MENFİ MİLİYETCİLİK

Vakar

Member
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ
يَا اَيُّهَا النَّاسُ اِنَّا خَلَقْنَاكُمْ مِنْ ذَكَرٍ وَاُنْثَى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا

Yani: لِتَعَارَفُوا مُنَاسَبَاتِ اْلحَيَاةِ اْلاِجْتِمَاعِيَّةِ فَتَعَاوَنُوا عَلَيْهَا لاَ لِتَنَاكَرُوا فَتَخَاصَمُوا



Yani: "Sizi taife taife, millet millet, kabile kabile yaratmışım; tâ birbirinizi tanımalısınız ve birbirinizdeki hayat-ı içtimaiyeye ait münasebetlerinizi bilesiniz, birbirinize muavenet edesiniz. Yoksa sizi kabile kabile yaptım ki; yekdiğerinize karşı inkâr ile yabani bakasınız, husumet ve adâvet edesiniz değildir!"

İkinci Mes'ele: Şu âyet-i kerimenin işaret ettiği "tearüf ve teavün düsturu"nun beyanı için deriz ki: Nasılki bir ordu fırkalara, fırkalar alaylara, alaylar taburlara, bölüklere, tâ takımlara kadar tefrik edilir. Tâ ki; her neferin muhtelif ve müteaddid münasebatı ve o münasebata göre vazifeleri tanınsın, bilinsin.. tâ, o ordunun efradları, düstur-u teavün altında, hakikî bir vazife-i umumiye görsün ve hayat-ı içtimaiyeleri, a'danın hücumundan masun kalsın. Yoksa tefrik ve inkısam; bir bölük bir bölüğe karşı rekabet etsin, bir tabur bir tabura karşı muhasamet etsin, bir fırka bir fırkanın aksine hareket etsin değildir.Aynen öyle de: Heyet-i içtimaiye-i İslâmiye büyük bir ordudur, kabail ve tavaife inkısam edilmiş. Fakat binbir bir birler adedince cihet-i vahdetleri var. Hâlıkları bir, Rezzakları bir, Peygamberleri bir, kıbleleri bir, kitabları bir, vatanları bir, bir, bir, bir.. binler kadar bir, bir...

İşte bu kadar bir, birler; uhuvveti, muhabbeti ve vahdeti iktiza ediyorlar. Demek kabail ve tavaife inkısam, şu âyetin ilân ettiği gibi, tearüf içindir, teavün içindir.. tenakür için değil, tahasum için değildir!..

Üçüncü Mes'ele: Fikr-i milliyet, şu asırda çok ileri gitmiş. Hususan dessas Avrupa zalimleri, bunu İslâmlar içinde menfî bir surette uyandırıyorlar; tâ ki, parçalayıp onları yutsunlar.

Hem fikr-i milliyette bir zevk-i nefsanî var; gafletkârane bir lezzet var; şeametli bir kuvvet var. Onun için şu zamanda hayat-ı içtimaiye ile meşgul olanlara, "Fikr-i milliyeti bırakınız!" denilmez. Fakat fikr-i milliyet iki kısımdır. Bir kısmı menfîdir, şeametlidir, zararlıdır; başkasını yutmakla beslenir, diğerlerine adâvetle devam eder, müteyakkız davranır. Şu ise, muhasamet ve keşmekeşe sebebdir.

Şimdi ise, en ziyade birbirine muhtaç ve birbirinden mazlum ve birbirinden fakir ve ecnebi tahakkümü altında ezilen anasır ve kabail-i İslâmiye içinde, fikr-i milliyetle birbirine yabani bakmak ve birbirini düşman telakki etmek, öyle bir felâkettir ki, tarif edilmez. Âdeta bir sineğin ısırmaması için, müdhiş yılanlara arka çevirip, sineğin ısırmasına karşı mukabele etmek gibi bir divanelikle; büyük ejderhalar hükmünde olan Avrupa'nın doymak bilmez hırslarını, pençelerini açtıkları bir zamanda, onlara ehemmiyet vermeyip belki manen onlara yardım edip, menfî unsuriyet fikriyle şark vilayetlerindeki vatandaşlara veya cenub tarafındaki dindaşlara adâvet besleyip onlara karşı cephe almak, çok zararları ve mehâliki ile beraber; o cenub efradları içinde düşman olarak yoktur ki, onlara karşı cephe alınsın. Cenubdan gelen Kur'an nuru var, İslâmiyet ziyası gelmiş; o içimizde vardır ve her yerde bulunur.

