Sual: Deniliyor ki: Sahâbeler Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmı gördüler, sonra iman ettiler.
Biz ise görmeden iman ettik. Öyleyse imanımız daha kavîdir. Hem kuvvet-i imanımıza delâlet eden rivayet var.
_________________________________________________Elcevap: Sahâbeler, o zamanda, efkâr-ı âmme-i âlem hakaik-ı İslâmiyeye muârız ve muhalif iken, Sahâbeler
yalnız suret-i insaniyede Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmı görüp, bazan mucizesiz olarak, öyle bir iman
getirmişler ki, bütün efkâr-ı âmme-i âlem, onların imanlarını sarsmıyordu. Şüphe değil, bazısına vesvese de
vermezdi.
Sizler iseniz, kendi imanınızı, Sahâbelerin imanlarıyla muvazene ediyorsunuz. Bütün efkâr-ı âmme-i İslâmiye
imanınıza kuvvet ve senet olduğu halde, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın, şecere-i tûbâ-i nübüvvetinin
çekirdeği olan beşeriyeti ve suret-i cismaniyesini değil, belki umum envâr-ı İslâmiye ve hakaik-ı Kur'âniye ile
nuranî, muhteşem şahs-ı mânevîsini, bin mucizatla muhât olarak akıl gözüyle gördüğünüz halde, bir Avrupa
filozofunun sözüyle vesveseye ve şüpheye düşen imanınız nerede? Hem Sahâbelerin kuvvet-i imanlarını
gösteren ve imanlarının tereşşuhâtı olan şiddet-i takvâları ve kemâl-i salâhatleri nerede? Ey müddei, senin,
şiddet-i zaafından, ferâizi tamamıyla senden göstermeyen sönük imanın nerede?
Amma, hadiste varid olan ki, "Âhirzamanda beni görmeyen ve iman getiren, daha ziyade makbuldür"2
2 Müsned, 5:248, 257, 264; el-Hâkim, el-Müstedrek, 3:41, 4:89.
meâlindeki rivayet, hususî fazilete dairdir, has bazı eşhas hakkındadır. Bahsimiz ise, fazilet-i külliye ve
ekseriyet itibarıyladır.
Biz ise görmeden iman ettik. Öyleyse imanımız daha kavîdir. Hem kuvvet-i imanımıza delâlet eden rivayet var.
_________________________________________________Elcevap: Sahâbeler, o zamanda, efkâr-ı âmme-i âlem hakaik-ı İslâmiyeye muârız ve muhalif iken, Sahâbeler
yalnız suret-i insaniyede Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmı görüp, bazan mucizesiz olarak, öyle bir iman
getirmişler ki, bütün efkâr-ı âmme-i âlem, onların imanlarını sarsmıyordu. Şüphe değil, bazısına vesvese de
vermezdi.
Sizler iseniz, kendi imanınızı, Sahâbelerin imanlarıyla muvazene ediyorsunuz. Bütün efkâr-ı âmme-i İslâmiye
imanınıza kuvvet ve senet olduğu halde, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın, şecere-i tûbâ-i nübüvvetinin
çekirdeği olan beşeriyeti ve suret-i cismaniyesini değil, belki umum envâr-ı İslâmiye ve hakaik-ı Kur'âniye ile
nuranî, muhteşem şahs-ı mânevîsini, bin mucizatla muhât olarak akıl gözüyle gördüğünüz halde, bir Avrupa
filozofunun sözüyle vesveseye ve şüpheye düşen imanınız nerede? Hem Sahâbelerin kuvvet-i imanlarını
gösteren ve imanlarının tereşşuhâtı olan şiddet-i takvâları ve kemâl-i salâhatleri nerede? Ey müddei, senin,
şiddet-i zaafından, ferâizi tamamıyla senden göstermeyen sönük imanın nerede?
Amma, hadiste varid olan ki, "Âhirzamanda beni görmeyen ve iman getiren, daha ziyade makbuldür"2
2 Müsned, 5:248, 257, 264; el-Hâkim, el-Müstedrek, 3:41, 4:89.
meâlindeki rivayet, hususî fazilete dairdir, has bazı eşhas hakkındadır. Bahsimiz ise, fazilet-i külliye ve
ekseriyet itibarıyladır.