zübeyr Gündüzalp'nin Gençlik Rehberini İlk Okuduğunda Hissettikleri

hasret

Well-known member
Para ve zevk.


Bu iki nesnenin bitmez, tükenmez, zehirli, boş hülyaları.

O erişemediğim ve eriştiğim takdirde dahi beni hayatta mesut edemeyeceğini sonradan anladığım o neticesiz hayaller, o kupkuru tasavvurlar.

Ben neyim? Niçin yaşıyorum? Nereden geldim? Nereye gideceğim?


Yoksa şu bir sürü başıboş mahlûklar gibi ipi boğazına atılmış bir yaratık mıyım?

Hayır!

Bu izzetime dehşetli dokunuyordu. Ben hayvan olamazdım.

Ben hayvan gibi yaşayamazdım.

Fikriyatım işliyordu. Ben bir insandım. Öyle ise insan gibi yaşayacaktım.

Ama bu başıboş yaşayışım, acaba bir insanca yaşayış mıydı?

İnsan olan insan, böyle mi hayat geçiriyordu?

Bilemiyorum, fakat bu düşüncelerin verdiği tereddütlü tutum içinde, âdeta çırpınıyordum diyebilirim.



Baba dostu muhterem bir ihtiyar vardı.

Onu görünce merhum ve muhterem sevgili babamı hatırlarım.

O da beni görünce, bir baba şefkati ile halimi hatırımı sorardı.


Onun o şefkati, kederli günlerimi neşelendirirdi.

Bir oğlu vardı. Sınıf arkadaşımdı. Onun namaz kıldığını, namaz vakti gelince okul penceresinde, bazen hademe odasında namaz kıldığını görüyordum.

Ona ruhumda bir takdirkârlık, hatta bir gıpta hissi duyuyordum. “Acaba,” diyordum, “Benim hayatım mı, yoksa onun hayatı mı insanca bir hayattır?” ayırt edemiyordum.

Bu sınıf arkadaşım nihayet üniversiteyi kazandı.

Anadolu’nun saf, temiz ve sakin havasından (Ermenek) kalabalık bir şehre (Konya) geldi.

Birgün bu arkadaşımın yanında bir sima: O da tanıdık! Hatırlayacak gibi oluyorum. Arkadaşım, okuduğu kitaptan bir aralık başını kaldırdı. Göz göze geldik. O da beni tanıdı. Tanıştık, seviştik.

“Gençlik mevzuunda bir bahis okuyordum” dedi.

Dedim: “Ben de dinleyeyim, devam edin.”

Evvelâ kitaba baktım: Gençlik Rehberi.

Müellifi: Bediüzzaman Said Nursî.

Biraz durakladım.

Çünkü gazetelerde bu isim hakkında menfî şeyler işitmiştim.

Fakat dinlemeliydim.

İşte tam fırsattı.

Dinlediklerim ile duyduklarımı karşılaştırıp bir hükme varmalıydım.

Yaratılış itibarı ile biraz tahkikçiydim, körü körüne, ezbere, şu veya bu dedikodulara kulak asmayı mertlik hissime lâyık görmüyordum.

Arkadaşım okuyordu, dinliyordum.

Ben öyle kendimi okunan kitaba vermiştim ki, bir aralık kendime geldim; iki saat geçmiş.

Bu müddet içinde ruhumda bir kıpırdanış, bir başkalık oldu.

Allah Allah! Ne olmuştum? Bir sihre mi tutulmuştum? Yoksa bir mıknatisiyet beni kendine mi çekmişti?


Ayrıldım. Fakat benim aklıma fikrime şunlar yer etmişti, yoksa akıl fikir ve ruhî varlığımı istilâ mı etmişti?

Yoksa kalp ve dimağıma, silinmez bir yazı ile mi yazılmıştı, ne olmuştu. Ne olmuşsa olmuştu.

Evet, şu cümleler kulağımda çın çın çınlıyordu, aklımı dimağımı kaplıyordu:

“Gençlik muhakkak gidecek!”