İşte o dindaşlara adâvet ise; dolayısıyla İslâmiyete, Kur'ana dokunur. İslâmiyet ve Kur'ana karşı adâvet ise, bütün bu vatandaşların hayat-ı dünyeviye ve hayat-ı uhreviyesine bir nevi adâvettir. Hamiyet namına hayat-ı içtimaiyeye hizmet edeyim diye, iki hayatın temel taşlarını harab etmek; hamiyet değil, hamakattır!



Şu müsbet fikr-i milliyet İslâmiyet'e hâdim olmalı, kal'a olmalı, zırhı olmalı.. yerine geçmemeli. Çünki İslâmiyet'in verdiği uhuvvet içinde bin uhuvvet var; âlem-i bekada ve âlem-i berzahta o uhuvvet bâki kalıyor. Onun için uhuvvet-i milliye ne kadar da kavî olsa, onun bir perdesi hükmüne geçebilir. Yoksa onu onun yerine ikame etmek; aynı kal'anın taşlarını, kal'anın içindeki elmas hazinesinin yerine koyup, o elmasları dışarı atmak nev'inden ahmakane bir cinayettir.


Yedinci Mes'ele: Menfî milliyette fazla hamiyetperverlik gösterenlere deriz ki: Eğer şu milleti ciddî severseniz, onlara şefkat ederseniz öyle bir hamiyet taşıyınız ki, onların ekserisine şefkat sayılsın. Yoksa ekserisine merhametsizcesine bir tarzda, şefkate muhtaç olmayan bir kısm-ı kalilin muvakkat gafletkârane hayat-ı içtimaiyelerine hizmet ise, hamiyet değildir. Çünki menfî unsuriyet fikriyle yapılacak hamiyetkârlığın, milletin sekizden ikisine muvakkat faidesi dokunabilir. Lâyık olmadıkları o hamiyetin şefkatine mazhar olurlar. O sekizden altısı, ya ihtiyardır, ya hastadır, ya musibetzededir, ya çocuktur, ya çok zaîftir, ya pek ciddî olarak âhireti düşünür müttakidirler ki; bunlar hayat-ı dünyeviyeden ziyade müteveccih oldukları hayat-ı berzahiyeye ve uhreviyeye karşı bir nur, bir teselli, bir şefkat isterler ve hamiyetkâr mübarek ellere muhtaçtırlar. Bunların ışıklarını söndürmeye ve tesellilerini kırmağa hangi hamiyet müsaade eder? Heyhat! Nerede millete şefkat, nerede millet yolunda fedakârlık?

Rahmet-i İlâhiyeden ümid kesilmez. Çünki Cenâb-ı Hak bin seneden beri Kur'anın hizmetinde istihdam ettiği ve ona bayraktar tayin ettiği bu vatandaşların muhteşem ordusunu ve muazzam cemaatini, muvakkat ârızalarla inşâallah perişan etmez. Yine o nuru ışıklandırır ve vazifesini.




Bu konuyu açmamın nedeni, sizinde bildiğiniz gibi ülkemizin gündeminde ilk sıralarda bulunan olaylar.
Bu olayları tv'de izlediğimiz gibi şahsi hayatımızdada bir çok emsallerini görüyoruz.
Miliyetcilikte müsbet olan bazı kardeşlerimizin, bu olaylardan sonra yapılan provakasyon aldanıp, menfi miliyetcilik düşüncelerine kapılmaları beni gerçektende çok üzdü.

Demek istediğim aramıza tefrika bıraklmaya çalışıldığı bu günlerde bölünmez bir vatan ve milet olduğumuzu göstermemiz lazım.
Buise menfi değil müsbet hareket ile olur. Risale-i Nur'lardaki hakikatleri hayatımızın farklı farklı dönemlerinde yaşıyoruz,
yukarıya yazdığım hakikatleri bu sıralar ouyup hayatımıza geçiririz inşallah.
 

istiðna

Active member
vakar kardes ne guzel anlatmıssın.benımde corbada tuzum olsun

iman, bu milletin manevî harcıdır. Birlik ve bütünlüğünü sağlayan diğer unsurları olumsuzluktan çıkarıp olumlu kılan en temel unsurdur. Tamamen maneviyat ve imana karşı bir şekilde hareket edilerek Milletin birlik ve bütünlüğü adına yapılan birtakım uygulamaların milletin birlik ve bütünlüğüne bir faydası olmadığı gibi bilâkis milletin birlik ve bütünlüğünü bozan, gücünü zayıflaştıran hareketler olarak tarihte yerini almaktadır. Milletimiz her türlü oyuna rağmen, özündeki iman meşalesini canlı tutarak, birlik ve beraberliğini devam ettirmektedir.

