Gunahi ve tevbeyi gizleme

Eyvàh!

Well-known member

Hz. Davut zamanında tembel bir sufi vardı. Bu adam daima Hakk'a yalvarıp yakarır ve;

- Ya Rabbi! Mademki beni tembel yarattın, rızkımı da zahmetsizce bağışla, derdi. Halk onu kınıyor ve;

- Bak hele! Davut peygamber bile rızkını zırh yaparak sağlarken sana da ne oluyor! Böyle merdivensiz göğe tırmanma isteği de ne demek, diyorlardı. Fakat beriki duasında ısrarını sürdürüyor ve bu itirazlara kulak asmıyordu. Nihayet bir gün uzaktan bir öküzün koşarak kendi evine geldiğini gördü de:

- Ya Rabbi, sana şükürler olsun, duamı geri çevirmeyeceğini biliyordum, diye sevinçle onu kesip kebap etti. Bu sırada kayıp öküzün sahibi durumu öğrendi ve gelip öfkeyle onun yakasına sarıldı ve öküzünün kesilme sebebini sordu... Beriki:

- Abes bir iş yaptığımı ve nahak yere öküzünü kestiğimi sanma. Ben yıllardır
iccon04.gif
'tan emeksiz bir rızık isteyip duruyordum. Nihayet duam kabul oldu ve senin öküzün rızık olarak ayağıma gönderildi. İşte sana cevabım budur, dedi. Bu cevap üzerine öküz sahibi deliye döndü ve fakiri dövmeye başladı. Bir yandan da feryat figanla ortalığı kaldırıyor ve diyordu ki:


- Ey müslümanlar gelin de uğradığım zulmü görün. Benim öküzüm nasıl duayla onun malı oluyormuş? Eğer iş böyle olsaydı herkes zahmetsizce bir duayla mal mülk sahibi olurdu... Bu işin hangi kitapta yeri var. O halde ya öküzümün zararını karşılasın ya da cezasını çeksin.

Neticede iki taraf anlaşamayınca durum Hz. Davud'un hakemliğine kaldı. Öküzü kesen adam onun huzuruna çıkarken içinden:

- Ya Rabbi, nice gecelerdir ettiğim duaları, yakarışlarımı sen biliyorsun, hakimin huzurunda sen benim yüzümü kara çıkarma, diye dualar etti. Hz. Davut önce davacıyı dinledi ve sonra berikine yaptığı işin delilini sordu:

- Ey Davut, tam 7 yıldır, Rabbimden helal ve zahmetsiz bir rızık için niyazda bulundum. Bu durumu beni tanıyan herkesten sorabilirsin. Ben o öküzü tamahtan kesmedim. Duamın kabulüne sevindim ve bir şükür olmak üzere öküzü kestim.

- Bu sözünün bir geçerliliği yok... Zira mal mirasçıdan başkasına helal olmaz. Ekine onu ekenden başkası el koyabilir mi? Sen mal kazanmayı da ekine kıyas et... O halde sana düşen bu adamın malını ödemendir. Git borç bul ve borcunu öde.

Öküzü kesen adam bu karar üzerine yere kapanarak:

-
iccon04.gif
'ım, sırrım sana ayan. Sen Davud'un kalbine ilham ver, diye dua etti.


Bu yalvarışın samimiyeti Hz. Davud'un kalbine tesir etti. Davacıya dedi ki:

- Bana bir gün mühlet ver, ta ki bu işin sırrı bana açılsın. Eğer namaza durursam bu dava hallolur.

Hz. Davut böyle söyleyip halvete çekildi ve mihraba yöneldi. Orada niyaz halinde iken ilahi sırlar kendisine açıldı ve işin gerçeğini anladı. Ertesi gün yine dava meclisi kurulduğunda Hz. Davut davacıya:

- Gel bu öküzü bu müslümana helal et... Çünkü Cenab-ı Hak senin bazı sırlarını gizledi. Sen de onun şükrü olarak bu öküzden vazgeç, dedi...