Dedim, “Dönmeliyim. Eyvah, ya oradan ayrılmışsa! Niçin adresini almadım?”

Koştum, gün batıyor. Dolmuşa bindim. Ah! Kalbim ferahladı. Arkadaşım hâlâ kitapla meşgul.

“Geldim!” dedim.

“Bana bu eseri bir haftalığına veremez misiniz? Yahut nereden temin edebilirim? Bir tane muhakkak almak istiyorum.”


Aldım, o gece geç vakte kadar okudum.

Okuyordum. Çok yerlerini tam anlayamıyordum.

Bu nasıl kitaptı?

Hem anlamıyordum, hem anlıyordum.

Anlamıyordum; zira anladığımı ifade edemiyordum.


İfadeden aciz kalıyordum. Fakat içimde bir inkılâp, ruhumda bir sükûn, kalbimde bir sürur, derin tesir duyuyordum.


Sabahleyin uyandım.

Güneş doğmuştu.

İçimde bir hüzün, hem acı bir hüzün vardı.

Acaba neden öğle vaktiydi?

Minareden ezan sesi, İlâhî davet sesi kulağıma geldi.


O ses, acımın sebebini ihtar etti.

Sabahtan beri niçin namaz kılmamıştım?

Bu acıyı ilk defa duyuyordum. O günde, evet o bahtiyar günde namaza başladım.


İşte Risale-i Nur’dan bir Gençlik Rehberi, o da, başta sadece bir kısmını okumakla, beni nasıl böyle İlâhî bir inkılâp, böyle insanca, Müslümanca yaşayışa doğru götüren bir kuvvet meydana getirmiş ve beni nasıl değiştirmişti.

Nurun Sadık Kahramanı, Zübeyir Gündüzalp

Hayatı, Mefkuresi, Yeni Asya Neşriyat, s. 85


Zübeyir GÜNDÜZALP
 

illailayh

Active member
Bu nasıl kitaptı?

Hem anlamıyordum, hem anlıyordum.

Anlamıyordum; zira anladığımı ifade edemiy ordum.


İfadeden aciz kalıyordum. Fakat içimde bir inkılâp, ruhumd a bir sükûn, kalbim de bir sürur, derin tesir duyuyo rdum.

ilk basladıgımda ve zaman zaman hala yasadıgım duyguların aynısı..
 

topraktoprak

Well-known member
Para ve zevk.


Bu iki nesnenin bitmez
virgul.gif
tükenmez
virgul.gif
zehirli
virgul.gif
boş hülyaları.


O erişemediğim ve eriştiğim takdirde dahi beni hayatta mesut edemeyeceğini sonradan anladığım o neticesiz hayaller
virgul.gif
o kupkuru tasavvurlar.


Ben neyim? Niçin yaşıyorum? Nereden geldim? Nereye gideceğim?


Yoksa şu bir sürü başıboş mahlûklar gibi ipi boğazına atılmış bir yaratık mıyım?

Hayır!

Bu izzetime dehşetli dokunuyordu. Ben hayvan olamazdım.

Ben hayvan gibi yaşayamazdım.

Fikriyatım işliyordu. Ben bir insandım. Öyle ise insan gibi yaşayacaktım.

Ama bu başıboş yaşayışım
virgul.gif
acaba bir insanca yaşayış mıydı?


İnsan olan insan
virgul.gif
böyle mi hayat geçiriyordu?


Bilemiyorum
virgul.gif
fakat bu düşüncelerin verdiği tereddütlü tutum içinde
virgul.gif
âdeta çırpınıyordum diyebilirim.




Baba dostu muhterem bir ihtiyar vardı.

Onu görünce merhum ve muhterem sevgili babamı hatırlarım.

O da beni görünce
virgul.gif
bir baba şefkati ile halimi hatırımı sorardı.



Onun o şefkati
virgul.gif
kederli günlerimi neşelendirirdi.


