İSTEYİNCE OLUYORMUŞ, aslında hiç uzak değilmiş:)

sonsuzözlem

New member
BİR MENKIBE


İbrahim Havvas Hazretleri, gönül dünyamızı aydınlatan altın silsilenin önemli bir halkasıdır.
Burada müsaadenizle kendisine ait bir menkıbeyi nakletmek istiyorum:
Hazret, bir sene hacca gitmek niyetiyle yola çıkar. Yol boyunca kulağına İbrahim Havvas!" diye gaipten bir kadın sesi gelir ve gayri ihtiyarî olarak Mekke tarafına değil de İstanbul'a doğru gider. Şehre girer ve orada kapısının önünde insanların toplandığı yüksek bir köşk görür. Daha sonra oradakilerden Rum Kayseri'nin kızının delirmiş olduğunu ve çaresi için doktorlarını topladığını öğrenir.
Aslında, Kayser'in kızı bir vesileyle Barnaba İncili'ni okumuş ve orada Efendimiz'le alâkalı hakikatleri öğrenerek ihtida etmiş Papazlar ise, "Ruhuna şeytan girdi ve delirdi." gibi düşüncelerle onun yakılmasına karar vermişlerdir.
İbrahim Havvas Hazretleri, "Ben prensesi tedavi edebilirim." diyerek onun yanına yaklaşır ve daha sonra aralarında şöyle bir konuşma geçer:
- Ey İbrahim Havvas! Hoşgeldiniz.
-(İbrahim Havvas Hazretleri, hayret dolu ifadelerle) Beni nereden tanıyorsunuz?
- Canımı, canana teslim etmek istedim ve Hak Teâlâ'dan sevdiği bir kulunu yanımda bulundurmasını niyaz ettim. "Üzülme, yarın İbrahim Havvas dostum sana gönderilir." buyruldu.
- Hastalığınız nedir?
- Gerçeği buldum ve ihtida ettim. Bu sebeple hâlime delilik, bana da deli dediler.
- Bizim diyara gelmek ister misiniz?
- Sizin diyar neresidir?
- Mekke, Medine ve Kâbe gibi mukaddes beldeler...
- Sağ tarafına bak!
Sağ tarafına bakan İbrahim Havvas Hazretleri, bir düzlükte Mekke, Medine ve Beytü'l-Makdisi karşısında görür. Az sonra prenses, "Vakit yaklaştı, istek ve arzu haddi aştı." deyip, kelime-i şehadet getirerek ruhunu Rahman'a teslim eder.
Kayser'in kızı, bütün debdebe ve ihtişamın yaşandığı bir saray ikliminde yetişmiştir. Onun bunları elinin tersiyle itip terk etmesi, kanatlanıp uçmasına yetmiştir.
 
Üst