Milletimizin muhtaç olduğu mâneviyata dünya da muhtaçtır. Her türlü sinsi planı yapıp uygulayarak Osmanlıyı parçalayan tarihteki sömürgeci devletler bile bugün kendi varlıklarını sürdürmek ve kendi cemiyetlerindeki manevî çöküntülerden insanlarını kurtarmak için bu maneviyata muhtaçtır. Bu maneviyat, milletimizin içinden çıkmış olan, çağımızın büyük İslâm mütefekkiri Bediüzzaman Said Nursî’nin öğretisinde mevcuttur ve mütevazi bir şekilde bir gonca gül gibi etrafa güzel kokular saçarak yayılmaktadır. Diğer tarafta dünyanın huzura, barışa ve adalete kavuşmasını istemeyen ruhu bozulmuş, insanlık vasıflarını kaybetmiş kişiler de boş durmamakta ve ortalığı karıştırmaya devam etmektedirler. Allah nurunu tamamlayacaktır. Çünkü kâinatta asıl maksat iyilik ve güzelliktedir. Kötülük ve çirkinlik ise asıl maksadın anlaşılması içindir. Öyleyse iyilikler ve güzellikler yeryüzünde hâkim olacaktır. Bunun için de bize düşen, muhtaç olan insanlara Allah’ın nurlu Peygamberinin mesajlarını ulaştırmaya çalışmaktır.

Bediüzzaman’ın öğretisine gönül veren ve bizzat onun yanında hizmetinde bulunan Zübeyir Gündüzalp’in ifadesiyle: Risâle-i Nurun şahs-ı mânevîsi; yalnız bir devleti değil, dünya yüzündeki milletleri, selâmet ve saadet içinde idâre edecek bir iktidar ve inâyete mâliktir.”
demek istiyorum ki bize lazım olan hakiki iman...
 

hasret

Well-known member
Evet, tevhid-i imanî, elbette tevhid-i kulûbu ister. Ve vahdet-i itikad dahi, vahdet-i içtimaiyeyi iktiza eder. Evet, inkâr edemezsin ki, sen bir adamla beraber bir taburda bulunmakla, o adama karşı dostâne bir rabıta anlarsın; ve bir kumandanın emri altında beraber bulunduğunuzdan, arkadaşâne bir alâka telâkki edersin. Ve bir memlekette beraber bulunmakla, uhuvvetkârâne bir münasebet hissedersin. Halbuki, imanın verdiği nur ve şuurla ve sana gösterdiği ve bildirdiği esmâ-i İlâhiye adedince vahdet alâkaları ve ittifak rabıtaları ve uhuvvet münasebetleri var.

Meselâ, her ikinizin Hâlıkınız bir, Mâlikiniz bir, Mâbudunuz bir, Râzıkınız bir-bir, bir, bine kadar bir, bir.

Hem Peygamberiniz bir, dininiz bir, kıbleniz bir-bir, bir, yüze kadar bir, bir.

Sonra köyünüz bir, devletiniz bir, memleketiniz bir-ona kadar bir, bir.


Bu kadar bir birler vahdet ve tevhidi, vifak ve ittifakı, muhabbet ve uhuvveti iktiza ettiği ve kâinatı ve küreleri birbirine bağlayacak mânevî zincirler bulundukları halde, şikak ve nifâka, kin ve adâvete sebebiyet veren örümcek ağı gibi ehemmiyetsiz ve sebatsız şeyleri tercih edip mü'mine karşı hakikî adâvet etmek ve kin bağlamak, ne kadar o rabıta-i vahdete bir hürmetsizlik ve o esbab-ı muhabbete karşı bir istihfaf ve o münasebât-ı uhuvvete karşı ne derece bir zulüm ve i'tisaf olduğunu, kalbin ölmemişse, aklın sönmemişse anlarsın.


[b]Evet üstad dan bu hakikatleri ders alan böyle tefrikalara düşmez,oyunlara da gelmez.Evet her hakikat yaşanacağı zamanı bekler iste o zamn hakikat olur,aksihalde malumat olur.
Hastayken 25.lemayı,genc ken 13.sözün ikinci makamı,ihtiyarken 26.lemayı yaşama zamanıdır...Aynen onun gibi bugünde bu menfi milliyetcilikle alakalı mezkur hakikatı yaşama zamanıdır.[/b]

Bu arada vakar sen baya terakki ettin,günümüz meselelrine artık hakiikatlerle temas ediyorsun,tebrikler...
istiğna sende hoşgeldin kardeşim gelir gelmez hakikatleri paylaşman bizi sevindirdi inş devamı gelir.
 