Bir oğlu vardı. Sınıf arkadaşımdı. Onun namaz kıldığını
virgul.gif
namaz vakti gelince okul penceresinde
virgul.gif
bazen hademe odasında namaz kıldığını görüyordum.


Ona ruhumda bir takdirkârlık
virgul.gif
hatta bir gıpta hissi duyuyordum. “Acaba
virgul.gif
” diyordum
virgul.gif
“Benim hayatım mı
virgul.gif
yoksa onun hayatı mı insanca bir hayattır?” ayırt edemiyordum.


Bu sınıf arkadaşım nihayet üniversiteyi kazandı.

Anadolu’nun saf
virgul.gif
temiz ve sakin havasından (Ermenek) kalabalık bir şehre (Konya) geldi.


Birgün bu arkadaşımın yanında bir sima: O da tanıdık! Hatırlayacak gibi oluyorum. Arkadaşım
virgul.gif
okuduğu kitaptan bir aralık başını kaldırdı. Göz göze geldik. O da beni tanıdı. Tanıştık
virgul.gif
seviştik.


“Gençlik mevzuunda bir bahis okuyordum” dedi.

Dedim: “Ben de dinleyeyim
virgul.gif
devam edin.”


Evvelâ kitaba baktım: Gençlik Rehberi.

Müellifi: Bediüzzaman Said Nursî.

Biraz durakladım.

Çünkü gazetelerde bu isim hakkında menfî şeyler işitmiştim.

Fakat dinlemeliydim.

İşte tam fırsattı.

Dinlediklerim ile duyduklarımı karşılaştırıp bir hükme varmalıydım.

Yaratılış itibarı ile biraz tahkikçiydim
virgul.gif
körü körüne
virgul.gif
ezbere
virgul.gif
şu veya bu dedikodulara kulak asmayı mertlik hissime lâyık görmüyordum.


Arkadaşım okuyordu
virgul.gif
dinliyordum.


Ben öyle kendimi okunan kitaba vermiştim ki
virgul.gif
bir aralık kendime geldim; iki saat geçmiş.


Bu müddet içinde ruhumda bir kıpırdanış
virgul.gif
bir başkalık oldu.


allah.gif
allah.gif
! Ne olmuştum? Bir sihre mi tutulmuştum? Yoksa bir mıknatisiyet beni kendine mi çekmişti?



Ayrıldım. Fakat benim aklıma fikrime şunlar yer etmişti
virgul.gif
yoksa akıl fikir ve ruhî varlığımı istilâ mı etmişti?

Yoksa kalp ve dimağıma
virgul.gif
silinmez bir yazı ile mi yazılmıştı
virgul.gif
ne olmuştu. Ne olmuşsa olmuştu.


Evet
virgul.gif
şu cümleler kulağımda çın çın çınlıyordu
virgul.gif
aklımı dimağımı kaplıyordu:


“Gençlik muhakkak gidecek!”

Dedim
virgul.gif
“Dönmeliyim. Eyvah
virgul.gif
ya oradan ayrılmışsa! Niçin adresini almadım?”


Koştum
virgul.gif
gün batıyor. Dolmuşa bindim. Ah! Kalbim ferahladı. Arkadaşım hâlâ kitapla meşgul.


“Geldim!” dedim.

“Bana bu eseri bir haftalığına veremez misiniz? Yahut nereden temin edebilirim? Bir tane muhakkak almak istiyorum.”


Aldım
virgul.gif
o gece geç vakte kadar okudum.


Okuyordum. Çok yerlerini tam anlayamıyordum.

Bu nasıl kitaptı?

Hem anlamıyordum
virgul.gif
hem anlıyordum.


Anlamıyordum; zira anladığımı ifade edemiyordum.


İfadeden aciz kalıyordum. Fakat içimde bir inkılâp
virgul.gif
ruhumda bir sükûn
virgul.gif
kalbimde bir sürur
virgul.gif
derin tesir duyuyordum.



Sabahleyin uyandım.

Güneş doğmuştu.