Adam bunu üzerine feryad u figana başladı:

- Bu nasıl hüküm, bu nasıl adalet! Sıra bana gelince kitabın kanunları mı değişti? Ey insanlar gelin de bu uğradığım zulmü görün!

Hz. Davut bunun üzerine:

- Ey inatçı madem ki inat ediyorsun o halde sadece öküzü değil, bütün malını mülkünü bu adama vermene hükmettim. Buna razı ol, yoksa halin herkese yayılır bilmiş ol, dedi.

Adam bu beklenmedik karar karşısında feryadı arttırıp, üstünü başını parçalamaya başladı ve Hz. Davud'u adaletsizlikle itham etti. Davut ise:

- Madem öyle, artık karın ve çocukların da bu adamın kölesidir, böyle bil, dedi. Adam iyice çılgına dönmüş, kendini yerden yere vurmaya başlamıştı. İşin sırına vakıf olmayan halk da Hz. Davud'u verdiği hükümden dolayı kınıyor ve:

- Ey Davut! Bu hüküm senin gibi seçilmiş bir insana layık değil. Böyle bir günahsızı perişan ettin, diyordu...

Bunun üzerine Hz. Davut:

- Madem iş bu noktaya geldi, artık bu sırrı açıklamak gerek. Haydi beni takip edin, dedi.

Böylece hep birlikte şehrin dışına çıktılar ve dalları çadır gibi her yana yayılan gür bir ağacın altına geldiler. Hz. Davut:

- Bu ağacın altından bana kan kokusu geliyor. Bu aşağılık adam evvelce bir köleydi. Sahibini öldürdü ve buraya gömdü. Öküzü kesen bu genç işte o adamın oğludur, ama o sıralar pek küçük olduğundan hiçbir şeyden haberi olmadı.
iccon04.gif
katilin bu günahını örtmüştü ama o nankör bu duruma şükretmedi. Bir öküz için eski efendisinin çocuğunu perişan etmeye kalktı. Cenab-ı Hakk'ın örttüğü sır perdesini kendi eliyle yırttı, açığa çıkardı.


Hz. Mevlânâ bazı azgın günahkarların ve kafirlerin durumunu da buna benzetiyor. Bunlar gizlenmesi gereken günahlarını bir fazilet gibi ortaya saçıp döker de hal diliyle:

- Boynuzlu kişi görmek isteyen bana baksın, cehennem öküzü görmek isteyen bana baksın, der. Bu ifadeler bu günün durumunu ne kadar iyi özetliyor değil mi, efendim. Şüphesiz her devirde çirkinlikler ve günahlar olmuştur. Ancak zamanımızda günah ve çirkinlikler bir fazilet gibi takdim edilir oldu. İnsanın kendisinden bile gizlemesi gereken çirkinlikler bu gün nasıl da bir fazilet gibi arsızca ekranlarda ve gazete sayfalarında arz-ı endam ediyor, bizzat sahipleri tarafından pazarlanıyor. İnsanın vicdanındaki son tutamak noktası olan utanma ve pişmanlık duygusu nasıl da yerini arsız bir pişkinliğe bırakıyor. Artık ar perdesini de yırtan insan insanlıktan külliyen istifa etmiş sayılmaz mı?

