSLÜMAN KADININ GİYİMİ

Müslüman kadının giyiminde esas mesele, tesettürü sağlamasıdır. Eli, ve yüzü dışında bütün vücudunu örtmesi, açık kalmamasıdır. Giyilen bir elbisenin tesettüre uygun olması için de altını göstermeyecek şekilde kalın ve avret yerlerini örtecek kadar uzun olmalıdır. Bunun için altını gösterecek şekilde ince ve şeffaf olan bir elbise ile örtünme gerçekleşmiş olmaz.

Bu meseleye esas teşkil eden hadis-i şeriflerin meali şöyledir:
Hz. Âişe'nin rivayetine göre, kız kardeşi Hz. Esma birgün Peygamberimizin huzuruna gitti. Üzerinde altını gösterecek şekilde ince bir elbise bulunuyordu. Resulullah (a.s.m.) onu görünce yüzünü çevirdi ve şöyle buyurdu: "Ya Esma, bir kadın buluğ çağına erince—yüzünü ve ellerini göstererek—bunlardan başka bir tarafının görünmesi sahih olmaz."1

Sahih-i Müslim'de Ebû Hüreyre (r.a.} tarafından bir rivayette Peygamberimiz, giyindiği halde açık olan, yani ince ve şeffaf elbise ile dolaşan kadınların Cehennemlik olduklarını, Cennetin kokusunu bile alamayacaklarını bildirirler.2

Alkame bin Ebi Alkame annesinin şöyle dediğini rivayet eder:
"Abdurrahman'ın kızı Hafsa'nın başında, saçını gösterecek şekilde ince bir başörtüsü olduğu halde Hz. Âişe'nin huzuruna girdi. Hz. Âişe başından örtüsünü alarak ikiye katladı, kalınlaştırdı.3

Hz. Ömer (r.a.) ise, cam gibi şeffaf olmasa da, giyindiği zaman altını iyice belli eden elbisenin kadınlara giydirilmemesi hususunda mü'minlere ikazda bulunmuştur.4

İmam Serahsî bu nakilden sonra, kadının giydiği elbise çok ince de olsa yine aynı hükmü taşır, şeklinde bir açıklama getirir. Daha sonra da, "Giyindiği halde açık" olan mealindeki hadisi kaydeder ve şöyle der: "Bu çeşit bir elbise şebeke (ağ) gibidir, örtünmeyi temin etmez. Bunun için yabancı erkeklerin bu şekilde giyinmiş bir kadına bakması helâl olmaz."5

Elbisenin şeffaf olmasındaki ölçü, tenin rengini belli etmesidir. Dışarıdan bakıldığı zaman elbisenin altından insanın teni görünüyorsa, elbise ince de olsa, kalın da olsa böyle bir elbise ile örtünme gerçekleşmiş olmaz. Bu mesele Halebî-i Sağir'de şöyle belirtilir: "Elbise altını, tenin rengini belli edecek şekilde ince olursa, bununla avret yeri örtülmüş olmaz. Fakat kalın olsa da, uzva yapışsa ve uzvun şeklini alsa (uzvun şekli görünür hale gelse), bu durumda örtünme hasıl olduğu için men edilmemesi gerekir, namaz caiz olur.6

Mesele diğer mezheplerde de aynı şekilde ifade edilir. Mâliki mezhebinin görüşü şöyledir: Elbise şeffaf olur, cildin rengini hemen belli ederse, bununla örtünme olmaz. Bu şekilde kılınan namazın mutlaka iade edilmesi gerekir. İnce ve dar olduğu için azanın şeklini belli e-den elbiseyi giymek de mekruhtur. Çünkü bu bir şahsiyetsizlik sayılır ve selef ulemasının giyim tarzına muhalif hareket edilmiş olunur.7

Hanbelî mezhebinin görüşü ise şu şekildedir:
Vacip olan örtünme, cildin rengini belli etmeyecek şekildeki örtünmedir. Eğer giyilen elbise cildin rengini belli edecek tarzda ince olur da bedenin beyazlık ve kırmızılığı görünürse namaz caiz olmaz. Çünkü bununla örtünme gerçekleşmiş olmaz. Şayet rengini örter de, hacmini belli ederse namaz caiz olur. Çünkü örtü kalın da olsa bundan kaçınmak mümkün değildir.8

Şafiî mezhebinin görüşü ise şöyledir:
Vacip olan, cildin rengini belli etmeyecek elbiseleri giyinmektir. İnceliğinden dolayı cildin rengini belli eden bir elbiseyi giymek caiz olmaz. Çünkü böyle bir elbise ile tesettür gerçekleşmiş olmaz. Yani, inceliğinden dolayı cildin beyazlığını veya siyahlığını gösteren elbise tesettür için kâfi gelmez. Yine, elbise kalın olsa da, dokunuşu itibariyle altından avret yerlerinin bir kısmını gösterse yine yeterli şekilde örtünme sağlanmamış olur. Diz kapakları ve uyluklar gibi bedenin incelik ve kalınlığını belli eden bir elbise ile kılınan namaz sahihtir, çünkü tesettür sağlanmış demektir. Fakat azaları belli etmeyecek şekilde bir örtü kullanmak müstehaptır.

Bütün bu nakillerden şöyle bir neticeye varmak mümkündündür:
Kadının yabancı erkeklerin yanında giymiş olduğu tenin rengini belli edecek ve gösterecek şekilde ince ise bununla örtünme gerçekleşmiş olmayacağından giyilmesi caiz olmaz. Bu giyecek, bir elbise, gömlek ve etek olduğu gibi, başörtüsü ve çorap da olabilir. Fakat gerek çorap olsun, gerekse başörtüsü ve diğer giyecekler olsun kalın oluyor da, altını göstermiyorsa böyle bir elbisenin giyilmesi caizdir. Çünkü çorap ve başörtüsü ne kadar kalın olursa olsun mutlaka bacağın ve başın şeklini belli edecektir. Fakat vücudun azalarını iyice belli edecek şekilde giyilen dar pantolon ve dar gömlekle namaz sahih olsa da, bakanların dikkatini çekip tahrik edeceğinden meşru görülmez. Merhum İbn-i Âbidin de eserinde bu hususa işaret etmektedir.10
1.Ebû Dâvud, Libas:31.
2.Müslim, Libas.-125.
3.Muvatta', Libas:4
4.Beyhakî. Sünen, 2:235
5.el-Mebsût, 10:155-
6.Halebî-i Sağır, s.141. l.Menânü'l-Celü, 1:136
8.İbni Kudâme. el-Muğnî, 1:337.
9.Afeaeıtf. el-Mecmû, 3:170-172.
10.Reddü'l-Muhtar, 5:238.
Mehmed Paksu, Kadın Evlilik ve Aile
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet Editör
 
T

Tevhid_Nur

Misafir
Ben kimsenin şahsına laf atmadım ama nedense şahsıma laf atılma ihtiyacı duyuldu....

Yukarıdaki Yazı içinse yorum yapmicam zaten kendi yorumumu yazmadım hiçbir zaman.Eklediğimiz konularda gerekli cevablar vardır.
 
Üst