İçimde bir hüzün
virgul.gif
hem acı bir hüzün vardı.


Acaba neden öğle vaktiydi?

Minareden ezan sesi
virgul.gif
İlâhî davet sesi kulağıma geldi.



O ses
virgul.gif
acımın sebebini ihtar etti.


Sabahtan beri niçin namaz kılmamıştım?

Bu acıyı ilk defa duyuyordum. O günde
virgul.gif
evet o bahtiyar günde namaza başladım.



İşte Risale-i Nur’dan bir Gençlik Rehberi
virgul.gif
o da
virgul.gif
başta sadece bir kısmını okumakla
virgul.gif
beni nasıl böyle İlâhî bir inkılâp
virgul.gif
böyle insanca
virgul.gif
Müslümanca yaşayışa doğru götüren bir kuvvet meydana getirmiş ve beni nasıl değiştirmişti.

Nurun Sadık Kahramanı
virgul.gif
Zübeyir Gündüzalp


Hayatı
virgul.gif
Mefkuresi
virgul.gif
Yeni Asya Neşriyat
virgul.gif
s. 85



Zübeyir GÜNDÜZALP
 

Bezminur

Well-known member
Para ve zevk.


Bu iki nesnenin bitmez, tükenmez, zehirli, boş hülyaları.

O erişemediğim ve eriştiğim takdirde dahi beni hayatta mesut edemeyeceğini sonradan anladığım o neticesiz hayaller, o kupkuru tasavvurlar.

Ben neyim? Niçin yaşıyorum? Nereden geldim? Nereye gideceğim?


Yoksa şu bir sürü başıboş mahlûklar gibi ipi boğazına atılmış bir yaratık mıyım?

Hayır!

Bu izzetime dehşetli dokunuyordu. Ben hayvan olamazdım.

Ben hayvan gibi yaşayamazdım.

Fikriyatım işliyordu. Ben bir insandım. Öyle ise insan gibi yaşayacaktım.

Ama bu başıboş yaşayışım, acaba bir insanca yaşayış mıydı?

İnsan olan insan, böyle mi hayat geçiriyordu?

Bilemiyorum, fakat bu düşüncelerin verdiği tereddütlü tutum içinde, âdeta çırpınıyordum diyebilirim.



Baba dostu muhterem bir ihtiyar vardı.

Onu görünce merhum ve muhterem sevgili babamı hatırlarım.

O da beni görünce, bir baba şefkati ile halimi hatırımı sorardı.


Onun o şefkati, kederli günlerimi neşelendirirdi.

Bir oğlu vardı. Sınıf arkadaşımdı. Onun namaz kıldığını, namaz vakti gelince okul penceresinde, bazen hademe odasında namaz kıldığını görüyordum.

Ona ruhumda bir takdirkârlık, hatta bir gıpta hissi duyuyordum. “Acaba,” diyordum, “Benim hayatım mı, yoksa onun hayatı mı insanca bir hayattır?” ayırt edemiyordum.

Bu sınıf arkadaşım nihayet üniversiteyi kazandı.

Anadolu’nun saf, temiz ve sakin havasından (Ermenek) kalabalık bir şehre (Konya) geldi.

Birgün bu arkadaşımın yanında bir sima: O da tanıdık! Hatırlayacak gibi oluyorum. Arkadaşım, okuduğu kitaptan bir aralık başını kaldırdı. Göz göze geldik. O da beni tanıdı. Tanıştık, seviştik.

“Gençlik mevzuunda bir bahis okuyordum” dedi.

Dedim: “Ben de dinleyeyim, devam edin.”

Evvelâ kitaba baktım: Gençlik Rehberi.

Müellifi: Bediüzzaman Said Nursî.

Biraz durakladım.

Çünkü gazetelerde bu isim hakkında menfî şeyler işitmiştim.

Fakat dinlemeliydim.

İşte tam fırsattı.

Dinlediklerim ile duyduklarımı karşılaştırıp bir hükme varmalıydım.