Lakin biz yine kaldığımız yere geri dönelim ve hikâyemizin sonunu görelim. Hz. Davud'un emriyle ağacın altı kazılınca ceset ve cinayet aleti olan bıçak ortaya çıktı. Bıçağın üzerinde sahibinin ismi vardı. Hz. Davut katile dedi ki:

- Madem adalet istiyordun, adalet şudur: Sen öldürdüğün adamın kölesiydin. Şimdi de onun oğlunun kölesi oldun. Kölenin kazancı da efendisinindir. O halde senin bütün kazancın da ona ait. Diğer taraftan karın da öldürdüğün adamın cariyesiydi. Cariye erkek kız her ne doğurduysa sahibine aittir. Karın ve çocuklarınla ilgili hükmüm bu kanundan dolayıdır. Gelelim son hükme: Senin layıkın da cinayete karşı kısas olunmandır. Bunun üzerine suçlunun boynu vuruldu. Hz. Davud'u kınayan insanlar da gerçeği öğrenir öğrenmez onun huzurunda özür secdesine kapandılar ve suizanlarından dolayı pişmanlıklarını belirttiler. (3/55)



Benzerlikler

Bu hikâyede şüphesiz ana mesaj affedilmek isteyen insanın affetmesi gerektiğidir. Kendi suçlarının örtülmesini isteyenler başkalarının suçunu örtmelidir. Ama bunun yanında Hz. Mevlânâ hikâyede başka benzerlikler de kuruyor. Buna göre insanın nefsi davacı katile benzer, aklı ise öküzü öldürene. Hz. Davut ise Hakk'ı veya Hakk'ı temsil eden kâmil şeyhi temsil eder. Nefis aslında köledir ama efendilik davasında bulunur. Akıl bedeni terbiye etmeye kalktığında nefis; "Sen ten öküzümü öldürdün!" diye ona dava açar. Ama nefis adil bir yargıç olan şeyhin önüne gelince onun emrine ram olur. Davud'a gelince... Halk başlangıçta onun verdiği hükmün sebebini anlayamamıştır; bazı Hak erenlerinin halk tarafından anlaşılamaması da buna benzer.



Hak Her Şeyi Bilir

İnsan bu dünyada kendi günahlarını başkalarının gözünden gizleyip örtebilir. Nitekim her suçun cezası bu dünyada verilmiyor ve bazı şeyler ahirete kalıyor... Ama Cenab-ı Hak alim, basir ve semi'dir. Yani çok iyi bilir, görür ve işitir. Mevlânâ bu isimlerden hareketle insanı uyarıyor: "O kötü sözler söylememen için "ben işitirim" dedi. Fesat fikirlerden korkman için "alim" adını kullandı. Gizli de olsa yaptıklarının görüldüğünü hatırlatmak için "basir" olduğunu belirtti." Demek ki her ne yaparsak yapalım
iccon04.gif
'ın ilmi dışında değil. O halde bize düşen
iccon04.gif
'tan bir şey gizlenemeyeceği şuuruyla hareket etmek, günahtan kaçınmak, hasbelbeşer bir suç işlediysek de o hususta hemen
iccon04.gif
'tan af dilemektir
 

Eyvàh!

Well-known member
Kul bir günah işler, bu günahı onu Cennet’e götürür!”

Hz. Peygamber: “Kul bir günah işler, bu günahı onu Cennet’e götürür!” buyurunca, “Bu nasıl olur?” dediler. O, “Günah işleyip, tevbe ederek ve günahtan kaçarak, gözlerini
iccon04.gif
’ın dergâhına diker. Neticede Cennet’e girer.” (Heysemi, Mecmeu’z-Zevaid, 1, 199) şeklinde cevap verdi.
Said b. Cübeyr, “En abid kişi kimdir?” sorusuna: “Günah işleyip, bu günahı her hatırlayışında daha çok ibadet eden kimsedir.” cevabını verdi.

Hz. Peygamber’den şu hadîs de rivayet edilmiştir: “En seçkininiz, değişik fitnelerle karşılaşıp tevbe edendir.” (el-Münavî, Feyzu’l-Kadir, 3, 468)

Hz. Peygamber, ümmetinin en seçkinlerinin bile ayak sürçmelerinden korunamadıklarını ve
iccon04.gif
’a ait bilgilerinin onları bundan alıkoymadığını haber vermektedir. Ta ki, bunlar tevbe ve inabeyle
iccon04.gif
’a yönelsinler.
 
Üst