Maneviyat büyükleri şefaat edebilirler mi?

ARİF

Well-known member
Soru: Bazı maneviyat büyüklerinin yaşadıkları örnek hayata, Allah için çektikleri sıkıntı ve zorluklara, ibadet ve kulluklarına bakınca hürmet ve muhabbetimiz artıyor, hüsnüniyetle bakarak inşaallah bizlere de şefaat ederler ahirette diyerek onların tavsiyelerine önem veriyor, irşatlarına uymaya çalışıyoruz.



Böylece biz de onların etkisiyle mazbut bir hayat yaşıyor, İslami hizmetlere de yönelebiliyoruz.

Ancak bazıları, Peygamberimiz (sas)’den başka kimsenin kimseye şefaat edemeyeceğini söylüyorlar, böyle bir şefaatçilik yoktur, diyorlar. Siz bu konuya nasıl bakıyorsunuz? İtimat edip etkisine girdiğimiz örnek zatlara hüsnü zanla bakmak, şefaatlerini ummak yanlış mı olur?.. İslam’da kimse kimseye şefaat edemez mi?

……

Bu konunun özellikle günümüzde istismara müsait olabilecek yanları vardır. Onun için meseleye istismara uğratılmayacak tariflerle bakmakta zaruret vardır.

Önce şunu tereddütsüz şekilde bilmeliyiz ki, Allah’ın (cc) izni olmadan hiçbir maneviyat büyüğü şefaat edemez. Ayetlerdeki açık ikazlar bu konuda tartışmaya bile izin vermemektedir. Şefaat etme izni, tümüyle Rabb’imizin tasarrufundadır. Burada şunu da unutmamak lazımdır ki, Rabb’imiz razı olduklarına bu izni verir, razı olmadıklarına elbette şefaat izni vermesi akla gelmez.

Öyle olunca, şefaatini ümit ettiğimiz zatların Allah (cc)’ın rızasını kazanacak kadar mazbut ve mükemmel bir İslami hayatları, hizmetleri, feragat ve fedakarlıkları olması lazımdır ki, şefaat izni alabilecek derecede büyüklerden oldukları tahmin edilsin... Bu konuda İmam-ı Birgivi’nin şu taban tarifini hep hatırda tutmakta fayda vardır. Osmanlı’nın imam unvanı verdiği bu büyük zat der ki:

-Bir adamın dış görünüşünde dine aykırı haller varsa onun oluşunda dine uygunluk olduğu söylenemez, şefaat edebilecek derecede itibarlı biri olduğu düşünülemez!.. Demek ki ilk şart, şefaati umulacak zatın İslam’a aykırı düşecek hiçbir tutum ve tavrı görülmeyecektir. Görülürse ne şefaati beklenir, ne de herhangi bir manevi dereceye sahip olduğu düşünülebilir.

Bir de Bayezid-i Bistami’nin tarifine bakalım isterseniz. Kendisine şefaat edecek derecede mübarek bir zattan söz edilince ziyaretine giderler. Ziyaretine gittikleri zatı cami avlusunda kıbleye karşı yere tükürürken görünce vazgeçer, böylesine laubali kimseye Rabb’imiz şefaat etme izni vermez, diyerek geriye döner...

Demek ki, dinî hassasiyeti sıradan kimselere şefaat edecek kimseler olarak bakılamaz. Görünüşünde dine aykırılıklar bulunan samimiyetsizlere, menfaatçilere hiç bakılamaz.

Bu ölçülerle baktığımızda, dinî hassasiyetinde farklılık görülen faziletli insanların şefaat edebileceklerden olduklarını düşünmekte bir vebal olmaz. Hüsnü zanla bakmanın (isabet etmese de) vebali yok.

Nitekim şefaat edeceklerin başında gelen Efendimiz (sas) Hazretleri, ümmetinden şefaat edecek zatların bulunacaklarına işarette bulunduğu hadisinde şöyle buyurmuştur: Ümmetimden öyleleri var ki, büyük bir cemaate; öyleleri de var ki, küçük bir cemaate şefaat ederler. Bazıları ise küçük bir gruba, kimileri de tek bir kişiye şefaat eder, cennete girmelerine vesile olurlar... (Tirmizi/Kıyamet).

Bu konudaki diğer hadislerden de öğrendiğimize göre, Rabb’imizin rızasını kazandıracak bir hayatın ve hizmetin içinde bulunan örnek zatların kazandıkları manevi dereceye göre şefaat edebileceklerinin sayısı artar, azalabilir, diye düşünmemiz de mümkündür...

Bu sebeple “Kimse kimseye şefaat edemez” şeklindeki iddiayı isabetli bulmamaktayız. Kim kendisini sevdirecek bir hizmetin içinde bulunmuş da Yaratan’ın rızasını kazanmışsa, ona, kazandığı manevi kredi derecesinde şefaat etme izni verilebilir, diye düşünmemiz yanlış olmaz.
Yeter ki, o büyükler Rabb’inin rızasını kazanacak derecede kıble istikametli feragat ve fedakarlıkla dolu hizmetlerini ömür boyu sürdürmüş olsunlar...

AHMET ŞAHİN(ZAMAN 3 MAYIS 2006)
 
Üst