Huseyni
Müdavim
Şûle
İ’lem eyyühe’l-aziz! Bütün Esmâ-i Hüsnânın ifâde ettiği mânâlar ile bütün sıfât-ı kemâliyeye, Lâfza-i Celâl olan Allah bil’iltizam delâlet eder. Sair ism-i haslar yalnız müsemmâlarına delâlet eder, sıfatlara delâletleri yoktur. Çünkü sıfatlar müsemmâlarına cüz olmadığı gibi, aralarında lüzum-u beyyin de yoktur. Bu itibarla, ne tazammunen ve ne iltizamen sıfatlara delâletleri yoktur. Amma Lâfza-i Celâl, bilmutabakat Zât-ı Akdese delâlet eder. Zât-ı Akdes ile sıfât-ı kemâliye arasında lüzum-u beyyin olduğundan, sıfatlara da bil’iltizam delâlet eder.
Ve keza, ulûhiyet ünvanı sıfât-ı kemâliyeyi istilzam etmesi, ism-i has olan Allah’ın da o sıfâtı istilzam ettiğini istilzam ediyor.
Ve keza, Allah kelimesi de, nefiyden sonra sıfatlarla beraber düşünülür. Binaenaleyh Lâ ilâhe illâllah kelâmı, Esmâ-i Hüsnânın adedince kelâmları tazammun ediyor. Bu itibarla, şu kelime-i tevhid kelâmı, delâlet ettiği sıfatlar itibarıyla bir kelâm iken bin kelâm oluyor: Lâ hâlıka illâllah, lâ fâtıra, lâ râzıka, lâ kayyûme illâllah gibi... Binaenaleyh, terakki etmiş olan zâkir bir zât, bu kelâmı söylerken içindeki binlerce kelâmları söylemiş oluyor.
İ’lem eyyühe’l-aziz! Madem ki herşeyin Allah’tan olduğunu bilirsin ve ona iz’ânın vardır. Zararlı, menfaatli herşeyi tahsin ve hüsn-ü rızâyla kabul etmek
Esmâ-i Hüsnâ: Allah’ın güzel isimleri | Lâ fâtıra illâllah: Allah’tan başka benzersiz şeyler yaratan yoktur |
Lâ hâlıka illâllah: Allah’tan başka yaratıcı yoktur | Lâ ilâhe illâllah: “Allah’tan başka ilâh yoktur” |
Lâ kayyûme illâllah: Allahtan başka varlıkları ayakta tutan ve onlara bekâ veren yoktur | Lâ râzıka illâllah: Allah’tan başka rızık veren yoktur |
Lâfza-i Celâl: “Allah” lâfzı | Zât-ı Akdes: bütün kusurlardan, çirkinliklerden, eksiklikten, benzer ve ortak edinmekten sonsuz derecede yüce olan Allah |
bilmutabakat: tam bir uygunlukla birebir | bil’iltizam: zorunlu olarak; “Mâdem O Allah’tır. Öyleyse zorunlu olarak Onun son derece mükemmel sıfatları vardır.” Şeklindeki delâlete bil’iltizam delâlet denir |
binaenaleyh: bundan dolayı | cüz: kısım, parça |
delâlet: delil olma, gösterme, işaret etme | hüsn-ü rızâ: güzel bir şekilde razı olma, hoş karşılama |
iltizamenen: zorunlu olarak | ism-i has: özel isim |
istilzam etmek: gerektirmek | itibar: özelik, kabul |
itibarıyla: bakımdan | iz’ân: şüphesiz anlama ve inanma |
i’lem eyyühe’l-aziz: ey aziz kardeşim bil ki! | kelime-i tevhid: “Lâ ilâhe illâ Hû” ifadesidir, mânâsı Ondan (Allah’tan) başka ilâh yoktur |
kelâm: ifade, söz | keza: bunun gibi |
lüzûm-u beyyin: ispata ihtiyacı olmayan şey, apaçık gereklilik. Meselâ körlük görmemenin, cahillik ilimsizliğin lüzûm-u beyyinidir | menfaat: yarar |
müsemmâ: isim sahibi, isimlendirilen | nefiy: inkâr |
sair: diğer, başka | sıfât-ı kemâliye: Allah’ın her türlü kusur ve eksiklikten uzak olan mükemmel sıfatları, nitelikleri |
tahsin: beğenme, birşeyin güzelliğini ilân etme | tazammun etmek: içermek, içine almak |
tazammunen: içerme, içine alma şeklinde | terakki etmek: ilerlemek |
ulûhiyet: ilâhlık, tanrılık | zâkir: zikreden |
ünvan: isim | şûle: parıltı, ışıltı, ışık hüzmesi |