Hz.Hasan Ve Hüseyin Efendilerimize dair

Sergerdan

Well-known member
Ukbe b.El-Haris'ten:

Peygamber Efendimizin vefatından birkaç gün sonra bir gün Ebu Bekir radıyallahu anh ile birlikte ikindi namazından çıkıyorduk.Ali ile Ebu Bekir yanyana yürüyorlardı.Hasen'e rasladık.Çocuklar arasında oynuyordu.Ebu Bekir onu omzuna alarak:

Babamın başı hakkı için
Aliye benzemiyor.
Peygambere benziyor.


Mealinde bir recez söylemeye başladı.Ali radıyallahu anh da gülüyordu.


4.Lem'a da Hz Hasan ve Hüseyin efendilerimize Peygamber Efendimimizin gösterdigi şefkatin yalnız cibili bir şefkat olmadıgı,onlar ve onların soyundan gelen bir alimler silsilesi ile nübübvvet vazifesinin devam edecegine dair güzel bir nükte var.(ikinci Nükte)

http://www.risaleara.com/oku.asp?id=1225&a=hasan
 

Sergerdan

Well-known member
Ynt: Hz.Hasan Ve Hüseyin Efendilerimize dair


Taberani'den:

Mervan,Ebu Hüreyre'ye sebebi olan hastalıgında ugrayarak:

-Ben seni tanıyalı beri hiç bir şeyden dolayı sana gücenmedim.Ancak Hasen ile Hüseyin'e olan sevginden ötürü sana karşı kalbimde sogukluk vardır,dedi.(Hilafet meselesinde o dönemde yaşanan olaylarla ilgili olsa gerek)

Bunu üzerine Ebu Hüreyre radıyallahu anh kendini dogrulmaya zorladı ve kalkıp oturduktan sonra:

-Allah için şahitlik ederim ki,biz bir yolculukta Peygamber Efendimizle beraberdik.Hasen ile Hüseyin de anneleriyle birlikte bizimle beraber idiler.Bir yerde aglama sesleri geldi.Peygamber Efendimiz hemen kalkıp gitti ve:

-Yavrularımın nesi vae,niçin aglıyorlar?diye sordu.
Anneleri:
-susuzluktan aglıyorlar,dedi.
Peygamber Efendimiz dönüp yanındaki tulumu yokladı ve tulumu boş görünce:
-Kimde su var?diye çagırdı.

O günde müthiş bir susuzluk vardı,herkes su arıyordu.Bunun için hiç kimsede bir damla su bulunamadı.Bunun üzerine Peygamber Efendimiz,annelerine:

-Birini bana ver,dedi.

Anneleri çocuklardan birini çadırın altından Peygamber Efendimize uzatırken kolunun beyazlıgını gördüm.Peygamber Efendimiz çocugu kucagına alırken çocuk hiç durmuyor,aralıksız aglıyordu.Peygamber Efendimiz mübarek dilini çıkarıp çocugun agzına verdi.Çocuk da Peygamber Efendimiz'in dilini emmeye başladı.Ta ki,susup artık ondan bir ses duyulmaz oldu.Ondan sonra Peygamber Efendimiz,annelerine:

-Ötekisini de bana ver,diyerek ona da aynı şeyi yaptı.

Böylece her ikisi de susup aglamadılar.Bundan sonra Peygamber Efendimiz hareket emrini verdi.Biz de çadırların sagından,solundan ilerleyerek Peygamber Efendimiz'e yolun ortasında kavuştuk.İşte ben Resulullah'tan bunu gözümle gördükten sonra onları nasıl sevmeyecegim?dedi.

Cenab-ı Allah,hepimize Ehl-i Beyt'in sevgisini ihsan buyursun ve kendilerine bugzedenlerden bizi uzak kılsın.
 

Sergerdan

Well-known member
Ynt: Hz.Hasan Ve Hüseyin Efendilerimize dair

Amma Hazret-i Hasan ve Hüseyin'in Emevîlere karşı mücadeleleri ise, din ile milliyet muharebesi idi. Yani, Emevîler, devlet-i İslâmiyeyi Arap milliyeti üzerine istinad ettirip, rabıta-i İslâmiyeti rabıta-i milliyetten geri bıraktıklarından, iki cihetle zarar verdiler.

Birisi: Milel-i saireyi rencide ederek tevhiş ettiler.

Diğeri: Unsuriyet ve milliyet esasları, adaleti ve hakkı takip etmediğinden, zulmeder, adalet üzerine gitmez. Çünkü, unsuriyetperver bir hâkim, millettaşını tercih eder, adalet edemez

.....ferman-ı katîsiyle, rabıta-i diniye yerine rabıta-i milliye ikame edilmez. Edilse adalet edilmez, hakkaniyet gider.

İşte, Hazret-i Hüseyin, rabıta-i diniyeyi esas tutup, muhik olarak onlara karşı mücadele etmiş, tâ makam-ı şehadeti ihraz etmiş.

Eğer denilse: "Bu kadar haklı ve hakikatli olduğu halde neden muvaffak olmadı? Hem neden kader-i İlâhî ve rahmet-i İlâhiye onların feci bir âkıbete uğramasına müsaade etmiş?"

Elcevap: Hazret-i Hüseyin'in yakın taraftarları değil, fakat cemaatine iltihak eden sair milletlerde, yaralanmış gurur-u milliyeleri cihetiyle, Arap milletine karşı bir fikr-i intikam bulunması, Hazret-i Hüseyin ve taraftarlarının sâfi ve parlak mesleklerine halel verip mağlûbiyetlerine sebep olmuş.


Amma kader nokta-i nazarında feci âkıbetin hikmeti ise:

Hasan ve Hüseyin ve onların hanedanları ve nesilleri, mânevî bir saltanata namzet idiler. Dünya saltanatı ile mânevî saltanatın cem'i gayet müşküldür. Onun için onları dünyadan küstürdü, dünyanın çirkin yüzünü gösterdi-tâ, kalben dünyaya karşı alâkaları kalmasın. Onların elleri muvakkat ve surî bir saltanattan çekildi; fakat parlak ve daimî bir saltanat-ı mâneviyeye tayin edildiler. Âdi valiler yerine, evliya aktablarına merci oldular.
 
Üst