Yaratılış itibarı ile biraz tahkikçiydim, körü körüne, ezbere, şu veya bu dedikodulara kulak asmayı mertlik hissime lâyık görmüyordum.

Arkadaşım okuyordu, dinliyordum.

Ben öyle kendimi okunan kitaba vermiştim ki, bir aralık kendime geldim; iki saat geçmiş.

Bu müddet içinde ruhumda bir kıpırdanış, bir başkalık oldu.

Allah Allah! Ne olmuştum? Bir sihre mi tutulmuştum? Yoksa bir mıknatisiyet beni kendine mi çekmişti?


Ayrıldım. Fakat benim aklıma fikrime şunlar yer etmişti, yoksa akıl fikir ve ruhî varlığımı istilâ mı etmişti?

Yoksa kalp ve dimağıma, silinmez bir yazı ile mi yazılmıştı, ne olmuştu. Ne olmuşsa olmuştu.

Evet, şu cümleler kulağımda çın çın çınlıyordu, aklımı dimağımı kaplıyordu:

“Gençlik muhakkak gidecek!”

Dedim, “Dönmeliyim. Eyvah, ya oradan ayrılmışsa! Niçin adresini almadım?”

Koştum, gün batıyor. Dolmuşa bindim. Ah! Kalbim ferahladı. Arkadaşım hâlâ kitapla meşgul.

“Geldim!” dedim.

“Bana bu eseri bir haftalığına veremez misiniz? Yahut nereden temin edebilirim? Bir tane muhakkak almak istiyorum.”


Aldım, o gece geç vakte kadar okudum.

Okuyordum. Çok yerlerini tam anlayamıyordum.

Bu nasıl kitaptı?

Hem anlamıyordum, hem anlıyordum.

Anlamıyordum; zira anladığımı ifade edemiyordum.


İfadeden aciz kalıyordum. Fakat içimde bir inkılâp, ruhumda bir sükûn, kalbimde bir sürur, derin tesir duyuyordum.


Sabahleyin uyandım.

Güneş doğmuştu.

İçimde bir hüzün, hem acı bir hüzün vardı.

Acaba neden öğle vaktiydi?

Minareden ezan sesi, İlâhî davet sesi kulağıma geldi.


O ses, acımın sebebini ihtar etti.

Sabahtan beri niçin namaz kılmamıştım?

Bu acıyı ilk defa duyuyordum. O günde, evet o bahtiyar günde namaza başladım.


İşte Risale-i Nur’dan bir Gençlik Rehberi, o da, başta sadece bir kısmını okumakla, beni nasıl böyle İlâhî bir inkılâp, böyle insanca, Müslümanca yaşayışa doğru götüren bir kuvvet meydana getirmiş ve beni nasıl değiştirmişti.

Nurun Sadık Kahramanı, Zübeyir Gündüzalp

Hayatı, Mefkuresi, Yeni Asya Neşriyat, s. 85


Zübeyir GÜNDÜZALP

üstadımın talebelerinin isimlerini duyardım hep ama manevi kardeşim birgün bana okumam için zübeyir gündüzalp bir dava adamının notları olan eseri verdi sonra sende al dedi henüz daha alamadım bulunduğum ilde yoktur.2 kere şipariş verdik ama gelmedi:( eşim hizmetten olan bir üniverste öğrencisi arkadaşına getirmesi için söyledi inş getirecek, Zübeyir abiyi çok seviyorum üstadımız zübeyire ikinci kez zübeyir dememiştir, demek zübeyir abi hizmet konusunda hep gayretli imiş HİZMET YOLUNDAN AYRILMAMIŞ. NE KADAR GÜZEL BİR DUYGU DEĞİL Mİ? Diğer abilerin hayatlarınıda merak ediyorum zübeyir abiyi ilk okuduğumdanmıdır bilmem ama zübeyir abiye olan muhabbetim çok ayrı.

İnş kitabıma RABBİM'in izni ile kavuşurum. Çünkü o kitap bana güç kuvvet veriyor.
 
Üst