Vakar

Member
istiğna ' Alıntı:
vakar kardes ne guzel anlatmıssın.benımde corbada tuzum olsun

Allah razı olsun istiğna kardeş Risale-i nurlardaki hakikatler o kadar güzelki herşeye bir çozümü var. bizimkisi kopyala yapıştır.
sizde maşalah çok güzel bir yorum yapmışsınız inşalah yorumlarınızın devamı gelir. aramıza hoş geldiniz.


Şualar ' Alıntı:
Bu arada vakar sen baya terakki ettin,günümüz meselelrine artık hakiikatlerle temas ediyorsun,tebrikler...
istiğna sende hoşgeldin kardeşim gelir gelmez hakikatleri paylaşman bizi sevindirdi inş devamı gelir.



vallah şualar bende bişi yok yukardada dediğim gibi ne varsa Risale-i nurlarda var.
 

istiðna

Active member
vakar ' Alıntı:
Allah razı olsun istiğna kardeş Risale-i nurlardaki hakikatler o kadar güzelki herşeye bir çozümü var. bizimkisi kopyala yapıştır.
sizde maşalah çok güzel bir yorum yapmışsınız inşalah yorumlarınızın devamı gelir. aramıza hoş geldiniz




tesekkür ederim hosbulduk.şualarcım sanada...
 

FaKiR

Meþveret Bþk.
Irkçilik öyle Bir Felakettir Ki....

Irkçılık öyle bir felâkettir ki...

Evet, menfi milliyetin tarihçe pek çok zararları görülmüş. Ezcümle, Emevîler, bir parça fikr-i milliyeti siyasetlerine karıştırdıkları için, hem âlem-i İslâmı küstürdüler, hem kendileri de çok felâketler çektiler.

Hem Avrupa milletleri şu asırda unsuriyet fikrini çok ileri sürdükleri için, Fransız ve Alman’ın çok şeâmetli ebedî adâvetlerinden başka, Harb-i Umumîdeki hâdisât-ı müthişe dahi, menfî milliyetin nev-i beşere ne kadar zararlı olduğunu gösterdi.

Hem bizde, iptida-yı Hürriyette, Babil Kalesinin harabiyeti zamanında “tebelbül-ü akvam” tabir edilen teşâub-u akvam ve o teşâub sebebiyle dağılmaları gibi, menfi milliyet fikriyle, başta Rum ve Ermeni olarak pek çok kulüpler namında sebeb-i tefrika-i kulûb, muhtelif mülteciler cemiyetleri teşekkül etti. Ve onlardan şimdiye kadar ecnebîlerin boğazına gidenlerin ve perişan olanların halleri, menfi milliyetin zararını gösterdi.

Şimdi ise, en ziyade birbirine muhtaç ve birbirinden mazlum ve birbirinden fakir ve ecnebî tahakkümü altında ezilen anâsır ve kabâil-i İslâmiye içinde, fikr-i milliyetle birbirine yabanî bakmak ve birbirini düşman telâkki etmek öyle bir felâkettir ki, tarif edilmez. Adeta bir sineğin ısırmaması için, müthiş yılanlara arka çevirip sineğin ısırmasına karşı mukabele etmek gibi bir divanelikle, büyük ejderhalar hükmünde olan Avrupa’nın doymak bilmez hırslarını, pençelerini açtıkları bir zamanda onlara ehemmiyet vermeyip, belki mânen onlara yardım edip, menfi unsuriyet fikriyle şark vilâyetlerindeki vatandaşlara veya cenup tarafındaki dindaşlara adâvet besleyip onlara karşı cephe almak, çok zararları ve mehâlikiyle beraber, o cenup efradları içinde düşman olarak yoktur ki, onlara karşı cephe alınsın. Cenuptan gelen Kur’ân nuru var; İslâmiyet ziyası gelmiş; o içimizde vardır ve her yerde bulunur. İşte o dindaşlara adâvet ise, dolayısıyla İslâmiyete, Kur’ân’a dokunur. İslâmiyet ve Kur’ân’a karşı adâvet ise, bütün bu vatandaşların hayat-ı dünyeviye ve hayat-ı uhreviyesine bir nevî adâvettir. Hamiyet n----- hayat-ı içtimaiyeye hizmet edeyim diye iki hayatın temel taşlarını harap etmek, hamiyet değil, hamâkattir!

Mektûbât, s. 311

 

nurhadimi

üye Sorumlusu
Cevap: Irkçilik öyle Bir Felakettir Ki....

menfi milliyetçiliğin en had safhada olduğu günümüzde yaralarımıza bir merhem gibi maşaallah ne güzel yazmış üstad hazretleri


ALLAH razı olsun kardeşim bizimle paylaştığın için
 
Üst